Şehitlik bir insanın ulaşabileceği en yüksek makam. Kimsenin buna bir itirazı olamaz, zaten eden de yok.
Lakin, İslam ölüme teşvik eden bir din değil, tam tersine yaşamayı ölmenin önüne çıkaran bir din. Şehitlik, başka çare kalmadığında Müslümanlara verilmiş bir ödül. Bu ödül ölüme koşmak için değil, ölümle burun buruna gelindiğinde geri adım atmamak, mevzileri korumak için. Hayatın kendisinden değerli bir mükafat yoksa insanlar niçin ölsünler? Böyle anlamadığımız takdirde İslam'ı farkında olmadan ölü sevici bir din haline getiririz ki bu doğru değil.
Bu şehit edebiyatı içinde en çok konuşanlar da hayatında risk almaktan kaçınmış kişiler. En çok da onlar bağırıyor, bin atlı akınlardan kalmış akıncılar gibi ha bire kazanın altına ateş atıyorlar.
Bu savaş çığırtkanlarının kışkırtmaları ve yanlış politikalar yüzünden en sonunda bir günde 37 şehit verdik. Bu sayının artmamasını diliyorum. Çünkü tedavi gören bir düzine daha ağır yaralı var. Dilerim hepsi iyileşir sağlığına ve ailesine kavuşur.
Peki bu yeni durum ne anlama geliyor. Bir defa şunu açıkça ifade etmek lazım, Esat tek başına Türk askerine saldırmaya cesaret edemez. Bu saldırı bir Rus saldırısı idi ve şehitlerin sorumlusu da Putin'dir. Kaypak Rus politikasına güvenmenin ne kadar yanlış olduğu, Batı ile münasebetleri bozmanın böyle durumlarda ülkeyi nasıl yalnızlaştırdığı bir defa daha ortaya çıktı. Oysa bunun böyle olacağına dair iktidar defalarca uyarılmış ama siyasi iktidar dostum Putin'den vaz geçmemişti. Şimdi herkes Perşembe günü ( 5 Mart) Putin'le Moskova'da yapılacak görüşmenin sonuçlarını bekliyor. Türkiye, oraya 37 askerini kaybetmiş bir ülkenin psikolojisi ile Rusya ise masaya 37 askerimizi şehit etmenin moral üstünlüğü ile oturacak. Görüşmelerin nasıl sonuçlanacağını önceden tahmin etmek güç. Ancak Lavrov'un şimdiden yaptığı açıklamalar, Rusya'nn önceki pozisyonundan geri adım atmayacağını gösteriyor.
Bugün anlaşılıyor ki 10 yıl önce Suriye'ye girmek yanlıştı ama bu noktaya geldikten ve bu kadar ağır bedeller ödedikten sonra hiç bir sonuç almadan çıkmak da yanlıştır. En azından bir terör koridorunun engellenmesi, ülkesini terk eden Suriyeli sığınmacıların ülkelerine salimen dönmeleri için bir mutabakat yolu bulunabilir. Sınır kapılarını açarak düne kadar ensar/muhacirin kavramıyla misafir edilen insanları şimdi çok nobran bir şekilde kapı dışarı etmek, bununla güya Batı'yı bir şeylere mecbur edeceğimizi düşünmek doğru bir yol değil. Kış ortasında sınırda ortaya çıkan manzaralar Türkiye'nin imajı için ne kadar yanlışsa, bugüne kadar yapılan iyilikleri de anlamsızlaştırdığı için başka bir yanlıştır.
Bu tür felaketlerin, ortak acıların, en azından nerede hata yaptık sorusunu kendimize sormamızı gerektirdiğini düşünüyorum. Ne yazık ki 37 şehide rağmen böyle bir muhasebe arayışına tanık olmadık. Rus vurdu, iktidar yine Gezi'yi, Bay Kemal'i konuşmayı tercih etti. Bunca şehit bile vicdanları yumuşatamıyor, kör çekişmeleri engelleyemiyorsa vay halimize. İnsanı yaşatmayı seçmeyen bir anlayış, bu tip kayıplardan, acılardan ders almaz. Dilerim akıl galip gelir, Suriye politikasını bir defa daha düşünür, kendimiz gibi düşünmeyenlerin sesine de kulak veririz.