( (
GÖKMEN
Köşe Yazarı
GÖKMEN
 

Kimin Eli, Kimin Cebinde

Kimin Eli, Kimin Cebinde Bizim özdeyişlerimiz vardır, bizim deyimlerimiz vardır, bizim özlü sözlerimiz vardır, bizim atasözlerimiz vardır bini bir çırpıda anlatıveren, uzun yolları kısaltıveren, uçsuz bucaksız çölleri vahaya dönüştürüveren. İşte başlığımız da bunlardan biri olan bir özdeyiş olsa gerek. Türkiye 24 Haziran 2018 tarihinde, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişin son halkasını tamamlamak için seçimlere gidiyor. Uzunca bir zaman beri AK PARTİ ile MHP seçim ittifakı konusunda birlikte hareket etme kararı almıştı ve bu süreç son seçim ittifakına da yansımış görünüyor.  Gerek AK PARTİ genel başkanı ve Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip ERDOĞAN ve gerek MHP genel başkanı sayın Devlet BAHÇELİ Cumhur İttifakı olarak addettikleri beraberliği ‘değerler birlikteliği’  çerçevesinde sürdürmektedirler. Bu birlikteliğe halel gelmemesi için de, her iki liderin azami dikkat ettiklerine hep birlikte tanıklık ediyoruz. Öbür tarafta ise, CHP, İP, SP, DP bir araya gelerek ‘Millet İttifakı’ diye adlandırdıkları bir birliktelik kurma sürecine girmiş görünüyor. HDP fiili olarak bu ittifakın içinde görünmüyor. Aslında HDP zaten bu ittifakın doğal üyesi konumunda, ancak böyle davranarak hem kendi seçmen tabanını bloke etmeye çalışıyor, hem diğer siyasi partilerin bu süreçten olumsuz olarak etkilenerek oy kaybına sebep olmak istemiyor. Son günlerde dünya siyaseti ve dünyadaki olayları şöyle bir gözümüzün önünden geçirirsek hiç de hoş olmayan hadiseler, kalbimizi ve zihinlerimizi yaralıyor. İsrail, 14 Mayıs 1948 de Filistin topraklarında devlet kurdu. İsrail, her yıl 14 Mayıs gününü,  İsrail in 14 Mayıs 1948 de kuruluşunun yıl dönümü olarak kabul etmekte ve bu günü, "Bağımsızlık Bayramı"  olarak ülke çapında etkinlikler ile kutlamaktadır.  14 Mayıs Günü, Filistinliler için tam anlamı ile bir ‘FELAKET GÜNÜ’ dür. Aslına bakılırsa 14 Mayıs Günü, yalnızca Filistinliler için değil, bilakis tüm Müslümanlar için bir ‘FELAKET GÜNÜ’ dür. Zira Filistinliler o günü Nekbe, yani ‘Büyük Felaket Günü’ ilan etmiştir. İsrail kurulduğu günden itibaren Bölgenin yarası olmuş ve olmaya da devam etmektedir. ABD de aynı şekilde koşulsuz olarak İsrail’i korumaya, kollamaya, İsrail’in hem siyasal anlamda, hem askeri anlamda hamisi olmayı sürdürmektedir. Bunun tek nedeni olsa gerek diye düşünüyorum. Yahudi lobisi ve Yahudi diasporası, ABD’yi bir ahtapot gibi sarmış durumda. Hele hele şu anki TRUMP yönetimi tamamen Yahudi diasporasının zincirleri tarafından bloke edilmiş durumda ve asla kurtulması mümkün görünmüyor.     Amerika’nın 45. Başkanı Donald Trump, 6 Aralık 2017 tarihinde Kudüs’ün statüsüyle ilgili olarak yaklaşık yetmiş yıllık ABD politikasından bir sapma olarak yorumlanan açıklamalarda bulunmuştu. Hattı zatında Trump’ın bu kararı pek de sürpriz değildi. Amerika’da sayıları elli milyonu aşan Evanjelik Hristiyan oy tabanını kazanmak için Trump, seçim kampanyasında da Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyacağının sözünü vermişti. Evanjelizmin anlayışına göre, Hz. İsa’nın ikinci gelişinin hızlanması için bu topraklarda bir Yahudi siyasi organizasyonu ve Kudüs’ün Yahudiler tarafından kontrol edilmesi gerekiyordu. Beklenen kurtarıcı Hz. İsa geldiğinde medeniyetler arasında bir savaş çıkacak, Yahudiler ya Hristiyanlığı seçerek kurtulacaklar, ya da öleceklerdi. Bu anlayış çerçevesinde Amerika’daki Evanjelik Hristiyanlar, Filistin’de Yahudi varlığı ve hakimiyetinin en şiddetli savunucuları olmuşlardır. Buna bağlı olarak, Amerika’da İsrail rejiminin varlığını ve devamlılığını savunan bir çizgi her zaman var olagelmiştir. Hatta Yahudi Siyonizmi henüz ortaya çıkmadan önce Hristiyan Siyonizmi denilen anlayış çerçevesinde Hristiyanlar, Filistin’de İsrail varlığını tesis etmek için hali hazırda çeşitli yollar denemişlerdir. Amerika Birleşik Devletleri 18.05.2018 Tarihinde büyükelçiliğini Kudüs’e taşıdı ve Kudüs’ün İsrail’in başkenti olduğunu ve İsrail’in Kudüs’ten yönetildiğini tüm dünyaya kabul ettirmeye çalıştı. Bunu da 18 Mayıs Tarihinde yani İsrail’in kuruluş yıldönümünde yaptı. Ve bu tarihin bir başka önemi ise Müslümanların kutsal ayı olan Ramazan ayının arefesinde gerçekleştirdi. Zannedersem bu tarih seçilirken; a-      İsrail’in kuruluş yıldönümünü tescil etmek b-      Kudüs’ün sadece Museviler için kutsal olduğunu deklare etmek c-      Evanjelist Hıristiyanların, Siyonist Yahudilerin ittifakını konsolide etmek d-     Müslümanların Kutsallarının kendileri açısından bir değer ifade etmediği beyan etmek  Filistinli Müslümanlar bu jakoben, kibirli, müstevli, akıl ve ızandan uzak, tek merkezli, pis kokulu, vampirce yaklaşımlar sergileyen anlayışa karşı tepkilerini dile getirmişlerdir. Ancak onların bu eylemleri şu ana kadar 61 Şehit ve 2000’den fazla yaralı ile karşılık bulmuştur. Dünyanın gerek Batılı liderleri, gerek Doğu Bloğu liderleri, gerek İslam devletlerini başında bulunan göbekten Siyonizm’den ve Evanjelizm’den beslenen ve bağlılıkları uşaklık boyutuna ulaşmış liderleri cılız bir tepkiyi dahi dile getirmemişler veya dile getirecek cesareti kendilerinde bulamamışlardır.  Zannedersem bu konuda dünya çapında bir lider olduğunu her seferinde tescil eden, bölgemizde ve dünyada olup biten haksızlık, hadsizlik ve zulümlere asla prim vermeyen Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip ERDOĞAN, Londra’dan tüm dünyaya bu oldu-bittiyi asla kabul etmeyeceklerini ilan etmiştir. Ayrıca İslam Ülkeleri İşbirliği Teşkilatı’nı da olağan üstü toplantıya çağırmış ve gereken kararların alınmasının zeminini hazırlamştır. Sonuç olarak bir gerçeğin altını çizmek isterim ki, hem ülkemizde olup bitenleri, hem bölgemizin çatışmalarını ve hem de dünya üzerinde meydana gelen hadiseleri değerlendiriyor, süzgecimden geçiriyor ve diyorum ki,  ‘ Kimin Eli, Kimin Cebinde Belli Değil’ dostlarım. Rabbim bizi şuursuzluktan beri eylesin. Saygılarımla…
Ekleme Tarihi: 16 Mayıs 2018 - Çarşamba
GÖKMEN

Kimin Eli, Kimin Cebinde

Kimin Eli, Kimin Cebinde


Bizim özdeyişlerimiz vardır, bizim deyimlerimiz vardır, bizim özlü sözlerimiz vardır, bizim atasözlerimiz vardır bini bir çırpıda anlatıveren, uzun yolları kısaltıveren, uçsuz bucaksız çölleri vahaya dönüştürüveren. İşte başlığımız da bunlardan biri olan bir özdeyiş olsa gerek.


Türkiye 24 Haziran 2018 tarihinde, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişin son halkasını tamamlamak için seçimlere gidiyor. Uzunca bir zaman beri AK PARTİ ile MHP seçim ittifakı konusunda birlikte hareket etme kararı almıştı ve bu süreç son seçim ittifakına da yansımış görünüyor.  Gerek AK PARTİ genel başkanı ve Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip ERDOĞAN ve gerek MHP genel başkanı sayın Devlet BAHÇELİ Cumhur İttifakı olarak addettikleri beraberliği ‘değerler birlikteliği’  çerçevesinde sürdürmektedirler. Bu birlikteliğe halel gelmemesi için de, her iki liderin azami dikkat ettiklerine hep birlikte tanıklık ediyoruz.


Öbür tarafta ise, CHP, İP, SP, DP bir araya gelerek ‘Millet İttifakı’ diye adlandırdıkları bir birliktelik kurma sürecine girmiş görünüyor. HDP fiili olarak bu ittifakın içinde görünmüyor. Aslında HDP zaten bu ittifakın doğal üyesi konumunda, ancak böyle davranarak hem kendi seçmen tabanını bloke etmeye çalışıyor, hem diğer siyasi partilerin bu süreçten olumsuz olarak etkilenerek oy kaybına sebep olmak istemiyor.


Son günlerde dünya siyaseti ve dünyadaki olayları şöyle bir gözümüzün önünden geçirirsek hiç de hoş olmayan hadiseler, kalbimizi ve zihinlerimizi yaralıyor.


İsrail, 14 Mayıs 1948 de Filistin topraklarında devlet kurdu.


İsrail, her yıl 14 Mayıs gününü,  İsrail in 14 Mayıs 1948 de kuruluşunun yıl dönümü olarak kabul etmekte ve bu günü, "Bağımsızlık Bayramı"  olarak ülke çapında etkinlikler ile kutlamaktadır.


 14 Mayıs Günü, Filistinliler için tam anlamı ile bir ‘FELAKET GÜNÜ’ dür. Aslına bakılırsa 14 Mayıs Günü, yalnızca Filistinliler için değil, bilakis tüm Müslümanlar için bir ‘FELAKET GÜNÜ’ dür. Zira Filistinliler o günü Nekbe, yani ‘Büyük Felaket Günü’ ilan etmiştir.


İsrail kurulduğu günden itibaren Bölgenin yarası olmuş ve olmaya da devam etmektedir. ABD de aynı şekilde koşulsuz olarak İsrail’i korumaya, kollamaya, İsrail’in hem siyasal anlamda, hem askeri anlamda hamisi olmayı sürdürmektedir. Bunun tek nedeni olsa gerek diye düşünüyorum. Yahudi lobisi ve Yahudi diasporası, ABD’yi bir ahtapot gibi sarmış durumda. Hele hele şu anki TRUMP yönetimi tamamen Yahudi diasporasının zincirleri tarafından bloke edilmiş durumda ve asla kurtulması mümkün görünmüyor.   


 Amerika’nın 45. Başkanı Donald Trump, 6 Aralık 2017 tarihinde Kudüs’ün statüsüyle ilgili olarak yaklaşık yetmiş yıllık ABD politikasından bir sapma olarak yorumlanan açıklamalarda bulunmuştu.


Hattı zatında Trump’ın bu kararı pek de sürpriz değildi. Amerika’da sayıları elli milyonu aşan Evanjelik Hristiyan oy tabanını kazanmak için Trump, seçim kampanyasında da Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyacağının sözünü vermişti.


Evanjelizmin anlayışına göre, Hz. İsa’nın ikinci gelişinin hızlanması için bu topraklarda bir Yahudi siyasi organizasyonu ve Kudüs’ün Yahudiler tarafından kontrol edilmesi gerekiyordu. Beklenen kurtarıcı Hz. İsa geldiğinde medeniyetler arasında bir savaş çıkacak, Yahudiler ya Hristiyanlığı seçerek kurtulacaklar, ya da öleceklerdi.


Bu anlayış çerçevesinde Amerika’daki Evanjelik Hristiyanlar, Filistin’de Yahudi varlığı ve hakimiyetinin en şiddetli savunucuları olmuşlardır. Buna bağlı olarak, Amerika’da İsrail rejiminin varlığını ve devamlılığını savunan bir çizgi her zaman var olagelmiştir. Hatta Yahudi Siyonizmi henüz ortaya çıkmadan önce Hristiyan Siyonizmi denilen anlayış çerçevesinde Hristiyanlar, Filistin’de İsrail varlığını tesis etmek için hali hazırda çeşitli yollar denemişlerdir.


Amerika Birleşik Devletleri 18.05.2018 Tarihinde büyükelçiliğini Kudüs’e taşıdı ve Kudüs’ün İsrail’in başkenti olduğunu ve İsrail’in Kudüs’ten yönetildiğini tüm dünyaya kabul ettirmeye çalıştı. Bunu da 18 Mayıs Tarihinde yani İsrail’in kuruluş yıldönümünde yaptı. Ve bu tarihin bir başka önemi ise Müslümanların kutsal ayı olan Ramazan ayının arefesinde gerçekleştirdi. Zannedersem bu tarih seçilirken;


a-      İsrail’in kuruluş yıldönümünü tescil etmek


b-      Kudüs’ün sadece Museviler için kutsal olduğunu deklare etmek


c-      Evanjelist Hıristiyanların, Siyonist Yahudilerin ittifakını konsolide etmek


d-     Müslümanların Kutsallarının kendileri açısından bir değer ifade etmediği beyan etmek


 Filistinli Müslümanlar bu jakoben, kibirli, müstevli, akıl ve ızandan uzak, tek merkezli, pis kokulu, vampirce yaklaşımlar sergileyen anlayışa karşı tepkilerini dile getirmişlerdir. Ancak onların bu eylemleri şu ana kadar 61 Şehit ve 2000’den fazla yaralı ile karşılık bulmuştur.


Dünyanın gerek Batılı liderleri, gerek Doğu Bloğu liderleri, gerek İslam devletlerini başında bulunan göbekten Siyonizm’den ve Evanjelizm’den beslenen ve bağlılıkları uşaklık boyutuna ulaşmış liderleri cılız bir tepkiyi dahi dile getirmemişler veya dile getirecek cesareti kendilerinde bulamamışlardır.


 Zannedersem bu konuda dünya çapında bir lider olduğunu her seferinde tescil eden, bölgemizde ve dünyada olup biten haksızlık, hadsizlik ve zulümlere asla prim vermeyen Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip ERDOĞAN, Londra’dan tüm dünyaya bu oldu-bittiyi asla kabul etmeyeceklerini ilan etmiştir. Ayrıca İslam Ülkeleri İşbirliği Teşkilatı’nı da olağan üstü toplantıya çağırmış ve gereken kararların alınmasının zeminini hazırlamştır.


Sonuç olarak bir gerçeğin altını çizmek isterim ki, hem ülkemizde olup bitenleri, hem bölgemizin çatışmalarını ve hem de dünya üzerinde meydana gelen hadiseleri değerlendiriyor, süzgecimden geçiriyor ve diyorum ki,  ‘ Kimin Eli, Kimin Cebinde Belli Değil’ dostlarım. Rabbim bizi şuursuzluktan beri eylesin. Saygılarımla…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ipekyoluhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
( (