Çorba mı, Salata mı, Yoksa …?
Çorba, Türk Mutfağının vazgeçilmez lezzetlerinden biri olduğu, Türk Mutfağının olmazsa olmazlarından biri olduğu zannımca hepimizce malumdur. Hele bir de Konyalı iseniz, özellikle düğün yemeklerinin vazgeçilmezi olan Bamya Çorbası sizin damak tadınızı ifade eden en belirgin öge olarak perçinlemiştir kendisini.
Ayrıca çorba, sabahleyin erken saatlerde lokantalarımızda mutlaka menünün en önemli yerini, daha doğrusu baş köşesindeki yerini alır mutfak tezgahlarımızda. Şef garsonunu müşteriler için çorba çeşitlerini bir çırpıda sayması, ayrı bir lezzet katar lokantanın havasına. Mercimek çorbasından ezo gelin çorbasına, domates çorbasından şehriye çorbasına, ev yapımı tarhana çorbasından tavuk çorbasına ve kelle- paça çorbasından işkembe çorbasına varıncaya dek. Ba husus şehirlerde başka yemek menüsü bulunmayan ve sadece çorba çeşitlerinin servis edildiği mekanların da artık revaçta olduğu yadsınamaz bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.
Değerli dostlar,
aklımca bir anket yaptım ve hayali olarak, önce kendi çevremdeki insanlara, sonra kendi mahallemdeki insanlara, sonra kendi şehrimdeki insanlara, sonra kendi ülkemdeki insanlara, sonra dünyadaki tüm insanlara, sonra … ve sonra …herkese sordum.
- Vazgeçemeyeceğiniz yiyecekler nelerdir?
Hayali anketime verilen cevaplar aşağı yukarı şöyle;
1- Çorba
2- Ekmek
3- Pilav
4- Et
5- Baklagiller
6- Tatlı
7- Süt ve süt ürünleri
8- Sebzeler
9- Meyveler
Bu gıdaların hepimiz için elzem olduğunu cümle alem biliyor. Ancak bu gıdaları tercih konusunda, insanların farklı öncelikleri söz konusu.
A şahsı ekmeksiz doymuyor,
B şahsı pilavdan dönenin kaşığı kırılsın diyor,
C şahsı öğününde et olmasa sofrasında ciddi bir eksiklik varmış gibi kendisini hissediyor,
ben deniz gibi bir çok kişi ise, tatlı olmadığı takdirde midesinin bir tarafının boş olduğunu düşünüyor vs…
Yine herkesin bildiği bir husus var ki, bu gıdaların hepsi birbirinden, leziz, bu gıdaların hepsi birbirinden besleyici, bu gıdaların hepsi birbirinden doyurucu, ancak sağlıklı beslenebilmek için bu gıdalardan kafi miktarda, yeterince ve ölçülü bir şekilde yemek gerekir. Sadece etmek yemek, sadece pilav yemek, sadece et yemek, sadece sebze ve meyve yemek sağlıklı beslenme değildir.
Başlıkta kullandığımız salata kavramına gelince; çorba için geçerli argümanları ve yaklaşımları salata için de değerlendirmek mümkün görünüyor. Yani sadece otlardan salata oluşturulabildiği gibi, sadece salatalıktan da bir salata sunumu yapabilme durumu her zaman iştahımızı kabartacaktır. Aynı şekilde kullandığımız salataya zeytinyağı kullanmak, azıcık da olsa baharat kullanmak, salatamızı haşlanmış mısır vb. ürünlerle zenginleştirmek bizim sağlıklı beslenmemize çok daha olumlu katkı sağlayacağı gibi, iştahımızı kabartacak görsel bir şöleni de seyr-ü temaşa etmemizi sağlayacağı aşikardır.
Fakat çorba ve salataya, kimsenin yiyemeyeceği türden farklı malzemeler kullanmak, nasıl olsa çorba veya nasıl olsa salata diye bizim acı çekmemize sebep olacak, sıhhatimizi bozacak türden baharat veya benzer ürünler kullanmak, en hafif tabirle çorbaya ve salataya su katmaktır ve tabirimi bağışlayın çorbaya ve salataya ihanettir.
Gelelim Türkiye siyasetine ve bu siyasetin aktörlerine. Ben acizane Türkiye’de şu anda Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçiş süreci çerçevesinde meydana gelen ittifakları ve yapıları tam anlamı ile çorba ve salataya benzetiyorum.
Ben bu ittifakları; birbirine yakın siyasi yapılardan daha ziyade, partilerin dünya görüşleri itibari ile birbirine yakın siyasi yapılar değil, programları itibari ile birbirine yakın siyasi partiler değil, geçmişteki siyasi yelpazede aldıkları yer itibari ile birbirine yakın siyasi yapılar değil, insani ve etik davranışlar itibari ile birbirine yakın siyasi partiler değil de konjonktür gereği ve iktidar hırsıyla ve hatta düşmanlık gerekçeleriyle bir ittifak oluşturma çabasına girdiklerini görmekteyim.
Düşünebiliyor musunuz, 28 Şubat Sürecinin en önemli iki aktörü vardı malumunuz.
- Cumhuriyet Halk Partisi
- Refah partisi
Cumhuriyet Halk Partisinde, hem eylem bazında, hem söylem bazında, hem açıkladıkları Seçim Bildirgeleri bazında ve bence gizli tuttukları ve zaman zaman bilinç altı söyledikleri bazı söylemlerin içeriğinden elde ettiğimiz okumaların bize telmih ettiği ifadeler bazında herhangi bir farklılığa rastlamamız olası görünmüyor.
Yani Cumhuriyet Halk Partisi; gerek 28 Şubat Sürecinde ve gerek bugün aynı ekonomik programdan bahsetmekte,
merhum Atatürk’e ait olan ‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’ temel ilkesini güncelleyememelerinin ve yanlış yorumlamalarının ve dahi kendi dünya görüşlerini kabul ettirmek için Atatürk İlke ve İnkılaplarını kendilerine uyarlamalarının bir sonucu olarak aynı dış politikadan söz etmeye devam etmekte,
eğitimi 1+8+4 sistemi diye yeni ve bilinmedik bir şeymiş gibi imam-hatip ortaokullarının önünü kesmeye yönelik adımlar atmaya devam etmekte,
stratejik savunma hamlelerimizi geliştirecek en ufak bir plan ve program ortaya koyamamakta,
ekonomi ile ilgili söylediklerine gelince sadece para vereceğini söyleyerek müflis tüccar edebiyatı yapmaktadır.
Saadet Partisi ise, rahmetli Erbakan Hoca çizgisi ile hiç alakası kalmayan bir siyasi aktör profili ile bizi adeta sadece çıldırtmıyor, aynı zamanda da devrelerimizi yakıyor. Sayın Saadet Partisi liderini en son FOX TV kanalında seyrettim. Artık O, sanki 28 Şubat maduru bir siyasi çizgiden gelmemiş gibi bir profil çizdi. Adeta 28 Şubat Sürecinde baş rol aynayan dönemin askeri yetkililerinin yargılanmasını ve onların ceza almasının anlamsız olduğunu ifade etmeye çalıştı. Sayın Temel Karamollaoğlu herkes sana hakkını helal etse bile, 28 Şubat Sürecinde 5 yıl boyunca öğretmenlikten uzaklaştırılan ve hiçbir yerde de madur edebiyatı yapmayan biri olarak, bu siyasi yaklaşımlarından dolayı, sana ben hakkımı helal etmiyorum. Kendinize gelin ve bir mirası yedi misali, bizim ürettiklerimizi har vurup harman savurmayın. Buna asla hakkınız yok, yetkiniz de yok. Bunun adı tam anlamı ile bir AKIL TUTULMASI’dır.
Doğrusu İYİ PARTİ’yi ben, tam olarak bir siyasi parti olarak görmüyorum, ben İYİ PARTİ’yi sayın AKŞENER ve elit kadrolarının milletvekili seçilebilme süreci olarak değerlendiriyorum. O kadar…
Bu bakışın bir küçük görme değil, yalnızca abartılı, pohpohlu yaklaşımlara karşı bir gerçeğin ifadesi olarak değerlendirilmesini istiyorum.
Ben şimdi size acizane ve fakirane soruyorum, bu nasıl bir ittifak. Bu ittifaka çorba diyeceğim ama, çorbanın da kendine özgü bir tadı var. Bu çorbanın ise ne tadı var, ne de tuzu?
Ben şimdi size yine acizane ve fakirane soruyorum, bu nasıl ittifak. Bu ittifaka salata diyeceğim, ama bu salata da domates yok, salatalık yok, biber yok, soğan yok, marul yok. Bu salatanın temel malzemeleri nerde?
Son olarak size soruyorum dostlarım, bu bir çorba mı, bu bir salata mı yoksa bu bir ….. mi? Saygı ve hürmetlerimle…