I. Ruhani dönemi gerilerde kalıyor. Haziran 2013 günleri. Başkent Tahran ve ülkenin çeşitli şehirlerinde ana caddelerden sloganlar eşliğinde süzülüp akarak büyük meydanlarda toplanan on binlerce insan neşe içinde nispeten ılımlı aday Ruhani’nin 14 haziran seçimlerinden ülkenin yeni cumhurbaşkanı olarak zaferle çıkmasını selamlıyorlardı. O dönemde İran siyasetini bizzat yaşayanlar için iç ve dış baskılardan, sorunlardan daralmış, yorulmuş ve bıkmış, umutları solmuş insanların gelecek döneme ilişkin bu seçimlerle yeşeren umutları daha dün gibi gözler önündedir. İran’da hemen her seçim sürecinde görüldüğü gibi, çok sayıda aday arasından yapılan elemeler sonrasında geriye kalan 6 isim yarışmaya elverişli bulunmuş, Dini Lider’in de himayesiyle Ruhani aşırılık karşıtı ekolün adayı olarak, Velayeti, Rezai, Garazi, Galibaf gibi isimlerin arasından sıyrılmış ve seçimleri kazanmıştı. Gerçi ülkeyi içeriden bilenler için bu sonuç sürpriz değildi ve Ruhani’nin diğerlerine göre en başından itibaren bir adım önde ve şanslı olduğu kolayca görülebiliyordu. Yine seçimleri izleyen çoğu gözlemciler de yarışı Ruhani’nin kazandığını merkezlerine bildirecek yazılarının taslağını günler öncesinden hazırlamışlardı ve artık sadece teyidini bekliyorlardı.
Şüphesiz sonucu her ne kadar önceden kesine yakın ölçüde tahmin edilebilirse de her yerde olduğu gibi İran’da da seçimler her zaman bir heyecan dalgası yaratır, resmi sonuçlar açıklanıncaya kadar belirli bir ihtiyat payı bırakmak doğru olur. Sonuçta seçim seçimdir ve sürpriz ihtimaller her zaman dikkate alınmalıdır. Bununla birlikte 2013 seçimlerinde de tahminler doğru çıkmış ve oyların yaklaşık % 50.7’sini, 18.5 milyon kadar oyla alan Ruhani yeni dönemin cumhurbaşkanı seçilmişti. Hem de ilk turda. Ruhani belki gerçek anlamda reformcu ekolden değildi ama nispeten merkezci /ılımlı çizgisi kitlelere yeni umutlar veriyordu.
Ruhani ile Cumhurbaşkanı seçilmesi öncesinde şahsen birkaç görüşmemiz de olmuştu. Çoğu gergin, karşılıklı tehdit imaları da içeren görüşmelerdi bunlar. O dönemlerde Milli Güvenlik Yüksek Konseyi’nde Dini Liderin Temsilcisi ve Düzenin Yararını Teşhis Konseyi Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı olan Ruhani ile son tartışmamızın Ocak 2012’ de, NATO’nun Malatya’da tesisini öngördüğü füze kalkanı sistemiyle ilgili olduğunu hatırlıyorum. Ruhani bu sistemlerin İran’ı hedef aldığını iddia etmekteydi. Her ikimiz de karşılıklı olarak görüşlerimizi ifade etmiştik. 14 haziran 2013 seçimlerini kazanması sonrasında da kendisiyle bu kez Cumhurbaşkanı sıfatıyla çeşitli vesilelerle görüşmelerimiz olmuştu. Makul, ılımlı, karşısındakini dikkatle dinleyen bir cumhurbaşkanı idi.
Ruhani dönemi zor geçti. Haziran 2013’den bugünlere kadar geçen 8 yıl zarfında Cumhurbaşkanı Ruhani’nin seçim öncesi vaatlerini yerine getirebildiğini söylemek pek mümkün değil. Belki, radikal Ahmedinejad hükümetinden sonra, halkın bir nebze de olsa nefes alabilmesine imkan vermiştir diyebiliriz. Gerçekten de Ruhani dönemi önemli ve dikkat çekici taahhütlerle başlamış, bu nedenle de geniş kesimlerini desteğini alabilmişti. Öte yandan, İran’ın ana politik vizyonunda herhangi bir sapma veya değişim olmamış, birçok alanda büyük sıkıntıları da sürmüştür. Ruhani’nin taahhütleri ekonomi, yaptırımların kaldırılması, kültür-sanatta özgürlüklerin genişletilmesi, etnik dillere daha geniş kullanım alanı verilmesi, dış politika açılımları gibi çeşitli alanları kapsamakta ve Ahmedinejad döneminde son derece gerilen iç-dış siyasi ortamda belirgin bir yumuşamayı da öngörmekteydi. Ancak başta orta doğu olmakla İran’ın ne bölgesel ne de ABD dahil küresel ölçekte dış dünya ile ilişkilerinde olumlu değişimler yaşanmadı. Aksine İran giderek daha fazla yalnızlaştı.
İran’lı meşhur komutan Süleymani’nin Irak’ta öldürülmesi, komşularla bitmez tükenmez gerilim ve dolaylı savaşlar, nükleer dosyanın sekteye uğraması, yüzlerce insanın ölümünün yaşandığı kasım 2019 olayları vb. hepsi Ruhani’nin dönemiyle özdeşleşen bazı gelişmeler oldu.
II.İran’da seçimler; İran’da iktidar başta tartışmasız Dini Lider Hamaney olmakla, Uzmanlar Meclisi, Anayasayı Koruyucular Konseyi, Devlet Uzlaştırma Konseyi, İslami Danışma Meclisi, Yargı Erki, Milli Güvenlik Yüksek Konseyi, Bazarı Bozorg (Büyük Pazar) Devrim Muhafızları, Besiç, Bonyadlar (vakıflar) başta olmakla birçok resmi/gayri resmi güç odağının iç dengeleri, sıkça da aralarındaki mücadeleler üzerine kurulmuş bir sistem demektir.
Seçim dönemlerinde ise Anayasayı Koruyucular Konseyi kendini bütün haşmetiyle gösterir ve adayları sık bir elemeye tabii tutar. Deyim yerindeyse astığı astık kestiği kestiktir. Yorum serbestisi geniştir. Bunlar sorgulanamaz. 18 haziran 2021 seçim döneminde de AKK yetkilerini kullandı ve yüzlerce (590 civarında) aday arasından sadece 7’sine seçimlere katılabilme izni verdi. Reddettiği adaylar arasında muhafazakar, reformcu veya ılımlı her görüşten olanlar da var. Bu hafta sonu yarışma hakkı kazanan adaylar içinde ise Yargı Başkanı Reisi, eski DMO komutanı Rezai ile Milli Güvenlik Yüksek Konseyi eski genel Sekreteri Celili gibi önemli isimler de bulunuyor. İlginçtir, adaylığı kabul edilmeyenler arasında eski Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, Meclis Başkanı Laricani gibi isimler de bulunuyor. Mütevazi kişiliği, populizmi nedeniyle kayda değer bir halk tabanının da bulunduğunu düşündüğüm Ahmedinejad şayet seçimlere katılabilseydi, seçilemese bile, kanaatimce önemli bir etki yapabilirdi. Sonuçta, bugün itibariyle ise en güçlü aday olarak Reisi görünüyor. İster ilk ister ikinci turda olsun. Katılım oranının ise % 50-55 arasında kalması şaşırtıcı gelmemeli.
Dini Lider Hamaney de seçim öncesinde çeşitli vesilelerle yaptığı konuşmalarda, milli birlik ve dayanışma gibi unsurları vurgulayarak yeni Cumhurbaşkanının yolsuzlukla savaşan, rejimin kuruluş ilkelerine bağlı, liyakatli ve sadık bir şahsiyet olması gereğine sıkça işaret etti. Bunlara ilaveten aralık 2020’de kabul edilen bir yasa ile cumhurbaşkanı adaylığı için getirilen birtakım yeni şartlar bazı adayların tasfiyesinde de kullanıldı. İran’da seçimler gibi kritik dönemlerde son sözü Dini Lider söyler ve sandıklardan çıkan sonuçlar da bu iradenin onayı anlamına gelir. Dini Lider’in bu seçimler öncesinde bazı adayları hedef alan uyarıları da hatırlanmalıdır. Nitekim, bu uyarılar bazı adayların yarıştan çekilmelerine de yol açtı. Reformcu kampın adaylarından biri sayılabilecek dışişleri bakanı Zarif’in İran’daki muhafazakar yapıyı diplomasiye karışmakla suçlayan özel bir mülakatının basına sızdırılması ve Zarif’in yarış dışı kalması bu konuda dikkat çekici bir örnek teşkil etti.
İran’da seçimler ülkemizdeki seçim dönemlerinde olduğu gibi, büyük mitinglerle, etkileyici propaganda faaliyetleriyle geçmez. Türkiye’ye göre ortam çok daha sakindir. Buna rağmen her yerde olduğu İran’da da seçimlerin kendine özgü bir havası vardır. İran’da seçimlerle bağlantılı büyük gerginlik, çatışma ve olaylar çoğunlukla sonuçların açıklanmasının akabinde yaşanmıştır.
III. 18 Haziran 2021 seçimleri de böyle bir siyasi ortamda gerçekleştiriliyor. Birkaç gün sonra yapılacak seçimlerle 8 yıllık Cumhurbaşkanı Ruhani dönemi de sona eriyor olacak.
Bizim de tahmin ettiğimiz gibi Reisi’nin seçimleri kazanması ve İran’ın yeni cumhurbaşkanı olması büyük ihtimal. Herhalukarda ılımlı Ruhani yönetimi sonrasında bu kez muhafazakar çizgiden gelen bir cumhurbaşkanı seçilecek ve muhafazakarlar arasında da en güçlü isim Reisi. İran’da sistem büyük ve düzeni kökten sarsıcı süprizlere asla izin vermemiştir.
Reisi sistemin güvendiği, yargı mekanizmasının çeşitli kademelerinde görev yapmış ve bir önceki seçimlere de girmekle birlikte cumhurbaşkanlığını Ruhani’ye karşı kaybetmiş tecrübeli bir isim. Ayetullah Hamaney ile ilişkilerinin sorunsuz olduğu da söylenebilir. Özetle bütün diğer adaylardan daha avantajlı olduğu bir seçime giriyor.
IV. Sonuç olarak özetle; İran’da seçimlerin sonucu kadar katılım düzeyi de her zaman çok önemli görülmüş, katılımlar adeta rejimin meşruiyetini ve halk tarafından sahiplenilmişliğini gösteren bir veri olarak değerlendirilmiştir. Bu nedenle, en başta Cumhurbaşkanlığı ve Milli Meclis seçimlerinde, Dini Lider ve rejimin diğer bütün üst düzey yetkilileri halka bu yönde telkinlerde bulunur, sandıklara gitme çağrıları yapar. Filhakika, bu kez de böyle olmuş, en başta Dini Lider Hamaney çeşitli konuşmalarında seçmenleri sandıklara gitmeye teşvik etmiştir. Geçen yıl yapılan Milli Meclis seçimlerinde halkın katılım oranının dikkat çekici şekilde % 50’nin altında kalmasının Yönetimde rahatsızlık doğurduğu hatırlanmalıdır. 18 haziran seçimlerinde bu oranın yüksekliği şüphesiz Yönetimi rahatlatacaktır. Sonuçta İran’lı yöneticiler rejimin ilk yıllardaki önemli kitlesel desteğinin zayıfladığını biliyorlar ve bu durumdan da rahtsızlık duyuyorlar. Halk ise tepkisini zaman zaman sandıklara gitmeyerek veya mevcutsa nisbeten daha liberal adaylara destek vererek veya kasım 2019’daki gibi kitlesel protestolarla ortaya koyuyor. Bu itibarla seçimlere katılım / sandıklara gitmeme oranları da merak ediliyor.
İster (muhtemelen) Reisi, ister bir başka muhafazakar isim seçimi kazansın, İran’ın yeni cumhurbaşkanı önümüzdeki aylarda yemin ederek görevine başlayacak, izleyeceği politikaları birkez daha ülke kamuoyuna, halka ve Milli Meclis’e anlatacaktır. Kuracağı kabinenin Meclis’den ne ölçüde destek alacağı, bazı Bakan adaylarının Meclis vetosuna takılıp takılmayacakları da yeni bir dönemin başlangıcı anlamında motivasyon bozucu veya cesaretlendirici olacaktır. Bu süreç de, tıpkı sandıklara gitme/gitmeme oranı gibi, kaydadeğer bir işaret teşkil edecektir.
İran’da cumhurbaşkanının güç ve yetki sınırları bellidir. Ve her cumhurbaşkanı bu sınırlarını bizzat görmüş, yaşamıştır. İstihbarat bakanını atayamayan, bu nedenle de Dini Liderle ilişkileri gerginleşen Ahmedinejad, kadınların stadlara girişi gibi bazı sosyal konuları bile sonuçlandıramayan Ruhani ve diğer başka örnekler.
İran’da ekonomi, iç siyasi durum ve bilhassa dış politika ağır zorluklarla yüzyüzedir. Bu sıkıntılar son dönemlerde daha da ağırlaşmıştır. Bu genel görünüm içinde yeni cumhurbaşkanının üzerinde yoğunlaşması gerekecek ana konu ve sorunlar anahatlarıyla esasen halihazırda bellidir.
Öte yandan, seçimlerin aslında en önemli yönlerinden biri de bugün oluşacak siyasi yapının İran’ı Dini Lider Hameney sonrası döneme de taşıyacak olmasıdır. Yaşı itibariyle bakıldığında Ayetullah Hamaney’in halefiyet meselesi önümüzdeki dönemde ülke gündemine sıkça gelecektir. Şayet cumhurbaşkanı seçilir ve bu görevi süresince ülke içi ve dışı dengeleri iyi kollayabilirse Reisi, Dini Lider adayları arasında da yeralabilecektir. Bu ise oldukça sıkıntılı bir dönemin işaretleri arasında görülebilir. Zira bugüne kadar çeşitli dönemlerde gündeme gelen, Ayetullah Hamaney sonrası için bazı Dini Lider adaylarının zamanla sahneden silindiklerini bilmekteyiz. Reisi için de aynı sınamalar geçerli olacaktır. Bu anlamda, (şayet yeni cumhurbaşkanı seçilirse) Dini Lider Hamaney’le ilişkileri de gelecek dönemin dinamikleri itibariyle önem taşıyacaktır.
İran’ın yeni cumhurbaşkanını yoğun bir dış politika gündemi de beklemektedir. Orta Doğu başta olmakla komşularıyla sorunlu ilişkileri, İsrail, nükleer dosya, ABD ile ilişkilerin geleceği ve birçok önemli mesele. Bunların sadece yeni cumhurbaşkanının yetki ve güç alanında olmadığına, sistemin bütünlüğü içinde görülmesi gerektiğine, hatta bazılarının da rejim için adeta varoluş meselesi gibi kabul edildiğine yukarıda işaret ettik. Bu itibarla dış politikanın önemli konularında yakın, hatta orta vadede radikal iniş çıkışlar görmeyeceğiz. Bu anlamda, İran seçimlerinin sonuçlarını radikal dış politika değişimleri beklentileriyle değerlendirmek doğru olmayacaktır. Nükleer dosya’da, örneğin, İran-ABD/Batı ilişkilerinin genel gidişatına göre olumlu/olumsuz gelişmeler yaşanabilecektir.İran’ın dış politikasında gelecekte önemli, kökten değişiklikler olacaksa, bunlar ancak ülke içinde yaşanabilecek iç siyasi gelişmelere endeksli olacaktır. En başta İran ve dış dünya arasındaki ilişkilere asırlardır hakim olmuş bir güvensizlik sorunu ve psikolojisi vardır. Sorunlu ilişkiler sisteminde belki en önemli meselelerden biri de budur.
Öte yandan, yeni dönemde doğal ve kaçınılmaz olarak Türkiye de İran dış politikasında önemli boyutlardan birini teşkil edecektir. İster bahar, ister gerilim hatta çatışma dönemleri yaşansın, bu önem ilişkilere her zaman hakim olmuştur. Türkiye-İran ilişkileri sadece ikili düzlemde görülebilecek bir boyut değildir. Bölgesel hatta bazı yönlerden küresel anlamda bile birtakım sonuç, etki ve yansımaları olabilen ilişkilerdir bunlar. Bugün itibariyle baktığımızda bu ilişkilerin, her ne kadar kendine has bir mecrası varsa da stratejik bir mahiyette bulunduğunu söylemek çok zordur. Bunun en başta gelen nedenleri arasında iki ülkenin yönetim tarzları, ikili, bölgesel ve küresel gelişmeleri değerlendirme farklılıkları önem taşır. Dolayısıyla bizlerin İran seçimlerinin sonuçlarını beklemesi gibi, Tahran yönetiminin de benzeri şekilde Türkiye’nin başta ABD olmakla batı dünyasıyla, NATO, Rusya vb. ile ilişkilerinin geleceğini yakinen izlemekte olduğu söylenmelidir. Zira herhalukarda Türkiye ve İran bölgenin ana ve belirleyici güçteki aktörleridir. Umarız yeni dönem ikili ilişkilere de olumlu ve yapıcı yansımaları beraberinde getirir.