Rusya'nın Ukrayna'yı işgali soğuk savaş sonrası oluşan güvenlik politikalarını temelinden sarstı.
Ötekisiz kalan Batı dünyası uzun süredir silahlanma yarışından çekilmiş, hep böyle gideceğini sanmıştı.
Ama sanmakla olmuyor işte.
Putin, 21. yüzyılın Hitler'i olmak için ağlarını örmüş, hazır olduğuna inandığı anda da harekete geçmişti. Putin'i bu kadar özgüvenli kılan, Avrupa'yı doğalgazı ile esir aldığına inanmasıydı..Doğalgaz bağımlılığının Batı'nın elini kolunu bağlayacağına inanıyordu.
Lakin öyle olmadı, Batı, Ukrayna'nın işgaline büyük tepki gösterdi. Şimdi savaş meydanında sadece ateşli silahlar yok ateşsiz silahlar da var. Rusya topu, tankı ile vururken Batı Dünyası ekonomik yaptırımlarla vuruyor.
Kimin kazanacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Görünüşte Rusya savaşın mutlak galibiydi. Bütün askeri uzmanlar Rusya'nın 48 saatte Kiev'e gireceğini söylüyorlardı. Biden bile, işgalin iki günde tamamlanacağını söylüyordu. Ama savaş kağıt üstünde değil, meydanlarda yapılır. Yiğitlik, mertlik meydanlarda ortaya çıkar. Bir taraf haksız bir savaşla bir ülkeyi işgal etmeye çalışırken öteki taraf vatanını koruyor. Bir taraf haklılığına tam inanırken, öteki tarafın askeri ve kamuoyu ile yapılan savaşa inanmıyor. Rusya'daki savaş karşıtı gösteriler bunun ifadesiydi.
Savaş kıyıcı, yıkıcı, milletleri, devletleri çökertici bir şey. Savaşı istememek lazım ama kaçınılmaz olunca da icaplarını yerine getirmek gerekir. Bundan sonra ne olursa olsun, Ukrayna yönetimi de, insanı da askeri de büyük bir imtihan verdi. Bunu savaş nedeniyle çevre ülkelere sığınanlara baktığınızda anlarsınız. Macaristan'a, Romanya'ya, Polonya'ya sığınanlara bakınız, kahir ekseriyeti kadınlar, çocuklar ve yaşlılardan oluşuyor. Ukrayna erkekleri, vatanlarında kalarak orduya katılıp ülkelerini koruyorlar. Aralarında çok sayıda kadını görmek de ayrı bir duygu.
Suriye savaşını da gördük, Türkiye'ye gelenlerle karşılaştırdığınızda aradaki farkı anlıyorsunuz. Bir tarafta Rusya gibi bir dünya devi karşı kaçmayıp savaşanlar, öbür tarafta pılıyı pırtıyı toplayıp Türkiye'ye firar edenler. Suriyeli antipatisi biraz da bundan oluştu. Yoksa bu millet mazluma kucağını sonuna kadar açan alicenap bir millettir. Ama korkanı, kaçanı sevmez.
Bu savaşın sonucu ne olursa olsun uluslararası politikada çok şey değişecektir. Soğuk Savaş'tan sonra Türkiye NATO ve ABD için jeostratejik önemini kaybetmiş bir ülkeydi. ABD'nin Suriye PKK'sına verdiği desteğin arkasında da bu önemsizleşme düşüncesi vardı. Rusya'nın bu hamlesi, bütün hesapları tersine çevirdi. Rus yayılmacılığına karşı Türkiye'nin önemi bir defa daha ortaya çıktı. NATO genel sekreterinin apar topar Türkiye'ye gelmesinin arkasında da bu gerçek yatıyor. Bütün mesele, iktidarın bu yeni durumu doğru okuması, etrafını saran Avrasyacı kuşatmayı yarması, yeni durumdan Türkiye'nin menfaatlerine uygun sonuçlar çıkarmasıdır. Bu cümleden olarak iktidarın yaptığı arabuluculuk girişimi,- gündem değiştirme, ekonomik krizin etkilerinden bir dış politika başarısına tutunma- amacı taşısa da doğru bir hamledir. Çünkü bu krizden en çok etkilenecek ülke Türkiye'dir. Arabuluculuğun başarıya ulaşması yıpranan Türkiye imajına katkıda bulunabileceği gibi, Türkiye'nin ekonomik kayıplarını da en aza indirebilir. Öyle veya böyle dış politikada kartlar yeniden karılacaktır.Dileriz iktidar bu yeni yapılanmayı doğru okur ve doğru yerde durarak geçmişin hatalarını telafi edecek adımlar atar.