Demokrasi Havarileri
Demokrasinin tanımı noktasında bir çok kimseyle mutabık olmadığımı söylesem, demokrasinin kapsamı alanı hususunda bir çok kimse ile aynı düzlemde buluşmadığımı söylesem, demokrasinin elastiki bir şekilde ülkeler tarafından ve özellikle de başımıza demokrasi havarisi kesilen Batılı Ülkeler tarafından kendi çıkarları için kullanıldığını söylesem; çok abartılı bir cümle mi kurmuş olurum acaba?
Demokrasi sözcüğü, menşei itibari ile “demos” (halk) ve “kratos” (egemenlik) kelimelerine dayalıdır. Kısaca Demokrasi, halkın egemenliği demektir.
Demokrasinin tanımı konusunda, günümüzde de hâlâ tartışmalar devam etmektedir. Bunun sebepleri:
1- Ülkelerdeki bazı kurumların görüşlerini haklı çıkartmak adına demokrasi tanımını kullanmaları,
2- Demokratik olmayan birey, kurum ve devletlerin kendilerini demokratik olarak tanıtma çabaları
3- Aslında genel bir kavram olan demokrasinin tek başına kullanılmaması (Anayasal demokrasi, sosyal demokrasi, liberal demokrasi vb.) gibi sebepler gösterilebilir.
Demokrasinin gerçek anlamı, insanlık tarihi boyunca çarpıtılarak anlam erozyonuna ve yorum enflasyonuna uğratılmıştır. Tarihte en katı otokratik rejimler bile demokrasi kelimesini kendilerine yakıştırabilmişlerdir. Marksist demokrasi deyimi bunun bir örneğidir.
Havari sözcüğüne gelince;
Hazreti İsa nın öğüt ve inançlarını yayma işiyle görevlendirdiği mürit ve öğrencilerinden her biri için Havari ifadesi kullanılmıştır.
Havari sözcüğü ile çoğunlukla "İsa nın 12 Havarisi" kastedilmekle birlikte, bu kavram, Hz. İsa nın dinini yaymaya çalışan diğer öğrencileri için de kullanılmaktadır.
Ayrıca belli bir misyonu yayma adına, kendini doğal görevli olarak kabul eden her birey veya topluluğa Havari denmektedir.
Dolayısı ile, demokrasiyi içselleştirmiş, demokrasiyi özümsemiş, demokrasiyi yaşam tarzı olarak kabul etmiş ve bu misyonu egemen kılma adına her türlü çabayı göstermiş olan birey veya topluluklar için, ‘Demokrasi Havarisi’ ifadesini kullanabiliriz. Böyle bir misyonu benimsemiş ve hatta bu misyonu vizyon haline dönüştürmüş olan kimselerin kendilerini ‘Demokrasi Havaisi’ olarak lanse etmesine de hiç itirazım yok. Zira insanların kendi yaşam tarzlarını başka insanlara cebir ve şiddet kullanmadan anlatmalarında, kendi yaşam tarzlarının ideal olduğunu söylemelerinde hiçbir sıkıntı ve hiçbir beis görmüyorum.
Ancak mesele de zaten bu değil dostlarım. Özellikle özgürlük kavramını, özellikle çağdaşlık kavramını, özellikle insan hakları kavramını ve tabi ki, özellikle demokrasi kavramını diline pelesenk haline getirdiği halde, kendi düşünce tarzına uymayan düşünce tarzlarını hiç mi ama hiç görmeyen, kendi yaşam tarzının dışında olan yaşam tarzlarını yok sayan ve hatta ve hatta kendi düşünce tarzının dışında olan fikir ve düşünceleri yok etme adına her türlü egemen zorlama ve tazyiki doğal bir araç olarak benimseyen bilumum zevata sormak lazım gelmez mi?
Size ne benim fikrimden ve size ne benim yaşam tarzımdan diye.
Bu noktada kritik nokta, bizim söylemlerimizin ve bizim eylemlerimizin şiddet içerip içermediği ve yine bizim söylemlerimizin ve bizim eylemlerimizin şiddete davet çıkarıp çıkarmadığıdır.
İnanın dostlarım, kendi ideoloji adına, kendi fikri ve kendi zikri adına, ve kendi yaşam tarzı adına başkalarının düşünce tarzına hakaret eden, onların fikirlerini aşağılayan ve kendilerinin dışındaki hayat şekillerini hor – hakir gören ve onları aşağılama hakkını kendilerinde gören ve bütün bunları yaparken de, demokrasi, insan hakları, özgürlükler ve hukukun üstünlüğü gibi çağdaş kavramları kullanan insanlara diyeceğim tek şey var.
‘Siz özgürlükçü değilsiniz, siz demokrat değilsiniz,
siz hukukun üstünlüğünün bu millete ve bu topluma egemen olmasını istemiyorsunuz,
siz evrensel hale gelmiş olan insan haklarından yana değilsiniz.
Siz tabiri caiz ise, kendi cellatlığınızı gizleyen,
siz kendi vampirliğinizi gizleyen,
siz kendi aymazlığınızı gizleyen,
ancak bunu yaparken de kafası kuma gömülü, ancak gövdesinin dışarda kaldığından haberi olmayan deve kuşu konumundasınız.
Gelelim bölgemizde ve dünya üzerinde meydana gelen hadiselere.
ABD, Suriye rejiminin 7 Nisan 2018’de Şam’ın doğu kırsalındaki Duma’da onlarca çocuk, kadın ve erkeği öldüren ve yüzlercesini yaralayan saldırıda kimyasal silah kullandığı değerlendirmesine karşılık, 13 Nisanı 2018’i 14 Nisan 2018’e bağlayan gece Suriye’yi vurdu.
ABD, Fransa ve İngiltere, saldırıda başkent Şam daki ve Humus daki askeri noktalar ve kimyasal depolar hedef alındığını deklare etti
Türkiye Dışişleri Bakanlığı, "Bu operasyonu memnuniyetle karşılıyoruz" açıklamasını yaptı.
Türkiye, İran ve Rusya’nın son zamanlarda bölge ile ilgi Astana ve Soçi zirvelerinde ortaya koydukları işbirliği ve hatta bölge ile ilgili ve bütün dünya ile ilgili ortaya koydukları ilkesel yaklaşımlar ve gelecekte sürdürme eğilimi gösterdikleri Stratejik İşbirliği meselesi; Batı dünyasını çok ama çok ciddi anlamda rahatsız etmiş görünüyor.
ABD, İngiltere ve Fransa’nın gerçekleştirdikleri bu operasyonunu;
a- Kendi beslendiği muhiti korumaya çalışan ejderhanın, bir başka leş kargası konumundaki timsahlara saldırması olarak değerlendirebiliriz.
b- Kendisinin dışkıları ile kirlettiği ve koku bırakarak kendisinin alanı konumu durumuna getirdiği alanı koruma içgüdüsü ile hareket eden sırtlanların, bir başka asalak konumundaki çakallara saldırması olarak değerlendirebiliriz.
Ne gariptir ki, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un yaptığı ‘Türkiye ile Rusya’yı birbirinden ayırdık’ şeklinde bir açıklaması olmuştur. Bu beyan, tam anlamı ile kibrin, demogojinin, basiretsizliğin ve hatta olup biten gelişmelere müdahale edememenin verdiği çaresizliziyetin ve acziyetin dışa vurması olarak tarihi kayıtlarda yerini alacaktır.
Batı bu operasyonu, özgürlük adına, demokrasi adına, insan haklarını koruma adına, hukukun üstünlüğü adına ve kimyasal silahları yok etme adına yaptığını söyleye dursun, hakikatin bu olmadığı aşikardır. Zira konvansiyonel silahlarla da on binlerce insan katledilmesine rağmen Batı’nın kılı bile kıpırdamamıştı.
Kendileri bu tavırları , köpek balığı misali kandan beslendiklerini, vampir haline dönüştüklerini kamufle etme çabasıdır. Hele bir de, süslü, cilalı ve herkesin genelde mutabık olduğu kavramları kullanarak bukalemun vari yaklaşımlar sergilemeleri tam anlamı ile bir aymazlıktır.
Biz gerek ülkemizde, gerek bölgemizde, gerek dünyada; emperyalizmin kölesi durumuna düşmüş tüm Müslümanlardan ve tüm insanlardan, akıllarını başlarına devşirmelerini, demokrasi düşmanı oldukları halde ‘Demokrasi Havarisi’ gibi kendilerini lanse edenlerden hesap sormalarını tavsiye ediyoruz. Saygılarımla…
Ayrıca Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin fiili olarak hayata geçirilmesi için erken seöim kararının alınması hadisesini bir sonraki yazımda kaleme almak istiyorum. Bilgilerinize…