Türkiye Cumhuriyeti Anayasası nın temel özellikleri vurgulanırken şu hususların altı kalın çizgilerle hemen hemen bütün siyasiler tarafından vurgulanır. Türkiye Cumhuriyeti nin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olduğu. Anlamakta zorlandığım temel mesele, demokratik devlet olduğu anayasal güvence altına alınan bir ülkede:
Niçin insanlar demokrasinin gerçekleşmesinden imtina ederler?
Niçin demokrasinin bütün kurum ve kuralları ile işlemesinden yüksünürler?
Niçin hem demokratik olduğunu söyleyip ve hem de demokratik olmayan tavır ve davranışlar sergilerler?
10 Ağustos 2014 tarihinde ilk kez ülkemizde cumhurbaşkanımızı halkın seçecek olması kimi çevreleri , kimi kurumları, kimi siyasi partileri oldukça rahatsız etmiş görünüyor. Öylesine rahatsız etmiş ki; bu çevreler demokrasiyi manipüle etmek için bütün yolların caiz olduğu savından hareketle her türlü ayak oyununu mubah ve hatta bir görev telakki ediyorlar. Şunu çok iyi biliyorlar bu insanlar, yıllarca çok rahat yaptıkları gibi, kişileri manipüle edebiliyorlar, kurumları manipüle edebiliyorlar r , sendikaları manipüle edebiliyorlar , sivil toplum örgütlerini manipüle edebiliyorlar, dernekleri, vakıfları, siyasi partileri manipüle edebiliyorlar. Ancak bu milletin kahir ekseriyetini, ortak aklını, ortak vijdanını , genelini manipüle etmeleri mümkün değildir. Kendilerini elit gören bu zümrelerin temel sıkıntısı da bu görünüyor. Aslında onlara göre, bu toplumda kast sistemi, defakto olarak hala var ve bu kast sisteminin devamını sağlamak için ne yapılırsa meşrudur. Zira egemenlik toplumun diğer katmanlarının değil kast sisteminin elitlerinin olmalıdır veya egemenlik onlar eliyle kullanılmalıdır.
10 Ağustos 2014 tarihinde 12. cumhurbaşkanını seçecek olan ülkemizde, en çok kullanılan siyasi söylemlerden biri de devlet-millet buluşması. Aslında bu sihirli sözcük; söyleyenlerin amacı ne olursa olsun duyanlara mutluluk, umut ve heyecan verdiği kesindir. Düşünün devlet milletin istediği bir yapılanma içerisinde hareket ediyor, devlet bu milletin maddi-manevi değerlerine saygı gösteriyor, devlet milletin kültürel ve yerel değerlerini inkar etmiyor,devlet kurumlarını oluştururken milletin istek ve arzularını dikkate alıyor, devlet bu milletin evlatlarının inançlarının gereğini yerine getirme hususunda her türlü engeli kaldırmakla kalmayıp bu inançların gereğinin yerine getirilme hususunda her türlü zemini hazırlıyor. Böyle bir devletin milletine karşı bir güven ve güvenlik probleminin olması mümkün değildir, böyle bir devlette, devlet-millet çatışması olması söz konusu değildir, böyle bir devlette kayıt dışı bir ekonomik yapıdan bahsedilmesi asla mümkün değildir, böyle bir devlette sosyal devlet kavramının yerine belki de sosyal millet kavramına dönüşmesi söz konusudur.
Bu yazıyı yazdığım tarih itibari ile; CHP ve MHP nin çatı adayı eski İslam Teşkilatı Genel Sekreteri sayın Ekmeleddin İhsanoğlu, HDP nin adayı HDP eş başkanı sayın Selehattin Demirtaş olduğu kesinleşmiş durumda idi. Ak Partinin adayının büyük bir ihtimalle Ak Parti Genel Başkanı ve başbakan sayın Recep Tayyip Erdoğan olması kesin gibi görünüyor. Ana muhalefet partisinin kendi adayı değil de çatı adayı destekleme konusundaki tutumu ve diğer muhalefet partisi olan MHP nin Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu konusundaki tutumu bence dikkate şayandır. Adayın kimlik özellikleri itibari ile CHP nin genel çizgisi ile uyuşmadığı kesin olmasına rağmen böyle bir adayın desteklenmesindeki temel yaklaşım acaba ne olabilir?
Birinci olarak, sayın Ekmeleddin İhsanoğlu nun desteklenmesi reel politik durumla alakalıdır. CHP nin kendi kimliğini benimseyen bir adayla seçime girmesi baştan mağlup olması anlamına gelirdi.
İkinci olarak sayın Ekmeleddin İhsanoğlunun muhafazakar ve milliyetçi bir adayın olması, toplumun genel eğilimleri ile örtüşmesi anlamına gelmektedir.
Üçüncü olarak CHP tarafından sayın Ekmeleddin İhsanoğlu nun seçilmesinin bence çok daha farklı bir anlamı bulunmaktadır.O da, uluslararası emperyalist güçlerin bizatihi aktör olarak ortaya koydukları bir siyasi simge olması anlamına gelmesidir.Bana göre bu güçlerin Türkiye nin uluslararası bir aktör olmasının önüne geçmeleri gerekiyor. Bunu yapmaları için çok ciddi bir şekilde kafa yorduklarını düşünüyorum.
Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu nun inançlı bir kimliğe sahip olması ve bunun gereğini yerine getirmesi, doğrusu tartışılmaması gereken bir husuustur. O nun bu konudaki eksiklerinden hareketle bazı yanlış tavırlar ve yorumların sergilenmesi de saçmalıktan öteye geçmemesi gerekiyor. Zaten uluslar arası emperyalist güçlerin bu ismi seçmeleri Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu nun inanç yapısı ile ilgili değildir. Onlar konuya, kendi değer yargılarına tezat davranışlar sergileyip sergilemediğine, siyonizmin emelleri ile örtüşen yaklaşımlara sahip olup olmadığına, yeniden şekillenmeye başlayan Ortadoğu ve Kafkasların ve hatta yeniden şekillenen dünyanın, Batı nın öngördüğü ve istediği bir paylaşıma evet deyip demeyeceğine, Büyük Ortadoğu Projesinin gerçekleşmesi hususunda ABD nin vizyon ve misyonuna hizmet edip etmeyeceği konusuna bakmaktadırlar.
Yani 10 Ağustos 2014 tarihinde bizler sadece Türkiye nin cumhurbaşkanını seçmiş olmayacağız. Aynı zamanda biz, Filistin de örselenen aşağılanan, hırpalanan, iğdişleştirilmeye çalışılan, yok sayılan bir topluluk için de cumhurbaşkanı seçmiş olacağız. Aynı zamanda biz, bölgenin önemli aktörleri arasında olan Mısır daki dikta rejimin iğrenç emellerini ortadan kaldırmak ve mazlum halkının demokrasi mücadelesini desteklemek için cumhurbaşkanını seçeceğiz, aynı zaman biz Arabistan daki emperyal güçlerin oyuncağı haline gelmiş uluslar arası konjönktürü doğru okuyamayan veya okusa bile arap baharı döneminde filizlenen uyanışı bile kendi krallığı için bir tehdit olarak okuyan bütün dikta rejimlere karşı bir cumhurbaşkanı seçmiş olacağız. Aynı zamanda biz Kafkaslardaki, Orta Doğudaki,Ön Asya ve Uzak Asyadaki yeraltı ve yer üstü kaynaklarını Batı ya ve Batıdaki ülkelere peşkeş çekmemek için cumhurbaşkanını seçmiş olacağız.CHP gerçekten sol değerlere sahip olduğunu düşünüyorsa, sadece söylem bazında değil de eylem bazında da emperyalizme karşı olduğunu söylüyorsa,Sayın İhsanoğlu nun adaylığına karşı çıkmak zorundadır. Maalesef CHP nin ve MHP nin böyle bir vizyon ve böyle bir misyon sahibi olduğunu değerlendiremeyen kitlelerimizin de çok yakın bir zamanda bu gerçeği göreceklerinden adım gibi eminim.
10 Ağustos 2014 tarihinde yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili olarak HDP nin tuutumu ile ilgili olarak da bazı değerlendirmelerde bulunmanın gerekli olduğunu düşünüyorum. HDP tam anlamıyla bir şark kurnazlığı ve şantaj ağırlıklı bir profil çiziyor. HDP seçimlerin ilk turunda sonuç alınamayacağı tezi çerçevesinde kendini konuşlandırmış bulunmaktadır. Dolayısı ile yeni ve güya etnisiteden uzak söylem ve davranışları işe toplumun diğer kesimlerinden de oy alabileceği savını ortaya koyuyor. Özellikle ezilmiş, ötekileştirilmiş geniş halk kitlelerine yönelik çağdaş, modern ve bana kalırsa ucuz, cilalı sözlerle topluma yeni bir alternatif sunma amacı ile hareket ediyor. Onlara göre seçim birinci turda tamamlanamayacak ve böylelikle HDP birinci turda aldığı oy oranını ikinci turdaki adaylara karşı kendi politikalarını dikte ettirmek için bir şantaj aracı olarak kullanmak ve özellikle çözüm süreci ile ilgili olarak getirmek istiyor. Bu tuzağa ikinci tura kalma durumu söz konusu olursa hiçbir adayın düşmemesini özellikle ifade etmenin bir vatandaşlık görevi olduğunu düşünüyorum.
10 Ağustos 2014 tarihinde yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminin ülkemizin iç dengeleri açısından da son derece önemli olduğu aşikardır. Zira cumhurbaşkanlığı aynı zamanda bir temsil makamıdır. Dolayısı ile toplumun ve milletin temel değerleri ile örtüşmeyen bir cumhurbaşkanı profili,toplumda var olan birlik ve beraberliği zedeleyebilir.
Cumhurbaşkanı silik bir grafik mi yoksa aktif bir grafik mi çizmesi meselesine gelince; bana göre en az bu milletin % 51 inin oyunu alan bir profilin olaylara sadece noter seviyesinde bakması mümkün değildir. Yeni cumhurbaşkanı ülkenin ekonomik, sosyal, siyasal , eğitim-öğretim, dış politika alanlarında mutlak yetki ve karar verme konumunda olmak zorundadır. Yoksa bu milletten aldığı oylara karşı bence temsil görevini yerine getirmemiş olur. Dolayısı ile siyasi ve politik duruşu olmayan birinin o makamı doldurması bir eksiklik olur. Henüz resmen açıklanmamasına rağmen bu makama en uygun adayın Ak Parti genel başkanı , başbakan ve gerçekten inanarak söylediğim dünya lideri sayın Recep Tayyip Erdoğan dır.
Şu ana kadar sanırım konu ile ilgili olarak sendikalar, dernekler,vakıflar, meslek kuruluşları,iş dünyasının önemli temsilcileri, siyasi partilerin değerli temsilcileri yani toplumun hemen hemen hepsi bir şeyler söylediler ve 10 Ağustos 2014 tarihine kadar da söyleyecekler. Ve tabii ki son sözü bu millet söyleyecek ve bakalım bu milletin kahir ekseriyeti yani bakalım cumhur ne söyleyecek.