İnsanların birinci önceliği her zaman kendi ihtiyaçlarıdır. Bunların başında can ve mal emniyeti, iş ve aş gelir. Aç insan için milli davalar ikinci planda kalır. Dünya bize gıpta ediyormuş, itibarımız Everest dağını aşmışmış gibi hikayeler aç insanı ilgilendirmez. Bir ülkede ekonomi bozuksa, mutfakta sorun varsa her şey bozuktur ve bunun tabii sonucu da siyasette değişimdir.
Son günlerde siyasette meydana gelen gündem değişmelerine bir de bu perspektiften bakmakta fayda var. KONDA'nın yaptığı son kamuoyu araştırmasında Millet ittifakı büyürken Cumhur ittifakı küçülüyor. Bekir Ağırdır'a göre, AK Parti yüzde 30'ların biraz üstünde, MHP ise baraj altında. Tutmaz dedikleri İYİ partinin ise giderek sosyal tabanı büyüyor. Yine Ağırdır'a göre yeni partiler, Gelecek Partisi ve DEVA da empoze edilenin aksine büyüme/serpilme trendine giren partiler arasında yer alıyor. Aslında, AK Parti siyasetinin dini değerlere dönüşünün arkasında da bu erimeyi durdurma telaşı yatıyor. Onun için her gün yeni bir gündem oluşturularak toplum bir yalan rüzgarının peşinde koşturuluyor. Alman Filozof Hannah Arent, otoriter yapılarda herkes söylenenlerin yalan olduğunu bilir ama şef kaybedince herkesin kaybedeceğini bildiklerinden susmayı tercih ettiklerini söyler. Çünkü yenilmezlik inancının bittiği gün otokrasinin hayal dünyası da bir anda çökecek ve gerçek kazanacaktır. Onun için sürekli yeni partilerin dikiş tutturamayacağı, Cumhur ittifakını yenmenin imkansız olduğu empoze ediliyor. Yenilmezlik inancı anketli yalanlarla sürdürülmeye çalışılıyor. Ne zaman iktidarın gerilediğine dair bir anket yayınlansa ertesi gün yandaş kanalların birinde yandaş anket şirketlerinden birinin adına hayali bir araştırma yayınlanarak gerçek araştırmaların kamuoyunda oluşturacağı etki azaltılmaya çalışılıyor. Halbuki yerel seçimlerde elindeki sınırsız medya gücü ve devlet imkanlarına rağmen Cumhur İttifakının yenildiği görüldü. O güç elinde olmasa belki daha da trajik bir yenilgi ile karşılaşacaktı. İktidarı ayakta tutan artık icraatları veya toplumun nabzın tutması değil, medya sayesinde toplumu aldatma imkanını elinde bulundurmasıdır.
Bu nereye kadar gider? Başta da ifade ettiğim gibi hiç bir yalan, iş ve aş yokluğunun yarattığı savrulmayı durduramaz. Yapay gündemlerle bu ertelense bile büsbütün yok edilemez. Başarının propagandası ancak vatandaş yaşamı için gerekli olan asgari ihtiyaçlarını karşılayabiliyorsa bir anlam ifade eder. Son ekonomik pakette bile vatandaştan çok müteahhitler düşünüldü. Vatandaşın varlığı, birikimleri inşaat sektörüne yönlendirildi. Ekonomistler ihraç unsuru üretim diye bas bas bağırırken bir defa daha yatırımlar toprağa, betona yönlendirildi. Hatada ısrarın sonu her zaman daha büyük bedeller ödemektir. Bu ekonomi yönetimi ve zihniyetle sorunların ne kadar çözüleceğini göreceğiz. Temennimiz daha yaşanabilir bir ülke ve daha şeffaf ve denetlenebilir bir yönetimdir. Lakin bu eskiyen, ülke sorunlarına köklü çözümler getiremeyen siyasetin sonu değişimdir. KONDA'nın son anketi onca tek yanlı propagandaya rağmen bu gerçeğin altını çiziyor. Siyasi rekabet AK Parti, CHP rekabetinden daha farklı bir kulvara evriliyor. Ya biz ya CHP dayatması yerini çeşitliliğe bırakıyor. İhale bataklıklarında kendini kirletmemiş yeni siyasi aktörler çıkıyor. Bu Türk siyaseti için bir şanstır. CHP'yi göstererek AK Partiye mecbur etme siyaseti çöküyor. Dün, dünle beraber gitti, sıra yarının siyasetine geliyor.