( (
Selçuk Özdağ
Köşe Yazarı
Selçuk Özdağ
 

Korona'dan Önce ve Sonra

Türkiye ve dünya 21.yüzyılın en büyük ve yaygın felaketi ile boğuşuyor. Korona Virüsü sosyal, siyasal ve ekonomik hayatı müthiş bir şekilde etkiledi. İnsanlar evlerine çekilmek zorunda kaldı, toplumsal ilişkiler geçici olarak da olsa farklılaştı. Herkes tehlikenin büyüklüğünün farkında. İlacı bulunamadığı takdirde felaketin her dakika büyüyeceği, insan varlığını tehdit eden boyutlara varabileceği konuşuluyor. Bu gibi durumlarda her şeyi bir tarafa bırakıp vatandaşın sağlığını, güvenliğini düşünmek gerekiyor. Nitekim öyle de oldu. Siyasete muvakkaten ara verildi. Kutuplaştırıcı, ötekileştirici  politik dil birkaç haftalığına da olsa sahneden çekildi. Bu açıdan toplumda ciddi bir rahatlık ve gevşeme meydana geldi.   Önceki gün CB Erdoğan Korona’ya karşı alınan tedbirleri açıkladı. Dünyada da benzer tedbirler alınıyor. Açıklanan paketin çoğu ekonomik tedbirlerdi. Keşke biraz daha virüsün yayılmasını engelleyici tedbirler getirilebilseydi. Önemli olan esnafın borcunu, SSK ödemelerini ertelemek değil (tabi ki bu da önemlidir) ama devlet 2 veya 3 ay SSK primlerini üstlenebilirdi. 10. maddede ifade edilen 500 bin TL’nin altında alınacak evlerle ilgili peşinatın yüzde 10’a, kredi miktarının yüzde 90’a çıkarılması da yanlıştı. Tabii ki böyle bir düzenleme yapılabilir. Ama müteahhitlere ellerindeki evleri satmak için yeni bir imkan sunulmasının Korona ile ne alakası var? Bu tip düzenlemeler virüsün arkasına saklanmış başka amaçların varlığı anlamına gelir ve vatandaşı şüpheye sevk eder. Başka bir bağlamda böyle bir düzenleme yapılsaydı kimsenin aklına farklı bir şey gelmezdi.     Yine de alınan tedbirlerin, gösterilen çabaların olduğunu görüyorum.Sağlık bakanı iyi bir performans sergiledi,( keşke daha bağımsız hareket edebilseydi,edebilirmiydi?)gecesini gündüzüne kattı. Bazı tedbirlerde gecikme olmuş olabilir(hükümet,bazı konularda çok gecikti,olayların arkadında kaldı.)yapılanları görmezden gelmek de haksızlık ve adaletsizlik olur. Farklı partilerde olmak her şeye muhalefet etmek anlamına gelmez. Böyle bir siyasetin ülkeye de faydası olmaz. Ülkemizde muhalefet  hep doğru/yanlış ayırımı yapmadan her şeye muhalefet şeklinde yapılır. Onun içinde partiler inandırıcılık sorunu yaşarlar. Bu gibi durumlarda en doğru siyaset farklılıkları geri plana atarak bu felaketi en az bedel ve maliyetle atlatmak için herkesle hiçbir kompleksi taşımadan dayanışma içinde olmaktır. Vatandaşın beklediği de budur. Nitekim bu süreçte bir çok çevreden şunu duymuş olmalısınız, “virüs geldi gerilim ve kamplaşma siyaseti bitti. Televizyonları daha rahat açabiliyoruz. Neydi o düşmanlık siyaseti?" Demekki vatandaş sükunet bekliyor, pozitif bir siyaset dili istiyor. Bu felaket bu dili değiştirebilir mi? Hiç sanmıyorum. Siyasi kimliğini kavga üzerine kuranlar kolay kolay bu alışkanlıklarından sıyrılamazlar.     Her gün görünür olmak, vatandaşı etki altında tutmak isterler. Yapılan araştırmalarda ülkemizde iktidarda olanların medya önüne çıkma oranları, Batı demokrasilerinde iktidarda olanların medya önüne çıkma oranlarının birkaç katı. Bu oran ancak demokrasi dışı ülkelerin iktidarları ile  mukayese edilebilir bir noktada. Bu boğucu siyasi propaganda her zaman aynı etkiyi yapmayabiliyor, bazen de vatandaşın depolitize olmasına neden oluyor. Bu virüs salgınının hepimiz için bir derlenme, toplanma ve muhasebe  vesilesi olmasını diliyorum.
Ekleme Tarihi: 21 Mart 2020 - Cumartesi
Selçuk Özdağ

Korona'dan Önce ve Sonra

Türkiye ve dünya 21.yüzyılın en büyük ve yaygın felaketi ile boğuşuyor. Korona Virüsü sosyal, siyasal ve ekonomik hayatı müthiş bir şekilde etkiledi. İnsanlar evlerine çekilmek zorunda kaldı, toplumsal ilişkiler geçici olarak da olsa farklılaştı. Herkes tehlikenin büyüklüğünün farkında. İlacı bulunamadığı takdirde felaketin her dakika büyüyeceği, insan varlığını tehdit eden boyutlara varabileceği konuşuluyor.
Bu gibi durumlarda her şeyi bir tarafa bırakıp vatandaşın sağlığını, güvenliğini düşünmek gerekiyor. Nitekim öyle de oldu. Siyasete muvakkaten ara verildi. Kutuplaştırıcı, ötekileştirici  politik dil birkaç haftalığına da olsa sahneden çekildi. Bu açıdan toplumda ciddi bir rahatlık ve gevşeme meydana geldi.

 


Önceki gün CB Erdoğan Korona’ya karşı alınan tedbirleri açıkladı. Dünyada da benzer tedbirler alınıyor. Açıklanan paketin çoğu ekonomik tedbirlerdi. Keşke biraz daha virüsün yayılmasını engelleyici tedbirler getirilebilseydi. Önemli olan esnafın borcunu, SSK ödemelerini ertelemek değil (tabi ki bu da önemlidir) ama devlet 2 veya 3 ay SSK primlerini üstlenebilirdi. 10. maddede ifade edilen 500 bin TL’nin altında alınacak evlerle ilgili peşinatın yüzde 10’a, kredi miktarının yüzde 90’a çıkarılması da yanlıştı. Tabii ki böyle bir düzenleme yapılabilir. Ama müteahhitlere ellerindeki evleri satmak için yeni bir imkan sunulmasının Korona ile ne alakası var? Bu tip düzenlemeler virüsün arkasına saklanmış başka amaçların varlığı anlamına gelir ve vatandaşı şüpheye sevk eder. Başka bir bağlamda böyle bir düzenleme yapılsaydı kimsenin aklına farklı bir şey gelmezdi.

 

 

Yine de alınan tedbirlerin, gösterilen çabaların olduğunu görüyorum.Sağlık bakanı iyi bir performans sergiledi,( keşke daha bağımsız hareket edebilseydi,edebilirmiydi?)gecesini gündüzüne kattı. Bazı tedbirlerde gecikme olmuş olabilir(hükümet,bazı konularda çok gecikti,olayların arkadında kaldı.)yapılanları görmezden gelmek de haksızlık ve adaletsizlik olur. Farklı partilerde olmak her şeye muhalefet etmek anlamına gelmez. Böyle bir siyasetin ülkeye de faydası olmaz. Ülkemizde muhalefet  hep doğru/yanlış ayırımı yapmadan her şeye muhalefet şeklinde yapılır. Onun içinde partiler inandırıcılık sorunu yaşarlar. Bu gibi durumlarda en doğru siyaset farklılıkları geri plana atarak bu felaketi en az bedel ve maliyetle atlatmak için herkesle hiçbir kompleksi taşımadan dayanışma içinde olmaktır. Vatandaşın beklediği de budur. Nitekim bu süreçte bir çok çevreden şunu duymuş olmalısınız, “virüs geldi gerilim ve kamplaşma siyaseti bitti. Televizyonları daha rahat açabiliyoruz. Neydi o düşmanlık siyaseti?" Demekki vatandaş sükunet bekliyor, pozitif bir siyaset dili istiyor. Bu felaket bu dili değiştirebilir mi? Hiç sanmıyorum. Siyasi kimliğini kavga üzerine kuranlar kolay kolay bu alışkanlıklarından sıyrılamazlar.

 

 

Her gün görünür olmak, vatandaşı etki altında tutmak isterler. Yapılan araştırmalarda ülkemizde iktidarda olanların medya önüne çıkma oranları, Batı demokrasilerinde iktidarda olanların medya önüne çıkma oranlarının birkaç katı. Bu oran ancak demokrasi dışı ülkelerin iktidarları ile  mukayese edilebilir bir noktada. Bu boğucu siyasi propaganda her zaman aynı etkiyi yapmayabiliyor, bazen de vatandaşın depolitize olmasına neden oluyor. Bu virüs salgınının hepimiz için bir derlenme, toplanma ve muhasebe  vesilesi olmasını diliyorum.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ipekyoluhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
( (