1989/90 yılları. Kızılordu tarihi bir yenilgiyle Afganistan’dan çekilmiş, böylece süper güç SSCB’nin çöküş süreci hızlanmış ve ülkede yeni bir geçiş dönemi yaşanıyor. Başkent Kabil’i geziyor, sokaklarda halkla sohbet ederek düşüncelerini öğreniyor, geleneksel Afgan evsahipliğiyle çay davetlerini geri çevirmiyoruz. Türk olmak, Türkiye’den geliyor olmak özel bir ilgi ve sempati doğuruyor. Afganistan gerçekliğini anlamak için sadece Pakistan’da yaşamak, İslamabad ve Peşaver’de zaman zaman Rabbani, Müceddidi, Hikmetyar vb. gibi Moskova’yı sarsan mücahit liderlerle bir araya gelmek yeterli değil, Afganistan’ı içinden de görmek gerekir. Mücahidlerin efsanevi direnişi neticesinde SSCB ordusunun çekilişinin ardından ülkeye yaptığımız ziyaretlerde artık özgürlüğün, istikrarın ve huzurun yavaş yavaş da olsa hakim olacağını düşünür ve arzu ederken, asıl sorunlu günlerin sonradan geleceğini pek beklemiyorduk. Birçokları gibi. Tam 30 yıl önce Afganistan buydu. Gözümün önünden cesur ve yiğit insanlar ülkesi Afganistan’ın o tarihlerden bugüne yaşadıkları geçiyor. Her sahnesi trajik, ölümcül buna mukabil mutluluk ve huzur sahnelerinin ise hiç olmadığı bir film gibi.
30 yıl önce başlayarak bugünlere uzanan sarsıntılı dönemin son noktalarını Taliban’ın kısa bir zamanda ülkeyi ele geçirişi, devlet başkanı Gani’nin Özbekistan’a kaçışı, yabancı güçlerin tahliyesi ve nihayet ABD Başkanı Biden’ın 16 ağustos 2021 konuşması koyduysa da daha yaşanacaklar çok ve gidilecek yol uzun. Geçtiğimiz haftaki yazımızda bu yeni döneme dair bazı değerlendirmelerimizi paylaşmıştık. Yine aynı konudaki bu çalışmamızda da son gelişmeleri ele almaktayız. Bu bir bakıma gereklilik de gösteriyor. Zira aradan geçen çok kısa zaman dilimine rağmen Taliban hızlı ilerleyişini sürdürerek birkaç hafta içinde (belki bazı küçük bölgeler dışında) bütün ülkede hakimiyetini tesis etti. Bununla da kalmadı ve başkent Kabil’e de girerek iktidarını ilan etti.
Bugün artık ülkede etkin bir Taliban hakimiyeti var ve bunu hemen herkes görüyor. Ancak bu yeni dönemin asıl zorluğu bundan sonra başlıyor zira artık sıra siyaset ve diplomaside. Bunlar olmadan Taliban’ın sahadaki başarısını taçlandırması asla mümkün olmayacak. Taliban bu alanda tecrübesiz değil. Yıllardır katıldığı görüşmelerde, konferanslarda, toplantılarda önemli bir birikime sahip oldu. Başta ABD olmakla, Rusya ve Çin gibi bölge ülkeleriyle ve diğer birçok aktörle yoğun diplomasi temasları gerçekleştirdi. Dolayısıyla diplomasi performansının zayıf olduğunu söylemek de yanlış olur. Bugünkü görünümde alandaki başarılarını da bir ölçüde bile olsa bu masa başı kazanımlarının bir uzantısı görmek mümkündür.
Tarihsel, kültürel, sosyal vb. anlamda kardeş ve dost ülke sıfatlarını rahatlıkla kullanabileceğimiz Afganistan’da yeni bir döneme geçildiğine göre bu döneme ilişkin bazı sorular etrafında kısa bir ufuk turu gerçekleştirebiliriz.
Herşeyden önce Taliban güçleri Kabil’de iktidarlarını bütün dünyaya ilan ettilerse de ülkenin tam anlamıyla savaş ortamından çıkabildiğini söylemek için henüz erken. Umarız kısa zamanda ülkede istikrar, huzur tesis edilir ancak karmaşık dini, etnik, sosyal yapısı, Afganistan’ın geleceğine dair siyasi görüş ve tercihler arasındaki uçurumlar vb. dikkate alındığında gerginliklerin, huzursuzlukların, çatışmaların ülkenin gündeminde yeralma risk ve potansiyelinin her zaman bulunduğunun da bilinmesi gerekir. Dün ve bugün olduğu gibi, maalesef gelecek dönemlerde de… Bu durumun değerlendirilmesi, mevcut yıkımının nedenleri, yeni ve güzel bir Afganistan için neler yapılması gerektiği, çıkış yolları vb. gibi sorular ise bu ülkenin siyasetçileri, sağduyulu kesimleri, din adamları, akademisyenleri, akil insanları başta olmakla her Afgan vatandaşına düşen bir görev olacaktır. Yıkımların, trajedilerin, siyasi, iktisadi, sosyal çöküşlerin Afgan halkının bir kaderi olmadığını ve kurutuluşun da yine kendilerine bağlı olduğunu herkesten önce bu kardeş ülkenin kendisinin anlaması gerektiği şüphesizdir.
Bu çerçevede birtakım sorular üzerinde düşünürsek…
ABD’nin geri çekilme kararını ne zaman aldığı sorusu bugünkü tablonun analizi bakımından son derece önemlidir. Herhalukarda bunun Başkan Biden’ın aceleyle aldığı günübirlik bir karar olmadığını, kapsamlı bir evveliyatı bulunduğunun, 2001 işgalinden bugüne hemen her ABD Başkanının asker sayısını azaltmayı, geri çekilmeyi gündemine aldığını, önceki Trump’ın da bu mahiyette bir süreci öngördüğü, nihai çekilişin Afganlılarla istişareler içinde mayıs 2021 olarak (sonradan ağustos 2021 olarak değişmiştir) bir takvime bağlandığını, nitekim ülkedeki ABD askeri sayısının yıllar içinde tedricen azalarak birkaç binlere kadar gerilediğini, Doha görüşmelerinin de bu gelişmelerin önemli bir aşaması olduğunu ve nihayet Biden’ın da bu çekilişi başkanlık döneminin bir önceliği olarak görerek fiiliyata geçirdiğini hatırlamalıyız. Özetle bölgeden geri çekilme ABD’nin Afganistan’a geldiği ilk günden itibaren ABD yönetimlerinin tartıştığı bir politika olmuştur. Dolayısıyla Taliban’ın başkente girişi dahil bugünün siyasi tablosunun oluşumunda, bu süreçlerini izleyenler bakımından büyük süprizler bulunmamaktadır. Bu süreçte süprizler aramak yerine belki bu iktidar değişiminin sürati ve beklenenden daha düşük seviyede iç çatışmaların yaşanması üzerinde durulması daha doğru olacaktır.
Taliban’ın nasıl bu kadar hızlı bir ilerleme sağlayabildiği sorusunun cevaplarını ise başta Doha görüşmeleri olmakla, Taliban’ın son yıllarda çeşitli zeminlerde Gani iktidarı dahil birçok aktörle gerçekleştirdiği açık/gizli görüşmelerde aramak birtakım yaralı ipuçları verebilecektir. Bu kapsamlı temaslarda Taliban ile muhatapları arasında ABD/NATO çekilişi, bu çekiliş sonrası ülkenin yeni yönetimi, iktidar paylaşımı vb gibi takım temel unsurlar üzerinde mutabakat sağlandığı akla gelmektedir. Bu çerçevede ilgili aktörlerce adeta Taliban’ın iktidarı ele geçirmesinin önünün açıldığını bile düşünmek mümkündür. Taliban’ın çeşitli garantileri, bu meyanda batıya “radikalizm” ihraç etmeme taahhüdü, hatta eski Afgan yönetimine dokunmama sözü vermesi bile sözkonusu olabilir. (Rusya’da iktidara gelen Putin’in eski başkan Yeltsin’e verdiği koruma garantileri gibi!). Bu kadar hızlı Kabil’e giriş, Başkan Gani’nin kolayca ülke dışına çıkması başta olmakla diğer birçok husus dikkate alındığında her türlü senaryonun üretilmesi de doğal olacaktır.
Dünyanın bu cephesinden bölgeye bakıldığında gerçek üstü görülebilen birçok senaryo için zemini aslında Afganistan’ın da yeraldığı coğrafyanın acı gerçekleri hazırlamaktadır. Bu ülkelerin kendilerine has gerçeklerinin bugünler değerlendirilirken özellikle dikkate alınması gerekir. Yerel unsurların, kabile ve aşiretlerin kolayca taraf değiştirebilmeleri, güçlü dönemlerde devletin yanında saf tutan çeşitli yerel odakların merkez zayıflayınca kolayca Taliban’ın yanına geçmeleri, esasen çürümüş merkezi yönetimden (başkan Gani iktidarı) sadece yerel güçlerin değil bilhassa ordu dahil devlet güçlerinin de bıkkınlığı ve kolayca teslim oluşları da bugünün Afganistan’ın önemli gerçekleridir.
Taliban’ın bu derecede hızlı ilerlemesinin ve Kabil’de iktidarı büyük bir iç savaş ve karışıklık yerine nisbeten kolayca ele geçirmesinin belirli bir senaryo içinde öngörülmüş olması mümkündür. Bütün bunların gerçekliğe uyup uymadığı ancak ileride anlaşılabilecek veya tarihin karanlık sayfalarında kalacaktır.
Bugünkü durumda son gelişmelerin kazananları kimlerdir. Şüphesiz 20 yıl sonra tekrar iktidarı ele geçirebilen Taliban ve müttefiki Pakistan. Taliban-Pakistan ilişkilerinin iç içeliği malumdur. İslamabad’ın siyasi, askeri, lojistik vb. büyük desteği, Taliban yönetiminin Belucistan’da yerleşmişliği bu stratejik yakınlığın bazı kilit unsurlarıdır. 2010’lü yıllarda Pakistan-Taliban ilişkileri pek o kadar sıcak değilken yeni siyasi ortamda bu ilişkiler çok ileri düzeylere ulaşmıştır.
Bununla beraber Pakistan-Taliban ilişkilerinin tamamen sorunsuz bir mahiyette olduğunu, hiçbir risk unsuru taşımadığını söylemek hiçbir şekilde mümkün değildir. Tarihi sorunlar yaşadığı Afganistan’da zayıf ve kendine yakın bir yönetim görme arzusu, Peştun milliyetçiliğini kontrol düşüncesi, başta ABD’yle ilişkileri olmakla bölgede zayıflayan konumuna yeniden güç kazandırma hedefleri dikkate alındığında Pakistan’ın bir ölçüde de olsa amacına ulaştığını söyleyebiliriz. Tabiiki bir ölçüde ve şimdilik. Zira Taliban’ın ideolojik yapısı, bilhassa Pakistan içindeki yerel uzantıları bakımından Pakistan’da belirli kesimler huzursuzluk da duymaktadır. Bu itibarla İslamabad/Kabil ilişkilerinin geleceği sorusu Afganistan’ın geleceği sorusuyla doğrudan bağlantılıdır.
“En azından şimdilik” kazançlı ülkeler arasında Taliban’dan bazı garantiler (içişlerine tehdit oluşturmama gibi) aldıkları düşünülebilecek başta RF, Çin, İran olmakla komşu/ çevre ülkeler de sayılabilir. Kabil’de iktidar değişimiyle birlikte bölgedeki ABD/NATO mevcudiyetinden (geçtiğimiz yıllarda ülkedeki asker sayısı 100 binler gibi muazzam düzeylere çıkmıştı) kurtulunması bu ülkelerin memnuniyet duymaları için yeterince güçlü bir nedendir. Ülkede batı yanlısı Gani iktidarının sona ermiş olması bu mücavir ülkeler bakımından önemli bir değişim olmaktadır.
Ardında büyük sorunlar bırakan ABD’nin bile bu gelinen aşamadan pek de rahatsız olmadığı da ileri sürülebilir. 20 yıllık bir dosyayı kapatmış, ülkeden çıkmıştır. Öte yandan, onbinlerce askerini, binlerce uçağını, aracını vb. yitirdiği, bizzat ABD içinde ağır sosyal yıkımlar doğuran Vietnam tecrübesiyle karşılaştırılması mümkün olmasa bile yine de bu çekilişten doğan moral bozukluğu, küresel liderliğinin sorgulanmaya açılması vb. gibi hususlar ABD’de önümüzdeki dönemde konuşulacak meseleler arasında yeralacaktır. Bugünden itibaren artık ABD’nin işi Afganistan içi gelişmeleri izlemek, Taliban’ın iç ve dış politikalarını takip etmek olacaktır. Taahhüdlerine bağlı kalması halinde ileride ABD’nin Taliban’la ilişkilerini geliştirme ve işbirliği arayışlarına girmesini bile şaşırtıcı karşılamamak gerekir. Aksine gelişmeler ise ABD ile Taliban yönetimindeki Afganistan arasında yeni gerginlikleri doğal olarak beraberinde getirecektir. ABD’nin yeni Afganistan’la ilişkilerinde en önemli boyut, ABD’li yetkililerin hemen her vesileyle açıkladıkları gibi, Taliban’ın radikal gruplarla arasına nasıl mesafe koyacağıdır.
Özetlediğimiz bütün bu kazanımların “şimdilik” kaydıyla not edilmesi bilhassa gereklidir. Taliban iktidarı güçlü görünümüne rağmen esasen kaypak bir zemindedir. Ülke içinde Taliban yönetimine karşı olan, Afganistan’ın geleceğini Taliban’da görmeyen geniş ancak seslerini pek yükseltemeyen kesimler de bulunmaktadır. Bunların başında da geniş kadın kitleleri gelmektedir. Taliban’ın belki en önemli sınavı kendisine karşı olan bu kesimlerle ilişkilerini önümüzdeki dönemde nasıl tanzim edeceği veya edemeyeceğidir.
Şimdiki görünümün ışığında önümüzdeki dönemlerde neler yaşanabilir sorusunun cevabı birçok yönden spekülatif bir mahiyet de taşıyabilecektir. Bunun en önemli nedeni henüz bir geçişin yaşanmakta oluşu ve geleceği şekillendirebilecek unsurların belirsizliğidir.
Önümüzdeki dönemin kilit unsurların başında Taliban’ın, geçtiğimiz iktidar dönemine göre ne ölçüde değiştiği gelecektir. Sürekli ve hemen her vesileyle verdiği mesajlardan Taliban’ın da bunun önemini bildiği anlaşılmaktadır. ABD dahil birçok aktör ülkeyle yaptığı temaslarda da bu değişim mesajlarını sürekli vurgulamıştır. Dış dünyaya yönelik siyasi hamlelerde bulunmayacağı, komşu ülkelerin içişlerine karışmayacağı, radikal grupları desteklemeyeceği, ayrıkçılık ihraç etmeyeceği vb. yönündeki mesajları ile bilhassa kadınları yeni siyasi yaşama katılmaya çağırması da Taliban’ın bu yeni görünümünü sergileme hedeflere yöneliktir. Bunun ne ölçüde pratiğe dönüşeceğini ise zaman gösterecektir.
Doğal olarak ve beklendiği gibi, Pakistan ve Çin şimdiden Taliban’a ılımlı hatta sıcak mesajlar vermeye başlamışlardır. Yeni, kucaklayıcı bir yönetimin tesisi, Afgan halkının tercih ve arzularına saygı duyulması gerektiği gibi. Bugüne kadar çeşitli temaslar yaptığı Taliban’ın, Çin’in en büyük derdi olan, Doğu Türkistan’a el atmayacağı yönündeki taahhüdlerinin Pekin’i şimdilik rahatlattığı bellidir.
Bugüne kadar Rusya da ülke içindeki gelişmeleri gözleyeceğini ve Taliban’ la ilişkilerini buna göre belirleyeceğini açıklamıştır. Bu durum Moskova ve diğer yakın ülkelerden (Tacikistan, Özbekistan vb.)’dan beklenebilecek türden bir yaklaşımdır. Rusya pragmatik, rasyonel bir tutum içinde olacaktır. Burada Moskova’nın, Mısır’daki MK’i terör grubu olarak nitelerken Başkan Mursi ile ilişkilerini sürdürdüğünü hatırlamak da yararlıdır. Afganistan tecrübesinin ve önümüzdeki dönemde ülke içi / dışı gelişmelerin bölgedeki otoriter idarelerin elini güçlendireceğini, Moskova’nın etrafındaki kümeleşmenin yoğunlaşabileceğini, hatta Rusya-Çin ilişkilerinin bile yeni boyutlar kazanabileceğini düşünmek de mümkündür.
Ülke içi gidişata göre, peyder pey çeşitli devletlerin Taliban’ı tanıması veya tanımasa bile ilişkiler geliştirmesi, hatta Taliban’ın Afganistan içindeki birtakım uygulamalarına bile göz yummayı tercih etmesi de şaşırtıçı görülmemelidir. Buna ABD ve diğer batılı ülkeler de dahildir. Bu ülkelerin S.Arabistan’la ilişkileri bu konuda yeterince iyi bir örnek değil mi. Yeterki Taliban dışa açılmasın, olabildiğince içine kapansın ve ikili, bölgesel/küresel tehdit oluşturmasın.
Afganistan denilince yeni düzensiz göç dalgaları tehdidi ilk anda gelen konulardandır. Bu risk en başta AB ülkelerinin gündemindedir. AB’ni bu aşamada Kabil’de kimin iktidarda olduğundan çok yeni göçmen akımıyla karşılaşma endişesi meşgul etmekte, , bu hususta Türkiye dahil çeşitli ülkelerle işbirliği çağrılarında bulunmaktadır.
BMGK ise birkaç kez gerçekleştirdiği Afganistan konulu acil toplantılarında açık ve keskin bir tavır veya yol haritası ortaya koyamamıştır. Bir tarafta ABD, Fransa ve İngiltere, diğer tarafta Çin ve RF’nin bulunduğu bir kompozisyonda başka bir sonuç çıkması da herhalde beklenmemeliydi. Neticede BMGK 16 ağustos 2021 tarihli toplantısında bir Basın Açıklaması (Karar veya Başkanlık Açıklaması değil) ile yetinmek durumunda kalmıştır. Yine de bu açıklamanın içinde geçen “düşmanlıkların hemen durdurulması, kadınlar başta toplumun çeşitli kesimlerinin eşit ve anlamlı katılımıyla kapsayıcı müzakerelerle yeni bir temsili, birleştirici ve kapsayıcı hükümet tesisi” çağrısı önemlidir ve Talibanla kapıların açık tutulacağının da mesajı olmaktadır.
Türkiye-Afganistan ilişkilerinin geleceği ise bugün itibariyle kapsamlı şekilde mahiyet değiştirmiş, Türkiye-Taliban ilişkilerinin geleceğine dönüşmüştür. Türkiye- Afganistan ilişkilerinin geleceği birçok yönden ilginç, önemli ve çeşitli sınamalarla yüzyüze kalacaktır. Bunların aşılabilmesi için de gerçek bir diplomasi ve dış politika gerekir.
Türkiye’nin her zaman Afganistan’ın yanında olduğunu sürekli vurgulamaktayız. Tarihte de yakın geçmişte ve bugün de. Son onyıllara baktığımızda ikili ilişkilerin, ECO/EİT ve İİT birlikteliklerinin yanısıra Türkiye-Pakistan-Afganistan modelinde üçlü işbirliği gayretlerin de bahsetmek gerekir. Bugün itibariyle ciddi kesintilere ve ivme kaybına uğradığı izlenimini verseler de, 2007’de başlayan Üçlü Zirve Süreci, 2011’de başlayan Asya’nın Kalbi/İstanbul Süreci ve bunların çeşitli alanlardaki yansımaları (TPA Ekonomik İşbirliği İstanbul Forumu gibi) bu üçlü işbirliği arayışlarını yansıtan örneklerdir.
Yeni Taliban Afganistanı gerçeği içinde ikili ilişkilerin nasıl bir zeminde ele alınması gerekeceği yukarıda belirttiğimiz gibi hassastır. Kurulacak ilişkilerin Afganistan içinde nasıl yansımalarının olacağı da önemlidir. Yeni dönem Türkiye-Afganistan ilişkilerinin mahiyetinin Türkiye-Pakistan ilişkilerine hatta Türkiye- bölge ülkeleri ilişkilerine etki yapması da mümkündür.
Öte yandan; Türkiye-Afganistan ilişkilerinin geleceğine ülkemiz içinde siyasetten arındırılmış milli hassasiyetlerle bakılmalı, her türlü farklı görüş, öneri de dikkatle dinlenmelidir. Bu hususta sorumluluk iktidardadır.
Öncelik varsa ülkede geride kalan vatandaşlarımızın, askerlerimizin güvenliklerinin korunmasıdır. Kabil havalimanının Türkiye tarafından korunması projesinin ise ülkenin yeni gerçekler ışığında artık pek anlamı da zaten kalmamıştır.
Türkiye’nin bu yeni dönemde çıkmazlarla da karşılaşacağı şüphesizdir. Belki bir müddet Taliban’daki dönüşümün, iç ve dış politika adımlarının, ülke içinde geniş kesimlerle bir uzlaşı ortamını tesis edip edemeyeceğinin izlenmesi yararlı olacaktır. Bunlara göre de Afganistan’la ikili hatta üçlü ve bölgesel ölçekte ilişkilere ve işbirliğine yeni bir mahiyet kazandırma imkanları araştırılabilecektir.