( (
GÖKMEN
Köşe Yazarı
GÖKMEN
 

ŞAH VE MAT

ŞAH VE MAT Zaman dilimi itibari ile 2017 Yılı Kış Mevsiminin 29 Aralık Cuma gününü idrak etmiş bulunmaktayız. Havaların sert gittiği, soğuğun dip yaptığı, poyraz ve karayelin iliklerimizin içine kadar işlediği, çenelerimizin zaman zaman hissiz kaldığı, Lodos ve Meltem esmiş olsa dahi içimizi ısıtamadığı bir demi hep birlikte yaşıyoruz. Ayrıca geçen yıl yağan karın, bugün için henüz onda birini toprağın misafir olarak kabul etmediği bir yağışsız demi de hep birlikte idrak etmiş durumdayız. Hiç merak ettiniz mi bilmiyorum dostlarım, acaba Dünya gerek kendi ekseni etrafında ve gerekse Güneşin ekseni etrafında dönerken kaç km’lik bir hızla dönmektedir? Dünya kendi ekseni etrafında yapmış olduğu dönüş işlemini, Batı Yönünden Doğu Yönüne olmak üzere 24 saatlik bir zaman diliminde tamamlamaktadır. Dünya’nın kendi ekseni etrafındaki dönüş hızı ise saatte 1670 km dir.  Bu dönme işlemini aynı zamanda Güneşin etrafında da sürdüren Dünya, bu dönüşü 108.000 km. hızla tamamlamaktadır. Bu hız, dünya güneşe yaklaştığı zaman artarken, güneşten uzaklaştığı zaman ise azalmaktadır. Şunu ifade etmek istiyorum aslında, Dünya’nın hızına yetişmemiz sanırım şu anki teknoloji ile mümkün görünmemektedir. Zamanı yakalayamayacağımıza ve zamanı durduramayacağımıza göre, zamanı çok iyi değerlendirmemiz gerektiği hususunda zannedersem hemfikiriz. Yıllar önce bilimsel bir kitap okumuştum ‘arz’dan Arş’a’ diye. Kitap, eğer herhangi bir şekilde maddeyi ışık hızına dönüştürdüğümüz takdirde, maddenin enerjiye dönüşeceğini ifade ediyordu. Buraya kadar şunu ifade etmek istiyorum aslında, zaman; hem birey olarak bizim için, hem aile olarak ailemiz için, hem millet olarak milletimiz için ve hem de insanlık olarak tüm insanlık için çok ama çok değerli bir nimettir. Bu nimeti nasıl değerlendirdiğimiz, bu nimetten yeteri kadar istifade edip etmediğimiz, bu nimetin kadrini kıymetini yeteri kadar bilip bilmediğimiz, bu nimeti kendimize, ailemize, milletimize ve insanlığa faydalı hale getirip getiremediğimiz çok önemli diye düşünüyorum. İnançlı insanlar için şunu da ifade etmek gerekir. Bizler ahirette yaptıklarımızdan hesaba çekileceğimize inanıyoruz. Ben buna şunun da ilave edilerek yeniden tefekkür dünyamızın derin sayfalarının dahil edilmesi gerektiğini düşünüyorum.  Bizler yaptıklarımızdan hesaba çekileceğiz ama yapmadıklarımızın veya yapabileceğimiz halde yapmadıklarımızın ve hatta zamanı güzel kullanıp kullanmadığımızın, zamanı iyi değerlendirip değerlendiremediğimizin; ahiretteki yerimizi, mevkimizi, Rasülullah efendimize yakınlığımızı belirlemesi açısından son derece önemli olduğunu ifade etmek istiyorum. Satranç oyununu ne kadar bilirsiniz bilmiyorum. Ben de ana hatları ile bilsem de, satranç oyununda çok mahir biri değilim doğrusu. Ama ecdadımızdan Yavuz Sultan Selim’in devrin en mahir santraç ustası olduğunu herhalde hepimiz çok iyi biliyoruz. Bakın aşağıda Yavuz Sultan Selim’in Şah İsmail’e karşı kazandığı satranç zaferinin ve Çaldıran zaferinin nasıl birbiriyle ilintili olduğunu anlatan hikayesini gelin hep birlikte dinleyelim.  Yavuz Sultan Selim Han, henüz şehzâde iken İran Şahı Şah İsmail’in çok iyi bir satranç ustası olduğunu duyar. Şehzadeliğinde bile rakip kabul etmeyen fıtratı, O’nu taa Acem Diyarına bu kudretli rakibiyle müsabakaya sevk eder. Üşenmez kalkıp gider. Lakin bir derviş kıyafeti ve kisvesiyle kendisini saklamak istemektedir ve bunun da elbette sebepleri vardır. Kollarını yırttığı eski bir derviş elbisesini giyerek, alır sırtına bohçasını, düşer yollara. Göğsüne de kocaman bir geçici dövme yaptırır. Tıpkı o dönemde birçok dervişin yaptırdığı gibi. Gece gündüz yol alır İran çöllerinde. Nihâyet göğsünde dervişlik nişânı, üzerinde bir hırka, sırtındaki heybede bir lokma ile artık Acem topraklarındadır. Önce bir handa kalır birkaç gece. İran’da satranç çok meşhurdur ve neredeyse bu oyunu bilmeyen yok gibidir o dönemde. Yavuz Selim Han, handa kalan diğer yolcularla da satranç oynar ve karşısına çıkan herkesi kolaylıkla mağlup eder. Bu hâl, hancının dikkatini çeker. Kimsin? Necisin? Nerden gelir nereye gidersin? Suallerinden sonra, bu Osmanlı dervişinin şânı, kulaktan kulağa yayılmaya başlar. Mısırdaki sağır sultanın duyduğu haber, Şâhın sarayında da duyulur. Kendisi de çok iyi bir satranç ustası olan Şah İsmail, bu hususta rakibi olmasına tahammül edemez ve emreder, hattâ haykırır: – Derhâl ve behemehâl o dervişi huzuruma davet edesüz. Görelim ki, kıymeti ve dahi mahâreti, rivâyet edildiğü vechile midür.? Bir de biz tecrübe edelüm. Yavuz Selim Han saraya davet edilir. Zaten Yavuzun maksadı da budur: Şah İsmail ile savaş meydanlarında kapışmadan evvel satranç tahtasında kapışmak. Şahın huzuruna çıkan Yavuz Selim Han, evvelâ küçümseyici bir tavırla baştan aşağı süzülür Şah İsmail tarafından. Ne de olsa basit bir derviş görünümündedir her şeyiyle. Şah İsmail satranç diliyle sorar: -Bre derviş! Sen misin Şahın karşısına vuruşmak için rakip diye çıkacak piyade. Yavuz Selim Hanın cevabı da yine satranç diliyle olur: -Bazen bir piyade dahi mat eder şâhı bu devranda bilmez misin ey hükümdar. Kısa fakat dostça bir muhabbetten sonra müsabaka başlar. Sarayın devâsâ salonunda nefesler tutulur. Kelimeler yutulur. Lakin Yavuz Selim Han çok kısa bir süre içinde mat olur. Bu durum câlib-i dikkattir. zira, şânı saraya bir anda duyulan dervişin bir anda mat olması; Vardır muhakkak bir açıklaması. Şehzade Selim elbette kasıtlı olarak mağlûp olmuştur rakîbine. Evvelâ bir tanımak ve tartmak ister düşmanını. Metodu nedir, tarzı, tavrı nicedir. Bundan sonra yapacağı hamle ona göredir. Şah İsmail, rakîbinin bu kadar kısa süre içinde mağlup olmasına bir anlam veremez. İçten içe de şüpheye düşer. Bu işte bir oyun olduğunu sezer ve tekrar oynamayı teklif eder. Taşlar yeniden dizilir ve ikinci müsabaka başlar. Bu defa da çok kısa bir sürede Şah İsmail mat olur. Hem de az önce rakîbinin mat olduğu gibi değil. Seçimsiz ve çaresiz bırakılarak, ezici ve dâhî bir kudret karşısında çok kötü bir şekilde mat olur. Şimdiye kadar hiç olmadığı bir biçimde, zavallıca mat olur. Koca bir kaplanın pençesindeki küçük bir sıçanın çaresizliğiyle mat olur bu küçümsediği derviş karşısında. Öfkelenir ve bu öfkeyle gürler birden rakîbine: – Bre Derviş! Hiç Şahlar mat edilir mi? Elinin tersiyle de bu garip dervişe bir tokat atar. Yavuz Selim Han, ne bu tokadın ne de bu suâlin altında kalmamalıdır. Cevap verir: -Şahların mat edilmeyeceği danışıklı dövüşünü bilseydim, elbette benim dahi tavrım ona göre olurdu. Tokadın cevabını ise birkaç yıl sonra verecektir. Bu tokadı unutmamak için kulağına bir küpe takar. ( Kulağına küpe olsun, deyimi buradan gelir ) Şah İsmail mat olmuştur. Kızar, öfkelenir, köpürür lâkin hakperesttir. -Verin şu küstah dervişe bir kese altın, uzaklaşsın buradan. Şah İsmâil, hâlâ Onun Yavuz Sultan Selim olduğunu anlamamıştır. Yavuz Selim, altın kesesini alır ve Şah İsmailin sarayını terk eder. Şehzâde Selim, Şâhın verdiği bir kese altunu, Tebrizde şehrin taç kapısına yakın büyük bir çınar ağacının altına gizlice gömer. Ve Tebrizi terk eder. Aradan yıllar geçer. Yavuz Selim, Padişah olur. Ve İran üzerine bir sefer düzenler. Çaldıran ovasında iki güçlü Şah karşılaşır. Yıllar önce Tebrizde bir satranç tahtasında karşı karşıya gelen iki şah, bu gün gerçek bir savaş meydanında ordularıyla, canlı birer satranç taşları gibi dizilmiş, birbirlerinden ilk hamleyi beklemektedirler. Yavuz Sultan Selim Han yıllar önce haksız yere yediği tokadın acısını hâlâ unutmamıştır. Ve işte bu gün o tokadın bedelini ödetme zamanıdır. Kıran kırana bir savaş olur. Çaldıran ovasında o gün, insanın başını ağrıtacak derecede bir kan kokusu hâkim olmuştur havaya. Ve netice: Et meydanına dönmüş alanda skor tablosu 2-1 i gösterir. Şah İsmail ikinci defa mat olmuştur. Hem de bir daha ayağa kalkamayacak şekilde. Tam bir mat. Yıllar önce kulağına takılan küpenin artık çıkarılma zamanı gelmiştir. Oyunda da gerçekte de mat ettiği şaha da, son darbeyi, gönderdiği mektuptaki şu cümlelerle vurur; Ben sana Çaldıranda mat olacağını, yıllar önce Tebriz Sarayında, satranç tahtasında gösterdim. Lâkin sen basîretsiz bakışınla, karşında sadece basit bir derviş ve basit bir oyundan başka bir şey göremiyordun. Şah İsmail Yavuzun mektubunu okurken, okuduğu her bir cümle, bir hançer darbesi gibi iner göğsüne. Ve mektup şu cümlelerle son bulur: -TEBRİZ SARAYINDA MAT OLDUĞU BİR DERVİŞE TOKAT ATMAK ERLİK DEĞİLDİR. ATACAKSAN TOKADI BÖYLE ATACAKSIN. Tarih,1Mart 2003 Irak Savaşı nın hazırlıkları en kritik aşamada Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihi günlerinden birini yaşadı ve TBMM ABD ve Koalisyon güçlerinin Irak’a Türkiye Topraklarını kullanarak geçmesini içeren ve belki de Zımnen Kuzey Irak’ta defakto olarak fiili bir oluşumun meydana gelmesini beraberinde getirecek olan Tezkere’yi reddetti. ABD TBMM’nin aldığı Tezkere Kararının intikamını 4 Temmuz 2003 tarihinde Süleymaniye de Türk Özel Kuvvetleri üyesi 3 subay ve 8 astsubayın bulunduğu  karargahlarını basarak ve başlarına çuval geçirilerek almak istemiştir.    6 Aralık ta ABD Başkanı Donald Trump ın, Kudüs ü İsrail in başkenti olarak tanıdığını açıklamasının ardından, 14 Aralık 2017 tarihinde Türkiye öncülüğünde toplanan, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) doğu Kudüs’ü Filistin’in başkenti olarak kabul etmiş, 18 Aralık 2017 de BM Güvenlik Konseyinde 14’e 1 gibi ezici bir çoğunlukla Filistin’in başkenti’nin Doğu Kudüs olduğu hususunda sonucun alınmasını sağlamıştır. Ancak ABD’nin vetosu bu kararı geçersiz kıınsa da, ilgili öneri 21 aralık 2017 de, New York taki BM Genel Merkezi nde yapılan oturumda 128 ülke tasarıyı kabul tmiş, 9 ülke ABD nin yanında yer almış ve 35 ülke de çekimser kalmıştır. Bu saatten sonra ABD Türkiye ilişkileri hiçbir zaman eskisi gibi olmayacaktır. Bu arada ben ABD’nin ülkemizin maruz kaldığı darbe girişimlerindeki rolünü, PYD ve FETÖ konusundaki izlediği ilkesiz, hukuksuz ve melanet politikalarını saymıyorum bile. Avrupa Birliği ( AB ) ülkemizi kendine tabi kılmak, milletimizi çağdaş köle yapmak, ülkemizi Avrasya, Ordadoğu, Uzakdoğu, Afrika ve İslam Coğrafyasına açılan bir kapı haline getirmek ancak asla ve kat’a karar mekanizmaları içerisinde Türkiye’ye yer vermemek gibi saçma sapan yaklaşımlar içerisinde görünüyor.    Öyle ise, ABD emperyalizmine karşı, AB politikalarına karşı, Rusya’nın bizimle iyi görünerek Akdeniz ve İslam Coğrafyalarını sömürme ideallerine karşı, Çin ve Hindistan’ın ülkelerindeki Türk ve Müslüman nüfusu yok etme gayretlerine karşı doğru hamleler yapma, doğru adımlar atma, yeni, akılcı, sonuç alıcı hamlelerle ŞAH ÇEKME, ŞAHLAMA ve de bir daha ayağa kalkamayacak şekilde MAT ETME zamanıdır. Bu emperyalistlere tam anlamıyla OSMANLI ŞAMARI lazımdır. Biline… 
Ekleme Tarihi: 30 Aralık 2017 - Cumartesi
GÖKMEN

ŞAH VE MAT

ŞAH VE MAT


Zaman dilimi itibari ile 2017 Yılı Kış Mevsiminin 29 Aralık Cuma gününü idrak etmiş bulunmaktayız. Havaların sert gittiği, soğuğun dip yaptığı, poyraz ve karayelin iliklerimizin içine kadar işlediği, çenelerimizin zaman zaman hissiz kaldığı, Lodos ve Meltem esmiş olsa dahi içimizi ısıtamadığı bir demi hep birlikte yaşıyoruz. Ayrıca geçen yıl yağan karın, bugün için henüz onda birini toprağın misafir olarak kabul etmediği bir yağışsız demi de hep birlikte idrak etmiş durumdayız.


Hiç merak ettiniz mi bilmiyorum dostlarım, acaba Dünya gerek kendi ekseni etrafında ve gerekse Güneşin ekseni etrafında dönerken kaç km’lik bir hızla dönmektedir?


Dünya kendi ekseni etrafında yapmış olduğu dönüş işlemini, Batı Yönünden Doğu Yönüne olmak üzere 24 saatlik bir zaman diliminde tamamlamaktadır. Dünya’nın kendi ekseni etrafındaki dönüş hızı ise saatte 1670 km dir.  Bu dönme işlemini aynı zamanda Güneşin etrafında da sürdüren Dünya, bu dönüşü 108.000 km. hızla tamamlamaktadır. Bu hız, dünya güneşe yaklaştığı zaman artarken, güneşten uzaklaştığı zaman ise azalmaktadır.
Şunu ifade etmek istiyorum aslında, Dünya’nın hızına yetişmemiz sanırım şu anki teknoloji ile mümkün görünmemektedir. Zamanı yakalayamayacağımıza ve zamanı durduramayacağımıza göre, zamanı çok iyi değerlendirmemiz gerektiği hususunda zannedersem hemfikiriz. Yıllar önce bilimsel bir kitap okumuştum ‘arz’dan Arş’a’ diye. Kitap, eğer herhangi bir şekilde maddeyi ışık hızına dönüştürdüğümüz takdirde, maddenin enerjiye dönüşeceğini ifade ediyordu.


Buraya kadar şunu ifade etmek istiyorum aslında, zaman; hem birey olarak bizim için, hem aile olarak ailemiz için, hem millet olarak milletimiz için ve hem de insanlık olarak tüm insanlık için çok ama çok değerli bir nimettir. Bu nimeti nasıl değerlendirdiğimiz, bu nimetten yeteri kadar istifade edip etmediğimiz, bu nimetin kadrini kıymetini yeteri kadar bilip bilmediğimiz, bu nimeti kendimize, ailemize, milletimize ve insanlığa faydalı hale getirip getiremediğimiz çok önemli diye düşünüyorum.


İnançlı insanlar için şunu da ifade etmek gerekir. Bizler ahirette yaptıklarımızdan hesaba çekileceğimize inanıyoruz. Ben buna şunun da ilave edilerek yeniden tefekkür dünyamızın derin sayfalarının dahil edilmesi gerektiğini düşünüyorum.  Bizler yaptıklarımızdan hesaba çekileceğiz ama yapmadıklarımızın veya yapabileceğimiz halde yapmadıklarımızın ve hatta zamanı güzel kullanıp kullanmadığımızın, zamanı iyi değerlendirip değerlendiremediğimizin; ahiretteki yerimizi, mevkimizi, Rasülullah efendimize yakınlığımızı belirlemesi açısından son derece önemli olduğunu ifade etmek istiyorum.


Satranç oyununu ne kadar bilirsiniz bilmiyorum. Ben de ana hatları ile bilsem de, satranç oyununda çok mahir biri değilim doğrusu. Ama ecdadımızdan Yavuz Sultan Selim’in devrin en mahir santraç ustası olduğunu herhalde hepimiz çok iyi biliyoruz. Bakın aşağıda Yavuz Sultan Selim’in Şah İsmail’e karşı kazandığı satranç zaferinin ve Çaldıran zaferinin nasıl birbiriyle ilintili olduğunu anlatan hikayesini gelin hep birlikte dinleyelim. 


Yavuz Sultan Selim Han, henüz şehzâde iken İran Şahı Şah İsmail’in çok iyi bir satranç ustası olduğunu duyar. Şehzadeliğinde bile rakip kabul etmeyen fıtratı, O’nu taa Acem Diyarına bu kudretli rakibiyle müsabakaya sevk eder. Üşenmez kalkıp gider. Lakin bir derviş kıyafeti ve kisvesiyle kendisini saklamak istemektedir ve bunun da elbette sebepleri vardır. Kollarını yırttığı eski bir derviş elbisesini giyerek, alır sırtına bohçasını, düşer yollara. Göğsüne de kocaman bir geçici dövme yaptırır. Tıpkı o dönemde birçok dervişin yaptırdığı gibi. Gece gündüz yol alır İran çöllerinde. Nihâyet göğsünde dervişlik nişânı, üzerinde bir hırka, sırtındaki heybede bir lokma ile artık Acem topraklarındadır. Önce bir handa kalır birkaç gece. İran’da satranç çok meşhurdur ve neredeyse bu oyunu bilmeyen yok gibidir o dönemde. Yavuz Selim Han, handa kalan diğer yolcularla da satranç oynar ve karşısına çıkan herkesi kolaylıkla mağlup eder. Bu hâl, hancının dikkatini çeker. Kimsin? Necisin? Nerden gelir nereye gidersin? Suallerinden sonra, bu Osmanlı dervişinin şânı, kulaktan kulağa yayılmaya başlar. Mısırdaki sağır sultanın duyduğu haber, Şâhın sarayında da duyulur.


Kendisi de çok iyi bir satranç ustası olan Şah İsmail, bu hususta rakibi olmasına tahammül edemez ve emreder, hattâ haykırır:


– Derhâl ve behemehâl o dervişi huzuruma davet edesüz. Görelim ki, kıymeti ve dahi mahâreti, rivâyet edildiğü vechile midür.? Bir de biz tecrübe edelüm.


Yavuz Selim Han saraya davet edilir. Zaten Yavuzun maksadı da budur: Şah İsmail ile savaş meydanlarında kapışmadan evvel satranç tahtasında kapışmak. Şahın huzuruna çıkan Yavuz Selim Han, evvelâ küçümseyici bir tavırla baştan aşağı süzülür Şah İsmail tarafından. Ne de olsa basit bir derviş görünümündedir her şeyiyle. Şah İsmail satranç diliyle sorar: -Bre derviş! Sen misin Şahın karşısına vuruşmak için rakip diye çıkacak piyade.


Yavuz Selim Hanın cevabı da yine satranç diliyle olur:


-Bazen bir piyade dahi mat eder şâhı bu devranda bilmez misin ey hükümdar.


Kısa fakat dostça bir muhabbetten sonra müsabaka başlar. Sarayın devâsâ salonunda nefesler tutulur. Kelimeler yutulur. Lakin Yavuz Selim Han çok kısa bir süre içinde mat olur. Bu durum câlib-i dikkattir. zira, şânı saraya bir anda duyulan dervişin bir anda mat olması; Vardır muhakkak bir açıklaması. Şehzade Selim elbette kasıtlı olarak mağlûp olmuştur rakîbine. Evvelâ bir tanımak ve tartmak ister düşmanını. Metodu nedir, tarzı, tavrı nicedir. Bundan sonra yapacağı hamle ona göredir. Şah İsmail, rakîbinin bu kadar kısa süre içinde mağlup olmasına bir anlam veremez. İçten içe de şüpheye düşer. Bu işte bir oyun olduğunu sezer ve tekrar oynamayı teklif eder.


Taşlar yeniden dizilir ve ikinci müsabaka başlar. Bu defa da çok kısa bir sürede Şah İsmail mat olur. Hem de az önce rakîbinin mat olduğu gibi değil. Seçimsiz ve çaresiz bırakılarak, ezici ve dâhî bir kudret karşısında çok kötü bir şekilde mat olur. Şimdiye kadar hiç olmadığı bir biçimde, zavallıca mat olur. Koca bir kaplanın pençesindeki küçük bir sıçanın çaresizliğiyle mat olur bu küçümsediği derviş karşısında. Öfkelenir ve bu öfkeyle gürler birden rakîbine:


– Bre Derviş! Hiç Şahlar mat edilir mi?


Elinin tersiyle de bu garip dervişe bir tokat atar. Yavuz Selim Han, ne bu tokadın ne de bu suâlin altında kalmamalıdır. Cevap verir:


-Şahların mat edilmeyeceği danışıklı dövüşünü bilseydim, elbette benim dahi tavrım ona göre olurdu.


Tokadın cevabını ise birkaç yıl sonra verecektir. Bu tokadı unutmamak için kulağına bir küpe takar. ( Kulağına küpe olsun, deyimi buradan gelir ) Şah İsmail mat olmuştur. Kızar, öfkelenir, köpürür lâkin hakperesttir.


-Verin şu küstah dervişe bir kese altın, uzaklaşsın buradan.


Şah İsmâil, hâlâ Onun Yavuz Sultan Selim olduğunu anlamamıştır. Yavuz Selim, altın kesesini alır ve Şah İsmailin sarayını terk eder.


Şehzâde Selim, Şâhın verdiği bir kese altunu, Tebrizde şehrin taç kapısına yakın büyük bir çınar ağacının altına gizlice gömer. Ve Tebrizi terk eder.


Aradan yıllar geçer. Yavuz Selim, Padişah olur. Ve İran üzerine bir sefer düzenler. Çaldıran ovasında iki güçlü Şah karşılaşır. Yıllar önce Tebrizde bir satranç tahtasında karşı karşıya gelen iki şah, bu gün gerçek bir savaş meydanında ordularıyla, canlı birer satranç taşları gibi dizilmiş, birbirlerinden ilk hamleyi beklemektedirler. Yavuz Sultan Selim Han yıllar önce haksız yere yediği tokadın acısını hâlâ unutmamıştır. Ve işte bu gün o tokadın bedelini ödetme zamanıdır. Kıran kırana bir savaş olur. Çaldıran ovasında o gün, insanın başını ağrıtacak derecede bir kan kokusu hâkim olmuştur havaya. Ve netice: Et meydanına dönmüş alanda skor tablosu 2-1 i gösterir. Şah İsmail ikinci defa mat olmuştur. Hem de bir daha ayağa kalkamayacak şekilde. Tam bir mat.


Yıllar önce kulağına takılan küpenin artık çıkarılma zamanı gelmiştir. Oyunda da gerçekte de mat ettiği şaha da, son darbeyi, gönderdiği mektuptaki şu cümlelerle vurur; Ben sana Çaldıranda mat olacağını, yıllar önce Tebriz Sarayında, satranç tahtasında gösterdim. Lâkin sen basîretsiz bakışınla, karşında sadece basit bir derviş ve basit bir oyundan başka bir şey göremiyordun. Şah İsmail Yavuzun mektubunu okurken, okuduğu her bir cümle, bir hançer darbesi gibi iner göğsüne. Ve mektup şu cümlelerle son bulur:


-TEBRİZ SARAYINDA MAT OLDUĞU BİR DERVİŞE TOKAT ATMAK ERLİK DEĞİLDİR. ATACAKSAN TOKADI BÖYLE ATACAKSIN.


Tarih,1Mart 2003
Irak Savaşı nın hazırlıkları en kritik aşamada


Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihi günlerinden birini yaşadı ve TBMM ABD ve Koalisyon güçlerinin Irak’a Türkiye Topraklarını kullanarak geçmesini içeren ve belki de Zımnen Kuzey Irak’ta defakto olarak fiili bir oluşumun meydana gelmesini beraberinde getirecek olan Tezkere’yi reddetti.


ABD TBMM’nin aldığı Tezkere Kararının intikamını 4 Temmuz 2003 tarihinde Süleymaniye de Türk Özel Kuvvetleri üyesi 3 subay ve 8 astsubayın bulunduğu  karargahlarını basarak ve başlarına çuval geçirilerek almak istemiştir.   


6 Aralık ta ABD Başkanı Donald Trump ın, Kudüs ü İsrail in başkenti olarak tanıdığını açıklamasının ardından, 14 Aralık 2017 tarihinde Türkiye öncülüğünde toplanan, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) doğu Kudüs’ü Filistin’in başkenti olarak kabul etmiş, 18 Aralık 2017 de BM Güvenlik Konseyinde 14’e 1 gibi ezici bir çoğunlukla Filistin’in başkenti’nin Doğu Kudüs olduğu hususunda sonucun alınmasını sağlamıştır. Ancak ABD’nin vetosu bu kararı geçersiz kıınsa da, ilgili öneri 21 aralık 2017 de, New York taki BM Genel Merkezi nde yapılan oturumda 128 ülke tasarıyı kabul tmiş, 9 ülke ABD nin yanında yer almış ve 35 ülke de çekimser kalmıştır.


Bu saatten sonra ABD Türkiye ilişkileri hiçbir zaman eskisi gibi olmayacaktır. Bu arada ben ABD’nin ülkemizin maruz kaldığı darbe girişimlerindeki rolünü, PYD ve FETÖ konusundaki izlediği ilkesiz, hukuksuz ve melanet politikalarını saymıyorum bile.


Avrupa Birliği ( AB ) ülkemizi kendine tabi kılmak, milletimizi çağdaş köle yapmak, ülkemizi Avrasya, Ordadoğu, Uzakdoğu, Afrika ve İslam Coğrafyasına açılan bir kapı haline getirmek ancak asla ve kat’a karar mekanizmaları içerisinde Türkiye’ye yer vermemek gibi saçma sapan yaklaşımlar içerisinde görünüyor.  


 Öyle ise, ABD emperyalizmine karşı, AB politikalarına karşı, Rusya’nın bizimle iyi görünerek Akdeniz ve İslam Coğrafyalarını sömürme ideallerine karşı, Çin ve Hindistan’ın ülkelerindeki Türk ve Müslüman nüfusu yok etme gayretlerine karşı doğru hamleler yapma, doğru adımlar atma, yeni, akılcı, sonuç alıcı hamlelerle ŞAH ÇEKME, ŞAHLAMA ve de bir daha ayağa kalkamayacak şekilde MAT ETME zamanıdır. Bu emperyalistlere tam anlamıyla OSMANLI ŞAMARI lazımdır. Biline… 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ipekyoluhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
( (