( (
GÖKMEN
Köşe Yazarı
GÖKMEN
 

Şu Filistin Meselesi

  Şu Filistin Meselesi        Dünya küçük bir toprak parçası ile neden bu kadar yakından ilgileniyor diye sormadan edemiyor bir türlü insan. Niçin dünyada bu kadarcık bir bölge, herkesin ilgilenmek zorunda kaldığı bir alan haline geliveriyor diye sormadan edemiyor insan.      Öncelikle şunu ifade etmek zorundayım, Osmanlı nın Asya,Afrika ve Avrupa kıtasından ayrılmasından itibaren bu bölgenin ne kadar karmaşık, ne kadar içinden çıkılmaz, ne kadar dağınık, ne kadar çözümsüz ve zayıf, ne kadar savunmasız, ne kadar parçalanmış, ne kadar istikrarsız, ne kadar aç kurtların iştahını kabartır hale geldiğini, ne kadar emperyal  güçlerin oyuncağı haline geldiğini görmek için sanırım iyi bir oryantalist veya iyi bir uluslararası ilişkiler profesörü olmaya gerek yok. Bugün itibari ile bu gerçeğin bölge ülkelerinin, hemen hemen hepsi tarafından arzu edilmese bile, kabul edilmesi ayrıca üzerinde durulması gereken bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır.     İsrail in kuruluşunun temelinde öncelikle dini bir öğreti söz konusudur. Yahudilerin kutsal kitabı olan Eski Ahit te kendilerinin üstün bir ırk, kendilerinin efendi olduğu diğer bütün insanların köle oldukları ifade edilmektedir. İsrail in tam bir şer-i devlet olduğu düşünülürse ve bu devletin bütün vatandaşlarını dini ve milli değerlere bezenmiş bireyler olarak yetiştirmek olduğu düşünülürse ve yine İsrail Devletinin yaptıklarının hangi zemine oturduğunu anlamak sanırım hiç de zor olmasa gerek.    Şöyle kaba taslak olarak, bir ülkenin temel gücünün ekonomik güç olduğunu ifade edebilirim. Ülkelerin sosyal anlamdaki gücünün, hukuki gücünün, siyasal gücünün, askeri gücünün, demokratik gücünün, demografik ( sayısal üstünlüğün) gücünün, ulusal ve uluslararası gücünün  önemsiz olduğunu söyleme gibi bir garabeti söyleyecek değilim. Çünkü bu durum hiç de önemsiz olgular değildir. Üstelik bu kavramlar son derece üzerinde durulması gereken ve son derece birbirine girift kavramlardır ve yine bu kavramlar birbirlerini destekleyen  kavramlardır. Ancak şu kavramların içinde en önemli olanın ekonomik güç kavramı öne çıkıyor bana göre. Eğer ekonomik gücünüz  üst düzeyde ise, sosyal gücünüz, hukuki gücünüz, siyasal gücünüz, askeri gücünüz, demokratik gücünüz, demografik ( sayısal üstünlüğün) gücünüz, ulusal ve uluslararası gücünüz de üst düzeyde demektir. Şöyle bir etrafınıza bakarsanız, bu durumu yakın çevrenizde de gözlemleyebilirsiniz. Yani herhangi bir birey ekonomik anlamda güçlü ise, sosyal - siyasal ve diğer alanlarda da güçlüdür ve kendisine değer verilir.Çok kısa anlamda söylemek gerekirse ye kürküm ye meselesi. Yahudilerin bu ilke çerçevesinde hareket ederek  bu noktaya geldiğini düşünüyorum.    Yahudiler  siyonist anlayışı ve siyonizmi egemen kılma adına sanırım yüzyıllar boyu yaptıkları bir çalışmanın neticesi olarak bugünlere geldiklerini  söylemek mümkün. Yahudilerin itikadi ve ameli anlamda pragmatik ve diyalektik bir anlayışa sahip olduklarını ve bu durumdan dolayı sefalete sürüklendiklerini yüce kitabımız Kur an ifade etmektedir. Bu sefalete düçar kaldıklarını bilen ve gören siyonizm ve semitizm doktrininin kurucuları, istiklal ve istikballerinin ekonomik güce sahip olmak olduklarını görmüş ve bu mihval üzere siyoniz ve semitizmi inşa etmişlerdir. Öncelikle bireysel ve şirketsel olarak,ticari anlamda ve elde ettikleri parayı faizle taçlandıran yahudiler,  israil Devletini kurmak ve bu devleti yaşatmak için II. Abdulhamit e müracaat etmişler  ve O mübarek insandan şamar gibi bir cevap alıp emellerine ulaşamayacaklarını anlamışlardır. Ancak daha sonra dünyadaki gelişmeler  ve Osmanlı nın dünyadaki adalet ve barış temelli egemenliğinin bölgeden çekilmesi  1950 lerde ve yeni bir İsrail Devletinin kurulmasına sebep olmuştur. Bütün bunlar semitist para babalarının önce, bu bölgeden toprak satın alması ile başlamış ve daha sonra bu noktaya ulaşmıştır.   İsrail Devleti kurulması ile birlikte bölge sürekli bir güvensizlik problemi ile karşı karşıya kalmış ve İsrail i bu ülkelerinden sadece Mısır resmi olarak tanımış başka hiç bir ülke İsrail i resmi olarak tanımamıştır.Bu şu anlama gelir İsrail, eğer siyasal, sosyal, askeri ve ekonomik anlamda bir sıkıntıya düşerse, her an yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalacak demektir. Bir de bu duruma İsrail in yaptığı olumsuz eylemler eklenince konu içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Hele hele İsrail in üç kutsal din tarafından da kutsallığı kabul edilen ve üç kutsal kitabın müntesipleri tarafından da kutsiyeti yapılan ibadet ritüelleri ile içselleştirilen Mescid-i Aksa ya yönelik tacizleri olaya dini bir boyut ta kazandırıyor.   Düşünebiliyor musunuz müslümanlar tarafından II. derecede önem arzeden ve Rasülullah efendimizin Miraca çıkarken uğradığı, Kur an ın ifadesi ile mübarek toprak olarak nitelenen ve yine müminlerin ilk kıblegahı olan Mescid-i Aksa yı işgal altına alan ve ilhak eden bir İsrail  ve hatta ve hatta neredeyse Mescid-i Aksa yı yok etme adına sürekli plan ve proje üreten ama bunu bir türlü gerçekleştiremeyen bir İsrail Devleti bugüne kadar nasıl olur da; hayatiyetini ve varlığını devam ettirebiliyor ve dünyadaki bunca müslüman devlet ve milyarlarca mümin nasıl olur da; İsrail Devletinin hayatiyetini devam ettirmesine izin verebiliyor ve Birleşmiş Milletler gibi bir kurum nasıl olur da; insanlık tarihinde hiç görülmemiş işkence ve zulümleri hünharca işleyen ve bütün bu iğrençlik ve çirkeflikleri tabiri caiz ise canlı olarak dünya medyasına izlettirirken bütün bu haksızlık ve hukuksuzluklara karşı kılını bile kıpırdatmıyor ve yine demokrasi-insan hakları-hukukun üstünlüğü- uluslararası sözleşmeler söz konusu olduğu zaman kendilerini en önde gören ve bu konularda tüm dünyaya ders vermeye çalışan Batı Ve ABD  nasıl oluyor da; İsrail in işlediği bunca cinayete seyirci kalmayıp İsrail in yanında yer alabiliyorlar?  Bence bütün bunların iki sebebi bulunmaktadır.   Birinci olarak İsrail in ve dünyadaki yahudi para babalarının dünyanın ipini elinde tutmalarıdır. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz zannımca. Şu an itibari ile sadece Kudüs, Filistin ve Mescid-i Aksa işgal altında değil, aynı zamanda Beyaz Sarayda işgal altında, Kremlin de işgal altında, Elize Sarayı  da işgal altında veya Londra da işgal altında, Strazburg da işgal altında, Berlin de işgal altında bulunmaktadır. Bakınız şu an itibari ile bu kadar pis- rezil ve iğrenç bir zulüm tüm dünyanın gözleri önünde cereyan ediyor ve hala dünyanın neredeyse hiçbir ülkenin başkentinden cılız bir kınama sesi bile çıkmıyor.   İkinci  olarak bütün bu ülkelerin yani İsrail ile Batı devletlerinin oturdukları medeniyet kültürünün beslendikleri menba nın aynı olmasıdır.Gerçekten de hem dine bakışları itibari ile ve hem  tarihi kültür itibari ile, hem seküler anlayışları itibari ile, hem emperyal ( sömürgeci) anlayışları itibari ile, hem hegemonyacı yaklaşımları  itibari ile ve hem de insana-hukuka-demokrasiye egoist bakış anlayışları itibari ile aynı kaynaktan beslenmiş olmalarıdır. Yoksa insanın haber bile seyredemeyecek hale geldiği bu denli cinayet ve iğfallerin olduğu bir yapının ayakta kalma ihtimali yok diye düşünüyorum.  Biz de şöyle bir ata sözü var: Eceli yaklaşan köpek cami duvarına işermiş diye, sanırım İsrail bu tarz eylem ve söylemleri ile kendi varlık sebebini ortadan kaldırıyor ve her gün biraz daha kendi sonunu hazırlıyor. Umarım İsrail Devleti  siyonist yaklaşımlarından vazgeçer ve umarım dünya bu vahşete daha fazla seyirci kalmaz ve umarım dünya müslümanları duyarsızlıktan bir an evvel kurtulur. Tüm müminlerin Ramazan Bayramını kutlar, nice nice zulümsüz, cinayetsiz, işgalsiz ve esenlik dolu bayramlara diyorum...     
Ekleme Tarihi: 23 Temmuz 2014 - Çarşamba
GÖKMEN

Şu Filistin Meselesi

  Şu Filistin Meselesi


 


     Dünya küçük bir toprak parçası ile neden bu kadar yakından ilgileniyor diye sormadan edemiyor bir türlü insan. Niçin dünyada bu kadarcık bir bölge, herkesin ilgilenmek zorunda kaldığı bir alan haline geliveriyor diye sormadan edemiyor insan.


     Öncelikle şunu ifade etmek zorundayım, Osmanlı nın Asya,Afrika ve Avrupa kıtasından ayrılmasından itibaren bu bölgenin ne kadar karmaşık, ne kadar içinden çıkılmaz, ne kadar dağınık, ne kadar çözümsüz ve zayıf, ne kadar savunmasız, ne kadar parçalanmış, ne kadar istikrarsız, ne kadar aç kurtların iştahını kabartır hale geldiğini, ne kadar emperyal  güçlerin oyuncağı haline geldiğini görmek için sanırım iyi bir oryantalist veya iyi bir uluslararası ilişkiler profesörü olmaya gerek yok. Bugün itibari ile bu gerçeğin bölge ülkelerinin, hemen hemen hepsi tarafından arzu edilmese bile, kabul edilmesi ayrıca üzerinde durulması gereken bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır.


    İsrail in kuruluşunun temelinde öncelikle dini bir öğreti söz konusudur. Yahudilerin kutsal kitabı olan Eski Ahit te kendilerinin üstün bir ırk, kendilerinin efendi olduğu diğer bütün insanların köle oldukları ifade edilmektedir. İsrail in tam bir şer-i devlet olduğu düşünülürse ve bu devletin bütün vatandaşlarını dini ve milli değerlere bezenmiş bireyler olarak yetiştirmek olduğu düşünülürse ve yine İsrail Devletinin yaptıklarının hangi zemine oturduğunu anlamak sanırım hiç de zor olmasa gerek.


   Şöyle kaba taslak olarak, bir ülkenin temel gücünün ekonomik güç olduğunu ifade edebilirim. Ülkelerin sosyal anlamdaki gücünün, hukuki gücünün, siyasal gücünün, askeri gücünün, demokratik gücünün, demografik ( sayısal üstünlüğün) gücünün, ulusal ve uluslararası gücünün  önemsiz olduğunu söyleme gibi bir garabeti söyleyecek değilim. Çünkü bu durum hiç de önemsiz olgular değildir. Üstelik bu kavramlar son derece üzerinde durulması gereken ve son derece birbirine girift kavramlardır ve yine bu kavramlar birbirlerini destekleyen  kavramlardır. Ancak şu kavramların içinde en önemli olanın ekonomik güç kavramı öne çıkıyor bana göre. Eğer ekonomik gücünüz  üst düzeyde ise, sosyal gücünüz, hukuki gücünüz, siyasal gücünüz, askeri gücünüz, demokratik gücünüz, demografik ( sayısal üstünlüğün) gücünüz, ulusal ve uluslararası gücünüz de üst düzeyde demektir. Şöyle bir etrafınıza bakarsanız, bu durumu yakın çevrenizde de gözlemleyebilirsiniz. Yani herhangi bir birey ekonomik anlamda güçlü ise, sosyal - siyasal ve diğer alanlarda da güçlüdür ve kendisine değer verilir.Çok kısa anlamda söylemek gerekirse ye kürküm ye meselesi. Yahudilerin bu ilke çerçevesinde hareket ederek  bu noktaya geldiğini düşünüyorum.


   Yahudiler  siyonist anlayışı ve siyonizmi egemen kılma adına sanırım yüzyıllar boyu yaptıkları bir çalışmanın neticesi olarak bugünlere geldiklerini  söylemek mümkün. Yahudilerin itikadi ve ameli anlamda pragmatik ve diyalektik bir anlayışa sahip olduklarını ve bu durumdan dolayı sefalete sürüklendiklerini yüce kitabımız Kur an ifade etmektedir. Bu sefalete düçar kaldıklarını bilen ve gören siyonizm ve semitizm doktrininin kurucuları, istiklal ve istikballerinin ekonomik güce sahip olmak olduklarını görmüş ve bu mihval üzere siyoniz ve semitizmi inşa etmişlerdir. Öncelikle bireysel ve şirketsel olarak,ticari anlamda ve elde ettikleri parayı faizle taçlandıran yahudiler,  israil Devletini kurmak ve bu devleti yaşatmak için II. Abdulhamit e müracaat etmişler  ve O mübarek insandan şamar gibi bir cevap alıp emellerine ulaşamayacaklarını anlamışlardır. Ancak daha sonra dünyadaki gelişmeler  ve Osmanlı nın dünyadaki adalet ve barış temelli egemenliğinin bölgeden çekilmesi  1950 lerde ve yeni bir İsrail Devletinin kurulmasına sebep olmuştur. Bütün bunlar semitist para babalarının önce, bu bölgeden toprak satın alması ile başlamış ve daha sonra bu noktaya ulaşmıştır.


  İsrail Devleti kurulması ile birlikte bölge sürekli bir güvensizlik problemi ile karşı karşıya kalmış ve İsrail i bu ülkelerinden sadece Mısır resmi olarak tanımış başka hiç bir ülke İsrail i resmi olarak tanımamıştır.Bu şu anlama gelir İsrail, eğer siyasal, sosyal, askeri ve ekonomik anlamda bir sıkıntıya düşerse, her an yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalacak demektir. Bir de bu duruma İsrail in yaptığı olumsuz eylemler eklenince konu içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Hele hele İsrail in üç kutsal din tarafından da kutsallığı kabul edilen ve üç kutsal kitabın müntesipleri tarafından da kutsiyeti yapılan ibadet ritüelleri ile içselleştirilen Mescid-i Aksa ya yönelik tacizleri olaya dini bir boyut ta kazandırıyor.


  Düşünebiliyor musunuz müslümanlar tarafından II. derecede önem arzeden ve Rasülullah efendimizin Miraca çıkarken uğradığı, Kur an ın ifadesi ile mübarek toprak olarak nitelenen ve yine müminlerin ilk kıblegahı olan Mescid-i Aksa yı işgal altına alan ve ilhak eden bir İsrail  ve hatta ve hatta neredeyse Mescid-i Aksa yı yok etme adına sürekli plan ve proje üreten ama bunu bir türlü gerçekleştiremeyen bir İsrail Devleti bugüne kadar nasıl olur da; hayatiyetini ve varlığını devam ettirebiliyor ve dünyadaki bunca müslüman devlet ve milyarlarca mümin nasıl olur da; İsrail Devletinin hayatiyetini devam ettirmesine izin verebiliyor ve Birleşmiş Milletler gibi bir kurum nasıl olur da; insanlık tarihinde hiç görülmemiş işkence ve zulümleri hünharca işleyen ve bütün bu iğrençlik ve çirkeflikleri tabiri caiz ise canlı olarak dünya medyasına izlettirirken bütün bu haksızlık ve hukuksuzluklara karşı kılını bile kıpırdatmıyor ve yine demokrasi-insan hakları-hukukun üstünlüğü- uluslararası sözleşmeler söz konusu olduğu zaman kendilerini en önde gören ve bu konularda tüm dünyaya ders vermeye çalışan Batı Ve ABD  nasıl oluyor da; İsrail in işlediği bunca cinayete seyirci kalmayıp İsrail in yanında yer alabiliyorlar?


 Bence bütün bunların iki sebebi bulunmaktadır.


  Birinci olarak İsrail in ve dünyadaki yahudi para babalarının dünyanın ipini elinde tutmalarıdır. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz zannımca. Şu an itibari ile sadece Kudüs, Filistin ve Mescid-i Aksa işgal altında değil, aynı zamanda Beyaz Sarayda işgal altında, Kremlin de işgal altında, Elize Sarayı  da işgal altında veya Londra da işgal altında, Strazburg da işgal altında, Berlin de işgal altında bulunmaktadır. Bakınız şu an itibari ile bu kadar pis- rezil ve iğrenç bir zulüm tüm dünyanın gözleri önünde cereyan ediyor ve hala dünyanın neredeyse hiçbir ülkenin başkentinden cılız bir kınama sesi bile çıkmıyor.


  İkinci  olarak bütün bu ülkelerin yani İsrail ile Batı devletlerinin oturdukları medeniyet kültürünün beslendikleri menba nın aynı olmasıdır.Gerçekten de hem dine bakışları itibari ile ve hem  tarihi kültür itibari ile, hem seküler anlayışları itibari ile, hem emperyal ( sömürgeci) anlayışları itibari ile, hem hegemonyacı yaklaşımları  itibari ile ve hem de insana-hukuka-demokrasiye egoist bakış anlayışları itibari ile aynı kaynaktan beslenmiş olmalarıdır. Yoksa insanın haber bile seyredemeyecek hale geldiği bu denli cinayet ve iğfallerin olduğu bir yapının ayakta kalma ihtimali yok diye düşünüyorum.


 Biz de şöyle bir ata sözü var: Eceli yaklaşan köpek cami duvarına işermiş diye, sanırım İsrail bu tarz eylem ve söylemleri ile kendi varlık sebebini ortadan kaldırıyor ve her gün biraz daha kendi sonunu hazırlıyor. Umarım İsrail Devleti  siyonist yaklaşımlarından vazgeçer ve umarım dünya bu vahşete daha fazla seyirci kalmaz ve umarım dünya müslümanları duyarsızlıktan bir an evvel kurtulur. Tüm müminlerin Ramazan Bayramını kutlar, nice nice zulümsüz, cinayetsiz, işgalsiz ve esenlik dolu bayramlara diyorum...     

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ipekyoluhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
( (