Kasımpaşa’da bir inşaatta kum boşaltan kamyonunun kasasının üzerinde “…… turizm” tabelasını görüp fotoğrafını çekmiştim.
Fotoğrafı Türsab’a gönderip “kum gibi turist dökülüyor” diyerek şaka yapmıştım. Sonraları ‘turizm’ kelimesini olur olmaz bir çok yerde görünce bu işin ayağa düştüğünü ve turizmcinin meslek kimliğine mutlaka ihtiyacı olduğunu düşünmüştüm.
Aradan bu kadar zaman geçti. Hala değişen bir şey yok.
Hatta o zamanlar otel çalıştıran turizmciye başka gözle bakıp, kız bile vermiyorlardı.
Şimdi korona virüsü yüzünden turizmciler dibe çaktılar. Para yok oldu. İşler durdu. Neredeyse aldıkları kızları geri verecekler.
Bu dönemde gerçekten turizmciler zor durumda.
Türkiye’nin petrolü yok. Üretimi yok.
İhracat, ithalatın yanında solda sıfır kalıyor.
Yani bu işin sonu pek parlak değil.
Neyse biz gelelim turizmcinin meslek kimliğine…
Önceki gün Silivri’de gayet şık bir fırına girdim ve ekmek aldım. Fırının ürünleri kaliteydi.
Eve geldiğimde fırının torbasına baktığımda şaşırıp kaldım. Torbanın üzerinde ‘……Turizm Tic ve San. A.Ş.” yazıyordu.
Şirketin merkezi, şubesi ve fabrikası vardı.
“Hayatın Dilimleri” sloganın seçen fırının kuruluş tarihi ise ilginçti.
Fırıncı turizmci 1938 yılında kurulmuştu…
O yıllarda turizm var mıydı? Belki de vardı da biz bilmiyorduk.
Fırının internet sitesine baktım.
Bence bir çok acentenin sitesinden daha düzenli bir yapıdaydı.
“Hoşgeldiniz” başlıklı yazıda kendilerini anlatıyorlar ve kuruluşu şöyle belirtiyorlar:
“…….Turizm Ticaret ve Sanayi A.Ş. 1938 yılında firma kurucumuz merhum …….. tarafından İstanbul - Silivri'de kurulmuştur. Şirketimiz 70 yıllık tecrübesini genç enerjisiyle birleştirmeyi başaran köklü bir firmadır.…
2000m² kapalı alana kurulan ve hijyenik koşullara sahip iki adet üretim tesisimiz günlük 137,000 adet ürün üretme kapasitesi ile bölgesinde lider konumundadır.
Bünyemizdeki 12 adet servis aracı ve etkin pazarlama ve dağıtım personeliyle sevkiyatlarımız sorunsuz ve zamanında gerçekleştirmektedir.
Ayrıca son ürün kalite ve hijyeninin kontrolü açısından kurmuş olduğumuz laboratuarda gerekli analizler sorumlu gıda mühendisi tarafından yapılmaktadır.”
Bu yazının altında ise “Ekmeğin Tarihçesi” ve “Kalite Politikası” anlatılıyor.
Ekmek Fabrikası’nın bu anlayışla çalışmasını çok değerli buldum.
Ürettikleri ekmek, baget, hamburger, sandviç, simit, poğaça, açma, çeşit ekmekler, tost ekmeği, galeta, çubuk ve benzeri çeşitleri bir çok kuruluşa dağıtan ekmek fabrikası ISO 9001 ve ISO 22000 kalite güvence standartlarına sahip bulunuyor.
İstanbul Avrupa yakasında 305, Trakya Bölgesinde 173 noktaya dağıtım yapıyor. Toplam 12 araçlık sevkiyat ekibinde 18 kişilik eğitimli personeliyle sorunsuz ve zamanın da teslimatları gerçekleştiriyor.
Bütün bunlar çok güzel.
Gıda sağlığımız açısından böyle gurur duyacağımız tesislerin artmasını isteriz. Ama kuruluşun adındaki “turizm’in yeri nedir?
Türkiye’nin petrolü olan ve bir zamanlar dünyada ilk 5’e giren böylesine önemli bir sektörün adı yerli yerinde kullanılmalıdır.
Bir kum kamyonunun üzerinde, inşaat firmasında veya ekmek fabrikasının tabelasında yer alması “turizm sektörünün” yıpranmasına yol açar.
Bu gibi kuruluşlar, yaptıkları işlerle anılmalıdır.
Turizmde yaptığı işle anılmalı.
İşi değiştiği zaman ise ne yapıyorsa şirket kuruluşunda ve tabelasında yaptığı iş yazılmalıdır.
Yoksa yakında “turizm” kelimesini “ayıp sokağında” görürsek şaşmayalım.
Sorarsanız “turizm yapıyoruz” derler. O zaman vay turizmcinin haline…
Eskiden otel çalıştırana yakıştırılan ‘yafta’ gerçek yerini buluverir.
Turizmciler bir araya gelerek hem meslek kimliklerini korumalı, hem de önüne gelenin “turizm” ibaresini kullanmasını engellemeliler.
Türkiye’nin petrolü olan turizm bu kadar ucuza birilerine kullandırılmamalıdır.
Türkiye’de bu kadar meslek erozyonu varken, turizmcilerin artık meslek kimliğine sahip çıkmaları gerekiyor.