Örneğin birçoğumuzun twitter yada facebook hesabındaki yüzlerce kişinin birçoğunu tanımamakta, hatta tanıdıklarımızla dahi iyi bir dostluğumuz olmamaktadır. Öylesine sohbetler, samimiyetsiz ifadeler kendimizi bir nebze yalnız hmemek için yapılmakta, bu şekilde zaman geçirilmeye çalışılmaktadır. Çoğu zaman sosyal medya boşa vakit geçirilen bir ortam olmakta, Allah’ın bir nimeti olan interneti kullanmamıza rağmen birçoğumuz dünyadan bir haber yaşamaktadır.
Bazı kimselerin ise evlerinde besledikleri hayvanları en yakın dostları. Elbette hayvanlar Allah’ın bize bir nimeti. Onları beslemek, bakımını yapmak çok güzel. Ancak fakirliğin insanların belini büktüğü böyle bir dönemde hayvanlara gereğinden fazla ilgi gösterip, açlıktan ve bakımsızlıktan hasta olan çocukları, teyzeleri, amcaları umursamamak vicdani bir hareket olmayacaktır.
Günümüzde teknolojinin ilerlemesiyle insanlarla iletişim kurmak daha kolay bir hale gelmiş durumda. Örneğin selfie çılgınlığı tüm dünyayı sarmakta, arkadaş grubu ile çekilen fotoğraflar internete yüklenmekte, mutluluk pozları verilmektedir. Ancak buna rağmen bu insanların büyük bir kısmının yalnız ve mutsuz olduklarını ifade ettiklerine çokça şahit oluruz. Yine insanların büyük bir kısmının yakınlarıyla dahi ilgilenmezken internet ortamında saatlerce tanımadıkları kişilerle vakit geçirdiklerine şahit oluruz. Öyle ki yakınlarımızla dahi konuşarak değil, telefondan yada mesajlaşarak haberleşiriz.
Peki bu yalnızlık hastalığına karşı kimleri yada neleri suçlayacağız? Yalnızlığın tek bir nedeni var; insanların büyük bir bölümünün sevgisizliği yaşaması. Günümüzde sevgisizliğin çocuk yaşta telkini başlıyor. Ezmemek için ezeceksin, üzülmemek için üzeceksin, gerekirse babana dahi güvenmeyeceksin... Bu mantıkla yetişen kişi sevgiden, merhametten, affedicilikten ve tüm güzel ahlaki değerlerden uzaklaşıp, kendi hayatını kurtarmaya çalışan bir robota dönüşüyor. Sevgiden uzaklaşan insan bir zaman sonra güzelliklerden zevk almayı unutuyor, hatta güzellileri göremiyor. Herkese nefretle yaklaşıyor. Sosyal medyadaki nefret dili bunun en bariz örneğidir.
Her konuda olduğu gibi bu beladan tam manasıyla kurturabilmenin yolu Kuran ahlakıdır. İnsan ancak Allah sevgisini ve korkusunu yaşadığında gerçek sevgiyi anlayabilir. İnsan ancak Allah’ı sevdiğinde dünyadaki tüm canlılara sevgi ve şefkat duyabilir. İnsan ancak Allah’ı sevdiğinde güzel kokan bir çiçekten, çocuk sevimliliğinden zevk alabilir. İnsan ancak Allah’ı sevdiğinde zor durumda olan insanlara yardım elini uzatabilir.
Allah Kuran’ı insanlar sevgiyle yaşasınlar diye indirmiştir. Sevgiyi bilmeyen insan dünyanın yükünü kaldırmakta zorlanır. Tevekkülü bilmediği için çok kolay hüzne kapılır, bunalıma girer. Oysa Allah’ı sevmek ferahlıktır. Allah’a güvenmek kalplere şifadır. Rabbimiz bir Kuran ayetinde bu durumu şöyle haber vermiştir:
Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslam'a açar; kimi saptırmak isterse, onun göğsünü, sanki göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı kılar. Allah, iman etmeyenlerin üstüne işte böyle pislik çökertir. (En'am Suresi, 125)
Tabii insan dönem dönem yalnız kalmak durumunda olabilir. Bu, Allah’ın bir imtihanıdır. Bundan dolayı insanın haksızlığa uğradığını düşünüp nefretle dolmasının, kendisini görünmez bir zırhla korumaya çalışmasının akılcı bir yönü yoktur. Müslüman tek bir odada yaşamak durumunda da kalsa kendini yalnız hmez. Çünkü Allah her an onunla beraberdir.
Allah'ın göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun? (Kendi aralarında gizli toplantılar düzenleyip) Fısıldaşmakta olan ÜÇ KİŞİDEN DÖRDÜNCÜLERİ MUTLAKA O'DUR; BEŞİN ALTINCISI DA MUTLAKA O'DUR. BUNDAN AZ VEYA ÇOK OLSUN, HER NEREDE OLSALAR MUTLAKA O, KENDİLERİYLE BERABERDİR. (Mücadele Suresi, 7)