Ah Özgürlük
Kırlarda gezerken ciğerlerime oksijen depolamak için
İlişti gözlerim bir ardıç çalısının içindeki körpecik bir yavruya
Yaklaştım O’na tedirgin adımlarlarla, varabilmek için kesin bir yargıya
Uzattım ellerimi, daha gözleri bile açılmamış olan O minnacık sargıya
Bir de ne göreyim, ellerlim kanlar içinde ve her tarafı tırmalanmış
Daha gözleri yeni açılmış, kulakları aşağıya salınmış ve vücudu örselenmiş
Bacakları sanki kırılmış, yüzünün şekli bir arslan’ın şeklini almış
Acıların verdiği ızdırapla inim inim inliyor O minnacık kurt eniği
Kurt bana çok şey ifade ediyordu misyon ve vizyon itibari ile
Kucağıma alırken beni tedirgin eden hırlaması bile
Esareti reddetme adına, kapanda bıraktığı ayak gelse dile
Sanırım derdi‘Eğilmeyin, bükülmeyin, sünepeleşmeyin hele’
Özgürlük ve egemenlik diyordu belki de O, yalnızlık haliyle
Ormanların kralı ben olmasam da, ormanlar bana serpilir bütün endamı ile
Keşke zirvelerden akan sular dönüşmeseler fırtına ve sele
O zaman asla, ihtiyaç kalmazdı, ne düşmana, ne dosta, ne de ele
Götürdüm O mini minnacık yavruyu koydum ağıldaki kafese
O’nun mahpus hali, köydeki çocukları, nine ve dedeleri dahi getirdi hevese
Meşhur bir sanatçı misali ulaşmıştı ünü, kısa bir sürede, yediden yetmişe
Vahşi, sinirli, kaprisli ve kin dolu bakışları korku veriyordu herkese
Kendi kendime karar verdim, O’nu büyütüp, yetiştirmeye
Belki de olurdu bana arkadaş ve olurdu bana bir devriye
Keşke demektense sıra gelmişti herhalde O’nu ehlileştirmeye
Düşman olmaktansa dostça ve dürüstçe hareketler etmeye
Gel zaman git zaman O’nu sütle ve kemikle besliyordum
Bazen ödül olarak ta, orman gezisi ve O’na lop et veriyordum
Karşılıksız vererek O’nu kendime arkadaş yapıyordum
Hatta, O’nun sadakatinden ötürü, bir dosttan daha yakın hissediyordum
Bu arkadaşlık ve dostluk gittikçe ileri bir safhaya ulaştı
Öyle ki, artık şakaların seviyesi yan komşulara bile bulaştı
Bazen oynarken açılan ayakların arası, sanki bir kulaçtı
Ara sıra köyün köpekleri ile olan dalaşı tam bir savaştı
Bir gün sokakta yürürken aheste adımlarla
Birisi küfretmeye başladı ağzından akıttığı salyalarla
Ne olduğunu anlamadan sol gözüm kapandı adeta duvarlarla
Akabinden bir kroşe de sağ gözümün üstü sarsıldı ağrılarla
Tam bu esnada vefakar dostum fırladı ve hırladı aniden
Atladı bana saldıran komşuyu ve yakaladı tam kalça etinden
Bir anda ortalık ana baba günü oldu durup dururken
Komşular gelip aralayıncaya dek biz galip gelmiştik sahiden
O gün bu gündür herkes korkar oldu benden
Bense kraldan çok kral olmuştum gerçekten
Bir külhanbeyi gibi ormanlarda dolaşıp dururken
Karşıdan duyuldu bir uluma sesi, sarı kayanın üstünden
Bizimki hemen karşılık verdi bu ürkütücü sese
Sadece kalbime değil, bir korku geldi vücudumdaki herkese
Gözlerim fal taşı, tüylerim diken, her tarafımı çekiyordu sanki pense
İçimden diyordum: Korkma, senin yanında duruyor kocaman bir cüsse
Şöyle bir bana baktı ve koştu gitti O ulu sesin arkasından
Terk edişmiş sevgili gibi kalıvermiştim ortalıkta şaşkınlıktan
Bir anda buz kesti her yanım alışmadığım böyle bir yalnızlıktan
Bağırdım avazım çıktığınca, korku ve adrenalinin en doruk noktasından
Bir müddet sonra sürüye de peşine takmış göründü çalıların arasından
Zaten korku vardı içimde, saklandım panik ve şaşkınlık havasından
Buz kesti adeta her yanım soğuktan değil, böyle muhteşem bir ambiyanstan
Yaklaşamadılar diğer kurtlar, ama dostça davrandılar anladım kuyruk sallayışlarından
Belli bir müddet yakınımda dolaşıp, kendilerince şirinlikler yaptılar etrafımda
Bir sağa bir sola koşup, eğlendiler, oynadılar ve uludular yaklaşık on metre yakınımda
Sarı Kayadan yankılanan uluma sesleri, günlerce çınladı kulaklarımda
Soğukla birlikte yüreğimde oluşan korku, mor-kırmızı bir renk oluşturmuştu yanaklarımda
Sürünün lideri belli ki kabul etmişti aralarına, bizim yabani yetmeyi
Bir hırlama ve hemen gelen uluma, terk ettirdi o bölgeyi
Bizim gariban kuyruk arka bacaklar arasında beceremedi o anda ne ağlamayı ve ne de gülmeyi
Bir bana baktı, bir kurtlara baktı bir dağlara baktı koşarak geldi yanıma ve unutmadı son kez de olsa veda etmeyi
Gözlerinden akan yaşlar hatırlattı bana genç kızların giderken söyledikleri şu cümleyi
Hem ağlarım ve hem de giderim, yeter ki mutlu olayım ve mutlu kılayım gittiğim aileyi
Bu bir kaçış değildi, bu bir ihanet de değildi tam aksine tam anlamıyla fıtratın gereği
Ama insan unutamıyor, istese de istemese de böyle bir dost ve böyle bir sevgiliyi