( (
      Mehmet Ali KULAT
Köşe Yazarı
Mehmet Ali KULAT
 

10 AĞUSTOS 2014 VE SONUÇ

10 AĞUSTOS 2014 VE SONUÇ CUMHURBAŞKANLIK SEÇİMİ’NİN AK PARTİ BAĞLAMINDA SONUÇ ANALİZ VE DEĞERLENDİRME ÇALIŞMASI 10 Ağustos Cumhurbaşkanlık seçimine katılım oranlarındaki düşüklüğün nedeni; yaz tatilinin ramazan sonrasına sıkışması, seçimin galibinin seçim sürecinin başından itibaren belli olması ve bu nedenle iddiasız bir seçim olması, CHP-MHP çatı adayının parti tabanında karşılık bulmaması, Ak Partili seçmeninde nasılsa Başbakan seçimi rahat kazanır rehaveti en önemli etkenlerdir. 30 Mart yerel seçimlerinde katılım % 89.48 iken Cumhurbaşkanlığı seçiminde bu oran % 74.13 de kalmıştır ki bu katılım oranı ABD ve AB ülkeleriyle kıyaslandığında son derece yüksek olmakla birlikte son yıllarda ülkemizde yapılan seçimler içinde en düşük katılımlı orandır. Ülkemizde faaliyet gösteren ciddi araştırma firmalarının seçimden 10-15 gün önce yaptıkları son anket ve analizlerini incelediğimizde nerdeyse tamamı katılımın 30 Mart Yerel Seçimlerine göre düşük olacağını görebilmişken bu oranı MAK DANIŞMANLIK dışında hiç biri % 80 altında görememişlerdir. Ancak; Ak Parti’li seçmenin sandığa gitmeme oranındaki yükseklik doğrusu bizi de şaşırtmıştır ki R.T. ERDOĞAN’ın İstanbul mitingine katılımcı sayısı ve sandığa gitme oranı geçmiş mitinge katılım / sandığa gitme oranındaki yüzde örtüşmemektedir. Ak Parti teşkilat başkanlığı ve seçim işlerinin bu konuyu özel anlamda incelemesi, gelecek seçimler açısından önemli olsa gerektir. % 51. 79 oyla TC. 12. Cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip ERDOĞAN’ın aldığı oy oranının %50 barajını ilk turda geçmiş olması uluslararası arenada taban desteği noktasında uluslar arası akreditasyon anlamında önemli bir prestij olmakla birlikte… gerçekte 30 mart yerel seçimi oy dağılımı şehir şehir incelendiğinde sandığa gitmeyen % 7-9 civarında Ak Partili seçmenin gitmeme nedeninin sadece tatil mevsimiyle izah edilemeyeceği;  teşkilatlardaki “metal yorgunluk”, motivasyon sıkıntısıyla izah edilmesi ve Ak Parti Genel merkezinin bu süreçte ivedilikle MAK DANIŞMANLIK A.Ş. alt birimlerimiz ARGEDER ve MAK STRATEJi olarak yaptığımız çalışma benzeri şehir şehir hatta büyük şehirlerde semt semt bir analiz yapılması hayati önem arzetmektedir. Ak Partili sandığa gitmeyen %7-9 seçmene karşılık, son seçime kadar Ak Partili olmadığı halde Recep Tayyip ERDOĞAN’ın CUMHURBAŞKANLIĞI için oy kullanan % 8-10 ilk kez Ak Partiye oy veren seçmenin varlığı, seçim stratejileri incelemesi bağlamında çok önemli ve dikkat çekicidir. Bu seçmenin Ak Parti’de kalıcı olması yeni dönem Ak Parti Genel Merkez, Yeni Başbakan, il, ilçe, il teşkilatlarının motivasyonu ve halkla doğru diyaloguna bağlıdır. % 51.79 luk oran muhtemel erken seçim ihtimalini hemen hemen imkânsız ve anlamsız kılmıştır. Eğer bu oran % 55 üstü olabilseydi erken seçim stratejik anlamda BAŞKANLIK hedefi olan Ak Parti için çok ciddi bir fırsat anlamına gelebilirdi. Ak Parti üst yönetiminin bu saatten sonra yapması gereken 2015 de yapılacak GENEL SEÇİM için hedef ve ufuk olarak kendi tabanına %50 üstü oy hedefiyle ANAYASAYI DEĞİŞTİRECEK SAYISAL ÇOĞUNLUK üzerinden motivasyon hedefi belirtmesidir. Bu değişikliğin nihai hedef BAŞKANLIK için olmazsa olmaz olduğu vurgulanmalı ve zaten fiili süreçle toplum katmanlarına hazmettirilen BAŞKANLIK konusunda muhalif direnç de kırılmalıdır.  Ortaya çıkan bu sonuç: CHP’nin mağlubiyetiyle biten yerel seçim sonrası ötelenip ertelenen GENEL BAŞKAN KAVGASINI çoklu olarak gün yüzüne çıkaracaktır. Seçimin erken olması CHP’nin iç savaşlarını erteleyebilirdi lakin bu sonuç savaşı kızıştıracaktır. Bu noktada CHP kurultayı ne kadar geç olursa o kadar Ak Parti lehine olacaktı. Ancak CHP bu analizin hazırlandığı sırada kurultay tarihini tahmin ettiğimiz gibi hemen yapma kararı aldı ki bu tarih 5-6 eylül 2014 olarak belirtildi. Ancak; bu rurultay bu şekliyle GENEL BAŞKAN değiştirme konusunda parti içi muhalefete yeterli fırsat ve imkan vermeyeceği için YENİ KURULTAY babercisi bir KURULTAY olacaktır. Görülen o ki CHP 2014 sonuna doğru yeni bir kurultay kararı alacaktır. Ancak süreci iyi yönetebilen Ak Parti açısından; CHP parti içi kavgaları sonucunda çok iyi bir genel başkan kurultayın galibi dahi olsa seçime 4-5 ay kalacağı için toplumsal karşılık ve teşkilatlarda heyecan uyandırıp yeni seçmen kazanmak için yeterli olamayacaktır. Recep Tayyip ERDOĞAN’ın siyasi hayatı incelendiğinde “diklenmeden dik duran” sağlam iradesinin yanında sosyal olayları çözmede yasal düzenlemeler öncesi “fiili durum oluşturarak çözme” böylece toplumsal kabul ve muhalefetin direncini kırma taktiği Cumhurbaşkanlığı sürecinin BAŞKANLIK haline evrilmesinde de geçerli olacaktır. Tıpkı başörtüsü sorununun çözümü gibi… CHP sonrası asıl kavga MHP de yaşanacaktır ki; Devlet Bahçeli’nin seçim gecesi beklenmedik SERT ÇIKIŞI “kurultay isteyecek”, “genel başkan değişsin” diyecek MHP’lilere gözdağı vermek için yapılmıştır. Devlet Bahçeli’nin bu süreçte parti içi muhalefeti sindirme adına hamleleri kadar partiye dışarıdan bir iki genel başkan yardımcısı transferi ve muhtemelen daha fazla TÜRK İSLAM söylemli çıkışı yapması sürpriz olmayacaktır. BBP muhtemelen çok kısa süre içinde bölünecek ve Genel Başkan Mustafa DESTİCİ ve çok az parti yetkilisi MHP ye katılabilir.   10 Ağustos Seçimi Sonunda Seçmen; 12. Cumhurbaşkanı seçtiği Recep Tayyip Erdoğan ve S. Demirtaş’a verdiği oy oranı desteğiyle; seçime katılmayanların yüzdelik dağılımını seçimde oy kullananlarla doğru orantılı dağıttığımızda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının % 70 ler oranında ÇÖZÜM SÜRECİNE DESTEK verdiğini göstermektedir. Ülkenin kangren olmuş beladan kurtulması için ciddi toplumsal destek verilmiş tabiri caizse top siyasi iradeye ve Sn. Erdoğan’ın temsilinde devlete bırakılmıştır. Cemaatin en güçlü olduğu yerlerde CHP-MHP ittifaklı çatı adaya yeterince oy çıkmaması PARALEL YAPI’nın toplumsal karşılığının en azından siyasi anlamda R.T. ERDOĞAN’ın karşısında iyice eridiğini ve vatandaşın tercihini Sn. Erdoğan’dan yana kullandığını dolayısıyla paralelle mücadeleye tam destek verdiği çok net olarak görülmektedir. Vatandaş; darbeci, dayatmacı, statükocu, ucu dışarı endeksli her oluşumu ret etmiş ve tercihini KENDİ GİBİ,  KENDİNDEN OLAN siyasi iradeden yana kullanmıştır. Ülkemizin etrafının yangın yerine dönmesine karşılık; dış politikada yaşanan sancılı süreçte hükümete tam destek verildiğini yaşanan olumsuzlukların sorumlusu olarak HÜKÜMETİ GÖRMEDİĞİNİ tam tersi etken dış politikayı desteklediğini ilan etmiştir.  Özellikle AK PARTİ seçmeni dışında Recep Tayyip ERDOĞAN’a özellikle milliyetçi oy kayması bu politikanın genel kabulü anlamında dikkat çekicidir. Demokrasinin çok daha oturduğu düşünülen ülkelerde bile yaşanan her seçim bir kısım ekonomik dalgalanmalara sebep olabilirken peşpeşe iki seçimde yaşanan başarı vatandaşın ekonomik verilere güvenini ve istikrarı desteklediğini, hükümetin ekonomik duruşuna onay verdiğini göstermektedir.    Türkiye Cumhuriyetine 12. Cumhurbaşkanı olarak seçilen Recep Tayyip ERDOĞAN ilk kez halk oylamasıyla seçilen Cumhurbaşkanı olarak 28 ağustos tarihinde yemin edip görevine başladığı andan itibaren fiilen Başkan olmuştur. R.T. Erdoğan’ın kişiliği ve yıllardır siyasi geçmişi incelendiğinde bugüne kadarki Cumhurbaşkanlarının yaptığı biçimde AGIR DEVLET modunda bir Cumhurbaşkanının ötesinde millet-devlet kucaklaşmasının temsilcisi, uluslar arası arenada aktif, ülke siyasetini seyreden değil şekillendiren, makamını sosyal sorunların çözüm merkezine çeviren bir lider olacağı görülmektedir. R.T. Erdoğan’ı bekleyen öncelikli sorunların başında partisini kurarken isim yaptığı 12 yıl boyunca da hep sorunlar yumağı olarak karşısında duran ADALET mekanizması gelmektedir. Çözüm sürecinin bir parçası olması bir yana; cezaevlerinde 162.000 mahkum, 7.5 milyon ceza davası, müşteki+sanık+şahit sayısı toplamı 45 milyon olan ülkemizde bir genel af çıkarılmalıdır. Hiç değilse hükmün açıklanması / şartlı tahliye 2 yıldan 5 yıla çıkarılmalıdır ki bu konu son derece hassas ve aciliyeti olan bir konudur. AF KELİMESİ sıkıntılı olsa bile hükmün açıklanmasının ertelenmesi ve şartlı tahliyenin 5 yıla çıkarılması ciddi bir toplumsal rahatlama sağlar. Bu yönde yapılacak çalışmanın oy bağlamında karşılığı ve çarpan etkisi en yüksek toplumsal oya tekabül edecektir. Bedelli askerlik konusu: 800.000 civarında kişiyi ilgilendiren bir konu olup % 3-5 oranında karşılığı olan bir sosyal çalışmadır. Yaştan dolayı emeklilik bekleyenlerin durumu yine çok önemli bir sosyal proje olarak beklemektedir. Ülkemiz geleceğini çok ciddi tehdit eden ve son dönemde tam bir çözülmeye dönüşen ahlaki çöküntü ile mücadeleye ivedilikle başlanılmalıdır. Vatandaş PARALEL YAPI’nın elindeki çocuklarını oradan alırken, mutlaka ahlaki güvence altında müesseselerle alternatifler sunulmalıdır.   İstikbalimiz, umudumuz geleceğimiz olan ama idealizmini yitirerek vahşi kapitalizmin parçası haline gelen gençliğimizin ruh dünyasının yeniden mana dinamikleriyle bezenmesi, ruh ve beden sağlıklarıyla özel anlamda ilgilenilmelidir. Yozlaşma trendine giren ve artan boşanmalarla tehlike sinyalleri veren aile kurumun yeniden sağlık bulması için çalışmalara ağırlık verilmelidir. Milli ve manevi kalkınma adına tam bir seferberlik yapılması, paralel yapının tasfiye edilmesi ama bu tasfiye sürecinin oluşturacağı boşluğa alternatif müesseselerle çözüm mekânları inşa edilmelidir. Ancak mesele elbette bina ve bu binaların ekipmanlarından öte manevi kalkınma başlatılmalıdır.
Ekleme Tarihi: 19 Ağustos 2014 - Salı
      Mehmet Ali KULAT

10 AĞUSTOS 2014 VE SONUÇ

10 AĞUSTOS 2014 VE SONUÇ


CUMHURBAŞKANLIK SEÇİMİ’NİN AK PARTİ BAĞLAMINDA SONUÇ ANALİZ VE DEĞERLENDİRME ÇALIŞMASI


10 Ağustos Cumhurbaşkanlık seçimine katılım oranlarındaki düşüklüğün nedeni; yaz tatilinin ramazan sonrasına sıkışması, seçimin galibinin seçim sürecinin başından itibaren belli olması ve bu nedenle iddiasız bir seçim olması, CHP-MHP çatı adayının parti tabanında karşılık bulmaması, Ak Partili seçmeninde nasılsa Başbakan seçimi rahat kazanır rehaveti en önemli etkenlerdir.


30 Mart yerel seçimlerinde katılım % 89.48 iken Cumhurbaşkanlığı seçiminde bu oran % 74.13 de kalmıştır ki bu katılım oranı ABD ve AB ülkeleriyle kıyaslandığında son derece yüksek olmakla birlikte son yıllarda ülkemizde yapılan seçimler içinde en düşük katılımlı orandır.


Ülkemizde faaliyet gösteren ciddi araştırma firmalarının seçimden 10-15 gün önce yaptıkları son anket ve analizlerini incelediğimizde nerdeyse tamamı katılımın 30 Mart Yerel Seçimlerine göre düşük olacağını görebilmişken bu oranı MAK DANIŞMANLIK dışında hiç biri % 80 altında görememişlerdir. Ancak; Ak Parti’li seçmenin sandığa gitmeme oranındaki yükseklik doğrusu bizi de şaşırtmıştır ki R.T. ERDOĞAN’ın İstanbul mitingine katılımcı sayısı ve sandığa gitme oranı geçmiş mitinge katılım / sandığa gitme oranındaki yüzde örtüşmemektedir. Ak Parti teşkilat başkanlığı ve seçim işlerinin bu konuyu özel anlamda incelemesi, gelecek seçimler açısından önemli olsa gerektir.


% 51. 79 oyla TC. 12. Cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip ERDOĞAN’ın aldığı oy oranının %50 barajını ilk turda geçmiş olması uluslararası arenada taban desteği noktasında uluslar arası akreditasyon anlamında önemli bir prestij olmakla birlikte… gerçekte 30 mart yerel seçimi oy dağılımı şehir şehir incelendiğinde sandığa gitmeyen % 7-9 civarında Ak Partili seçmenin gitmeme nedeninin sadece tatil mevsimiyle izah edilemeyeceği;  teşkilatlardaki “metal yorgunluk”, motivasyon sıkıntısıyla izah edilmesi ve Ak Parti Genel merkezinin bu süreçte ivedilikle MAK DANIŞMANLIK A.Ş. alt birimlerimiz ARGEDER ve MAK STRATEJi olarak yaptığımız çalışma benzeri şehir şehir hatta büyük şehirlerde semt semt bir analiz yapılması hayati önem arzetmektedir.


Ak Partili sandığa gitmeyen %7-9 seçmene karşılık, son seçime kadar Ak Partili olmadığı halde Recep Tayyip ERDOĞAN’ın CUMHURBAŞKANLIĞI için oy kullanan % 8-10 ilk kez Ak Partiye oy veren seçmenin varlığı, seçim stratejileri incelemesi bağlamında çok önemli ve dikkat çekicidir. Bu seçmenin Ak Parti’de kalıcı olması yeni dönem Ak Parti Genel Merkez, Yeni Başbakan, il, ilçe, il teşkilatlarının motivasyonu ve halkla doğru diyaloguna bağlıdır.


% 51.79 luk oran muhtemel erken seçim ihtimalini hemen hemen imkânsız ve anlamsız kılmıştır. Eğer bu oran % 55 üstü olabilseydi erken seçim stratejik anlamda BAŞKANLIK hedefi olan Ak Parti için çok ciddi bir fırsat anlamına gelebilirdi. Ak Parti üst yönetiminin bu saatten sonra yapması gereken 2015 de yapılacak GENEL SEÇİM için hedef ve ufuk olarak kendi tabanına %50 üstü oy hedefiyle ANAYASAYI DEĞİŞTİRECEK SAYISAL ÇOĞUNLUK üzerinden motivasyon hedefi belirtmesidir. Bu değişikliğin nihai hedef BAŞKANLIK için olmazsa olmaz olduğu vurgulanmalı ve zaten fiili süreçle toplum katmanlarına hazmettirilen BAŞKANLIK konusunda muhalif direnç de kırılmalıdır.


 Ortaya çıkan bu sonuç: CHP’nin mağlubiyetiyle biten yerel seçim sonrası ötelenip ertelenen GENEL BAŞKAN KAVGASINI çoklu olarak gün yüzüne çıkaracaktır. Seçimin erken olması CHP’nin iç savaşlarını erteleyebilirdi lakin bu sonuç savaşı kızıştıracaktır. Bu noktada CHP kurultayı ne kadar geç olursa o kadar Ak Parti lehine olacaktı. Ancak CHP bu analizin hazırlandığı sırada kurultay tarihini tahmin ettiğimiz gibi hemen yapma kararı aldı ki bu tarih 5-6 eylül 2014 olarak belirtildi. Ancak; bu rurultay bu şekliyle GENEL BAŞKAN değiştirme konusunda parti içi muhalefete yeterli fırsat ve imkan vermeyeceği için YENİ KURULTAY babercisi bir KURULTAY olacaktır. Görülen o ki CHP 2014 sonuna doğru yeni bir kurultay kararı alacaktır. Ancak süreci iyi yönetebilen Ak Parti açısından; CHP parti içi kavgaları sonucunda çok iyi bir genel başkan kurultayın galibi dahi olsa seçime 4-5 ay kalacağı için toplumsal karşılık ve teşkilatlarda heyecan uyandırıp yeni seçmen kazanmak için yeterli olamayacaktır.


Recep Tayyip ERDOĞAN’ın siyasi hayatı incelendiğinde “diklenmeden dik duran” sağlam iradesinin yanında sosyal olayları çözmede yasal düzenlemeler öncesi “fiili durum oluşturarak çözme” böylece toplumsal kabul ve muhalefetin direncini kırma taktiği Cumhurbaşkanlığı sürecinin BAŞKANLIK haline evrilmesinde de geçerli olacaktır. Tıpkı başörtüsü sorununun çözümü gibi


CHP sonrası asıl kavga MHP de yaşanacaktır ki; Devlet Bahçeli’nin seçim gecesi beklenmedik SERT ÇIKIŞI “kurultay isteyecek”, “genel başkan değişsin” diyecek MHP’lilere gözdağı vermek için yapılmıştır. Devlet Bahçeli’nin bu süreçte parti içi muhalefeti sindirme adına hamleleri kadar partiye dışarıdan bir iki genel başkan yardımcısı transferi ve muhtemelen daha fazla TÜRK İSLAM söylemli çıkışı yapması sürpriz olmayacaktır.


BBP muhtemelen çok kısa süre içinde bölünecek ve Genel Başkan Mustafa DESTİCİ ve çok az parti yetkilisi MHP ye katılabilir.



  10 Ağustos Seçimi Sonunda Seçmen;



12. Cumhurbaşkanı seçtiği Recep Tayyip Erdoğan ve S. Demirtaş’a verdiği oy oranı desteğiyle; seçime katılmayanların yüzdelik dağılımını seçimde oy kullananlarla doğru orantılı dağıttığımızda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının % 70 ler oranında ÇÖZÜM SÜRECİNE DESTEK verdiğini göstermektedir. Ülkenin kangren olmuş beladan kurtulması için ciddi toplumsal destek verilmiş tabiri caizse top siyasi iradeye ve Sn. Erdoğan’ın temsilinde devlete bırakılmıştır.


Cemaatin en güçlü olduğu yerlerde CHP-MHP ittifaklı çatı adaya yeterince oy çıkmaması PARALEL YAPI’nın toplumsal karşılığının en azından siyasi anlamda R.T. ERDOĞAN’ın karşısında iyice eridiğini ve vatandaşın tercihini Sn. Erdoğan’dan yana kullandığını dolayısıyla paralelle mücadeleye tam destek verdiği çok net olarak görülmektedir. Vatandaş; darbeci, dayatmacı, statükocu, ucu dışarı endeksli her oluşumu ret etmiş ve tercihini KENDİ GİBİ,  KENDİNDEN OLAN siyasi iradeden yana kullanmıştır.


Ülkemizin etrafının yangın yerine dönmesine karşılık; dış politikada yaşanan sancılı süreçte hükümete tam destek verildiğini yaşanan olumsuzlukların sorumlusu olarak HÜKÜMETİ GÖRMEDİĞİNİ tam tersi etken dış politikayı desteklediğini ilan etmiştir.  Özellikle AK PARTİ seçmeni dışında Recep Tayyip ERDOĞAN’a özellikle milliyetçi oy kayması bu politikanın genel kabulü anlamında dikkat çekicidir.


Demokrasinin çok daha oturduğu düşünülen ülkelerde bile yaşanan her seçim bir kısım ekonomik dalgalanmalara sebep olabilirken peşpeşe iki seçimde yaşanan başarı vatandaşın ekonomik verilere güvenini ve istikrarı desteklediğini, hükümetin ekonomik duruşuna onay verdiğini göstermektedir.



  


Türkiye Cumhuriyetine 12. Cumhurbaşkanı olarak seçilen Recep Tayyip ERDOĞAN ilk kez halk oylamasıyla seçilen Cumhurbaşkanı olarak 28 ağustos tarihinde yemin edip görevine başladığı andan itibaren fiilen Başkan olmuştur. R.T. Erdoğan’ın kişiliği ve yıllardır siyasi geçmişi incelendiğinde bugüne kadarki Cumhurbaşkanlarının yaptığı biçimde AGIR DEVLET modunda bir Cumhurbaşkanının ötesinde millet-devlet kucaklaşmasının temsilcisi, uluslar arası arenada aktif, ülke siyasetini seyreden değil şekillendiren, makamını sosyal sorunların çözüm merkezine çeviren bir lider olacağı görülmektedir.



R.T. Erdoğan’ı bekleyen öncelikli sorunların başında partisini kurarken isim yaptığı 12 yıl boyunca da hep sorunlar yumağı olarak karşısında duran ADALET mekanizması gelmektedir. Çözüm sürecinin bir parçası olması bir yana; cezaevlerinde 162.000 mahkum, 7.5 milyon ceza davası, müşteki+sanık+şahit sayısı toplamı 45 milyon olan ülkemizde bir genel af çıkarılmalıdır. Hiç değilse hükmün açıklanması / şartlı tahliye 2 yıldan 5 yıla çıkarılmalıdır ki bu konu son derece hassas ve aciliyeti olan bir konudur. AF KELİMESİ sıkıntılı olsa bile hükmün açıklanmasının ertelenmesi ve şartlı tahliyenin 5 yıla çıkarılması ciddi bir toplumsal rahatlama sağlar. Bu yönde yapılacak çalışmanın oy bağlamında karşılığı ve çarpan etkisi en yüksek toplumsal oya tekabül edecektir.


Bedelli askerlik konusu: 800.000 civarında kişiyi ilgilendiren bir konu olup % 3-5 oranında karşılığı olan bir sosyal çalışmadır.


Yaştan dolayı emeklilik bekleyenlerin durumu yine çok önemli bir sosyal proje olarak beklemektedir.


Ülkemiz geleceğini çok ciddi tehdit eden ve son dönemde tam bir çözülmeye dönüşen ahlaki çöküntü ile mücadeleye ivedilikle başlanılmalıdır. Vatandaş PARALEL YAPI’nın elindeki çocuklarını oradan alırken, mutlaka ahlaki güvence altında müesseselerle alternatifler sunulmalıdır.



 


İstikbalimiz, umudumuz geleceğimiz olan ama idealizmini yitirerek vahşi kapitalizmin parçası haline gelen gençliğimizin ruh dünyasının yeniden mana dinamikleriyle bezenmesi, ruh ve beden sağlıklarıyla özel anlamda ilgilenilmelidir.



Yozlaşma trendine giren ve artan boşanmalarla tehlike sinyalleri veren aile kurumun yeniden sağlık bulması için çalışmalara ağırlık verilmelidir.


Milli ve manevi kalkınma adına tam bir seferberlik yapılması, paralel yapının tasfiye edilmesi ama bu tasfiye sürecinin oluşturacağı boşluğa alternatif müesseselerle çözüm mekânları inşa edilmelidir. Ancak mesele elbette bina ve bu binaların ekipmanlarından öte manevi kalkınma başlatılmalıdır.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ipekyoluhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
( (