Reşid Behbudov’dan efsanevi türkü “Laleler”i dinlemeyeni Azerbaycan’ı tam olarak anlamamıştır diye düşünürüm. Türkiye-Azerbaycan ortak tarihinin derinliğini de. “Ne vakittir aşığın gözü yoldadır, bir konak gelseniz bize laleler...” diye geçer bu türküde. Bir anlamda Osmanlı/Türk – Azerbaycan ilişkilerinin de en önemli ve ilginç dönemlerinden birini dile getirir gibidir. “Laleler” aynı zamanda, artık çökmekte olan büyük bir devletin, Devlet-i Ali’nin dağılışının bile haşmetli olduğuna şahitlik eden bir başarının, bir özgürlük hikayesinin şiirsel anlatımıdır. Laleler, gelincikler Azerbaycan halkı için kendilerine yardıma koşan Türk- İslam Kafkas Ordusu’nun askerlerini temsil etmektedir.
I.Dünya Savaşı yıllarında Rus çarlık ordusu Osmanlı sınırlarını geçerek Anadolu’nun içlere doğru ilerlemektedir. Azerbaycan’da ise Bolşevik Sovyet yönetimi tesis edilmiştir.
Şaumyan’ın liderliğindeki Bakü Sovyeti döneminde, bilhassa da 31 mart 1918’de Azerbaycan’ın Müslüman Türk halkı büyük kıyımlara uğrar. Bir yardım beklemektedirler tek umutları olan İstanbul’dan.
Kafkasya’da bu gelişmeler yaşanırken, müttefik Almanya bile Türklerin bölgeyle ilgilenmesini istememekte, zaman zaman iki taraf arasında büyük gerginlikler de yaşanmaktadır. Zira “Bakü petrol, ışık ve enerji demektir” diyen Lenin gibi Almanya da gözlerini Bakü’ye dikmiştir. Mazlum bir halka yardım için değil, petrol kaynaklarını Ruslardan daha önce ele geçirmek, sömürebilmek için. Bu nedenle müttefiki Osmanlıyı bile bölgede görmeyi arzu etmez, engellemeye çalışır.
Ancak Azerbaycan’ın sesini duyanlar da şüphesiz vardır. Bugün olduğu gibi o zamanlarda da. Şartlar ne kadar ağır ve zor olursa olsun Nuri Paşa öncülüğünde bölgede bir kurtuluş, özgürlük ordusu kurulur. Türk İslam Kafkas Ordusu. Nuri Paşa ve maiyeti 25 Mayıs 1918 günü Gence şehrine girerler. Yine 28 Mayıs 1918 günü de Azerbaycan Cumhuriyeti ilan edilir. Aslında o günlerin siyasi-sosyal durumunu en anlamlı şekilde, Türkiye dahil çok geniş bir coğrafyada yaygın olarak bilinen, sözleri (Ruslarca katledilen) Ahmet Cevad’a, bestesi Üzeyir Hacıbeyli’ye ait “Vefalı Türk geldi yine yol ver Türk’ün bayrağına” şarkısı özetlemektedir.
Böylece o günün şartlarında Azerbaycan’da iki güç merkezi doğmuş olur. Biri Gence’de bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti, diğeri Bakü’de Şaumyan yönetiminde Bolşevik Sovyet iktidarı. İki taraf arasında Gence-Bakü hattında yoğun savaşlar yaşanır. Göyçay, Aksu, Kürdemir, Şamahı ve diğerleri sırayla Kafkas ordusunun eline geçer. Azerbaycan’ı tanıyanlar bilir, yaz ayları korkunç sıcaktır, susuzluk yıpratıcıdır. Bir de o günün şartları içinde, 102 yıl önce, yaz ayları daha da zordur, ağırdır. Belki Kafkas Ordusu’nun fedakarlığı, hangi şartlar altında Bakü harekatının gerçekleştirdiği daha iyi anlaşılabilir bunlar hatırlandığında.
Bakü artık özgürlüğünü beklemektedir. Uzaklardan şehir gözükür. Karşılıklı silah sesleri duyulur. Ancak ilk günlerde taarruzlar sonuç vermez. Kayıplar çoktur, acılar büyüktür, yardım çığlıkları yükselmektedir.
Derken Bakü’den bir mektup ulaşır Türk karargahına bir gün. Özetle şunu söyler;
“Ey Türk Ordusu, bu şehri eğer şimdi zapt etmezseniz Bakü’de sizin için hazırlanan sofralar misafirsiz kalacak… Sen İngilizleri Çanakkale’de kırdın, Kut- ul Amare’de 14 bin İngilizi esir aldın. Şimdi sıra Kafkaslara geldi ve Bakü de senin yiğitlik tacında bir elmas olacak. Bakü’yü al ve vatanına bir armağan götür…”
İşte böylesine şartlar ve ruh haleti içinde şahlanan ordu Bakü’yü 15 Eylül 1918 günü ele geçirir. Bugünden tam 102 yıl önce. İngiliz ve Bolşevik güçler şehirden kaçar, giderler, Gence’deki Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti de Bakü’ye taşınır. Bakü’nün özgürlüğü yolunda yaşanın yitiren şehitlerin sayısı 1142 civarındadır.
Türk İslam Ordusu burada da durmaz, Dağıstan harekâtını başlatır, sırasıyla Derbent ve Mahaçkale’yi ele geçirir. Bu harekâtlarda verilen şehit sayısı ise yaklaşık 200’dür.
Tarihin kendi akışı içinde siyasi gelişmeler ne yazık ki farklı yönde gelişir, 30 ekim 1918’deki Mondros Mütarekesini müteakiben Türk-İslam Ordusu’nun Kafkasya’yı boşaltması zarureti doğar. Azerbaycan ve Bakü’yü de tabiatıyla.
Ama Kafkas Ordusu’nun mazlum Azerbaycan’a getirdiği özgürlük asla unutulmaz, Sovyet döneminde bile halkın içinde yaşar. Özgürlük ruhu SSCB’nin yıkılışının ardından 60 yıl sonra bir kez daha filizlenir, canlanır.
Bugün 15 Eylül. Türk İslam Kafkas Ordusu’nun Bakü harekatının ve şehri Bolşeviklerden kurtarışının 102. yıldönümü. Her 15 Eylül başta Azerbaycan olmakla geniş bir coğrafyada her yıl daha da büyüyen bir heyecanla kutlanıyor. Nuri Paşa ve maiyetinin önderliğindeki Kafkas Ordusu efsanesi nesilden nesile aktarılıyor. Bugün Azerbaycan’da bulunan ve her geçen gün sayıları da artan Türk şehitliklerinde şühedaya durmaksızın dualar ediliyor.
Bunlardan birinde, Sovyet döneminde bile, yerli halkın kutsal bir emanet gibi koruyup sakladığı Acıdere/Şamahı şehitliğindeki bir mezar taşında şunlar yazıyor;
“Bir Türk oğlu kahramanındır bu mezar,
Gör nasıl yer ile yeksan eyleyibdir Hazar,
Kafkas yolunda eyleyib canın,
Harp içre bir aslanındır bu mezar”
9 nisan 2000 tarihinde Bakü şehrinin tepelerinde, Şehitler Hıyabanı bölgesinde açılışı yapılan Türk Şehitliği de bunlardan biri. 102 yıl önce Anadolu’nun içlerinden buralara gelip şehit düşenler, dipdiri olarak görkemli tepelerden Bolşeviklerden kurtardıkları şehri seyrediyorlar.
Umarız gün gelir, ülkemizdeki belediyeler, yerel yönetimler bu harekatlarda yaşamını yitiren toplam 1342 şehidin hatıralarını şehirlerimizde ana meydanlara dikilecek anıtlarla, konferanslarla, kitaplarla da yaşatırlar. Öğrenciler okullarında ders kitaplarından bu efsanevi harekâtı öğrenirler. Zira Anadolu’nun birçok şehrinden gelip de dönemeyenler vardır Azerbaycan’ın farklı bölgelerine yayılmış bu şehitliklerde.
Hepsini bir kez daha rahmetle anıyoruz.
(Yine bu vesileyle, sayıları az da olsa tarihimizin bu altın sayfalarıyla ilgili çalışmaları her zaman büyük takdirle andığımı bilhassa belirtmek isterim. Araştırmacı Mustafa Görüryılmaz’ın Türk İslam Kafkas Ordusu isimli çalışması da bunlardan biridir)