Sağanak gibi zamlar, vergiler geliyor. Akaryakıta bir defa daha zam yapıldı. Çarşıya, pazara inilmiyor, her şey ateş pahası. Ekonomik olmayan, mahiyeti belirsiz ihalelerin, kötü yönetimin faturası millete kesiliyor.
Hatayı yapan yönetim, bedel ödeyen millet.
Üstelik onca krize, onca uyarıya rağmen iktidar yanlışta ısrar etmeye devam ediyor. Onun için bütün ekonomistler bizi daha kötü günlerin beklediğini söylüyorlar.
Daha kötüsü nasıl olur bilemiyorum, temennim daha iyiye gitmemiz, ülkeyi yönetenlerin akıllarını başlarına toplamalarıdır.
Bazıları AKP kongresinden bir umut ışığı bekliyordu. Umudunu kesmiş olanlar bile belki yaptıkları yanlışlardan ders almışlardır diye düşünüyordu. Hiç ders almamışlar, eski tas eski hamam. Aynı insanları bir dönem dinlendirip bir dönem sonra yönetime almak yenilik değildir. Sn CB'nın konuşmasında da yeni bir şey yoktu. Artık iktidar topluma bir gelecek sunamıyor. Geçmişte yapılanlarla avunmaya çalışıyor. Toplum geçmişe değil, hale ve geleceğe bakar. Büyük sıkıntılar var. Kaybedecek bir şeyi olmayanlar yüksek sesle konuşuyor. Kaybedecek şeyi olanlar susuyor, yutkunarak vaziyeti idare etmeye çalışıyor. Bu Kongre tarihe tükeniş kongresi olarak geçecek.
Şunu yaptık bunu yaptık artık taraftar kazanmak için yeter sebep değil, vatandaş bundan sonra ne olacak, nereye gidiyoruz sorusunun cevabını arıyor. Cek-cakla ülke yönetilmez. Başkanlık sistemi millete yük olmuştur. Onu savunanlar ve Cumhur ittifakı da. Bir ülkenin Cumhurbaşkanı karşısında olanlara zillet ittifakı der mi? Bu lafı dedikten sonra o lafın muhatabı olanlar kendisine saygı gösterir mi?
Sayın Erdoğan hep AKP genel başkanı gibi davrandı. Böyle olunca da söylediği her sözde taraf oldu. Oysa bu ülkenin tarafsız, yansız kurumlara ihtiyacı var. Bir CB'nin taraf olması orada devletin de bazı vatandaşlarına karşı taraf olmasıdır. Böyle bir sistemle toplumu barıştırma, gerilimleri ortadan kaldırmak mümkün mü?
Türkiye'nin en acil sorunu hükümet sorunudur. Sistem de hükümet de tıkanmış durumda. Bir yılda üç Merkez Bankası Başkanının değişmesi bu tıkanmanın sonucu. Cumhurbaşkanı atadığı kişilerde ehliyet aramıyor, laf dinleme teslimiyeti arıyor. Nitekim, bir başkanı görevden alırken gerekçe olarak laf dinlemiyor demişti. Devlet görevinde asıl olan laf dinlemek değil, görevin gereklerini yapmaktır. Ama sistem tek kişi üzerine kurulunca yasalara, kurallara uymaktan daha önemli olan tek adama uymaktır.
İyi gitmiyoruz, AKP kongresi de artık hiç bir şeyin iyi gitmeyeceğini gösterdi. On yıldır AKP aynı isimler etrafında dönüp duruyor. Aynı sözler aynı isimler, aynı ifadeler, vatandaş aynı hikayeleri dinlemekten bıktı. İstanbul Sözleşmesinden çekilmenin arkasında bile kaybetme telaşı var. Oğuzhan Asiltürk'ün sözlerinden medet umularak altına nice gösteriş ve tantana ile imza atılan bir sözleşmeden çekilindi. Kadın cinayetlerinin sebebi bu sözleşmeye yüklendi. Asiltürk'ün sözleşmeyi okumuş mudur bilemiyorum. Birileri bir şey üfürüyor, okuma, sorgulama alışkanlığı olmayanlar da peşinden koşuyor. Daha önce yazmıştım, AKP kaybettikçe ideolojikleşecek diye. Sözleşmeden çekilmek bir başlangıçtı, korkarım yarın vahiy alıyoruz bile demeye başlarlar. Hayrettin Karaman gibi bir hocaları varsa her şey mümkündür. Keşke bu zatı dinlemeden, mesela 28 Şubat'ta ne yapmış, hangi mücadeleyi vermiş diye sorsalardı. Yine de iktidarın aklını başına devşirmesini umut etmek istiyorum. Bu ülke hepimizin, batarsa altında milyonları, milyarları vuranlar değil, biz kalırız. Sokak Erdoğan'a sarı kart gösterdi. Böyle giderse kırmızı kart yakındır.