( (
Ümit Yardım
Köşe Yazarı
Ümit Yardım
 

Afganistan’da Taliban Dönemi

1989/90 yılları. Kızılordu tarihi bir yenilgiyle Afganistan’dan çekilmiş, böylece süper güç SSCB’nin çöküş süreci  hızlanmış ve  ülkede  yeni bir geçiş dönemi yaşanıyor. Başkent Kabil’i geziyor, sokaklarda halkla  sohbet ederek düşüncelerini öğreniyor, geleneksel Afgan evsahipliğiyle çay davetlerini geri çevirmiyoruz. Türk olmak, Türkiye’den geliyor olmak özel bir ilgi ve sempati  doğuruyor. Afganistan  gerçekliğini anlamak için sadece Pakistan’da yaşamak, İslamabad ve Peşaver’de zaman zaman  Rabbani, Müceddidi, Hikmetyar vb. gibi Moskova’yı sarsan   mücahit liderlerle bir araya gelmek yeterli değil, Afganistan’ı içinden de görmek gerekir.  Mücahidlerin efsanevi  direnişi neticesinde SSCB ordusunun çekilişinin ardından ülkeye yaptığımız ziyaretlerde artık özgürlüğün, istikrarın ve huzurun yavaş yavaş da olsa hakim olacağını düşünür ve arzu ederken,  asıl sorunlu günlerin sonradan geleceğini pek beklemiyorduk. Birçokları gibi. Tam 30 yıl önce Afganistan buydu.  Gözümün önünden  cesur ve yiğit insanlar ülkesi Afganistan’ın o tarihlerden bugüne yaşadıkları geçiyor.  Her sahnesi trajik, ölümcül buna mukabil mutluluk ve huzur sahnelerinin ise  hiç olmadığı  bir film gibi. 30 yıl önce başlayarak  bugünlere uzanan sarsıntılı  dönemin   son noktalarını Taliban’ın  kısa bir zamanda ülkeyi ele geçirişi,  devlet başkanı Gani’nin Özbekistan’a kaçışı, yabancı güçlerin tahliyesi ve nihayet ABD Başkanı Biden’ın  16 ağustos 2021 konuşması koyduysa da  daha yaşanacaklar çok ve gidilecek yol uzun.  Geçtiğimiz haftaki yazımızda bu yeni döneme dair bazı değerlendirmelerimizi  paylaşmıştık.  Yine  aynı konudaki bu  çalışmamızda da  son gelişmeleri ele almaktayız. Bu bir bakıma gereklilik de gösteriyor. Zira aradan geçen çok kısa zaman dilimine rağmen Taliban hızlı ilerleyişini sürdürerek birkaç hafta  içinde (belki bazı küçük bölgeler dışında)  bütün ülkede  hakimiyetini tesis etti. Bununla da kalmadı ve  başkent Kabil’e de girerek iktidarını ilan etti. Bugün artık ülkede etkin  bir Taliban hakimiyeti var ve bunu hemen herkes görüyor. Ancak bu yeni dönemin asıl zorluğu  bundan sonra başlıyor zira artık sıra siyaset ve  diplomaside. Bunlar olmadan Taliban’ın sahadaki başarısını taçlandırması asla mümkün olmayacak.  Taliban bu alanda  tecrübesiz değil.  Yıllardır katıldığı  görüşmelerde, konferanslarda, toplantılarda önemli bir birikime sahip oldu. Başta ABD olmakla, Rusya ve Çin gibi bölge ülkeleriyle ve diğer birçok aktörle yoğun diplomasi temasları gerçekleştirdi. Dolayısıyla diplomasi performansının  zayıf olduğunu söylemek de yanlış olur. Bugünkü görünümde  alandaki  başarılarını da  bir ölçüde bile  olsa bu masa başı kazanımlarının bir uzantısı görmek  mümkündür. Tarihsel, kültürel, sosyal  vb. anlamda kardeş  ve dost ülke sıfatlarını  rahatlıkla kullanabileceğimiz Afganistan’da yeni bir döneme geçildiğine göre bu döneme ilişkin bazı sorular etrafında kısa bir  ufuk turu gerçekleştirebiliriz. Herşeyden önce Taliban güçleri Kabil’de iktidarlarını bütün dünyaya ilan ettilerse de  ülkenin tam anlamıyla  savaş ortamından çıkabildiğini  söylemek için henüz erken. Umarız kısa zamanda  ülkede istikrar, huzur tesis edilir  ancak karmaşık  dini, etnik, sosyal yapısı, Afganistan’ın geleceğine dair siyasi görüş ve tercihler arasındaki uçurumlar vb.   dikkate alındığında gerginliklerin, huzursuzlukların, çatışmaların ülkenin gündeminde yeralma risk ve potansiyelinin her zaman bulunduğunun da  bilinmesi gerekir. Dün ve bugün olduğu gibi, maalesef gelecek  dönemlerde de… Bu durumun  değerlendirilmesi, mevcut  yıkımının  nedenleri, yeni ve güzel  bir  Afganistan için neler yapılması gerektiği, çıkış yolları vb. gibi sorular ise bu ülkenin siyasetçileri, sağduyulu kesimleri, din adamları, akademisyenleri, akil insanları başta olmakla  her Afgan vatandaşına düşen bir görev olacaktır. Yıkımların, trajedilerin, siyasi, iktisadi, sosyal çöküşlerin Afgan halkının bir kaderi olmadığını ve kurutuluşun da yine kendilerine bağlı olduğunu   herkesten önce bu kardeş ülkenin kendisinin anlaması gerektiği şüphesizdir. Bu çerçevede birtakım sorular üzerinde düşünürsek… ABD’nin  geri çekilme kararını ne zaman aldığı sorusu bugünkü tablonun analizi  bakımından son derece önemlidir. Herhalukarda bunun Başkan Biden’ın  aceleyle aldığı günübirlik bir karar olmadığını, kapsamlı bir evveliyatı bulunduğunun, 2001 işgalinden bugüne hemen her ABD Başkanının asker sayısını azaltmayı, geri  çekilmeyi gündemine aldığını, önceki Trump’ın da bu mahiyette bir süreci öngördüğü,  nihai çekilişin Afganlılarla  istişareler  içinde mayıs 2021 olarak (sonradan ağustos 2021 olarak değişmiştir) bir takvime bağlandığını, nitekim ülkedeki ABD askeri sayısının yıllar içinde  tedricen  azalarak birkaç binlere kadar gerilediğini, Doha görüşmelerinin de bu gelişmelerin önemli bir aşaması olduğunu ve nihayet  Biden’ın da   bu çekilişi  başkanlık döneminin bir önceliği olarak görerek  fiiliyata geçirdiğini hatırlamalıyız. Özetle bölgeden geri çekilme  ABD’nin Afganistan’a geldiği ilk günden itibaren ABD yönetimlerinin tartıştığı bir politika olmuştur. Dolayısıyla Taliban’ın  başkente girişi  dahil  bugünün siyasi tablosunun oluşumunda, bu  süreçlerini izleyenler bakımından büyük süprizler bulunmamaktadır. Bu süreçte süprizler aramak yerine belki bu iktidar değişiminin sürati ve beklenenden daha düşük seviyede iç çatışmaların yaşanması üzerinde durulması daha doğru olacaktır.    Taliban’ın  nasıl  bu kadar hızlı bir ilerleme sağlayabildiği sorusunun cevaplarını  ise başta Doha görüşmeleri olmakla, Taliban’ın son yıllarda çeşitli zeminlerde Gani iktidarı dahil birçok   aktörle gerçekleştirdiği açık/gizli görüşmelerde aramak birtakım yaralı  ipuçları verebilecektir. Bu kapsamlı temaslarda Taliban ile muhatapları arasında ABD/NATO çekilişi, bu çekiliş  sonrası  ülkenin yeni yönetimi, iktidar paylaşımı vb gibi  takım temel unsurlar üzerinde mutabakat sağlandığı akla gelmektedir. Bu çerçevede ilgili aktörlerce  adeta Taliban’ın iktidarı ele geçirmesinin önünün açıldığını bile düşünmek mümkündür. Taliban’ın çeşitli  garantileri,  bu meyanda  batıya “radikalizm” ihraç etmeme taahhüdü, hatta eski Afgan yönetimine dokunmama sözü vermesi  bile sözkonusu olabilir.   (Rusya’da iktidara gelen Putin’in eski başkan Yeltsin’e verdiği koruma garantileri gibi!). Bu kadar hızlı Kabil’e giriş,  Başkan Gani’nin kolayca ülke dışına çıkması başta olmakla diğer birçok husus dikkate alındığında her türlü senaryonun üretilmesi de doğal olacaktır. Dünyanın bu cephesinden bölgeye  bakıldığında gerçek üstü görülebilen birçok senaryo için zemini aslında  Afganistan’ın da yeraldığı coğrafyanın acı gerçekleri hazırlamaktadır.  Bu ülkelerin kendilerine has gerçeklerinin bugünler değerlendirilirken özellikle  dikkate alınması gerekir. Yerel unsurların, kabile ve aşiretlerin   kolayca taraf değiştirebilmeleri, güçlü dönemlerde  devletin yanında saf tutan  çeşitli  yerel odakların  merkez zayıflayınca kolayca Taliban’ın yanına geçmeleri, esasen çürümüş merkezi yönetimden (başkan Gani iktidarı) sadece yerel güçlerin değil bilhassa ordu dahil devlet güçlerinin de  bıkkınlığı ve kolayca teslim oluşları da bugünün Afganistan’ın önemli gerçekleridir. Taliban’ın bu derecede hızlı ilerlemesinin ve Kabil’de iktidarı büyük bir iç savaş ve karışıklık yerine nisbeten kolayca  ele geçirmesinin  belirli bir senaryo içinde öngörülmüş olması mümkündür. Bütün bunların gerçekliğe uyup uymadığı ancak ileride  anlaşılabilecek veya tarihin karanlık sayfalarında kalacaktır.    Bugünkü durumda son gelişmelerin kazananları kimlerdir. Şüphesiz 20 yıl sonra tekrar iktidarı ele geçirebilen Taliban ve müttefiki Pakistan. Taliban-Pakistan ilişkilerinin iç içeliği malumdur. İslamabad’ın siyasi, askeri, lojistik vb. büyük desteği, Taliban yönetiminin Belucistan’da yerleşmişliği bu stratejik yakınlığın bazı  kilit unsurlarıdır. 2010’lü yıllarda  Pakistan-Taliban ilişkileri pek o kadar sıcak değilken yeni siyasi ortamda bu ilişkiler  çok ileri düzeylere ulaşmıştır. Bununla beraber Pakistan-Taliban ilişkilerinin tamamen sorunsuz bir mahiyette olduğunu, hiçbir risk unsuru taşımadığını   söylemek hiçbir şekilde  mümkün değildir. Tarihi sorunlar yaşadığı Afganistan’da  zayıf ve kendine yakın bir yönetim görme arzusu, Peştun milliyetçiliğini kontrol düşüncesi, başta ABD’yle ilişkileri  olmakla bölgede zayıflayan konumuna yeniden güç kazandırma hedefleri dikkate alındığında Pakistan’ın  bir ölçüde de olsa  amacına ulaştığını söyleyebiliriz.  Tabiiki bir ölçüde ve şimdilik. Zira Taliban’ın ideolojik yapısı, bilhassa Pakistan içindeki yerel uzantıları bakımından Pakistan’da belirli kesimler  huzursuzluk da duymaktadır. Bu itibarla  İslamabad/Kabil ilişkilerinin geleceği sorusu Afganistan’ın geleceği sorusuyla doğrudan bağlantılıdır. “En azından şimdilik” kazançlı ülkeler arasında Taliban’dan bazı garantiler (içişlerine tehdit oluşturmama gibi) aldıkları düşünülebilecek başta RF, Çin, İran  olmakla komşu/ çevre ülkeler de sayılabilir. Kabil’de iktidar değişimiyle birlikte  bölgedeki ABD/NATO mevcudiyetinden (geçtiğimiz yıllarda ülkedeki asker sayısı 100 binler gibi muazzam düzeylere çıkmıştı)   kurtulunması bu ülkelerin memnuniyet duymaları için yeterince güçlü bir nedendir. Ülkede batı yanlısı Gani iktidarının sona ermiş olması bu mücavir ülkeler bakımından   önemli bir değişim olmaktadır. Ardında  büyük sorunlar bırakan ABD’nin bile bu gelinen aşamadan pek de rahatsız olmadığı da  ileri sürülebilir. 20 yıllık bir dosyayı kapatmış,   ülkeden çıkmıştır. Öte yandan, onbinlerce askerini, binlerce uçağını, aracını vb. yitirdiği, bizzat ABD içinde ağır sosyal yıkımlar doğuran  Vietnam tecrübesiyle  karşılaştırılması mümkün olmasa bile yine de bu çekilişten doğan moral bozukluğu, küresel liderliğinin sorgulanmaya açılması vb. gibi hususlar  ABD’de  önümüzdeki dönemde konuşulacak meseleler  arasında yeralacaktır.   Bugünden itibaren artık ABD’nin işi   Afganistan içi gelişmeleri izlemek, Taliban’ın iç ve dış politikalarını takip etmek olacaktır. Taahhüdlerine bağlı kalması halinde ileride ABD’nin Taliban’la ilişkilerini  geliştirme ve işbirliği arayışlarına girmesini bile şaşırtıcı karşılamamak gerekir.  Aksine  gelişmeler  ise ABD ile Taliban yönetimindeki Afganistan arasında yeni gerginlikleri doğal olarak beraberinde getirecektir. ABD’nin yeni Afganistan’la ilişkilerinde en önemli boyut, ABD’li yetkililerin hemen her vesileyle açıkladıkları gibi, Taliban’ın  radikal gruplarla arasına nasıl mesafe koyacağıdır. Özetlediğimiz bütün bu kazanımların “şimdilik” kaydıyla not edilmesi bilhassa gereklidir. Taliban iktidarı güçlü görünümüne rağmen esasen kaypak bir zemindedir. Ülke içinde Taliban yönetimine karşı olan, Afganistan’ın geleceğini Taliban’da görmeyen   geniş ancak seslerini pek yükseltemeyen  kesimler de bulunmaktadır. Bunların başında da geniş kadın kitleleri  gelmektedir.  Taliban’ın belki en önemli sınavı kendisine karşı olan bu kesimlerle  ilişkilerini önümüzdeki dönemde nasıl tanzim edeceği veya edemeyeceğidir.                                                           Şimdiki görünümün ışığında önümüzdeki  dönemlerde neler yaşanabilir sorusunun cevabı birçok yönden spekülatif bir mahiyet de taşıyabilecektir. Bunun en önemli nedeni henüz bir geçişin yaşanmakta oluşu ve  geleceği şekillendirebilecek unsurların belirsizliğidir. Önümüzdeki dönemin kilit unsurların başında  Taliban’ın, geçtiğimiz iktidar dönemine göre ne ölçüde değiştiği gelecektir. Sürekli ve hemen her vesileyle verdiği  mesajlardan Taliban’ın da bunun önemini bildiği anlaşılmaktadır.  ABD dahil birçok aktör ülkeyle yaptığı temaslarda da bu değişim mesajlarını  sürekli vurgulamıştır.  Dış dünyaya yönelik  siyasi hamlelerde bulunmayacağı, komşu ülkelerin içişlerine karışmayacağı, radikal grupları desteklemeyeceği, ayrıkçılık ihraç etmeyeceği vb. yönündeki mesajları ile bilhassa  kadınları yeni siyasi yaşama katılmaya  çağırması da  Taliban’ın bu yeni görünümünü sergileme hedeflere yöneliktir. Bunun ne ölçüde pratiğe dönüşeceğini ise zaman gösterecektir.  Doğal olarak ve beklendiği gibi,  Pakistan ve Çin  şimdiden  Taliban’a ılımlı hatta sıcak   mesajlar vermeye başlamışlardır. Yeni, kucaklayıcı  bir yönetimin tesisi, Afgan halkının tercih ve arzularına saygı duyulması gerektiği gibi. Bugüne kadar çeşitli temaslar yaptığı Taliban’ın,  Çin’in en büyük derdi olan, Doğu Türkistan’a el atmayacağı yönündeki taahhüdlerinin Pekin’i şimdilik rahatlattığı bellidir. Bugüne kadar Rusya da ülke içindeki gelişmeleri gözleyeceğini ve Taliban’ la ilişkilerini buna göre belirleyeceğini açıklamıştır. Bu durum Moskova ve diğer  yakın ülkelerden (Tacikistan, Özbekistan vb.)’dan beklenebilecek türden bir yaklaşımdır. Rusya pragmatik, rasyonel bir tutum içinde olacaktır. Burada Moskova’nın, Mısır’daki MK’i terör grubu olarak nitelerken Başkan Mursi ile ilişkilerini sürdürdüğünü hatırlamak da yararlıdır.  Afganistan tecrübesinin ve önümüzdeki dönemde ülke içi / dışı gelişmelerin bölgedeki otoriter idarelerin elini güçlendireceğini, Moskova’nın etrafındaki kümeleşmenin yoğunlaşabileceğini, hatta  Rusya-Çin ilişkilerinin bile yeni boyutlar kazanabileceğini   düşünmek de  mümkündür. Ülke içi gidişata göre, peyder pey çeşitli  devletlerin  Taliban’ı tanıması veya tanımasa bile  ilişkiler geliştirmesi,  hatta Taliban’ın Afganistan içindeki birtakım uygulamalarına bile göz yummayı tercih etmesi de şaşırtıçı görülmemelidir. Buna ABD ve diğer batılı ülkeler de dahildir. Bu  ülkelerin S.Arabistan’la ilişkileri  bu konuda yeterince iyi bir örnek değil mi. Yeterki Taliban dışa açılmasın, olabildiğince içine kapansın ve ikili, bölgesel/küresel tehdit oluşturmasın. Afganistan denilince  yeni düzensiz göç dalgaları tehdidi ilk anda gelen konulardandır.  Bu risk en başta AB ülkelerinin gündemindedir. AB’ni  bu aşamada Kabil’de kimin iktidarda olduğundan çok yeni göçmen akımıyla karşılaşma endişesi meşgul etmekte, , bu hususta Türkiye dahil çeşitli ülkelerle işbirliği çağrılarında bulunmaktadır. BMGK ise birkaç kez gerçekleştirdiği Afganistan konulu acil toplantılarında açık ve keskin bir tavır veya yol haritası ortaya koyamamıştır. Bir tarafta ABD, Fransa ve İngiltere, diğer tarafta Çin ve RF’nin bulunduğu bir kompozisyonda başka bir sonuç çıkması da herhalde beklenmemeliydi. Neticede BMGK 16 ağustos 2021 tarihli toplantısında bir Basın Açıklaması (Karar veya Başkanlık Açıklaması değil) ile yetinmek durumunda kalmıştır. Yine de bu açıklamanın içinde geçen “düşmanlıkların hemen durdurulması, kadınlar başta toplumun çeşitli kesimlerinin  eşit ve anlamlı katılımıyla kapsayıcı müzakerelerle yeni bir temsili, birleştirici ve kapsayıcı hükümet tesisi” çağrısı önemlidir ve Talibanla kapıların açık tutulacağının da mesajı olmaktadır. Türkiye-Afganistan ilişkilerinin geleceği ise bugün itibariyle kapsamlı şekilde mahiyet değiştirmiş, Türkiye-Taliban ilişkilerinin geleceğine dönüşmüştür. Türkiye- Afganistan ilişkilerinin geleceği birçok yönden ilginç, önemli ve çeşitli sınamalarla yüzyüze kalacaktır. Bunların aşılabilmesi için de gerçek bir diplomasi ve dış politika gerekir. Türkiye’nin her zaman Afganistan’ın yanında olduğunu sürekli vurgulamaktayız. Tarihte de yakın geçmişte ve bugün de. Son onyıllara baktığımızda ikili ilişkilerin, ECO/EİT ve İİT birlikteliklerinin  yanısıra Türkiye-Pakistan-Afganistan modelinde üçlü işbirliği gayretlerin de bahsetmek gerekir. Bugün itibariyle ciddi kesintilere ve ivme kaybına uğradığı izlenimini verseler de, 2007’de başlayan Üçlü Zirve Süreci,   2011’de başlayan Asya’nın Kalbi/İstanbul Süreci ve bunların çeşitli alanlardaki yansımaları (TPA Ekonomik İşbirliği İstanbul Forumu gibi) bu üçlü işbirliği arayışlarını yansıtan örneklerdir. Yeni Taliban Afganistanı gerçeği içinde ikili ilişkilerin nasıl  bir zeminde ele alınması gerekeceği yukarıda belirttiğimiz gibi hassastır. Kurulacak ilişkilerin Afganistan içinde nasıl yansımalarının olacağı da önemlidir. Yeni dönem Türkiye-Afganistan ilişkilerinin mahiyetinin Türkiye-Pakistan ilişkilerine  hatta Türkiye- bölge ülkeleri ilişkilerine  etki yapması da  mümkündür. Öte yandan; Türkiye-Afganistan ilişkilerinin geleceğine ülkemiz içinde siyasetten arındırılmış milli  hassasiyetlerle bakılmalı, her türlü farklı görüş, öneri de dikkatle dinlenmelidir. Bu hususta sorumluluk iktidardadır. Öncelik varsa ülkede geride kalan vatandaşlarımızın, askerlerimizin güvenliklerinin korunmasıdır. Kabil havalimanının Türkiye tarafından korunması projesinin ise  ülkenin yeni gerçekler ışığında artık pek  anlamı da  zaten kalmamıştır. Türkiye’nin bu yeni dönemde çıkmazlarla da karşılaşacağı şüphesizdir. Belki bir müddet Taliban’daki dönüşümün, iç ve dış politika adımlarının,  ülke içinde geniş kesimlerle bir  uzlaşı ortamını  tesis  edip edemeyeceğinin izlenmesi yararlı olacaktır. Bunlara göre de Afganistan’la  ikili hatta  üçlü  ve  bölgesel ölçekte ilişkilere ve işbirliğine yeni bir mahiyet kazandırma imkanları araştırılabilecektir.
Ekleme Tarihi: 27 Ağustos 2021 - Cuma
Ümit Yardım

Afganistan’da Taliban Dönemi

1989/90 yılları. Kızılordu tarihi bir yenilgiyle Afganistan’dan çekilmiş, böylece süper güç SSCB’nin çöküş süreci  hızlanmış ve  ülkede  yeni bir geçiş dönemi yaşanıyor. Başkent Kabil’i geziyor, sokaklarda halkla  sohbet ederek düşüncelerini öğreniyor, geleneksel Afgan evsahipliğiyle çay davetlerini geri çevirmiyoruz. Türk olmak, Türkiye’den geliyor olmak özel bir ilgi ve sempati  doğuruyor. Afganistan  gerçekliğini anlamak için sadece Pakistan’da yaşamak, İslamabad ve Peşaver’de zaman zaman  Rabbani, Müceddidi, Hikmetyar vb. gibi Moskova’yı sarsan   mücahit liderlerle bir araya gelmek yeterli değil, Afganistan’ı içinden de görmek gerekir.  Mücahidlerin efsanevi  direnişi neticesinde SSCB ordusunun çekilişinin ardından ülkeye yaptığımız ziyaretlerde artık özgürlüğün, istikrarın ve huzurun yavaş yavaş da olsa hakim olacağını düşünür ve arzu ederken,  asıl sorunlu günlerin sonradan geleceğini pek beklemiyorduk. Birçokları gibi. Tam 30 yıl önce Afganistan buydu.  Gözümün önünden  cesur ve yiğit insanlar ülkesi Afganistan’ın o tarihlerden bugüne yaşadıkları geçiyor.  Her sahnesi trajik, ölümcül buna mukabil mutluluk ve huzur sahnelerinin ise  hiç olmadığı  bir film gibi.

30 yıl önce başlayarak  bugünlere uzanan sarsıntılı  dönemin   son noktalarını Taliban’ın  kısa bir zamanda ülkeyi ele geçirişi,  devlet başkanı Gani’nin Özbekistan’a kaçışı, yabancı güçlerin tahliyesi ve nihayet ABD Başkanı Biden’ın  16 ağustos 2021 konuşması koyduysa da  daha yaşanacaklar çok ve gidilecek yol uzun.  Geçtiğimiz haftaki yazımızda bu yeni döneme dair bazı değerlendirmelerimizi  paylaşmıştık.  Yine  aynı konudaki bu  çalışmamızda da  son gelişmeleri ele almaktayız. Bu bir bakıma gereklilik de gösteriyor. Zira aradan geçen çok kısa zaman dilimine rağmen Taliban hızlı ilerleyişini sürdürerek birkaç hafta  içinde (belki bazı küçük bölgeler dışında)  bütün ülkede  hakimiyetini tesis etti. Bununla da kalmadı ve  başkent Kabil’e de girerek iktidarını ilan etti.

Bugün artık ülkede etkin  bir Taliban hakimiyeti var ve bunu hemen herkes görüyor. Ancak bu yeni dönemin asıl zorluğu  bundan sonra başlıyor zira artık sıra siyaset ve  diplomaside. Bunlar olmadan Taliban’ın sahadaki başarısını taçlandırması asla mümkün olmayacak.  Taliban bu alanda  tecrübesiz değil.  Yıllardır katıldığı  görüşmelerde, konferanslarda, toplantılarda önemli bir birikime sahip oldu. Başta ABD olmakla, Rusya ve Çin gibi bölge ülkeleriyle ve diğer birçok aktörle yoğun diplomasi temasları gerçekleştirdi. Dolayısıyla diplomasi performansının  zayıf olduğunu söylemek de yanlış olur. Bugünkü görünümde  alandaki  başarılarını da  bir ölçüde bile  olsa bu masa başı kazanımlarının bir uzantısı görmek  mümkündür.

Tarihsel, kültürel, sosyal  vb. anlamda kardeş  ve dost ülke sıfatlarını  rahatlıkla kullanabileceğimiz Afganistan’da yeni bir döneme geçildiğine göre bu döneme ilişkin bazı sorular etrafında kısa bir  ufuk turu gerçekleştirebiliriz.

Herşeyden önce Taliban güçleri Kabil’de iktidarlarını bütün dünyaya ilan ettilerse de  ülkenin tam anlamıyla  savaş ortamından çıkabildiğini  söylemek için henüz erken. Umarız kısa zamanda  ülkede istikrar, huzur tesis edilir  ancak karmaşık  dini, etnik, sosyal yapısı, Afganistan’ın geleceğine dair siyasi görüş ve tercihler arasındaki uçurumlar vb.   dikkate alındığında gerginliklerin, huzursuzlukların, çatışmaların ülkenin gündeminde yeralma risk ve potansiyelinin her zaman bulunduğunun da  bilinmesi gerekir. Dün ve bugün olduğu gibi, maalesef gelecek  dönemlerde de… Bu durumun  değerlendirilmesi, mevcut  yıkımının  nedenleri, yeni ve güzel  bir  Afganistan için neler yapılması gerektiği, çıkış yolları vb. gibi sorular ise bu ülkenin siyasetçileri, sağduyulu kesimleri, din adamları, akademisyenleri, akil insanları başta olmakla  her Afgan vatandaşına düşen bir görev olacaktır. Yıkımların, trajedilerin, siyasi, iktisadi, sosyal çöküşlerin Afgan halkının bir kaderi olmadığını ve kurutuluşun da yine kendilerine bağlı olduğunu   herkesten önce bu kardeş ülkenin kendisinin anlaması gerektiği şüphesizdir.

Bu çerçevede birtakım sorular üzerinde düşünürsek…

ABD’nin  geri çekilme kararını ne zaman aldığı sorusu bugünkü tablonun analizi  bakımından son derece önemlidir. Herhalukarda bunun Başkan Biden’ın  aceleyle aldığı günübirlik bir karar olmadığını, kapsamlı bir evveliyatı bulunduğunun, 2001 işgalinden bugüne hemen her ABD Başkanının asker sayısını azaltmayı, geri  çekilmeyi gündemine aldığını, önceki Trump’ın da bu mahiyette bir süreci öngördüğü,  nihai çekilişin Afganlılarla  istişareler  içinde mayıs 2021 olarak (sonradan ağustos 2021 olarak değişmiştir) bir takvime bağlandığını, nitekim ülkedeki ABD askeri sayısının yıllar içinde  tedricen  azalarak birkaç binlere kadar gerilediğini, Doha görüşmelerinin de bu gelişmelerin önemli bir aşaması olduğunu ve nihayet  Biden’ın da   bu çekilişi  başkanlık döneminin bir önceliği olarak görerek  fiiliyata geçirdiğini hatırlamalıyız. Özetle bölgeden geri çekilme  ABD’nin Afganistan’a geldiği ilk günden itibaren ABD yönetimlerinin tartıştığı bir politika olmuştur. Dolayısıyla Taliban’ın  başkente girişi  dahil  bugünün siyasi tablosunun oluşumunda, bu  süreçlerini izleyenler bakımından büyük süprizler bulunmamaktadır. Bu süreçte süprizler aramak yerine belki bu iktidar değişiminin sürati ve beklenenden daha düşük seviyede iç çatışmaların yaşanması üzerinde durulması daha doğru olacaktır.   

Taliban’ın  nasıl  bu kadar hızlı bir ilerleme sağlayabildiği sorusunun cevaplarını  ise başta Doha görüşmeleri olmakla, Taliban’ın son yıllarda çeşitli zeminlerde Gani iktidarı dahil birçok   aktörle gerçekleştirdiği açık/gizli görüşmelerde aramak birtakım yaralı  ipuçları verebilecektir. Bu kapsamlı temaslarda Taliban ile muhatapları arasında ABD/NATO çekilişi, bu çekiliş  sonrası  ülkenin yeni yönetimi, iktidar paylaşımı vb gibi  takım temel unsurlar üzerinde mutabakat sağlandığı akla gelmektedir. Bu çerçevede ilgili aktörlerce  adeta Taliban’ın iktidarı ele geçirmesinin önünün açıldığını bile düşünmek mümkündür. Taliban’ın çeşitli  garantileri,  bu meyanda  batıya “radikalizm” ihraç etmeme taahhüdü, hatta eski Afgan yönetimine dokunmama sözü vermesi  bile sözkonusu olabilir.   (Rusya’da iktidara gelen Putin’in eski başkan Yeltsin’e verdiği koruma garantileri gibi!). Bu kadar hızlı Kabil’e giriş,  Başkan Gani’nin kolayca ülke dışına çıkması başta olmakla diğer birçok husus dikkate alındığında her türlü senaryonun üretilmesi de doğal olacaktır.

Dünyanın bu cephesinden bölgeye  bakıldığında gerçek üstü görülebilen birçok senaryo için zemini aslında  Afganistan’ın da yeraldığı coğrafyanın acı gerçekleri hazırlamaktadır.  Bu ülkelerin kendilerine has gerçeklerinin bugünler değerlendirilirken özellikle  dikkate alınması gerekir. Yerel unsurların, kabile ve aşiretlerin   kolayca taraf değiştirebilmeleri, güçlü dönemlerde  devletin yanında saf tutan  çeşitli  yerel odakların  merkez zayıflayınca kolayca Taliban’ın yanına geçmeleri, esasen çürümüş merkezi yönetimden (başkan Gani iktidarı) sadece yerel güçlerin değil bilhassa ordu dahil devlet güçlerinin de  bıkkınlığı ve kolayca teslim oluşları da bugünün Afganistan’ın önemli gerçekleridir.

Taliban’ın bu derecede hızlı ilerlemesinin ve Kabil’de iktidarı büyük bir iç savaş ve karışıklık yerine nisbeten kolayca  ele geçirmesinin  belirli bir senaryo içinde öngörülmüş olması mümkündür. Bütün bunların gerçekliğe uyup uymadığı ancak ileride  anlaşılabilecek veya tarihin karanlık sayfalarında kalacaktır.   

Bugünkü durumda son gelişmelerin kazananları kimlerdir. Şüphesiz 20 yıl sonra tekrar iktidarı ele geçirebilen Taliban ve müttefiki Pakistan. Taliban-Pakistan ilişkilerinin iç içeliği malumdur. İslamabad’ın siyasi, askeri, lojistik vb. büyük desteği, Taliban yönetiminin Belucistan’da yerleşmişliği bu stratejik yakınlığın bazı  kilit unsurlarıdır. 2010’lü yıllarda  Pakistan-Taliban ilişkileri pek o kadar sıcak değilken yeni siyasi ortamda bu ilişkiler  çok ileri düzeylere ulaşmıştır.

Bununla beraber Pakistan-Taliban ilişkilerinin tamamen sorunsuz bir mahiyette olduğunu, hiçbir risk unsuru taşımadığını   söylemek hiçbir şekilde  mümkün değildir. Tarihi sorunlar yaşadığı Afganistan’da  zayıf ve kendine yakın bir yönetim görme arzusu, Peştun milliyetçiliğini kontrol düşüncesi, başta ABD’yle ilişkileri  olmakla bölgede zayıflayan konumuna yeniden güç kazandırma hedefleri dikkate alındığında Pakistan’ın  bir ölçüde de olsa  amacına ulaştığını söyleyebiliriz.  Tabiiki bir ölçüde ve şimdilik. Zira Taliban’ın ideolojik yapısı, bilhassa Pakistan içindeki yerel uzantıları bakımından Pakistan’da belirli kesimler  huzursuzluk da duymaktadır. Bu itibarla  İslamabad/Kabil ilişkilerinin geleceği sorusu Afganistan’ın geleceği sorusuyla doğrudan bağlantılıdır.

“En azından şimdilik” kazançlı ülkeler arasında Taliban’dan bazı garantiler (içişlerine tehdit oluşturmama gibi) aldıkları düşünülebilecek başta RF, Çin, İran  olmakla komşu/ çevre ülkeler de sayılabilir. Kabil’de iktidar değişimiyle birlikte  bölgedeki ABD/NATO mevcudiyetinden (geçtiğimiz yıllarda ülkedeki asker sayısı 100 binler gibi muazzam düzeylere çıkmıştı)   kurtulunması bu ülkelerin memnuniyet duymaları için yeterince güçlü bir nedendir. Ülkede batı yanlısı Gani iktidarının sona ermiş olması bu mücavir ülkeler bakımından   önemli bir değişim olmaktadır.

Ardında  büyük sorunlar bırakan ABD’nin bile bu gelinen aşamadan pek de rahatsız olmadığı da  ileri sürülebilir. 20 yıllık bir dosyayı kapatmış,   ülkeden çıkmıştır. Öte yandan, onbinlerce askerini, binlerce uçağını, aracını vb. yitirdiği, bizzat ABD içinde ağır sosyal yıkımlar doğuran  Vietnam tecrübesiyle  karşılaştırılması mümkün olmasa bile yine de bu çekilişten doğan moral bozukluğu, küresel liderliğinin sorgulanmaya açılması vb. gibi hususlar  ABD’de  önümüzdeki dönemde konuşulacak meseleler  arasında yeralacaktır.   Bugünden itibaren artık ABD’nin işi   Afganistan içi gelişmeleri izlemek, Taliban’ın iç ve dış politikalarını takip etmek olacaktır. Taahhüdlerine bağlı kalması halinde ileride ABD’nin Taliban’la ilişkilerini  geliştirme ve işbirliği arayışlarına girmesini bile şaşırtıcı karşılamamak gerekir.  Aksine  gelişmeler  ise ABD ile Taliban yönetimindeki Afganistan arasında yeni gerginlikleri doğal olarak beraberinde getirecektir. ABD’nin yeni Afganistan’la ilişkilerinde en önemli boyut, ABD’li yetkililerin hemen her vesileyle açıkladıkları gibi, Taliban’ın  radikal gruplarla arasına nasıl mesafe koyacağıdır.

Özetlediğimiz bütün bu kazanımların “şimdilik” kaydıyla not edilmesi bilhassa gereklidir. Taliban iktidarı güçlü görünümüne rağmen esasen kaypak bir zemindedir. Ülke içinde Taliban yönetimine karşı olan, Afganistan’ın geleceğini Taliban’da görmeyen   geniş ancak seslerini pek yükseltemeyen  kesimler de bulunmaktadır. Bunların başında da geniş kadın kitleleri  gelmektedir.  Taliban’ın belki en önemli sınavı kendisine karşı olan bu kesimlerle  ilişkilerini önümüzdeki dönemde nasıl tanzim edeceği veya edemeyeceğidir.                                                          

Şimdiki görünümün ışığında önümüzdeki  dönemlerde neler yaşanabilir sorusunun cevabı birçok yönden spekülatif bir mahiyet de taşıyabilecektir. Bunun en önemli nedeni henüz bir geçişin yaşanmakta oluşu ve  geleceği şekillendirebilecek unsurların belirsizliğidir.

Önümüzdeki dönemin kilit unsurların başında  Taliban’ın, geçtiğimiz iktidar dönemine göre ne ölçüde değiştiği gelecektir. Sürekli ve hemen her vesileyle verdiği  mesajlardan Taliban’ın da bunun önemini bildiği anlaşılmaktadır.  ABD dahil birçok aktör ülkeyle yaptığı temaslarda da bu değişim mesajlarını  sürekli vurgulamıştır.  Dış dünyaya yönelik  siyasi hamlelerde bulunmayacağı, komşu ülkelerin içişlerine karışmayacağı, radikal grupları desteklemeyeceği, ayrıkçılık ihraç etmeyeceği vb. yönündeki mesajları ile bilhassa  kadınları yeni siyasi yaşama katılmaya  çağırması da  Taliban’ın bu yeni görünümünü sergileme hedeflere yöneliktir. Bunun ne ölçüde pratiğe dönüşeceğini ise zaman gösterecektir. 

Doğal olarak ve beklendiği gibi,  Pakistan ve Çin  şimdiden  Taliban’a ılımlı hatta sıcak   mesajlar vermeye başlamışlardır. Yeni, kucaklayıcı  bir yönetimin tesisi, Afgan halkının tercih ve arzularına saygı duyulması gerektiği gibi. Bugüne kadar çeşitli temaslar yaptığı Taliban’ın,  Çin’in en büyük derdi olan, Doğu Türkistan’a el atmayacağı yönündeki taahhüdlerinin Pekin’i şimdilik rahatlattığı bellidir.

Bugüne kadar Rusya da ülke içindeki gelişmeleri gözleyeceğini ve Taliban’ la ilişkilerini buna göre belirleyeceğini açıklamıştır. Bu durum Moskova ve diğer  yakın ülkelerden (Tacikistan, Özbekistan vb.)’dan beklenebilecek türden bir yaklaşımdır. Rusya pragmatik, rasyonel bir tutum içinde olacaktır. Burada Moskova’nın, Mısır’daki MK’i terör grubu olarak nitelerken Başkan Mursi ile ilişkilerini sürdürdüğünü hatırlamak da yararlıdır.  Afganistan tecrübesinin ve önümüzdeki dönemde ülke içi / dışı gelişmelerin bölgedeki otoriter idarelerin elini güçlendireceğini, Moskova’nın etrafındaki kümeleşmenin yoğunlaşabileceğini, hatta  Rusya-Çin ilişkilerinin bile yeni boyutlar kazanabileceğini   düşünmek de  mümkündür.

Ülke içi gidişata göre, peyder pey çeşitli  devletlerin  Taliban’ı tanıması veya tanımasa bile  ilişkiler geliştirmesi,  hatta Taliban’ın Afganistan içindeki birtakım uygulamalarına bile göz yummayı tercih etmesi de şaşırtıçı görülmemelidir. Buna ABD ve diğer batılı ülkeler de dahildir. Bu  ülkelerin S.Arabistan’la ilişkileri  bu konuda yeterince iyi bir örnek değil mi. Yeterki Taliban dışa açılmasın, olabildiğince içine kapansın ve ikili, bölgesel/küresel tehdit oluşturmasın.

Afganistan denilince  yeni düzensiz göç dalgaları tehdidi ilk anda gelen konulardandır.  Bu risk en başta AB ülkelerinin gündemindedir. AB’ni  bu aşamada Kabil’de kimin iktidarda olduğundan çok yeni göçmen akımıyla karşılaşma endişesi meşgul etmekte, , bu hususta Türkiye dahil çeşitli ülkelerle işbirliği çağrılarında bulunmaktadır.

BMGK ise birkaç kez gerçekleştirdiği Afganistan konulu acil toplantılarında açık ve keskin bir tavır veya yol haritası ortaya koyamamıştır. Bir tarafta ABD, Fransa ve İngiltere, diğer tarafta Çin ve RF’nin bulunduğu bir kompozisyonda başka bir sonuç çıkması da herhalde beklenmemeliydi. Neticede BMGK 16 ağustos 2021 tarihli toplantısında bir Basın Açıklaması (Karar veya Başkanlık Açıklaması değil) ile yetinmek durumunda kalmıştır. Yine de bu açıklamanın içinde geçen “düşmanlıkların hemen durdurulması, kadınlar başta toplumun çeşitli kesimlerinin  eşit ve anlamlı katılımıyla kapsayıcı müzakerelerle yeni bir temsili, birleştirici ve kapsayıcı hükümet tesisi” çağrısı önemlidir ve Talibanla kapıların açık tutulacağının da mesajı olmaktadır.

Türkiye-Afganistan ilişkilerinin geleceği ise bugün itibariyle kapsamlı şekilde mahiyet değiştirmiş, Türkiye-Taliban ilişkilerinin geleceğine dönüşmüştür. Türkiye- Afganistan ilişkilerinin geleceği birçok yönden ilginç, önemli ve çeşitli sınamalarla yüzyüze kalacaktır. Bunların aşılabilmesi için de gerçek bir diplomasi ve dış politika gerekir.

Türkiye’nin her zaman Afganistan’ın yanında olduğunu sürekli vurgulamaktayız. Tarihte de yakın geçmişte ve bugün de. Son onyıllara baktığımızda ikili ilişkilerin, ECO/EİT ve İİT birlikteliklerinin  yanısıra Türkiye-Pakistan-Afganistan modelinde üçlü işbirliği gayretlerin de bahsetmek gerekir. Bugün itibariyle ciddi kesintilere ve ivme kaybına uğradığı izlenimini verseler de, 2007’de başlayan Üçlü Zirve Süreci,   2011’de başlayan Asya’nın Kalbi/İstanbul Süreci ve bunların çeşitli alanlardaki yansımaları (TPA Ekonomik İşbirliği İstanbul Forumu gibi) bu üçlü işbirliği arayışlarını yansıtan örneklerdir.

Yeni Taliban Afganistanı gerçeği içinde ikili ilişkilerin nasıl  bir zeminde ele alınması gerekeceği yukarıda belirttiğimiz gibi hassastır. Kurulacak ilişkilerin Afganistan içinde nasıl yansımalarının olacağı da önemlidir. Yeni dönem Türkiye-Afganistan ilişkilerinin mahiyetinin Türkiye-Pakistan ilişkilerine  hatta Türkiye- bölge ülkeleri ilişkilerine  etki yapması da  mümkündür.

Öte yandan; Türkiye-Afganistan ilişkilerinin geleceğine ülkemiz içinde siyasetten arındırılmış milli  hassasiyetlerle bakılmalı, her türlü farklı görüş, öneri de dikkatle dinlenmelidir. Bu hususta sorumluluk iktidardadır.

Öncelik varsa ülkede geride kalan vatandaşlarımızın, askerlerimizin güvenliklerinin korunmasıdır. Kabil havalimanının Türkiye tarafından korunması projesinin ise  ülkenin yeni gerçekler ışığında artık pek  anlamı da  zaten kalmamıştır.

Türkiye’nin bu yeni dönemde çıkmazlarla da karşılaşacağı şüphesizdir. Belki bir müddet Taliban’daki dönüşümün, iç ve dış politika adımlarının,  ülke içinde geniş kesimlerle bir  uzlaşı ortamını  tesis  edip edemeyeceğinin izlenmesi yararlı olacaktır. Bunlara göre de Afganistan’la  ikili hatta  üçlü  ve  bölgesel ölçekte ilişkilere ve işbirliğine yeni bir mahiyet kazandırma imkanları araştırılabilecektir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ipekyoluhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
( (