( (
GÖKMEN
Köşe Yazarı
GÖKMEN
 

Kış Günleri

Kış Günleri Kimilerine göre son 14 yıldır, kimilerine göre 1988 den beri, kimilerine göre de son 50 yıldır Türkiye böyle kış görmedi. Yaşadığım Konya itibari ile söylersem, bu ifadelerin hepsinin altına imzamı atarım, yani gerçekten ben Konya’da yaşadığım zaman dilimi içerisinde böyle kış tabiri caizse ‘kara kış’ görmedim. Kar yağıyor, onun kalkmasını beklerken yeniden kar yağıyor, onun erimesini beklerken tekrar kar yağıyor ve bu süreç zannedersem bahar aylarına dek devam edecek. Doğal hadiseler değerlendirilirken meseleye iki türlü bakılıyor genelde. 1-      Her doğal hadiseyi bir külfet ve felaket olarak değerlendirip, bunun neticesinde isyan bayrağını çekmek. 2-Her doğal hadiseyi bir nimet ve bereket olarak kabul edip, o şartlara göre kendimizi yapılandırıp, şükretmek.  Konya Meram Belediyesi, Karatay Belediyesi, Selçuklu Belediyesi ve dahi Konya Büyükşehir Belediyesi bize göre bereket olan karla mücadele konusunda tedbirsiz yakalanmışlardır Bu durumun sebebleri; beklentiler üzerinde bir kar yağma olabilir, hazırlıksız şekilde kara yakalanma olabilir, iyi organize olamama olabilir, hizmet satın alma noktasında gerekli adımların geç atılması olabilir, vatandaşın spekülatif yaklaşımları ve yanlış parklar olabilir, belediye mensuplarının acemilikleri olabilir vesaire vesaire… Bütün bunlar bu eksikliği görmemize engel değildir. Hava durumunun bu şekilde olması hem halkımızı, hem belediyelerimizi ciddi anlamda zorlarken, valilik makamının her bulutlanma sonucunda okulları tatil etmeye yönelik karar vermesi; a)      Devlet kurumlarının yeterince organize olamadığını b)      Alt yapı hizmetlerinin eksik olduğunu c)      Karayolları ve belediyelerin yeterince hızlı olamadıklarını açık ve net olarak ortaya koymaktadır. Ancak bütün bunlara rağmen karın ortaya koyduğu manzara ve doğal güzellikleri ve özellikle Mevlana Müzesi ve Selim Sultan Camii civarının doğal güzelliğini, Üçler Mezarlığının manevi atmosferi ile bütünleştiğini tahayyül etmek beni çok ama çok mest etmiştir. Ayrıca yıllardır Konya ovasının susuzluğundan, yeraltı sularının çok derinlere indiğinden,  akarsu ve pınarların sularının kesildiği veya kesilme aşamasına geldiğinden, küresel ısınma ile birlikte çölleşme ve yabani hayvanların bile su bulmakta zorlandığından, yeraltı sularının çekilmesi neticesinde Karapınar İlçemiz ve civarının obruklaşmasından dem vuranların bu tatlı sıkıntılara katlanması, bunun Rabbimiz tarafından bir nimet ve bereket olduğu bilinci ile hareket edip, sabır ve şükretmesi gerektiğini düşünüyorum. Memleketimiz ve Konya’mız doğal şartlar itibari ile bu güzelliklerin getirdiği tatlı telaşı yaşarken, aynı zamanda, ülkemiz ve milletimiz  siyasal ve ekonomik olarak da ciddi bir faiz sarmalı ve kuşatması ile karşı karşıya kalarak adeta kış mevsimi yaşamaktadır. Batılılar ülkemizin ekonomik anlamda dünyanın söz sahibi olduğu bir noktada olsun istemiyorlar. Yine Batılılar ülkemiz ve milletimizin siyasal anlamda da, askeri anlamda da üst düzeyde olmasın ve böylelikle hem kendileri ve hem de İslam Toplumları Batı’nın kölesi olmaya devam etsin istiyorlar. Eğer Türkiye, demokratik başkanlık ( Cumhurbaşkanlığı Sistemi)sistemini yüzünün akı ile gerçekleştirir ve iç siyasi çekişmelere sistematik olarak zemin hazırlayan vesayet sisteminin egemen olduğu ve siyasi çekişmelerle enerjisini tüketen parlamenter yapıyı ortadan kaldırırsa ve ve tabi ki ülkenin yönetimi böylece tamamen sivilleşirse, elbette bunun neticesinde ülkemizde milletin dediği oluşumlar ve iktidarlar iş başına geçecek ve halkın istemediği yapılar ortadan kalkacaktır. Eğer Türkiye, finansmanını büyük ölçüde AB’nin temin ettiği, lojistiğini yine büyük oranda AB’nin yaptığı, silahını ABD’nin ve Rusya’nın sağladığı, ideolojisini İran’nın enjekte ettiği, toprak olarak Irak ve Suriye’nin kullandırıldığı terör örgütlerini yok eder veya etkisiz bir noktaya getirebilirse; ülkemiz ve milletimiz gerçekten hem insan kaynakları itibari ile, hem finans kaynakları itibari ile ve hem de demokrasi, insan hakları ve özgürlükler itibari ile dünyanın gıbta ile bakacağı bir ülke haline gelecektir. Eğer Türkiye, gümrük birliği anlaşması ile bizatihi kendi topuğuna kurşun sıkan bir ülke konumundan çıkar ve AB’ye girmeyi ancak kendi istediği şartlar muvacehesinde değerlendirebilirse ve AB’ye saplantı halindeki müzmin aşık sendromundan kendini kurtarabilirse, eminim ülkemiz ve milletimizin geleceği hem ekonomik, hem siyasal ve hem de sosyal bir ipotekten kendisini kurtaracaktır. AB ülkeleri ve ABD ve tabi ki onların yerel diyemeyeceğim yersiz ve dipsiz işbirlikçileri yukarıda saymaya çalıştığım süreçleri baltalamak için sinsi plan, kurgu ve kumpaslar kurmaktadırlar. Özellikle ekonomik yapımızı faiz sarmalı içine sokarak, ülkemizdeki yabancı sermaye ve fonları dışarıya çıkararak bu sarmalı daha da içinden çıkmaz bir noktaya getirmek istiyorlar. Ben acizane faiz sarmalından ve sermaye sıkıntısından kurtulmak için ülkemizi yönetenlere acizane şu tavsiyelerde bulunmak istiyorum. Öncelikle ülkemizden çıkan sermayenin yerine Körfez sermayesinin önünü açacak politikaların üretilmesi ve dev yatırımların bir an evvel ihale işlemlerini yaparak doğrudan yatırımcının önünün açılması ve bu şekilde ülkemize sermaye girişinin sağlanması gerektiğini düşünüyorum. Mesela Kanal İstanbul Projesi gibi… Ve tabi ki yerel sermaye sahiplerinin ve girişimcilerin önünü açacak, yatırımcıyı rahatlatacak bürokratik işlemlerin de bir an evvel kolaylaştırılması gerekmektedir. Bu şekilde yatırımcı da rahatlayacak istihdamın da önü açılacaktır. Dış ticaretin daha aktif ve daha verimli hale gelmesi için hükümetin ve dış işleri bakanlığımızın gerekli ziyaret ve açılımları yaparak bu ekonomik daralma ve kırılmayı gidermesi gerekmektedir. Özellikle Ortadoğu ve Türki cumhuriyetlerle var olan ilişkilerimizin daha da artırılması gerektiğini düşünüyorum. Kısaca planlanan kumpaslara, kurgulanan ekonomik, siyasal, askeri ve sosyal hücum ve saldırılara verilecek en iyi cevap; farklı sermaye grup ve yatırımcıların önünü açmak ve inadına yatırım ve istihdam politikalarını hayata geçirmektir. Üstelik felaket gibi görünen özellikle körfez bölgesinden gelecek olan dış sermayenin bereketin sinyali olduğu çok kısa zamanda ortaya çıkacaktır. Kışın bol olması, karın bol olması, baharın da, yazın da, sonbahardaki hasat mevsiminin de iyi olacağı gerçeğini hatırlatmak isterim. Yine ekonomik olarak, siyasal ve sosyal olarak ve askeri olarak da bol ve bereketli geçecek olan kış mevsiminin bahar, yaz ve hasat mevsiminin yakın olduğuna bir muştu olacağını ifade etmek isterim. Saygılarımla…
Ekleme Tarihi: 13 Ocak 2017 - Cuma
GÖKMEN

Kış Günleri

Kış Günleri


Kimilerine göre son 14 yıldır, kimilerine göre 1988 den beri, kimilerine göre de son 50 yıldır Türkiye böyle kış görmedi. Yaşadığım Konya itibari ile söylersem, bu ifadelerin hepsinin altına imzamı atarım, yani gerçekten ben Konya’da yaşadığım zaman dilimi içerisinde böyle kış tabiri caizse ‘kara kış’ görmedim. Kar yağıyor, onun kalkmasını beklerken yeniden kar yağıyor, onun erimesini beklerken tekrar kar yağıyor ve bu süreç zannedersem bahar aylarına dek devam edecek.


Doğal hadiseler değerlendirilirken meseleye iki türlü bakılıyor genelde.


1-      Her doğal hadiseyi bir külfet ve felaket olarak değerlendirip, bunun neticesinde isyan bayrağını çekmek.


2-Her doğal hadiseyi bir nimet ve bereket olarak kabul edip, o şartlara göre kendimizi yapılandırıp, şükretmek. 


Konya Meram Belediyesi, Karatay Belediyesi, Selçuklu Belediyesi ve dahi Konya Büyükşehir Belediyesi bize göre bereket olan karla mücadele konusunda tedbirsiz yakalanmışlardır


Bu durumun sebebleri; beklentiler üzerinde bir kar yağma olabilir, hazırlıksız şekilde kara yakalanma olabilir, iyi organize olamama olabilir, hizmet satın alma noktasında gerekli adımların geç atılması olabilir, vatandaşın spekülatif yaklaşımları ve yanlış parklar olabilir, belediye mensuplarının acemilikleri olabilir vesaire vesaire… Bütün bunlar bu eksikliği görmemize engel değildir.


Hava durumunun bu şekilde olması hem halkımızı, hem belediyelerimizi ciddi anlamda zorlarken, valilik makamının her bulutlanma sonucunda okulları tatil etmeye yönelik karar vermesi;


a)      Devlet kurumlarının yeterince organize olamadığını


b)      Alt yapı hizmetlerinin eksik olduğunu


c)      Karayolları ve belediyelerin yeterince hızlı olamadıklarını açık ve net olarak ortaya koymaktadır.


Ancak bütün bunlara rağmen karın ortaya koyduğu manzara ve doğal güzellikleri ve özellikle Mevlana Müzesi ve Selim Sultan Camii civarının doğal güzelliğini, Üçler Mezarlığının manevi atmosferi ile bütünleştiğini tahayyül etmek beni çok ama çok mest etmiştir.


Ayrıca yıllardır Konya ovasının susuzluğundan, yeraltı sularının çok derinlere indiğinden,  akarsu ve pınarların sularının kesildiği veya kesilme aşamasına geldiğinden, küresel ısınma ile birlikte çölleşme ve yabani hayvanların bile su bulmakta zorlandığından, yeraltı sularının çekilmesi neticesinde Karapınar İlçemiz ve civarının obruklaşmasından dem vuranların bu tatlı sıkıntılara katlanması, bunun Rabbimiz tarafından bir nimet ve bereket olduğu bilinci ile hareket edip, sabır ve şükretmesi gerektiğini düşünüyorum.


Memleketimiz ve Konya’mız doğal şartlar itibari ile bu güzelliklerin getirdiği tatlı telaşı yaşarken, aynı zamanda, ülkemiz ve milletimiz  siyasal ve ekonomik olarak da ciddi bir faiz sarmalı ve kuşatması ile karşı karşıya kalarak adeta kış mevsimi yaşamaktadır.


Batılılar ülkemizin ekonomik anlamda dünyanın söz sahibi olduğu bir noktada olsun istemiyorlar. Yine Batılılar ülkemiz ve milletimizin siyasal anlamda da, askeri anlamda da üst düzeyde olmasın ve böylelikle hem kendileri ve hem de İslam Toplumları Batı’nın kölesi olmaya devam etsin istiyorlar.


Eğer Türkiye, demokratik başkanlık ( Cumhurbaşkanlığı Sistemi)sistemini yüzünün akı ile gerçekleştirir ve iç siyasi çekişmelere sistematik olarak zemin hazırlayan vesayet sisteminin egemen olduğu ve siyasi çekişmelerle enerjisini tüketen parlamenter yapıyı ortadan kaldırırsa ve ve tabi ki ülkenin yönetimi böylece tamamen sivilleşirse, elbette bunun neticesinde ülkemizde milletin dediği oluşumlar ve iktidarlar iş başına geçecek ve halkın istemediği yapılar ortadan kalkacaktır.


Eğer Türkiye, finansmanını büyük ölçüde AB’nin temin ettiği, lojistiğini yine büyük oranda AB’nin yaptığı, silahını ABD’nin ve Rusya’nın sağladığı, ideolojisini İran’nın enjekte ettiği, toprak olarak Irak ve Suriye’nin kullandırıldığı terör örgütlerini yok eder veya etkisiz bir noktaya getirebilirse; ülkemiz ve milletimiz gerçekten hem insan kaynakları itibari ile, hem finans kaynakları itibari ile ve hem de demokrasi, insan hakları ve özgürlükler itibari ile dünyanın gıbta ile bakacağı bir ülke haline gelecektir.


Eğer Türkiye, gümrük birliği anlaşması ile bizatihi kendi topuğuna kurşun sıkan bir ülke konumundan çıkar ve AB’ye girmeyi ancak kendi istediği şartlar muvacehesinde değerlendirebilirse ve AB’ye saplantı halindeki müzmin aşık sendromundan kendini kurtarabilirse, eminim ülkemiz ve milletimizin geleceği hem ekonomik, hem siyasal ve hem de sosyal bir ipotekten kendisini kurtaracaktır.


AB ülkeleri ve ABD ve tabi ki onların yerel diyemeyeceğim yersiz ve dipsiz işbirlikçileri yukarıda saymaya çalıştığım süreçleri baltalamak için sinsi plan, kurgu ve kumpaslar kurmaktadırlar. Özellikle ekonomik yapımızı faiz sarmalı içine sokarak, ülkemizdeki yabancı sermaye ve fonları dışarıya çıkararak bu sarmalı daha da içinden çıkmaz bir noktaya getirmek istiyorlar.


Ben acizane faiz sarmalından ve sermaye sıkıntısından kurtulmak için ülkemizi yönetenlere acizane şu tavsiyelerde bulunmak istiyorum.


Öncelikle ülkemizden çıkan sermayenin yerine Körfez sermayesinin önünü açacak politikaların üretilmesi ve dev yatırımların bir an evvel ihale işlemlerini yaparak doğrudan yatırımcının önünün açılması ve bu şekilde ülkemize sermaye girişinin sağlanması gerektiğini düşünüyorum. Mesela Kanal İstanbul Projesi gibi…


Ve tabi ki yerel sermaye sahiplerinin ve girişimcilerin önünü açacak, yatırımcıyı rahatlatacak bürokratik işlemlerin de bir an evvel kolaylaştırılması gerekmektedir. Bu şekilde yatırımcı da rahatlayacak istihdamın da önü açılacaktır.


Dış ticaretin daha aktif ve daha verimli hale gelmesi için hükümetin ve dış işleri bakanlığımızın gerekli ziyaret ve açılımları yaparak bu ekonomik daralma ve kırılmayı gidermesi gerekmektedir. Özellikle Ortadoğu ve Türki cumhuriyetlerle var olan ilişkilerimizin daha da artırılması gerektiğini düşünüyorum.


Kısaca planlanan kumpaslara, kurgulanan ekonomik, siyasal, askeri ve sosyal hücum ve saldırılara verilecek en iyi cevap; farklı sermaye grup ve yatırımcıların önünü açmak ve inadına yatırım ve istihdam politikalarını hayata geçirmektir. Üstelik felaket gibi görünen özellikle körfez bölgesinden gelecek olan dış sermayenin bereketin sinyali olduğu çok kısa zamanda ortaya çıkacaktır.


Kışın bol olması, karın bol olması, baharın da, yazın da, sonbahardaki hasat mevsiminin de iyi olacağı gerçeğini hatırlatmak isterim. Yine ekonomik olarak, siyasal ve sosyal olarak ve askeri olarak da bol ve bereketli geçecek olan kış mevsiminin bahar, yaz ve hasat mevsiminin yakın olduğuna bir muştu olacağını ifade etmek isterim. Saygılarımla…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ipekyoluhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
( (