Felaket tellallığı yapmak doğru değil, böyle zamanlarda moral her şeyin önünde gelir. Sadece hastalık, salgın veya savaşlarda değil, ülke yönetiminde bilhassa ekonomi yönetiminde de moral çok önemlidir. Lakin bazı haller vardır ki siz ne söylerseniz söyleyin o hükmünü icra eder.
İyi desek de vatandaş sıkıntısını biliyor, giderek derinleşen ekonomik krizi herkes şu veya bu ölçüde hissediyor. Keşke bu noktaya gelinmeseydi, her şeyi biz biliriz, dünya bizden sorulur kibri ülkeyi felaketin eşiğine getirdi. Döviz durdurulamıyor, işsizlik önlenemiyor, ekonomik büyüme durdu, herkes bu krizden nasıl en az zararla çıkarızın hesabını yapıyor.
Böyle durumlarda toplumu derleyip, toparlamak, ortak değerler etrafında toplamak, ihtilafları tehir etmek de bir yoldur. Hem de çok etkili bir yoldur. Ancak bu gerçek bilinmesine rağmen ayrıştırıcı dil bir türlü bırakılmadı. Siyasi kazanç ülke ve millet kazancının önüne çıkarsa kullanılan dil de buna göre şekil alır.
Bu saatten sonra ne yapılabilir?
Ekonomist değilim lakin bu işi çok iyi bilen isimler 2000 yılından daha ağır daha tahrip edici bir krizin bizi beklediğini söylüyorlar. Bazıları buna ekonomik tsunami diyor, umarım iktidar bu uyarı sinyallerini, uzmanların analizlerini dikkate alır da ekonominin akraba ilişkileriyle yönetilemeyecek komplekste bir iş olduğunu anlar, daha rasyonel daha akılcı ve gerçekçi tedbirler alır.
HATADAN DÖNMEK
Önceki gün bir TV programında CB sistemine oy kullandığım için Türk toplumundan özür diledim. Bunu ağzına dolayanlar oldu. Kibrin göstergelerinden biri de öz eleştiri yapmamak, hata kabul etmemektir. Halbuki hepimiz beşeriz, her işte isabet ettirmeyebiliriz. Doğru yapmak kadar yanlış yapmak da insana mahsustur. Siyasette bir politikanın doğruluğu yanlışlığı sonuçları ile ölçülür. Ben de doğru mu yapmışız yanlış mı yapmışız ortaya çıkan sonuçlara göre değerlendirme yapıyorum. CB sistemi ile vatandaşa -yalancı bir cennet- vaat edildi. Türkiye'nin uçuşa geçeceği, dövizin düşeceği, milli gelirin artacağı, demokrasinin güçleneceği, işsizlik ve terörün biteceği ifade edildi. CB sistemine geçtik tam tersi oldu, 23 ayda Türkiye'de bütün alanlarda gözle görülür bir gerileme oldu. Kimse önünü göremiyor, protesto edilen senet sayısı arttı, işsizlik fırladı, biz uçuşa geçemedik ama döviz uçtu, fırladı; 3 yıl önce 10 bin dolar olan fert başına milli gelir 8 bin dolara düştü. Bu krizde daha aşağılara düşmesi bekleniyor. Bütün bunları gördükten sonra başkanlık sistemine geçerek biz iyi bir şey yapmışız demek mümkün mü? Başarılı siyasetçiler yanlış politikalarda ısrar etmeyenlerdir. Israr krizi felakete çevirmekten başka işe yaramaz. Ne yazık ki iktidar daha bunu bile anlayamadı. Hatadan dönmek erdemdir ve ancak erdemlilere mahsus bir fazilettir. Bir şey ülkeye zarar getiriyorsa sırf bir kişiyi mutlu ediyor diye onda ısrar edilmez. Üstelik kamuoyu araştırmaları da vatandaşın yüzde 60'ının CB sistemini başarısız bulduğunu ondan umut kestiğini gösteriyor. İktidar da artık kendi başarılarına odaklanmak yerine muhalefet belediyelerini nasıl başarısız hale getiririz diyerek bütün umudunu onlara çelme takmaya bağlamış durumda. Bu aklı hükümete kim vermişse çok yanlış bir akıl vermiş, çünkü bu kadar ayak oyunundan sonra artık muhalefet belediyelerinin başarısız olmaları mümkün değil, niye mi başarısız olsalar bile vatandaş onları iktidar çalıştırmadı diyecek. Yani iktidar yanlış bir politika ile onların başarısını pekiştirdi. Bunu yaparken de onların hizmet vereceği vatandaşı cezalandırdığını fark etmedi. İnsan yine de üzülüyor, farklı partilerde olmak iktidarın başarısız olmasını istemek anlamına gelmiyor. Böyle bir muhalefet biçimi de doğru değil. Temennim herkesi başını avuçları arasına alıp nerede hata ettik diye düşünmesi ve hatadan dönmenin bir erdem olduğunu anlamasıdır.