( (
GÖKMEN
Köşe Yazarı
GÖKMEN
 

Kızıl Elma

   Kızıl Elma ‘Kızıl Elma’  kavramı,  zaman zaman zihin lügatımızın, deruni hafızamızın veya tarihi birikimimiz ve tarihi tecrübelerimizin tekrar gün yüzüne çıkmasını sağlayan bir ifade olarak, sürekli beni ve benim gibi düşünenleri meşgul etmektedir. Türk mitolojisinde ‘Kızıl Elma’ kavramı, Türkler ve de özellikle Oğuz Türkleri için cazibesi yüksek ülküler olarak karşımıza çıkmaktadır.    Uzman Emel Esin e göre ise, Kızıl Elma’nın sembolleştirmesi elmayı değil, eski Türklerde Güneş ve Ay ı anlatan kızıl topa dayanır. Hatta bu kızıl top ilerleyen dönemlerde muncuk adıyla bayrak ve tuğ’ların tepesini süsleyen bir sembole dönüşmüştür. Belki de hikayeyi, Eski Ahit’teki Daniel’in Kitabı’nda yer alan Tek Ağaç ile daha sonraki yıllarda ortaya çıkan Kuru Ağaç versiyonuna kadar götürmek mümkün görünmektedir. Bizans efsanesine göre ise; bir zamanlar Ayasofya önündeki bir sütunun üzerinde I. Justinianos’u (hd 527-565) at üzerinde gösteren bir heykel hakkında dönemin Bizanslı tarihçisi Prokopios şöyle der: “Ve doğan güneşe doğru bakar. Bu sırada da İranlıların üzerine yürür, sol elinde bir küre tutar. Heykel traş bu küreyle, elinde kılıç, mızrak ya da başka bir silah olmasa da bütün yeryüzünün ve denizlerin ona bağlı olduğunu belirtmek istemiştir. Ama elindeki kürenin üzerinde bir haç vardır. İmparatorluğunu, savaşlardaki zaferi bu haç sayesinde kazanmıştır. Sağ elini doğan güneşe doğru uzatır, parmaklarını açarak o taraftaki barbarlara kendi topraklarında kalmalarını ve yaklaşmamalarını buyurur.”  900’lerde yazılmış bazı Süryani ve Arap kaynaklarında heykelden bahsedilir ancak küreden bahsedilmez. Küreden söz eden ilk Arap kaynağı 1180’e doğru Herevi’dir. Yazara göre Konstantinos’un gergin ve avucu açık sağ eli İslam ülkelerini gösterirken sol elinde bir küre vardır ve söylenceye göre “Konstantinos bu dünyaya öylesine sahibim ki, dünya, bu küre gibi elimdedir demek istemiştir Aradan geçen yüzyıllarda neler olduğunu bilmiyoruz ancak heykelin elindeki küre, 1317’de düştüğünde bu durum kilise papazları ve halk tarafından Bizans’ın sonunun yaklaştığı şeklinde yorumlanır. 1420/21’de küre bir kez daha düşer, yine “Bizans’ın sonu geliyor!!!” denir. Ancak küre ya tekrar yerine konmamış ya da yeniden düşmüş olmalıdır ki, Bavyeralı seyyah Schiltberger 1427’de, İspanyol seyyah Pero Tafur, 1437’de kürenin yerinde olmadığını söyleyecektir. Kehanet, nihayet 1453’te Konstantinopolis’i fetheden ‘Fatih’ Sultan Mehmed’in ilk işlerinden biri  olan bu heykelin yere indirmesiyle son bulmuştur yani bu topraklar üzerinde Batı’nın egemenliği son bulmuştur ve inşa Allah kıyameti kadar bu topraklar ezansız ve bayraksız, bu Millet de vatansız ve devletsiz kalmayacaktır. ‘Kızıl elma’ kavramını bireyin, toplumların, kabilelerin, devletlerin ve milletlerin ulaşmak istediği ve her yaklaşıldığı zaman da bir sonraki Ufkun ortaya çıktığı ve bundan dolayı da cazibesinin sürekli olarak arttığı bir Nirvana olarak değerlendirmek mümkün görünmektedir. Ancak, Türkler de bu kavram, hem mitolojisi itibari ile, hem tarihi derinliği  itibari ile ve hem de kavrama yüklenen vizyon ve misyon itibari ile çok farklı bir önem arz etmektedir.    1-     Öncelikle bu kavram tarihi, arkaik ve mitolojik bir kavram olduğu için  milli olmanın sembolüdür. 2-     Bu kavramın ortaya çıkmasına sebep olan hadiseden dolayı, egemenliğin sembolüdür. 3-     Ulaşılan her hedef, yeni bir hedef ortaya koyduğu için ve varılan her ufuk, yeni bir ufka varmayı öngördüğü için de istikbal, istiklalin yani bir nevi hürriyetin ve özgürlüğün sembolüdür. Son günlerde bağımsızlığımız ve özgürlüğümüze ve hatta direk varlığımıza karşı aşırı aşırı saldırılar söz konusu olmaktadır. Bu iğrenç, haddi aşan, sorumsuz ve içi boş saldırıların mutlaka önüne geçilmesi lazımdır. ABD’nin hem Suriye’de, hem Irakta ve hem de daha geniş anlamı ile Ortadoğu Bölgesinde ne yapma istediği bugün daha net olarak anlaşılıyor. ABD bölgemizi istikrarsız hale getirerek ; a)     Bölgemizi sömürme ve semirme refleksini devam ettirmek istiyor. b)     Bölgemizde küçük küçük devletçikler kurdurarak kendi siyasal, askeri ve ekonomik hegemonyasını devam ettirmek istiyor. c)     Ve tabii ki İsrail’in güvenliğini devam ettirmek için de, Bölgemiz de güçlü, müreffeh, saygın, demokrat  bir TÜRKİYE istemiyor. Zira zinde güçlerin ve emperyalistlerin şamar oğluna dönüştürdüğü bir yapı, demokrasi dışı güçlerin egemen olduğu bir yapı, insan haklarına saygısı olmayan, hukuk ve hakkın egemen olmadığı bir yapı, İsrail’in güvenliği ile paralel olduğunu ABD çok iyi biliyor ve bu yapının var olması için ve bu yapının devamı için Amerika Birleşik Devletleri ( ABD) elinden gelen her şeyi yapıyor.  Maalesef ülkemizde milletvekili olmuş bir sürü insan da bazen bilinçli olarak, bazen de bilmeden emperyalizmin değirmenine su çekiyorlar. Düşünebiliyor musunuz CHP İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu Twitter da, "devletin silahlı insansız hava araçlarıyla (SİHA) sivil vatandaşları vurduğu"  paylaşımında bulunabiliyor. Bu paylaşımda bulunan bir milletvekili kimin adına çalışıyor sorgulamak gerekiyor. Akabinden daha küstah bir açıklama ile sözlerinin kürsü dokunulmazlığı kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ifade ediyor. Sen bu ifadeleri düşünce özgürlüğü çerçevesinde söylesen anlaşılır olabilir. Ama senin bu ifadelerin, terör örgütünü ve teröristleri farklı bir düzlemde ele aldığın izlenimini veriyor. Sıkıntı da bu zaten sayın vekil. Üstüne üstlük bir de CHP yönetiminin bizatihi meseleyi sahiplenen açıklamaları ortaya çıkıyor. CHP Lideri Kemal KIIÇDAROĞLU, "Terör örgütüne destek olabilirler, terörist olabilirler ama orada silah olması lazım. O da yok." ifadelerini kullandı. Almanya ile olan sürtüşmede de Kemal KIIÇDAROĞLU sürekli hükümetin karşısında Almanya’nın tezlerini doğrulayan yaklaşımlar sergiledi. MHP milli duruşunu kesintiye uğratmadan devam ettiriyor. Ben bu duruşun kısa, orta ve uzun vadede MHP’ye millet nezdinde millet yelpazesinde karşılık bulacağından eminim. Acizane sormak istiyorum, ey CHP! Sizin KIZIL ELMA’nız nedir veya sizin ‘KIZIL ELMA’nız var mıdır? Yine sormak istiyorum, ey CHP ve HDP! Sizin ‘KIZIL ELMA’nız, bu milleti işbirlikçilerle birlikte hareket ederek hançerlemek mi? Yine sizden istirham etmek istiyorum, ey CHP ve HDP! Bir kez olsun bu milletin Kızıl Elma diye sembolleştirdiği ufuk ve hedeflere varma konusunda bir adım da siz atsanız.  Ne olur, bırakın artık emperyalizme savaşıyoruz yalanları ile bu milleti kandırmayı. Zira bu söylem, çok sırıtıyor ve çok absürt oluyor. Anlayın artık bunu. Bizim ve bizim gibi düşünenlerin, hem bireysel bazda, hem millet bazında, hem ümmet bazında ve hem de insanlık bazında bir ‘KIZIL ELMA’sı vardır ve olmaya da devam edecektir. Nokta.
Ekleme Tarihi: 19 Eylül 2017 - Salı
GÖKMEN

Kızıl Elma

   Kızıl Elma


‘Kızıl Elma’  kavramı,  zaman zaman zihin lügatımızın, deruni hafızamızın veya tarihi birikimimiz ve tarihi tecrübelerimizin tekrar gün yüzüne çıkmasını sağlayan bir ifade olarak, sürekli beni ve benim gibi düşünenleri meşgul etmektedir.


Türk mitolojisinde ‘Kızıl Elma’ kavramı, Türkler ve de özellikle Oğuz Türkleri için cazibesi yüksek ülküler olarak karşımıza çıkmaktadır.


   Uzman Emel Esin e göre ise, Kızıl Elma’nın sembolleştirmesi elmayı değil, eski Türklerde Güneş ve Ay ı anlatan kızıl topa dayanır. Hatta bu kızıl top ilerleyen dönemlerde muncuk adıyla bayrak ve tuğ’ların tepesini süsleyen bir sembole dönüşmüştür.


Belki de hikayeyi, Eski Ahit’teki Daniel’in Kitabı’nda yer alan Tek Ağaç ile daha sonraki yıllarda ortaya çıkan Kuru Ağaç versiyonuna kadar götürmek mümkün görünmektedir.


Bizans efsanesine göre ise; bir zamanlar Ayasofya önündeki bir sütunun üzerinde I. Justinianos’u (hd 527-565) at üzerinde gösteren bir heykel hakkında dönemin Bizanslı tarihçisi Prokopios şöyle der: “Ve doğan güneşe doğru bakar. Bu sırada da İranlıların üzerine yürür, sol elinde bir küre tutar. Heykel traş bu küreyle, elinde kılıç, mızrak ya da başka bir silah olmasa da bütün yeryüzünün ve denizlerin ona bağlı olduğunu belirtmek istemiştir. Ama elindeki kürenin üzerinde bir haç vardır. İmparatorluğunu, savaşlardaki zaferi bu haç sayesinde kazanmıştır. Sağ elini doğan güneşe doğru uzatır, parmaklarını açarak o taraftaki barbarlara kendi topraklarında kalmalarını ve yaklaşmamalarını buyurur.” 


900’lerde yazılmış bazı Süryani ve Arap kaynaklarında heykelden bahsedilir ancak küreden bahsedilmez. Küreden söz eden ilk Arap kaynağı 1180’e doğru Herevi’dir. Yazara göre Konstantinos’un gergin ve avucu açık sağ eli İslam ülkelerini gösterirken sol elinde bir küre vardır ve söylenceye göre “Konstantinos bu dünyaya öylesine sahibim ki, dünya, bu küre gibi elimdedir demek istemiştir


Aradan geçen yüzyıllarda neler olduğunu bilmiyoruz ancak heykelin elindeki küre, 1317’de düştüğünde bu durum kilise papazları ve halk tarafından Bizans’ın sonunun yaklaştığı şeklinde yorumlanır. 1420/21’de küre bir kez daha düşer, yine “Bizans’ın sonu geliyor!!!” denir. Ancak küre ya tekrar yerine konmamış ya da yeniden düşmüş olmalıdır ki, Bavyeralı seyyah Schiltberger 1427’de, İspanyol seyyah Pero Tafur, 1437’de kürenin yerinde olmadığını söyleyecektir.


Kehanet, nihayet 1453’te Konstantinopolis’i fetheden ‘Fatih’ Sultan Mehmed’in ilk işlerinden biri  olan bu heykelin yere indirmesiyle son bulmuştur yani bu topraklar üzerinde Batı’nın egemenliği son bulmuştur ve inşa Allah kıyameti kadar bu topraklar ezansız ve bayraksız, bu Millet de vatansız ve devletsiz kalmayacaktır.


‘Kızıl elma’ kavramını bireyin, toplumların, kabilelerin, devletlerin ve milletlerin ulaşmak istediği ve her yaklaşıldığı zaman da bir sonraki Ufkun ortaya çıktığı ve bundan dolayı da cazibesinin sürekli olarak arttığı bir Nirvana olarak değerlendirmek mümkün görünmektedir.


Ancak, Türkler de bu kavram, hem mitolojisi itibari ile, hem tarihi derinliği  itibari ile ve hem de kavrama yüklenen vizyon ve misyon itibari ile çok farklı bir önem arz etmektedir.   


1-     Öncelikle bu kavram tarihi, arkaik ve mitolojik bir kavram olduğu için  milli olmanın sembolüdür.


2-     Bu kavramın ortaya çıkmasına sebep olan hadiseden dolayı, egemenliğin sembolüdür.


3-     Ulaşılan her hedef, yeni bir hedef ortaya koyduğu için ve varılan her ufuk, yeni bir ufka varmayı öngördüğü için de istikbal, istiklalin yani bir nevi hürriyetin ve özgürlüğün sembolüdür.


Son günlerde bağımsızlığımız ve özgürlüğümüze ve hatta direk varlığımıza karşı aşırı aşırı saldırılar söz konusu olmaktadır. Bu iğrenç, haddi aşan, sorumsuz ve içi boş saldırıların mutlaka önüne geçilmesi lazımdır.


ABD’nin hem Suriye’de, hem Irakta ve hem de daha geniş anlamı ile Ortadoğu Bölgesinde ne yapma istediği bugün daha net olarak anlaşılıyor. ABD bölgemizi istikrarsız hale getirerek ;


a)     Bölgemizi sömürme ve semirme refleksini devam ettirmek istiyor.


b)     Bölgemizde küçük küçük devletçikler kurdurarak kendi siyasal, askeri ve ekonomik hegemonyasını devam ettirmek istiyor.


c)     Ve tabii ki İsrail’in güvenliğini devam ettirmek için de, Bölgemiz de güçlü, müreffeh, saygın, demokrat  bir TÜRKİYE istemiyor. Zira zinde güçlerin ve emperyalistlerin şamar oğluna dönüştürdüğü bir yapı, demokrasi dışı güçlerin egemen olduğu bir yapı, insan haklarına saygısı olmayan, hukuk ve hakkın egemen olmadığı bir yapı, İsrail’in güvenliği ile paralel olduğunu ABD çok iyi biliyor ve bu yapının var olması için ve bu yapının devamı için Amerika Birleşik Devletleri ( ABD) elinden gelen her şeyi yapıyor. 


Maalesef ülkemizde milletvekili olmuş bir sürü insan da bazen bilinçli olarak, bazen de bilmeden emperyalizmin değirmenine su çekiyorlar.


Düşünebiliyor musunuz CHP İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu Twitter da, "devletin silahlı insansız hava araçlarıyla (SİHA) sivil vatandaşları vurduğu"  paylaşımında bulunabiliyor.


Bu paylaşımda bulunan bir milletvekili kimin adına çalışıyor sorgulamak gerekiyor.


Akabinden daha küstah bir açıklama ile sözlerinin kürsü dokunulmazlığı kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ifade ediyor.


Sen bu ifadeleri düşünce özgürlüğü çerçevesinde söylesen anlaşılır olabilir. Ama senin bu ifadelerin, terör örgütünü ve teröristleri farklı bir düzlemde ele aldığın izlenimini veriyor. Sıkıntı da bu zaten sayın vekil.


Üstüne üstlük bir de CHP yönetiminin bizatihi meseleyi sahiplenen açıklamaları ortaya çıkıyor. CHP Lideri Kemal KIIÇDAROĞLU, "Terör örgütüne destek olabilirler, terörist olabilirler ama orada silah olması lazım. O da yok." ifadelerini kullandı. Almanya ile olan sürtüşmede de Kemal KIIÇDAROĞLU sürekli hükümetin karşısında Almanya’nın tezlerini doğrulayan yaklaşımlar sergiledi.


MHP milli duruşunu kesintiye uğratmadan devam ettiriyor. Ben bu duruşun kısa, orta ve uzun vadede MHP’ye millet nezdinde millet yelpazesinde karşılık bulacağından eminim.


Acizane sormak istiyorum, ey CHP! Sizin KIZIL ELMA’nız nedir veya sizin ‘KIZIL ELMA’nız var mıdır?


Yine sormak istiyorum, ey CHP ve HDP! Sizin ‘KIZIL ELMA’nız, bu milleti işbirlikçilerle birlikte hareket ederek hançerlemek mi?


Yine sizden istirham etmek istiyorum, ey CHP ve HDP! Bir kez olsun bu milletin Kızıl Elma diye sembolleştirdiği ufuk ve hedeflere varma konusunda bir adım da siz atsanız.


 Ne olur, bırakın artık emperyalizme savaşıyoruz yalanları ile bu milleti kandırmayı. Zira bu söylem, çok sırıtıyor ve çok absürt oluyor. Anlayın artık bunu.


Bizim ve bizim gibi düşünenlerin, hem bireysel bazda, hem millet bazında, hem ümmet bazında ve hem de insanlık bazında bir ‘KIZIL ELMA’sı vardır ve olmaya da devam edecektir. Nokta.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ipekyoluhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
( (