17 NİSAN
Maraton sayılabilecek bir zaman dilimini tamamlamanın verdiği huzur ve güveni ve tabii ki gurur ve onuru bütün hücrelerimde hissettiğimi söyleyebilirim. Başkası için ne ifade eder bilemem ama benim için güneş bugün daha berrak, daha anlamlı, daha aydınlatıcı, daha ferah, daha kapsayıcı, daha ısıtıcı ve hatta insanın iliklerine varıncaya dek ıstan bir özellik arz ediyor.
Bu yıl kış mevsiminin eski kışları aratmayacak kadar bol karı topraklarımıza bırakması; bir nevi bereketli bir bahar, bereketli bir yaz, bereketli bir sonbahar daha doğrusu bereketli bir yıl geçireceğimizin de bir müjdecisi işareti idi. Nisan Ayı yağmur ayı, bereket ayı, sevgi ayı, rahmet ayı, kutlu doğumun gerçekleştiği ay olarak zihin kodlarımızda hep var zaten.
Bu yıl da şu ana kadar metereolojik olarak havaların uygun gitmesi, sosyal olarak uygun atmosferin olması, psikolojik olarak milletin özgüven eşiğini aşabilmesi, her türlü olumsuz senaryoya ve her türlü girişime rağmen 16 Nisan 2017 Halk Oylaması Sonuçlarının %51.41 EVET % 48.59 olarak ortaya çıkması bu iyimser havayı daha güçlü hale getirmiştir.
Öncelikle şunu ifade edeyim ki, daha güçlü bir EVET beklentim var idi. Bu beklenti belki de düşüncelerimin, arzu ve isteklerimin, siyasi mülahazalarımın bu doğrultuda olmasından kaynaklanmış olabilir.
Ancak bu beklentimin reel hale dönüşmemesinin temel sebepleri arsında, sayın Cumhurbaşkanımızın inanılmaz temposuna diğer kadroların yeterince ritim tutturamaması, toplumun yeniliklere karşı direnci, sürekli seçim kazanmanın verdiği rehavet, yorgun ve heyecanını kaybetmiş kadroların yüzlerinin eskimiş olması, sayın cumhurbaşkanımızın yanında yer almış kurucu kadroların birliktelik sergilememe isteği, 18 Maddelik Anayasa değişikliği önerilerinin yeterince iyi anlatılamaması gibi etkenleri sayabiliriz.
Ben bugün seçim sürecini değil, seçim sonuçları üzerinden değerlendirmelerde bulunup, ülkemizin yol haritası üzerinde değerlendirmelerde bulunmak istiyorum.
1- Halk Oylaması sonuçlarının hemen hemen bütün dünya ajansları tarafından birinci haber olarak verilmesi, bu Halk Oylamasının sadece ülkemizi ve milletimizi ilgilendirmediği açıkça ortaya koymaktadır. Bu Halk Oylamasının ülkemizi ilgilendiren tarafı var, bölgemizi ilgilendiren tarafı var, dünyayı ilgilendiren tarafı var.
2- Halk Oylaması sonuçlarının günümüzü ilgilendiren yanı var, geçmişimizi ilgilendiren yanı var, geleceğimizi ilgilendiren yanı var.
3- Halk Oylaması sonuçlarının kendimizi ilgilendiren tarafı var, anne -babamızı ilgilendiren tarafı var, çocuklarımızı ilgilendiren tarafı var.
Öncelikle, ülkemiz açısından, bütün içtenliğimle söyleyebilirim ki, terör ile mücadelede çok daha aktif hale geleceğimizden ve terör ile mücadelede çok daha önemli sonuçlar alacağımızdan eminim. Hani çok basit bir soru ile şu soru sorulabilir. Ne değişecek diye. Bakınız konunun üzerinde birazcık kafa yorarsak, bizim terör noktasında sonuç alamamamızın en büyük sebebi anlık istihbarat alamayışımız ve anlık istihbarat alsak bile bürokratik meselelerden veya içimizdeki farklı oluşumlardan dolayı anlık müdahaleler yapamayışımız idi. Eğer anlık istihbarat alıyor ve müdahalemiz 1 saat sonra oluyorsa bundan netice alma imkan ve ihtimali yoktur. Şimdi ise, anlık istihbarat alacağız ve anlık müdahalelerde bulunacağız ve buna bağlı olarak da, artık hızlı kararlar alabileceğiz ve hızlı sonuçlar da peşinden gelecektir.
Çevremizdeki ülkeler yani komşularımızın bize karşı hasmane tutumlar geliştirip, bizi hırpalamalarına artık izin vermeyeceğiz. Güçlü lider ve güçlü siyasi, askeri ve psikolojik ülke, çevre ülkelerin bize karşı tutumlarını gözden geçirmelerine sebep olacak ve bizim bu güçlü yanımız, onlar üzerinde caydırıcı bir fonksiyon icra edecektir. Yani Yunanistan, Irak, Suriye gibi ülkeler terör kampları kurup oradan eğitilen teröristleri ülkemizin ve milletimizin çocukları üzerine salamayacaklar.
Avrupa ülkeleri ve kısaca AB açısından ise, hayli sancılı bir süreç ile karşın karşıya kalacağımız kesin gibi görünüyor. AB ülkeleri abi, efendi, egemen güç biziz yaklaşımlarından uzaklaşıp, karşılıklı olarak fasılların müzakeresini yapma noktasında bir irade sergilemedikleri müddetçe artık bizimle ortaklık yapmaları zor görünüyor. AB ekonomik, siyasi, kurumsal olarak hukuki, askeri alandaki konumunu kullanarak bizi her konuda iğdiş hale getirmek istiyor.
İslami yapısıyla, tarihi birikimi ile, kültürel dokusuyla, çok kültürlü yapı ve çok kültürlü sistemlere yapılardaki bilgi ve tecrübe altyapısıyla bizim iğdiş hale gelmemiz mümkün görünmemektedir.
AB dünyada hiçbir siyasi problemi çözemeyen yapısı ile, hiçbir sosyal probleme müdahale edemeyen yapısı ile, hiçbir askeri müdahale edemeyen yapısı ile ve sadece her konuda bildiri yayınlayan bir konumdaki iğdiş hali ile, bırakın TÜRKİYE gibi güçlü kültürel ve insan kaynağı yapısına sahip bir ülkeye kapılarını kapamayı, davet edip AB’ye girmemiz için farklı atraksiyonlar yapması gerekir ki, kendisini İĞDİŞ’likten kurtarabilsin.
Ortadoğu ve İslam coğrafyası açısından ise, bizim gibi güçlü bir TÜRKİYE ve başında etkin, hantal olmayan, dinamik, insani ve islami hassasiyetlere duyarlı bir ülke ve lider, İSLAM’ın ve kendilerinin izzet, haysiyet ve onuru için biçilmiş kaftandır.
17 Nisan 2017 ve sonrasına bu kadar anlam yüklemem ne kadar doğru bilemem ama; istek, arzum ve amacımın bu olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim dostlarım. Görüşmek üzere…