( (
GÖKMEN
Köşe Yazarı
GÖKMEN
 

ÖZ GÜVEN YOZLAŞMASI

                                                         ÖZ GÜVEN YOZLAŞMASI Bir eğitimci olarak gerek çocuklarımın, gerek çevremdekilerin ve gerekse  öğrencilerimizin  ÖZ GÜVEN sahibi olmasını, onların bu özgüven sayesinde hayatlarını devam ettirmelerini çok ama çok arzu ederim.  Beni mazur görürseniz, amiyane tabirle, ‘kazın ayağı hiç de öyle değil’. Öz güven, sanırım anne rahminde başlayan bir süreç olarak değerlendirilmelidir.  Zira annenin tedirginlikleri, annenin sorumluluklarını  yerine getirip getirmesinin kendine ve minnacık cenine verdiği güven ve güvensizlik, annenin korkuları , heyecanları, ümitleri, arzuları ve istekleri, annenin sosyal, ekonomik ve psikolojik durumları; bebeğin daha dünyaya gelmeden nasıl bir atmosfer içinde olduğunu ve bu durumun çocuğun daha dünyaya gelmeden nasıl bir iç savaşla karşı karşıya olduğunu göstermesi açısından son derece önemli görünüyor. Öz güvenli  insanların hayata en az 1-0 veya 2-0 ve hatta 3-0 önde başlamaları doğaldır. Çünkü öz güvene sahip olan bir bebek, emekleyebilir, apalayabilir, ter durabilir, yürüyebilir, koşabilir, arkadaşları ile oynayabilir. Öz güvene sahip bir çocuk ana sınıfa giderken zorlanmaz, arkadaşları ile uyum içinde oyun oynayabilir, oyun hamuruna şekil verebilir, boyama kitapçığını istenen tarzda  boyayıp ona güzel ve kendi hayal dünyasını yansıtabilir. Öz güvene sahip bir ,ilkokul çocuğu, çizgi çalışmalarını yapabileceğine,  sesleri sembollerle ifade edebileceğine, o sesleri birleştirerek sözcük ve cümleler kurabileceğine ve bunların neticesinde okumayı kavrayabileceğine inanır ve gerçekten de bunu başarır. Öz güven sahibi bir liseli, ergenlik sürecini sakin ve sabırla geçirir ve gerekirse kendinin en yakını olan akraba ve dostlarından destek ister ve bundan da gocunmaz. Edindiği ve aldığı bu bilgi ve tecrübeleri olgun bir şekilde kullanır. Kendi zihinsel, fiziksel ve istidadı istikametinde kendini yönlendirir ve böylece üniversiteye gidecekse üniversite alt yapısını, meslek yüksek okuluna gidecekse mesleki alt yapısını, spor ve sanat akademilerinden birine gidecekse de spor ve sanatsal alt yapısını hazır hale getirir. Öz güven sahibi bir üniversiteli, artık iş hayatına doğru giden bir sürecin farkındadır ve o artık hayatın kendisine sunacağı veya hayatın kendisini zorlayıp sınayacağı sınavlara hazırlık aşamasında olduğunu bilir. Üniversiteye gitmenin, üniversiteli olmak için değil, kendi bilgi ve akademik donanımını tamamlayacağı bir tırmanma şeridi olduğunun farkındadır. Öz güven sahibi bir üniversite mezunu, ister kamu sektöründe çalışmış olsun, ister özel sektör de çalışmış olsun, ister spor ve sanatsal alanlarda hayatını devam ettirmiş olsun, almış olduğu bilgileri, edindiği kazanım ve tecrübeleri öz güveni ile harmanlayacak ve üretime, topluma, insanlığa katkı sağlayacaktır.  Öz güvenli bireyler öz güvenli toplumları, öz güvenli toplumlar öz güvenli milletleri, öz güvenli milletler de öz güvenli dünya milletleri oluşturacak ve bu şekilde dünyada açlık, yokluk, yoksulluk, gıda yetersizliği ve sefillik gibi kavramlar tüm dünya insanlarını meşgul etmeyecektir.  Ancak konunun bir başka boyutu var ki vahim mi vahim. Bir insanın öz güven sahibi olabilmesi için, o insanın öz güven kavramının altını ve içini dolduracak bilgi birikimine, tecrübeye ve bunları hayata geçirecek liyakat ve cesarete sahip olması gerekir. Zira öz güven fazlalığı; eğer gerekli bilgi, gerekli beceri ve gerekli donanımla içeriği doldurulmaz ise boşluğa düşer ve var olan kısmi öz güvenini de kaybeder. Bu durum bizim toplumumuzun en ciddi manevi hastalıklarından biri olarak maalesef bizim karşımıza sıkça çıkmaktadır. Ayrıca içeriği boş olan bir öz güven durumu; beraberinde arsızlık, hayasızlık, ahlaksızlık, terbiyesizlik, şımarıklık gibi istenmeyen durumları da beraberinde getirmektedir. Anneler çocuklarını yetiştirirken, öğretmenlerimiz geleceğimizin teminatı olan gençleri yetiştirirken, onlara bilgi, beceri, kazanım yüklemelerinin yanında, mutlaka ‘DEĞERLER EĞİTİMİ’ ni  de vermeyi hem insani, hem İslami ve hem de milli bir görev olarak telakki etmeleri gerekir. Eğitim ve öğretim müfredat programlarımızın içeriği de mutlaka ama mutlaka değerler eğitimi ile kalıcı ve güçlendirici hale getirilmelidir. Nasıl ki tarihimizi ve tarihi şahsiyetlerimizi öğrenmemiz, öğretmemiz, onlara karşı bir vefa borcumuz ise, milli ve manevi değerlerimizi gelecek nesillere öğretmemiz de milli  bir görevdir ki, bu değerlere sahip olursak ve gençlerimiz bu değerlere sahip olurlarsa, ancak özgüveni yüksek bir millet oluruz. Öz Güven kavramı  bugün o kadar hoyratça ve o kadar yoz bir şekilde kullanılıyor ki, evlere şenlik Maşa Allah. Öğrenci şımarık, asi, hırçın, kaba, agressif davranıyor, veli çocuğunun öz güven çerçevesinde değerlendirilmesini istiyor. Öğrenci öğretmenine saygı duymayı bırakın, karşı geliyor, öğretmenine hakaret ediyor, öğretmenine argo sözcüklerle hitap ediyor ve hatta küfürlü konuşuyor; veli bunu öz güven kavramı ile izah etmeye kalkıyor ve biraz da abartayım veli öğretmene bir de kendisi sözlü hakaret ediyor ve o an öğretmen kendine hakim olamayıp karşılık verirse de, sonuç fiili kavgaya dönüşüyor. Hasta hastaneye gidiyor, hemşire ve doktorlar kendi görevleri çerçevesinde hareket ediyor, hasta yakınları o nasıl bir öz güven anlayışı ise, bazen hemşirelere ve özellikle de doktora saldırıyorlar. Burada da can simidi yine öz güven kavramı. Çocuk işten veya okuldan eve geliyor, anne baba mutat bir şekilde çocuğundan ders çalışmasını veya eşyalarını gelişi güzel yerlere atmamasını istiyor, çocuk öylesine bir karşılık veriyor ki, sanki çocuk çocuk değil, çocuk ebeveyn. Yine bu durumda da yine çocuğun imdadına öz güven kavramı  yetişiyor. Halk, devlet dairesine gidiyor, bankaya gidiyor, siyasetçinin makam odasına gidiyor, ama sanki gelen bir canlı değil, vatandaşa öyle bir muamele çekiliyor ki inanamazsınız. Bu husus, vatandaşın olmayacak, yerine getirilemeyecek taleplerinin   karşılanması anlamına gelmiyor, yeter ki vatandaş insan yerine konsun, kendisi dinlensin, O’nun istek ve arzuları dikkate alınsın. Yetki sahibi olmak tepeden bakmayı değil, hizmet etmeyi öngörür, öz güven sahibi olmak kibri değil tevazuyu öngörür. Siyasetçi, vatandaşın kahir ekseriyetinin istek ve arzuları çerçevesinde bir yasa teklifini meclise sunuyor ve güya sivil toplum örgütleri ve onların meclisteki bir kısım temsilcileri çeşitli bahanelerle ve nasıl ve ne şekilde elde ettikleri belli olmayan öz güven  refleksi ile hemen harekete geçiliyor.                             ( Müftülere verilen nikah kıyma yetkisi gibi) Ülkenin sınırları Dış Mihraklar ve onların yerli işbirlikçileri tarafından bilinçli veya bilinçsizce değiştirilmek isteniyor ve hatta ülke bölünmek isteniyor, bunu gizli falan da değil, aleni olarak toplantılarındaki gösterdikleri haritalar vasıtası ile açık ve net olarak ortaya koyuyorlar ve hala bir takım zevat, askerimizin yurt dışına gitmesine ne gerek var diye öz güven naraları atıyor. Değerli dostlarım, milli, manevi ve tarihi değerlerinden beslenen, çağdaş eğitim süzgecinden geçmiş ÖZ GÜVENLİ nesillere her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Ama bu anlayışın yerine, içi boş, şımarık,moderniteden uzak, sloganik söylem ve yaklaşımlara sahip  nesiller yetiştirmeyi savunmak ve amaçlamak hem kendimizin,hem ülkemizin ve hem de milletimizin istikbalini karartır. Saygılarımla…
Ekleme Tarihi: 25 Ekim 2017 - Çarşamba
GÖKMEN

ÖZ GÜVEN YOZLAŞMASI

                                                         ÖZ GÜVEN YOZLAŞMASI


Bir eğitimci olarak gerek çocuklarımın, gerek çevremdekilerin ve gerekse  öğrencilerimizin  ÖZ GÜVEN sahibi olmasını, onların bu özgüven sayesinde hayatlarını devam ettirmelerini çok ama çok arzu ederim. 


Beni mazur görürseniz, amiyane tabirle, ‘kazın ayağı hiç de öyle değil’. Öz güven, sanırım anne rahminde başlayan bir süreç olarak değerlendirilmelidir.  Zira annenin tedirginlikleri, annenin sorumluluklarını  yerine getirip getirmesinin kendine ve minnacık cenine verdiği güven ve güvensizlik, annenin korkuları , heyecanları, ümitleri, arzuları ve istekleri, annenin sosyal, ekonomik ve psikolojik durumları; bebeğin daha dünyaya gelmeden nasıl bir atmosfer içinde olduğunu ve bu durumun çocuğun daha dünyaya gelmeden nasıl bir iç savaşla karşı karşıya olduğunu göstermesi açısından son derece önemli görünüyor.


Öz güvenli  insanların hayata en az 1-0 veya 2-0 ve hatta 3-0 önde başlamaları doğaldır. Çünkü öz güvene sahip olan bir bebek, emekleyebilir, apalayabilir, ter durabilir, yürüyebilir, koşabilir, arkadaşları ile oynayabilir.


Öz güvene sahip bir çocuk ana sınıfa giderken zorlanmaz, arkadaşları ile uyum içinde oyun oynayabilir, oyun hamuruna şekil verebilir, boyama kitapçığını istenen tarzda  boyayıp ona güzel ve kendi hayal dünyasını yansıtabilir.


Öz güvene sahip bir ,ilkokul çocuğu, çizgi çalışmalarını yapabileceğine,  sesleri sembollerle ifade edebileceğine, o sesleri birleştirerek sözcük ve cümleler kurabileceğine ve bunların neticesinde okumayı kavrayabileceğine inanır ve gerçekten de bunu başarır.


Öz güven sahibi bir liseli, ergenlik sürecini sakin ve sabırla geçirir ve gerekirse kendinin en yakını olan akraba ve dostlarından destek ister ve bundan da gocunmaz. Edindiği ve aldığı bu bilgi ve tecrübeleri olgun bir şekilde kullanır. Kendi zihinsel, fiziksel ve istidadı istikametinde kendini yönlendirir ve böylece üniversiteye gidecekse üniversite alt yapısını, meslek yüksek okuluna gidecekse mesleki alt yapısını, spor ve sanat akademilerinden birine gidecekse de spor ve sanatsal alt yapısını hazır hale getirir.


Öz güven sahibi bir üniversiteli, artık iş hayatına doğru giden bir sürecin farkındadır ve o artık hayatın kendisine sunacağı veya hayatın kendisini zorlayıp sınayacağı sınavlara hazırlık aşamasında olduğunu bilir. Üniversiteye gitmenin, üniversiteli olmak için değil, kendi bilgi ve akademik donanımını tamamlayacağı bir tırmanma şeridi olduğunun farkındadır.


Öz güven sahibi bir üniversite mezunu, ister kamu sektöründe çalışmış olsun, ister özel sektör de çalışmış olsun, ister spor ve sanatsal alanlarda hayatını devam ettirmiş olsun, almış olduğu bilgileri, edindiği kazanım ve tecrübeleri öz güveni ile harmanlayacak ve üretime, topluma, insanlığa katkı sağlayacaktır.


 Öz güvenli bireyler öz güvenli toplumları, öz güvenli toplumlar öz güvenli milletleri, öz güvenli milletler de öz güvenli dünya milletleri oluşturacak ve bu şekilde dünyada açlık, yokluk, yoksulluk, gıda yetersizliği ve sefillik gibi kavramlar tüm dünya insanlarını meşgul etmeyecektir.


 Ancak konunun bir başka boyutu var ki vahim mi vahim. Bir insanın öz güven sahibi olabilmesi için, o insanın öz güven kavramının altını ve içini dolduracak bilgi birikimine, tecrübeye ve bunları hayata geçirecek liyakat ve cesarete sahip olması gerekir. Zira öz güven fazlalığı; eğer gerekli bilgi, gerekli beceri ve gerekli donanımla içeriği doldurulmaz ise boşluğa düşer ve var olan kısmi öz güvenini de kaybeder. Bu durum bizim toplumumuzun en ciddi manevi hastalıklarından biri olarak maalesef bizim karşımıza sıkça çıkmaktadır.


Ayrıca içeriği boş olan bir öz güven durumu; beraberinde arsızlık, hayasızlık, ahlaksızlık, terbiyesizlik, şımarıklık gibi istenmeyen durumları da beraberinde getirmektedir. Anneler çocuklarını yetiştirirken, öğretmenlerimiz geleceğimizin teminatı olan gençleri yetiştirirken, onlara bilgi, beceri, kazanım yüklemelerinin yanında, mutlaka ‘DEĞERLER EĞİTİMİ’ ni  de vermeyi hem insani, hem İslami ve hem de milli bir görev olarak telakki etmeleri gerekir. Eğitim ve öğretim müfredat programlarımızın içeriği de mutlaka ama mutlaka değerler eğitimi ile kalıcı ve güçlendirici hale getirilmelidir. Nasıl ki tarihimizi ve tarihi şahsiyetlerimizi öğrenmemiz, öğretmemiz, onlara karşı bir vefa borcumuz ise, milli ve manevi değerlerimizi gelecek nesillere öğretmemiz de milli  bir görevdir ki, bu değerlere sahip olursak ve gençlerimiz bu değerlere sahip olurlarsa, ancak özgüveni yüksek bir millet oluruz.


Öz Güven kavramı  bugün o kadar hoyratça ve o kadar yoz bir şekilde kullanılıyor ki, evlere şenlik Maşa Allah. Öğrenci şımarık, asi, hırçın, kaba, agressif davranıyor, veli çocuğunun öz güven çerçevesinde değerlendirilmesini istiyor.


Öğrenci öğretmenine saygı duymayı bırakın, karşı geliyor, öğretmenine hakaret ediyor, öğretmenine argo sözcüklerle hitap ediyor ve hatta küfürlü konuşuyor; veli bunu öz güven kavramı ile izah etmeye kalkıyor ve biraz da abartayım veli öğretmene bir de kendisi sözlü hakaret ediyor ve o an öğretmen kendine hakim olamayıp karşılık verirse de, sonuç fiili kavgaya dönüşüyor.


Hasta hastaneye gidiyor, hemşire ve doktorlar kendi görevleri çerçevesinde hareket ediyor, hasta yakınları o nasıl bir öz güven anlayışı ise, bazen hemşirelere ve özellikle de doktora saldırıyorlar. Burada da can simidi yine öz güven kavramı.


Çocuk işten veya okuldan eve geliyor, anne baba mutat bir şekilde çocuğundan ders çalışmasını veya eşyalarını gelişi güzel yerlere atmamasını istiyor, çocuk öylesine bir karşılık veriyor ki, sanki çocuk çocuk değil, çocuk ebeveyn. Yine bu durumda da yine çocuğun imdadına öz güven kavramı  yetişiyor.


Halk, devlet dairesine gidiyor, bankaya gidiyor, siyasetçinin makam odasına gidiyor, ama sanki gelen bir canlı değil, vatandaşa öyle bir muamele çekiliyor ki inanamazsınız. Bu husus, vatandaşın olmayacak, yerine getirilemeyecek taleplerinin   karşılanması anlamına gelmiyor, yeter ki vatandaş insan yerine konsun, kendisi dinlensin, O’nun istek ve arzuları dikkate alınsın. Yetki sahibi olmak tepeden bakmayı değil, hizmet etmeyi öngörür, öz güven sahibi olmak kibri değil tevazuyu öngörür.


Siyasetçi, vatandaşın kahir ekseriyetinin istek ve arzuları çerçevesinde bir yasa teklifini meclise sunuyor ve güya sivil toplum örgütleri ve onların meclisteki bir kısım temsilcileri çeşitli bahanelerle ve nasıl ve ne şekilde elde ettikleri belli olmayan öz güven  refleksi ile hemen harekete geçiliyor.                             ( Müftülere verilen nikah kıyma yetkisi gibi)


Ülkenin sınırları Dış Mihraklar ve onların yerli işbirlikçileri tarafından bilinçli veya bilinçsizce değiştirilmek isteniyor ve hatta ülke bölünmek isteniyor, bunu gizli falan da değil, aleni olarak toplantılarındaki gösterdikleri haritalar vasıtası ile açık ve net olarak ortaya koyuyorlar ve hala bir takım zevat, askerimizin yurt dışına gitmesine ne gerek var diye öz güven naraları atıyor.


Değerli dostlarım, milli, manevi ve tarihi değerlerinden beslenen, çağdaş eğitim süzgecinden geçmiş ÖZ GÜVENLİ nesillere her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Ama bu anlayışın yerine, içi boş, şımarık,moderniteden uzak, sloganik söylem ve yaklaşımlara sahip  nesiller yetiştirmeyi savunmak ve amaçlamak hem kendimizin,hem ülkemizin ve hem de milletimizin istikbalini karartır. Saygılarımla…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ipekyoluhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
( (