Vay Başımıza Gelenler
Uzunca sayılabilecek bir zamandan beri sizlerden ayrı kaldım dostlarım. Bunun sebebi; bazen yazmak istedim yazamadım, bazen yazdım yazdıklarımı beğenmeyip sildim ve editörümüze göndermedim, bazen yazmak istemedim, bazen yazmak için zamanım olmadı, bazen yazılacak konuya sinirlendim, bazen yazsam da yazmasam da değişen bir şey olmuyor düşüncesi ile yazmadım, yazamadım, belki de en önemlisi nefsime ağır gelmiş olmasından dolayı yazmadım ama hiçbir zaman ve hiçbir şekilde içinde bulunduğumuz süreçten kaynaklı yazmadığım olmadı doğrusu.
Bugün ise kendi kendime adeta yemin ettim, başkaları için yazmasam dahi; kendim için, kendi nefsim için, yakınlarım için, uzaklarım için veya oh be yine bizimki döktürmüş demeleri için, hasılı bizatihi kendi nefsimi tatmin etmek için yazmak zorunda kaldım.
Yazmak zorunda kaldım da, sanki klavye tuşları bana sitem ediyorlardı adeta, özlemlerinin ve hasretlerinin bir gereği olarak en azından ben öyle hissediyorum dostlarım, çok görmeyin haaa...
Ahmet DAVUTOĞLU’nun göevden alınması ve yerine Bin Ali YILDIRIM’ın ikame edilmesi beni hem bir Konya’lı olarak, hem Hadim’in Aşağı Eşenler Köyü nüfusuna kayıtlı biri olarak beni gerçekten silkeledi. Üstelik 2014 Yerel Seçimlerinde Hadim Belediye başkanlığına aday adayı olan birisi olarak ve genel intiba olarak da şu an Hadim Belediye Başkanı olan Ahmet HADİMİOĞLU’nun aday gösterilmesindeki en önemli etkenin Ahmet DAVUTOĞLU olduğu şayiası ortalıkta trajı-komik bir şekilde zihinlerimizde olmasına rağmen beni çok ciddi olarak derinden üzmüştür. Çünkü biz siyasete hizmek ekseni çerçevesinde bakan insanlardanız.
Hemen aklıma şu sorular geliveriyor:
1- Acaba Konya Çevre Yolu projesinin akıbeti ne olacak?
2- Acaba Konya Metro Projesi gerçekleşecek mi?
3- Acaba Konya – Alanya veya Karaman – Alanya yolu projesinin akıbeti ne olacak?
4- KOP projesi ne zaman tamamlanacak ve bu KOP Projesi, Konya’mızın daralan içme suyu ve yeraltı kaynak suyu rezervlerini yeniden asli hüviyetine kavuşturabilecek mi?
Ahmet DAVUTOĞLU BAŞBAKAN iken bu hizmetlerin hayata geçirilmesi, sorunların çözümü noktasında çok ama çok ümitli ve bu hadiselerin heyecanını yüreğimde hissediyordum. Ancak O’nun başbakanlık görevine son verilmesi; sadece bende olduğunu düşünmüyorum, sadece Konyalılarda olduğunu veya sadece Karamanlılar da olduğunu düşünmüyorum. Bu hadisenin toplumun genelinde bir irkilme bir burukluk oluşturduğunu söylersem sanırım abartılı bir yaklaşım sergilemiş olmam.
Ayrıca Ahmet DAVUTOĞLU giderse en iyi başbakan adayının Numan KURTULMUŞ olması gerektiği açık ve net bir şekilde kamuoyu nezdinde ve AKPARTİ tabanında kaçınılmaz bir realite olarak ortada dururken, başbakanlık makamının hangi gerekçe ile olursa olsun bakan olarak ve özellikle ulaştırma bakanı olarak kendisinin asla yeri doldurulamayacak olan Bin Ali YILDIRIM ile doldurulması, hakikaten beni ve azımsanmayacak bir çoğunlukta olduğumuzu düşündüğüm toplum katmanlarını derinden yaralamıştır.
Binali Yıldırımın, 22 Mayıs ta üçüncü genel başkanı olarak Ak Parti Genel Başkanı olması ve akabinden başbakan olmasından 15 Temmuz 2016 ya kadar geçen süreçte ülkemizi, milletimizi ve devletimizi yakından ilgilendiren pek çok hadise meydana gelmiştir. Ben onları dile getirip konuyu uzatmak istemiyorum.
15 Temmuz 2016 tarihinde her zamanki gibi eve gitmiş ve günün stres ve yorgunluğunu üzerimden atmak için Akşam namazını müteakip hafifçe şekerleme yapmak durumunda olmuştum. Bu sırada oğlum beni uyarıp kalkmamı söyledi. Gözlerimi şöyle bir açtım ve hemen TV den haberlere bakmaya başladım. Ülkede TSK’nın ülkenin yönetimine el koyduğu ve Yurtta Sulh Konseyi adına açıklamaların yapıldığı haberleri yapılıyordu.
Kendimde birazcık şaşkınlık, panik olmasa bile ne yapacağını bilememezlik hali meydana geldi. Acaba cumhurbaşkanımız neredeydi, acaba herhangi bir şekilde başına bir olumsuzluk mu gelmişti gibi sorular zihnimden hızlı hızlı bir şekilde geçmeye başlamıştı, ben ne yapmalıyım diye düşündüm ve hemen haber kanallarını zap yapıp demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, özgürlükler, vatan, millet, bayrak, namus ve bütün değerlerim gözümün önünden geçirmeye başladım. Bu sırada zaman hızla ilerliyor ve hala Cumhur başkanımızdan bir haber gelmiyordu.
Tam o sırada CNN’nin canlı bağlantısı içime su serpti. Ve akabinden Milli İrade süreci ve darbeci, bukelemun teröristlerin Milli irade karşısındaki yenilgileri ve tabi ki rezillikleri, kepazelikleri, kafamızdaki Türk Askeri profiline 180 derece zıt görüntüleri. Bütün bunlar beni ve zannedersem milletimizin genel ekseriyetini hakikaten çok ciddi anlamda üzmüştür.
Bu millet kendisine hizmet edenleri gerek tarihte, gerek bugün ve gerekse gelecekte asla unutmamıştır. Ancak Bu Millet kendisine ihanet edenleri de; hem tarihte, hem bugün ve hem de gelecekte asla unutmamıştır ve unutmayacaktır.
Fetö’nün baştan beri bir ‘dış mihrak’ olduğu veya dış mihraklar tarafından kullanıldığı tezi ve görüşü benim tarafımdan hep kabul edilmiştir. İnanın bütün samimiyetimle ve bütün değerlerim üzerine ifade ederim ki; Fetö’nün görüşlerini, adımlarını, tavırlarını hiçbir zaman benimsemedim ve kabul etmedim. ‘Dinler Arası Diyalog’, Batı’ya karşı kendi değerlerinden ödün vermeler ve emperyalist ülkelerin siyasi mülahazalarına olan destekleri, 28 Şubat Sürecinde devrin seçilmiş hükümeti olan sayın ve çok saygıdeğer başbakanı Necmettin ERBAKAN hükümeti ile ilgili söylem ve yaklaşımları; bana, bu hareketin hep bir ‘Batı Projesi’ olduğu görüşünü tescil ettirmiştir.
Öylesine ki, AKPARTİ hükümetlerinin ilk yıllarındaki dönemlerde neredeyse okul müdürü olabilmek için bile Fetö’nün referansı olmadan olunamayacağı algısı, benim gibi 28 Şubat maduru birini takdir edersiniz ki, çok ama çok yaralamıştır. Ancak ne zaman ki, AKPARTİ hükümetleri Fetö’nün gerçek yüzünü gördü, işte o zaman sürtüşme, çatışma ve hatta ve hatta AKPARTİ hükümetlerine ilan edilmemiş gizli savaş başlatıldığını söylemek mümkün.
ABD’nin ve Batı’nın ekonomik, sosyal, siyasal ve emperyalist çıkarlarının Türkiye de ve İslam Dünyasında peyderpey kaybedilmeye başlanması ve yine ABD’nin ve Batı’nın Türkiye’nin İslam Dünyasına yavaş yavaş hem insani anlamda, hem ekonomik, sosyal, siyasal anlamda be tabii ki, askeri anlamda öncülük ve liderlik etmeye başlaması;
Fetö gibi bir örgütün ABD ve Batı tarafından beslenmesini, büyütülmesini ve palazlanıp kendi kan emici vampirliklerini sürdürebilmesini gerekli kılıyordu.
Bana kimse bu hareketin İslami bir hareket olduğunu söylemesin ve hiç kimse, kendi müntesipleri dahi, bu hareketin bana İslam’a hizmet ettiğini söylemesin. Bu yaklaşım çok sığ, çok spekülatif ve çok yavan kalır.
Sonuç olarak Rabbime yüzbinlerce şükürler olsun ki, 15 Temmuz 2016 gecesi yapılmaya çalışılan Darbe Girişimi öncelikle Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN’ın ferasetli, dirayetli ve cesurca tavırları, Ordumuzdaki Milli İrade yanlıları, Polisimizin vakarlı ve sağlam duruşu ve aziz milletimizin tarih yazan yaklaşım ve eylemleri ile en az zararla atlatılmıştır. Hepimize geçmiş olsun ve Rabbim Şehitlerimize rahmet eylesin, Gazilerimize de acil şifalar ihsan eylesin ve Rabbim bizleri bu tür musibetlerden ders almayı hepimize nasip eylesin, millet olarak aramızda meydana gelen ünsiyet ve muhabbeti daim eylesin İnşa Allah.