İstanbul Sözleşmesi Hakkında Bazı Notlar
İstanbul Sözleşmesi Türk iç hukukunda onay sürecinin tamamlanması ve Avrupa Konseyi bakımından da sayıca yeterli onay ülkesi şartının yerine gelmesiyle birlikte 1 ağustos 2014’de yürürlüğe girdi. Ancak son derece ilginçtir ki bunun ardından, yaklaşık 6 yıl sonra Sözleşme tekrar ülkemiz gündemine gelmeye başladı. Sözleşmenin ülkemizdeki onay sürecinde görülen heyecan ve destek hatırlandığında bu durumun ardındaki siyasi nedenleri, gelişmeleri objektif şekilde takip edenlerin layıkınca değerlendireceklerinden şüphemiz yok. Bu tür spekülatif yaklaşımların son örneğini geçtiğimiz hafta bir TV programında Prof.Dr.Davutoğlu’na konuyla ilgili olarak yöneltilen soruların mahiyetinden de gördük. Gerekli cevaplar kendilerine verildi. Umarız bunların ışığında bakış açılarını gözden geçirirler.
Burada bilinmesi gereken bir başka husus, kadınlara şiddet konusunun geçmişi, önemi ve mahiyeti itibariyle siyasi spekülasyonlardan, önyargılardan arındırılmasının ve bu anlayışla gerekli her türlü düzenlemenin büyük bir sorumluluk ve hassasiyet içinde yapılmasının önem taşıdığıdır. Şiddet mağduru kadınlar ülkemizde veya dünyanın neredesinde olurlarsa olsunlar saygıyı ve hassasiyeti hakkediyorlar. Hukukun, toplumun ve iktidar sahiplerinin görevi de bu sorumluluğun gereğini yerine getirmek.
Bu genel görünüm içinde konuyla ilgili değerlendirmeleri izlediğimizde, çoğu yorumların somut bilgi veya verilerden çok siyasi yaklaşımlarla şekillendiğini ve bu anlayış üzerine bina edilmiş önyargıların ve siyasi anlayışların, göze girme düşüncesinin Sözleşme’nin ele alınışında etkili olduğunu düşünüyoruz. Bu bakımdan konunun sağlıklı değerlendirilme zemininin bulunmayışı, eleştirilerin yıkıcılığı ve objektiviteden uzaklığı ciddi bir mesele ve engel teşkil ediyor.
Burada konuyla ilgili bilgi zemininin güçlendirilmesine mütevazi de olsa bir katkı amacıyla bazı hususları hatırlatmakta yarar görmekteyiz. İstanbul Sözleşmesi’nden hareketle kadın hakları, aile içi şiddetin önlenmesi alanında atılan adımlar, 6284 sayılı kanun vb. gibi iç hukuk düzenlemeleri ise ilgili uzman kalemlerce paylaşılacaktır.
I.Kadına şiddetle mücadele konusunda İstanbul Sözleşme öncesinde de çeşitli uluslararası kuruluşlar bünyesinde ciddi çalışmalar yapılmıştır. Bunlar arasında örneğin, Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi (1979-CEDAW), İşkenceye Karşı BM Sözleşmesi (1987), Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (1986) BMGK’nin Kadına Karşı Şiddetin Ortadan Kaldırılması Bildirisi (1993) zikredilebilir. Uluslararası Ceza Divanı’nın kuruluş sözleşmesi (Roma Statüsü/1998) ‘nde de kadına karşı şiddet ele alınır.
AK bünyesinde de kadına karşı şiddetin önlenmesi konusunda 1990’lı yıllardan itibaren önemli çalışmalar yapılmış, 2002’de AK Bakanlar Komitesi’nde de buna yönelik bir karar alınmıştır. (Rec.2002/5) AK Başkanlar/Başbakanlar 2005 Varşova Zirvesi’nde aile için şiddetle ilgili kapsamlı çalışmalar yapılması kararlaştırılmış, AK Parlamenter Meclisi de bu çalışmalara destek vermiştir. (1450/2000, 1582/2002, 1777/2007, 1327/2003 gibi) Bu süreçte Bakanlar Komitesi aralık 2008’de bir uzmanlar grubu oluşturarak bir Sözleşme taslağı hazırlaması görevini vermiştir. Aralık 2010’da tamamlanan ve AKBK’de 7 nisan 2011’de onaylanan Sözleşme 11 mayıs 2011’de de İstanbul AKBK Toplantısı sırasında imzaya açılmıştır. O dönemde Türkiye’nin AKBK Dönem Başkanlığını (2010-2011) sürdürmekte olduğunun da hatırlanması yararlıdır.
İstanbul’da imzalandığı için kısaca İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi 1 ağustos 2014’de de yürürlüğe girmiş ve alanında ilk uluslararası belge olmuştur. Türkiye de Sözleşmeyi AK’nin bir kurucu üyesi olarak imzalamıştır. AK’nin 47 üyesi olduğunu, dünyanın 800 milyonu aşkın bir nüfusunu barındırdığını bilmek gerekir. Ayrıca, Sözleşme sadece AK üyelerine değil diğer ülkelerin katılımlarına da açıktır. Bu bakımdan uluslararası düzeyde önemli bir yeri bulunmaktadır. Sözleşme uzun yıllar süren çalışmaların ürünüdür. Kadın hakları alanında önemli bir isim Prof.Dr.Feride Acar da bu ülke içinde ve uluslararası kuruluşlarda sürece katkılar yapmıştır.
İstanbul Sözleşmesi’nin hazırlanması ve katkılar yapılması sürecinde ülkemiz ilgili kurum/kuruluşların görüşlerinin alınmış olduğunu varsaymaktayız. Devlet geleneği ve bürokrasi usulü bunu gerektirir. Nitekim imzasını müteakiben hızlıca onay süreci başlatılmış, tespit edebildiğimiz kadarıyla sırasıyla;
-Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu (22 kasım 2011),
-Dışişleri Komisyonu (23 kasım 2011. Dönemin Aile ve Soyal Politikalar Bakanı F.Şahin de katılmış, destek vermiştir) ve
-TBMM Genel Kurul (24 kasım 2011) ‘da da kabul edilmiştir.
Son derece ilginçtir ki, bu görüşmelerde söz alan bütün parti temsilcileri lehde konuşmuşlar, Sözleşme’nin kadına karşı şiddetin ve aile içi şiddetin önlenmesine yönelik önemli bir adım olduğunu belirterek, imzası ve onayı kadar uygulamasının da önem taşıyacağını belirtmişler, tam bir dayanışma içinde Sözleşme‘yle mutabık kalmışlardır. Bu görüşmelerde aleyhte herhangi bir beyan olmamış, ayrıca çekince konusu da teknik bir soru dışında gündeme bile gelmemiştir. TBMM Genel Kurul’daki oylamada da Sözleşme, 246 olumlu, sadece 1 de çekimser oy almıştır. Olumsuz oy ise çıkmamıştır. Bilhassa Hükümet kanadı büyük bir şevk ve heyecanla başından sonuna kadar destek vermiş, katkı ve yönlendirme sağlamış, her vesileyle de imza ve onayının büyük adım olduğuna işaret etmiştir.
İç hukuk süreciyle ilgili diğer adımlar şöyle olmuştur;
*Sözleşme’nin onayının uygun bulunması (24 kasım 2011, 6251 sayılı kanun)
*25/27 kasım 2011 Cumhurbaşkanlığı onayı
* Resmi Gazete’de yayım (29 kasım 2011 No; 28127)
*Bakanlar Kurulu kararı (10 şubat 2012, 2816)
*Resmi Gazete’de yayım (8 mart 2012, No; 28227) (Kadınlar Günü‘ne denk getirildiği görülmektedir)
*Avrupa Konseyi’ne bildirim. Ülkemizdeki iç hukuk süreci bu şekilde tamamlanmışsa da, AK’nin onay tarihi olarak bildirimin Sekretarya’ya ulaştığı 14 mart 2012 tarihini esas almış görülmektedir.
*Sözleşme’nin uluslararası düzeyde yürürlüğe girişi; 1 ağustos 2014 (8’i AK üyesi olmakla 10 imzacının onay şartını tamamlaması üzerine)
II. Bugün itibariyle Sözleşme’nin Avrupa Birliği dahil 46 imzacısı vardır. Bunlardan 34 ülke onay süreçlerini de tamamlamıştır. AK üyeleri Azerbaycan ve Rusya ise imzalamamıştır.
-Sözleşme’yi imzalayan ancak henüz onaylamayan 12 ülke ise; Ermenistan, Macaristan, İngiltere, Bulgaristan, Moldova, Çekya, Letonya, Litvanya, Lihtenştayn, Macaristan, Slovakya, Ukrayna’dır.
-Bu vesileyle belirtilmesinde yarar gördüğümüz bir önemli husus da Sözleşme’ye md.78 (2.ve 3. fıkra; Tazminat, yargı yetkisi, oturma izni, zaman aşımı vb.) ile belirtilen dışında çekince konulamadığıdır. Esasen ülkeler hazırlıkları uzun yıllar süren Sözleşme’ye en başından itibaren öneri ve görüşlerini vermişlerdir. İlgili maddede çekincenin imza/onay aşamasında konulabileceği açıkça belirtildiğine göre, sonradan buna imkan olmamaktadır.
-22 ülke ise imzalarken bazı çekinceler koymuştur. Bunlar; Almanya, Andorra, Danimarka, Ermenistan, Hırvatistan, GKRY, Çek Cumhuriyeti, Finlandiya, Fransa, Gürcistan, İrlanda,İsveç, İsviçre, Letonya, K.Makedonya, Malta, Monako, Polonya,Romanya, Sırbistan, Slovenya ve Yunanistan’dır.
-AK’nin önemli üyeleri ve katolik İtalya ve İspanya ise herhangi bir çekince koymaksızın Sözleşmeyi imzalamış ve onaylamıştır.
-Sözleşme ülkelerdeki gelişmeleri izlemekle görevli güçlü bir mekanizma oluşturmuştur. Bu mekanizmanın 2 unsuru bulunur.
a.GREVIO; Taraf Ülkeler Uzmanlar Grubu (10/15 üyelidir) (Türk Üyesi Aşkın Asan‘dır)
b.Taraf Ülkeler Komitesi (Taraf ülkelerin temsilcilerinden müteşekkildir)
-Sözleşmenin uygulama izleme sürecine bütün ülkeler gibi Türkiye de katılmaktadır. Bu çerçevede Türkiye; 3 temmuz 2017’de raporunu sunmuş, GREVIO raporu değerlendirmiş, Türkiye ilave görüşlerini 17 eylül 2018’de vermiştir.Taraf Ülkeler Komitesi de Ocak 2019’da tavsiye görüşlerini açıklamıştır. Bu uygulama bütün Taraf ülkeler için geçerlidir.
III.Diğer Bazı Hususlar / Venedik Komisyonu’nun Görüşleri
Sözleşme’nin içeriğini oluşturan kadına karşı şiddetin ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadele evrensel bir meseledir. Bu itibarla konuya herhangi bir ülkenin değil bütün dünyanın bir sorunu, meselesi olarak bakılmalıdır. Bu sorun batılı ülkelerde de yaygındır. 2014’de AB Temel Haklar Ajansı tarafından yapılan bir araştırma adeta şok edici verilere ulaşmıştır. Her 3 kadından biri fiziki/cinsel şiddete, yarısının ise diğer başka çeşitli şekillerde tacize maruz kaldıkları ortaya çıkmıştır. Aile içi şiddet nedeniyle yaşamını yitirenlerin sayısı da endişe vericidir. Partneri tarafından öldürülen kadın sayılarında Avrupa’da Almanya ve Fransa önde gelmektedir. Sözleşmeye taraf olmayan ülkelerde de, örneğin Rusya, oranlar yüksektir.Keza BM/Dünya Sağlık Örgütü’nün çeşitli araştırmaları da kadına karşı şiddetin gelişmiş/gelişmekte olan ülkeler farketmeksizin önemli bir küresel mesele olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu durum İstanbul Sözleşmesi’nin 2011 yılındaki açıklayıcı raporunda da önemle yeralmakta ve “…aile içi ve kadınlara karşı şiddetin insan hakları alanında Avrupa’nın yüzyüze bulunduğu en ağır ihlallerden olduğu ve halen de üzerinin örtüldüğü…“ vurgulanmaktadır. Dolayısıyla Sözleşme herhangi bir ülkeyi hedef almamakta, kadına karşı şiddetin önlenmesini evrensel ölçekte görmektedir.
Sözleşmeyi imzalamayan/onaylamayan birtakım ülkelerin iç durumları nedeniyle bundan endişe ettikleri, bazılarının ise anayasal değişiklik veya yeni düzenlemeler yapmaları gerektiği anlaşılıyor. Öte yandan, Sözleşme’yi imzalamayan ülkelerden örneğin, Azerbaycan’ın önümüzdeki dönemde imzayı düşündüğünü bazı yetkililerinin açıklamalarından görmekteyiz.
Buna mukabil, imzacı ancak henüz onaylamayan devletlerden Ermenistan; Sözleşmenin anayasasıyla çelişkili olup olmadığına ilişkin AK’nin hukuk danışma organı Venedik Komisyonu’ndan görüş sormuştur. Komisyon’un ekim 2019’de açıkladığı görüşünde bazı dikkat çekici yorumlar bulunmaktadır. Şöyle ki;
“İstanbul Sözleşmesi alanında ilk kapsayıcı Avrupa Sözleşmesidir. Kurumsal düzenlemeler, eğitim, koruma, veri toplama, izleme mekanizmaları getirmiştir.
*Sözleşme herhangi bir devlete bazı maddelerde geçen kategorilerdeki kişileri tanıma veya özel bir statü tanıma yükümlülüğü getirmemektedir. Sadece ayrımcılığa tabi tutulmamaları gereken gruplar olarak saymaktadır. Medeni durum, etnik kimlik, renk, dil, inanç vb. gibi. Şiddete karşı herkes korunacaktır.
*Sözleşme tanım olarak farklı hukuki sistemlere uygulanabilecek tarzda öngörülmüştür.Örneğin aynı cins evliliği tanıyanlara veya tanımayanlara.Dolayısıyla Sözleşme‘nin bu hukuki tanımları kabul etmeyen devletlerden bunları iç hukuklarına yansıtma gibi bir talebi yoktur.
*Bazı devletler Sözleşmenin onayının aynı cins evliliğin meşrulaştırılacağını düşünüyorlar. Örneğin Slovakya’nın onaylamama nedenleri arasında bu da rol oynamıştır. Ancak Sözleşme’de böyle bir husus bulunmamaktadır.
*Sözleşme cinsel eğilim ifadesini sadece ayrımcılık yapılmaması gerekli gruplar bağlamında kullanmıştır. Devletlerin iç hukukunda bunun olması veya olmaması Sözleşme’yi ilgilendirmemekte, bir beklentisi de bulunmamaktadır.
*Nihayet; onaylama kararı şüphesiz Ermenistan devletine ait bulunmakla birlikte, Venedik Komisyonu Sözleşme‘nin Ermeni Anayasasıyla çeliştiğini düşünmemektedir. Bilakis Sözleşme kadına karşı ve aile içi şiddetin önlenmesi hususunda Anayasa’sıyla ve bu ülkenin imzalamış olduğu diğer anlaşmalarla da uyumludur.“
AK bu konudaki basın açıklamasında da “…Sözleşme’nin Taraf devletlerden cinsiyet temelinde farklı kategorideki şahısları tanıma veya onlara özel bir statü verme yükümlülüğü getirmediğini..“ vurgulamıştır. Burada bahsedilen şiddetten herkesin korunmasıdır.
Komisyon‘un bu değerlendirmelerinin Sözleşme bağlamında bir çok hususa ışık tuttuğu kanaatindeyiz.
Sözleşme kadınlara ve aile içi şiddetin önlenmesine yönelik genel ilkeleri, izleme mekanizmalarını öngörmekte, bu anlayışla atılacak adımların Taraflarca yerine getirilmesini beklemektedir. Bu anlamda, ülkemiz bakımından 6284 sayılı Ailenin korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun önemli olmuştur. Bununla birlikte, yukarıda da belirtildiği üzere, Sözleşme’nin iç hukukumuzdaki durumuna dair en sağlıklı değerlendirmeler uzmanlarca yapılabilecektir. Herhalukarda, ülkemizde ve bütün dünyada bu alanlarda yapılacak epeyce düzenleme ihtiyacı bulunmaktadır.
Sonuçta; İstanbul Sözleşmesi’ne imzaladığı tarihten önce ve sonra Türkiye son derece güçlü şekilde sahip çıkmıştır.Bu sahiplenme bilhassa onay sürecinde yakinen görülmüş, bugüne kadar da devam etmiştir. Nitekim; Aile Bakanlığı’nın GREVIO’ya sunduğu 2017 ülke raporunda bu tutum tekrarlamış “Türkiye’nin Sözleşme’nin en büyük destekçisi olduğu, 3 yıl kadar süren hazırlık ve taslak çalışmalarına ilk günden itiaren faal şekilde katıldığı, bu katkıların Sözleşme’nin AK bünyesinde uygulanmasına da destek verdiği” vurgulanmıştır.
Nihayet; Devletlere Sözleşme’de 2 hak tanınmıştır.
a.Fesih (Md.80) Bu yöntem düşünülmemesi gereken, ciddi devletlerin çok özel nedenleri olmadıkça üzerinde durmayacakları, prestij sarsıcı adımdır.
b.Değişiklik önerme (Md.72) Buna mukabil zaman içinde taraf devletler bakımından bir takım yeni ihtiyaçlar doğabilir. Bunların ilgili madde çerçevesinde Ak Genel Sekreteri’ne iletilmesi durumunda süreç başlatılabilir. Sekretarya bu önerileri, diğer devletlere göndererek görüşlerini alır, ardından AK Bakanlar Komitesi’nin Kuruluş Belgesi‘nde öngörülen çoğunluk ilkesi uyarınca onay verilirse de geçerlilik kazanır.
İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin değerlendirmeler siyasi yaklaşımlardan uzak, objektif, kadın hak ve hukukuna saygı temelinde yapılmalı, kadına yönelik şiddetin ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlara karşı mücadele en önemli önceliklerimizden olmalı, Sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerimiz toplumsal değer ve hassasiyetlerimiz ışığında ivedilikle yerine getirilmeli, bu alandaki sorunların müsebbibi olarak Sözleşme gösterilmemeli, bütün ilgili uzman, kurum, kuruluş, STK ve kamuoyumuzun basın gibi etkili unsurlarının da katılımlarıyla toplantılar, çalıştaylarla sağduyulu şekilde meseleler ele alınmalıdır. Türk toplumunun kadın ve aileye büyük değer veren ve sağlıklı bir toplum yapısının çekirdeği kabul eden anlayışı bunu gerekli kılmaktadır.
Twitter (@umityardim1961)
Ekleme
Tarihi: 30 Mayıs 2020 - Cumartesi
İstanbul Sözleşmesi Hakkında Bazı Notlar
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.