Bu, insanın tamamen Allah’a yönelerek nefisinin isteklerini öldürmesi, bir bakıma ölmeden ölmesi anlamına gelir. Peygamberimiz (s.a.v) bir hadisinde şöyle buyurur: “ölmeden önce ölün”
Böyle bir imana sahip olmak için ise, Kuranın tüm hükümlerini kabul edip, uygulaması ve Allah’a teslim olması gerekmektedir. Bu yüzden mümin, son nefesine kadar Allah'ın hükümlerini yerine getirme konusunda çaba verir. Kuran’ın hükümlerine biraz uymak, biraz dünyada kendi çıkarlarını gözetmek, Allah’ın beğenmediği bir ahlaktır ve O’na tam teslim olma yönünde engeldir. Rabbimiz bir ayetinde bu durumu şöyle bildirir:
"İnsanlardan kimi, Allah'a bir ucundan ibadet eder..." (Hac Suresi, 11)
İmanı zayıf kimseler, dine bir ucundan yönelirlerken, samimi iman sahipleri Kuran'ın hükümlerini yaşamlarının her anında uygularlar. İmanları belirli koşullara bağlı değildir, kayıtsız şartsız iman ederler.
Dünya hayatına düşkünlüğü olan kişiler, rahat oldukları zamanlarında, biraz Allah’ı anar, biraz ibadetlerini yaparlarken, herhangi bir zorlukla karşılaştıklarında, bu yaptıkları ibadetlerden de vazgeçer ve isyankar bir hal alırlar. Örneğin, kol saati kaybolan böyle bir kişi rahatlıkla “vardır bir hayır’’ diyebilirken, arabası çalındığında aynı teslimiyetli tavrı gösteremez. Çünkü kendince, bu sefer kaybolan şeyin maliyeti büyüktür ve bu kendisini zarara sokacaktır. Oysa her iki olayı da Allah büyük hikmetlerle yaratmıştır. Kulunu bu şekilde imtihan etmekte, sabrını denemektedir.
Şeytanın kendisini saptırmak için, şuurunu kapamaya çalıştığının farkında olan mümin, Kuran’ı bildiği için bu tuzaklara hazırlıklıdır. Ama Mümin de hata yapar, gaflete düşebilir. Samimi inananın burada farkı, hemen tevbe edip, bir daha yapmamaya niyet etmesidir. Allah’tan uzak insanlar ise, zaten şeytanın telkinlerine esir olmuş, tamamen onun yönlendirmesi ile hareket eden insanlardır. İnanlar üzerinde şeytanın etkileyici bir gücü yoktur:
Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiçbir zorlayıcı-gücü yoktur. (Nahl Suresi, 99)
İnsanın üzerinde pis olan ve temizlenmesi gereken tek şey nefsinin fücurudur. Kişi Allah’ın rızası ve cennetine kavuşmak istiyorsa onu arındırmalı, dünyevi tutkularından vazgeçmelidir. Eğer vazgeçmiyorsa kibiri ardından gidecek, dünya hayatını sürekli nefsinin tutkularını doyurmakla geçirecek, ardından da ahirette sonsuz pişmanlığı yaşayacaktır.
“Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene; Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun). Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.’’(Şems Suresi, 7-10)
Bu insanlar, nefsinin fücurunu tatmin ettiklerinde, dünya hayatından maksimum düzeyde faydalanabilecek ve mutlu olacaklarını sanmaktadırlar. Oysa dünyadan geçebilmek ise muhteşem güzel bir şeydir. İnsanı rahatlatır, hafif yapar. İnsanı Allah yaratmıştır ve ancak onun mutlu olacağı ruh halini de O bilmektedir. Bir Kuran ayetinde Rabbimiz: Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah'ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain olur. (Ra'd Suresi, 28) buyurarak, insanın ancak mutluluğa ve doyuma Kendisi’ni sürekli zikrederek ulaşabileceğini bildirmiştir.
İNSAN
Bu, insanın tamamen Allah’a yönelerek nefisinin isteklerini öldürmesi, bir bakıma ölmeden ölmesi anlamına gelir. Peygamberimiz (s.a.v) bir hadisinde şöyle buyurur: “ölmeden önce ölün”
Böyle bir imana sahip olmak için ise, Kuranın tüm hükümlerini kabul edip, uygulaması ve Allah’a teslim olması gerekmektedir. Bu yüzden mümin, son nefesine kadar Allah'ın hükümlerini yerine getirme konusunda çaba verir. Kuran’ın hükümlerine biraz uymak, biraz dünyada kendi çıkarlarını gözetmek, Allah’ın beğenmediği bir ahlaktır ve O’na tam teslim olma yönünde engeldir. Rabbimiz bir ayetinde bu durumu şöyle bildirir:
"İnsanlardan kimi, Allah'a bir ucundan ibadet eder..." (Hac Suresi, 11)
İmanı zayıf kimseler, dine bir ucundan yönelirlerken, samimi iman sahipleri Kuran'ın hükümlerini yaşamlarının her anında uygularlar. İmanları belirli koşullara bağlı değildir, kayıtsız şartsız iman ederler.
Dünya hayatına düşkünlüğü olan kişiler, rahat oldukları zamanlarında, biraz Allah’ı anar, biraz ibadetlerini yaparlarken, herhangi bir zorlukla karşılaştıklarında, bu yaptıkları ibadetlerden de vazgeçer ve isyankar bir hal alırlar. Örneğin, kol saati kaybolan böyle bir kişi rahatlıkla “vardır bir hayır’’ diyebilirken, arabası çalındığında aynı teslimiyetli tavrı gösteremez. Çünkü kendince, bu sefer kaybolan şeyin maliyeti büyüktür ve bu kendisini zarara sokacaktır. Oysa her iki olayı da Allah büyük hikmetlerle yaratmıştır. Kulunu bu şekilde imtihan etmekte, sabrını denemektedir.
Şeytanın kendisini saptırmak için, şuurunu kapamaya çalıştığının farkında olan mümin, Kuran’ı bildiği için bu tuzaklara hazırlıklıdır. Ama Mümin de hata yapar, gaflete düşebilir. Samimi inananın burada farkı, hemen tevbe edip, bir daha yapmamaya niyet etmesidir. Allah’tan uzak insanlar ise, zaten şeytanın telkinlerine esir olmuş, tamamen onun yönlendirmesi ile hareket eden insanlardır. İnanlar üzerinde şeytanın etkileyici bir gücü yoktur:
Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiçbir zorlayıcı-gücü yoktur. (Nahl Suresi, 99)
İnsanın üzerinde pis olan ve temizlenmesi gereken tek şey nefsinin fücurudur. Kişi Allah’ın rızası ve cennetine kavuşmak istiyorsa onu arındırmalı, dünyevi tutkularından vazgeçmelidir. Eğer vazgeçmiyorsa kibiri ardından gidecek, dünya hayatını sürekli nefsinin tutkularını doyurmakla geçirecek, ardından da ahirette sonsuz pişmanlığı yaşayacaktır.
“Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene; Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun). Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.’’(Şems Suresi, 7-10)
Bu insanlar, nefsinin fücurunu tatmin ettiklerinde, dünya hayatından maksimum düzeyde faydalanabilecek ve mutlu olacaklarını sanmaktadırlar. Oysa dünyadan geçebilmek ise muhteşem güzel bir şeydir. İnsanı rahatlatır, hafif yapar. İnsanı Allah yaratmıştır ve ancak onun mutlu olacağı ruh halini de O bilmektedir. Bir Kuran ayetinde Rabbimiz: Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah'ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain olur. (Ra'd Suresi, 28) buyurarak, insanın ancak mutluluğa ve doyuma Kendisi’ni sürekli zikrederek ulaşabileceğini bildirmiştir.
Ekleme
Tarihi: 16 Kasım 2020 - Pazartesi
İNSAN
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.