BAŞKANLIK / PADİŞAHLIK
Bazıları halk oyuyla seçilecek CUMHURBAŞKANI’nın bir padişah / kral olacağını düşünüyor. Aslında bu düşünce (BAŞKANLIK yada YARI BAŞKANLIK olursa ) yabana atılır bir tez de değildir. Doğrusu bu algı; 600 yıl OSMANLI, 400 yıl SELÇUKLU; ondan önce de 4000 yıllık TÜRK TARİHİ kültürel birikimine çok da aykırı olmasa gerektir.
Esas sorun; padişahlık ya da krallık (İslam kültüründe krallık yok” hakimu’l ahali” değil “hadimu’l ahali” var) bugünkü uygulamalarıyla demokrasiden ya da daha bize özelden bakınca parlamenter sistemden çok mu kötü? Bugün bunu konuşabilmek çok önemlidir.
DEMOKRASİ: ilköğretim ders kitaplarındaki tarifiyle “halkın kendi kendini yönetmesi “ zannedilse de gerçekte bir demokrasi batı erkidir. Bu şekliyle “DEMOKRASİ; helvadan yapılmış bir put olup; öncesinde ona tapılır ve taptırılır; acıkınca da yenilir.” Bu bakış açısı dışında bize anlatıldığı şekliyle MUTLAK FAZİLETLİ BİR SİSTEM OLSA, batının; kendi menfaatlerine helal getirecek HALKIN HÜR İRADESİYLE SEÇTİĞİ insanları, “BİZİM ÇOCUKLARA” boğdurmaması gerekirdi… Özellikle 10 yılda bir yaşadığımız “demokrasi göçüklerinin” yaşanmaması gerekirdi…
Dünyadaki uygulamaları bir yana; TÜRKİYE de ilköğretim sosyal bilgiler ders kitaplarında yazan toz pembe demokrasi tariflerini saymazsak pratikte en geç 10 yılda bir BALANS AYARINA tabii tutulan bir sistemdir demokrasi…
Bu balans ayarı: demokrasiyle 1950 lerde tanışan TÜRKİYE’de; 60-70-80 de ASKERİ DARBE; sonrasında POST MODERN DARBE, şimdilerde CÜBBELİ DARBE denilebilecek bir kategorize içinde ele alınabilir. Doğrusu bizde yaşananlar büyük ölçüde İSLAM ÜLKELERİNDE 3-5 yıl öncesinde sonrasında sahneye konulan senaryonun çok benzer kopyalarından da başka bir şey değil.
Benim bu yazıya konu yaptığım demokrasiyi algı; geniş kitleler tarafından ifade edilmese / edilemese de; bu Psiko-Sosyal ruh hali yani demokrasiye güvensizlik ve kim ne derse desin eskiye özlem milletimizde son derece belirgindir. Öyle ki ülkemizde; pek çok siyasi parti lideri, partiyi kurduklarında EKİP PARTİSİ modunda yola çıksalar bile kısa süre sonra LİDER SULTASINA teslim olmuşlardır. KARİZMA LİDER avuntusu içinde bir PADİŞAHLIK / KRALLIK inşaasına paşa paşa sahip çıkmaktadırlar.
Bunu Ecevit’in KARAOĞLAN’ında, Türkeş’in BAŞBUĞ’luğunda, Recep Tayyib ERDOĞAN’ın önce “aldırma reis!”, sonra patron, şimdilerde USTA sıfatlarının arka planında okumamak mümkün mü?
2001’lerde kurulan Ak Parti’de birinci, ikinci, üçüncü adam varken… Bugün Sn. Başbakan’dan sonra herhalde en az ilk yirmi- otuz boşalmış, Recep Tayyip ERDOĞAN karizmasıyla çok çok öne geçmiş durumdadır. Kimse yazdıklarımızı yukarıda zikrettiğimiz birkaç liderle sınırlı saymasın; köşke çıktığında arkadan gelen liderlerin boşluğunu dolduramadığı DEMİREL’i, ÖZAL’ı da unutmuş değilim. Partisiyle özdeşleşen liderler aslında bu milletin genlerine işlemiş kültürel alt yapının tezahürüdür. Öyle ki; Partileriyle özdeş Mustafa Kemal’i de İsmet Paşa’yı da bu kategoride görmemek yakın tarihi okuyamamak olur… Bu iki lider sonrası bir türlü iflah olamayan CHP’yi de, Menderes sonrası kalkan yasakla yeniden kurulan DP yada bugün tabelası olsa da ANAP’ın milletin gönül dünyasında makes bulamamasını da böyle okumak gerekir.
2011 yılında gittiğim KUDÜS’te MESCİD-İ AKSA çıkışında “ALEM-İ İSLAM LİDERİNİ BEKLİYOR; ALEM-İ İSLAM TAYYİB ERDOĞAN’I BEKLİYOR!” sloganları atan FİLİSTİNLİ GENÇLERİN davranış modunda da; 2014 yerel seçimleri sonrası AK PARTİ’nin başarısını NEWYORK-LONDRA-PARİS sokaklarında kutlayan Türkiye Vatandaşı olmayan insanların ruh halinde de aslında bu GÜÇLÜ LİDER (PADİŞAH /KRAL ) imajının özellikle İSLAM DÜNYASI’nda kabullenmişliği bundan da öte özlemi yatmaktadır. Bu ruh halinin tarihsel mirası dikkate alınmazsa çok sığ değerlendirmelerle yetinmiş olacağız.
Eğer kazasız belasız Cumhurbaşkanlık seçimini atlatır; 1-2 yıl sonrasında muhtemelen gündeme kaçınılmaz olarak gelecek BAŞKANLIK sistemini başarabilirsek; göreceksiniz ABD PADİŞAHI gibi bir BAŞKANIMIZ OLACAK ve inanın bugünkü edilgen cumhurbaşkanlığından da milletin / ümmetin adına çok daha hayırlı olacaktır.