Tünelde Işık Göründü
Uzun zamandır yazmak istediğim ve fakat bir türlü, yeterli bilgi birikimim olmadığı gerekçesiyle, bir türlü yazamadığım bir konu vardı: Terör ve terörün hamileri ‘DIŞ MİHRAKLAR’.
Takdiri ilahi 1990 yılında Bitlis merkez Hüsrev Paşa Camiine imam-hatip olarak atandığım zaman, orada yerel imamların bazıları ve tabii ki resmi imamı olmayan köylerde bulunan imam-hatip görevini sürdüren mele’ler, bana şu şekilde cümleler kurarak PKK’nın eylemlerini savunuyorlardı. Terör ekonomik bir olaydır, bu insanlar aç olmasalar niçin dağa çıksınlar ve hatta bir tanesi bana hocam ‘benim mezramda su yok, elektrik yok’ diyen cümleleri hala kulaklarımı çınlatıyor. Dikkatinizi çekerim 1990 yılında 250 hanelik ve Türkiye’nin göbeği sayılabilecek olan Konya ili, Hadim ilçesi Aşağı Eşenler Köyü olan benim köyümde de su yoktu. Yani terörün sebebi olarak gösterdikleri yokluk ve yoksulluk bir terör eyleminin sebebi olamayacağı gibi, yoksulluğun sonucu da bir terör eylemi değildir.
Şu anımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir köye bir vesile ile Cuma namazı kılmak için gitmiştim. Orada imam-hatiplik yapan mele kardeşimiz hutbeyi arapça olarak irad etti. Namaz sonrası kendisine bunun nedenini sorduğum zaman, bunun bu şekilde olması gerektiğini söylemişti ve hatta arapça okunmayan hutbelerin makbul olmayabileceğini bile söylemişti. Daha sonra öğrendim ki; bu imam-hatiplik yapan kardeşimiz diyanet mensubu olmadığı için, köylülerin verdiği zekat ve fitrelerle geçimini temin ediyormuş ve tabii ki kendisini daha kaliteli bir imam-hatip olarak takdim ettirmenin yolu da, hiç kimsenin anlamadığı arapça hutbe okumak olduğu gerçeğiymiş.
Yine takdir-i ilahidir 2003 yılında yine Bitlis merkez Kurtuluş Özgür Taşdelen İlkokuluna öğretmen olarak atandım. Bu kez konuştuğum öğretmenler, imamlar, yerel yöneticiler ve veliler terör olayının kültürel boyutunun olduğunu ve bu kültürel hakların verilmediği takdirde meselenin çözülemeyeceğini ifade ediyorlardı.
Ben ve benim gibi düşünenler ise olayın emperyalizmin ve siyonizmin daha açık bir ifade ile haçlı ittifakın bir oyunu olduğunu ve meselenin çözümünün yine kendimizde olduğunu ifade ediyorduk. Demokrasi ve insan hakları temelinde, hukukun üstünlüğünün egemen olduğu, evrensel hak ve hürriyetlerin içselleştirildiği ve uygulandığı, özgür, kendi tarih ve kültürüne yabancı olmayan bir toplum ve bu toplumun ürettiği bir medeniyet bilincinin meseleyi çözebileceğini her zaman ve her yerde söylemişizdir.
Dünyanın egemen güçleri ülkemizin tarihi misyon ve vizyonunu deruhte ederek yeni hamle ve oluşumlara imza atmasını istemiyor. Bu güçler kendi değerleri ve kendi kültürü ile özdeş hale gelecek bir Türkiye’nin 21. YY’ın süper gücü olacağını ve yıllarca bizleri hoyratça ve vampirce emen bu haçlı zihniyetin, ömrünün önce durağan hale geleceğini ve daha sonra da tarih çarkının dişlileri içerisinde edilgen bir yapı olarak hayatiyetini sürdüreceğini çok ama çok iyi biliyorlar.
Eskiden ülkemiz, milletimiz ve vatanımız ile ilgili menfi anlamda ciddi ve vahim bir hadise vuku bulduğu zaman, ‘dış mihraklar ’ repliğini çok sıkça kullanırdık ve ben bu yaklaşımdan hiç hoşlanmazdım.
Birinci gerekçem; bütün problemlerimizde mutlaka yabancı bir elin müdahil olduğu fikrini kabul etmek yani illa ki bir günah keçisi aramak,
ikinci gerekçem ise; başkalarının kurmuş olduğu bu kumpaslara boyun eğmek.
Üçüncü gerekçem ise, bu ‘dış mihraklar’ın oyunu karşısında kendimizin bir şey yapamayacağı savını benimsemiş olmak veya böyle bir söylemi insanların belleğine ilga etmek.
Şimdi ise şunu söylüyorum: ‘Dış Mihraklar’ kavramı üzerinde durulması ve gereken tedbirlerin alınması gereken bir reprik. Başkalarının kurduğu oyunda piyon olmaktan daha ziyade kendi oyun kurallarımızla oyun oynamanın gerekliliğini bilmemiz veya başkaları bir oyun kuruyorsa ve oyun kurallarını onlar belirliyorlarsa, bu oyun kurallarının maç süresince korunmasını ve devam ettirilmesini sağlamamız gerekiyor.
Düşünebiliyor musunuz, dünyanın ekonomik yapısını, faiz lobileri ve Yahudi lobileri belirliyor, düşünebiliyor musunuz ekonomik sömürünün devam ettirilebilmesi için gereken siyasi, askeri ve hatta sosyal yaşam şartları ile ilgili düzenlemeleri onlar yapıyorlar.
Düşünebiliyor musunuz, Birleşmiş Milletler ( BM ), Avrupa Birliği (AB), Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü ( NATO), Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü(OECD), Uluslararası Para Fonu ( İMF), Dünya Bankası gibi bizim bildiğimiz ve bilmediğimiz bütün kurum ve kuruluşlar dünyadaki emperyalizmin ve siyonizmin küresel ölçekteki sömürüyü ve yaşam kültürlerini devam ettirmeye yönelik kurum ve kuruluşlar olduğu halde; hepsi sözde demokrasiden, insan haklarından, hukukun üstünlüğünden bahsediyorlar.
Düşünebiliyor musunuz, nasıl oluyor da Avrupa Birliği ülkemiz ile ilgili AB’ye girme noktasında bizim için tam üyelik değil de imtiyazlı ortaklık gibi bir UCUBE’yi önerebiliyor.
Eğer biz de AB liginde bir takım olacaksak bu oyunun kuralları Ukrayna için ne ise, Romanya için ne ise, Fransa ne ise Türkiye için de o oyun kuralları aynı olmalıdır.
İnanın maç başlıyor biz Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getiriyoruz 1-0 öne geçiyoruz sözüm ona hakem tutuyor bırakın ceza sahasında olmayı, orta sahadaki bir pozisyondan dolayı penaltı veriyor ve maç 1-1 oluyor.
Hadi maç bu şekilde bitsin derken biz Maastricht ekonomik kriterleri yerine getirme noktasında diğer takımlardan daha iyi bir konuma geliyoruz, hakem ülkemizdeki terör yasalarında değişiklik yapmadığımız gerekçesiyle iki oyuncumuza kırmızı kart gösteriyor ve maç dengesiz hale geliyor.
Oyuncularımız 8 kişi ile maçı berabere tamamlayacak durumda ve her türlü gayreti gösteriyorlar akabinden AB lig yöneticileri mülteciler konusunda cıngıraklık çıkarıp ve çamura yatıp vizesiz dolaşma hakkını öngören anlaşmayı yürürlüğe koymaktan vazgeçiyorlar. Vallahi, billahi ve tallahi; bu maçın nasıl ve kaç kaç biteceğini bilmiyorum, bahisçilerin de doğru tahmin ettiklerini düşünmüyorum.
Acizane ve fakirane şöyle düşünüyorum; yaklaşık 100 yıldır yani tam 1 asırdır daha doğru bir ifade ile 1914 I. Dünya Savaşından beri hem ülkemiz ve hem de İslam ülkeleri; bu ‘dış mihraklar’ın dizayn ettiği, ‘yerel ve iç mihraklar’ın şoförlüğünü yaptığı büyük İSLAM TRENİ ucu bucağı görünmeyen bir tünele girdiler.
Allah’a şükürler olsun ki, Suriye’deki son gelişmeler ve İslam Ümmetindeki intibah bu trenin Cehennem Tünelinde yolculuğunun finale yaklaştığını göstermektedir. Zira vatmanını verdiği bilgilere göre ‘ TÜNELDE IŞIK GÖRÜNDÜ’. Saygılarımla…