Türkiye’nin Avrupa ile iç içe geçmişliğinin hikayesi şüphesiz yüzyıllarla ifade edilebilirse de bunun en somut sürecini 31 Temmuz 1959’da merhum Başbakan Menderes’in Topluluğa yaptığı başvuruyla başlayan ve çeşitli aşamalardan geçerek bugünlere kadar gelen Türkiye-AB ilişkileri teşkil etmektedir. Hiçbir zaman kolay olmayan bu ilişkilerde iniş ve çıkışlar her zaman görülmüş, çeşitli sorunlarla karşılaşılmış, günün şartlarına göre bunların aşılabildiği dönemler olduğu gibi sorunların giderek ağırlaşan sorunlar paketine dönüşebildiğine de şahit olunmuştur. Bugün içinden geçmekte bulunduğumuz dönem bunlardan biridir ve bu kritik günler sorunların aşılabilmesi için her iki tarafa da büyük sorumluluklar yüklemektedir. Bu sorumlulukların başında günlük ve kısa vadeli retoriklerin populist rüzgarlarına kapılmaksızın sağduyulu, uzun vadeli ve gerçekçi, ama aynı zamanda da vizyoner kararların alınması ve Türkiye-AB ilişkilerinin gerçek bir devlet adamlığı optiğinden değerlendirilmesi gelmektedir. Vizyoner devlet adamlığının tarihin akışını nasıl değiştirebildiğinin görüldüğü gibi, bunun bulunmayışının sonuçlarını gösteren bir çok örnek de mevcuttur. Osmanlı devlet yönetim geleneğinde bu durumlar “kaht ı rical” ifadesiyle açıklanır. Bir başka ifadeyle yetişmiş, tecrübeli, önünü ve geleceği görebilen devlet adamı eksikliği. Türkiye ve Avrupa/AB ilişkilerinin geçmişi yukarıda işaret ettiğimiz gibi çok köklüdür ve esasen tarafların krizleri aşabilme yeteneği, tecrübesi vardır. Ve bu birikim de mevcut darboğazların aşılabilmesi yönünde en büyük ve önemli değer olarak görülmelidir.
Türkiye-AB ilişkileri hemen her yönden stratejik düzeyde ele alınması gereken dosyaları içerir. Zira bunların her biri bu ilişkilerinin geleceğinin belirlenmesinde etkili olacaktır. Öte yandan; bu ilişkilerin önündeki engeller de, taraflarca yapılması gerekenler de ana hatlarıyla esasen bellidir. Bu genel görünüm içinde bu ilişkilerin geleceğinin değerlendirilmesinde göz önünde tutulması gerekli ana unsurlardan biri de; anavatan Türkiye ile AB coğrafyasında yaşayan milyonlarca ülkemiz kökenli insanımız arasında AB üzerinden kurulacak sağlıklı bağların getireceği uzun vadeli kazanımlardır. Türkiye-AB ilişkilerinin bizce en stratejik yönü de bu insani boyuttur. Gerçekten de, ilişkilerin normalleştiği dönemler bu ülkelerdeki insanlarımızı da doğrudan olumlu etkilemekte, gerek anavatan gerek yeni vatanları ile bağlarını güçlendirmekte, aksine durumlarda ise huzursuzluk, yaşadıkları yerlere uyumda zorlanma, gerginlikler doğmakta, hatta İslamfobi ve Türkfobinin de şiddetlenerek bu krizlerden beslenebildiğine şahit olunmaktadır. Şüphesiz ticaret ve ekonomiden karşılıklı yatırımlara, eğitime, terörle mücadeleye kadar hemen her alanda yakınlaşma imkanları da mevcuttur. Mevcut istatistiki veriler Türkiye ile küresel sistemin ABD’den sonra en büyük gücü AB arasındaki ilişkilerin mahiyetini göz ardı edilemeyecek kadar açık şekilde ortaya koymaktadır.
Türkiye-AB ilişkileri ve sorunlarının genel dokusunda bir çok unsur vardır. Nihayetinde 62 yıl önce Topluluğa yapılan resmi başvuru ile başlayan ve bugünlere kadar gelen kapsamlı bir müktesebattan bahsetmekteyiz. Bu ilişkilerin bugünkü gündeminde yer alan dosyalardan, örneğin vize muafiyeti konusunda (E) BE Naci Koru’nun Diplomasi Günlüğü’nde akıcı bir üslupla kaleme aldığı ve bizzat içinde yaşadığı tarihi bir süreci anlattığı “Neden Hala Avrupa Ülkelerine Vizesiz Gidemiyoruz? / Türkiye-AB Göçmen Mutabakatının Kısa Öyküsü” başlıklı yazıyı bilhassa tavsiye etmekteyiz.
Bugünlere doğru uzandığımızda, geçtiğimiz yaz aylarından itibaren Doğu Akdeniz odaklı gelişmelerin Türkiye-AB ilişkilerini birkez daha tarihi bir eşiğe taşıdığı malumdur. Gerçekten de son dönem ilişkilerinde büyük krizlerin biri de D.Akdeniz’deki Türk-Yunan gerginliği ekseninde yaşanmış, zamanla birçok başka bölgesel aktör de bu cepheleşme içinde saf tutmuştur. Bugüne kadar birçok vesileyle olduğu gibi, bu konuda da Yunanistan/ GKRY ikilisinin AB’ni Türkiye’ye karşı kışkırtma çabaları sahnede ön plandadır. Ege adaları dahil sorunların mahiyetine, hukuki ve diplomatik yönlerine dair bazı değerlendirmelerimizi geçtiğimiz dönemde yine Enpolitik sitesinde paylaştığımız hatırlanacaktır. Bu bakımdan bu kısa çalışmamızda sadece son dönem odaklı olarak dün (25 Mart 2021) yapılan son AB Liderler Zirvesi süreci üzerinden bazı görüşlerimizi paylaşmayı öngörmekteyiz.
Bu bakımdan 25/26 Mart 2021 Liderler Zirvesini hazırlayan bazı ön gelişmeleri birkez daha hatırlamak yararlı olacaktır.
I. Kritik 1/2 Ekim 2020 AB Özel Zirvesi’ne gidilirken Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları konusunda Türkiye ile Yunanistan arasında doğan gerginlik yaz aylarında giderek bölgesel bir mahiyete dönüşmüş, Türkiye; Yunanistan ve GKRY’den başka diğer bazı bölge ve bölge dışı ülkenin de yer aldığı geniş bir cephe ile karşı karşıya kalmış, bu cephe içinde saf tutan aktörlerden biri de (Fransa’nı öncülüğünde) AB olmuştur.
Bu gergin ortamın doğal bir sonucu olarak D.Karadeniz ve Türkiye 1/2 Ekim AB Liderler Zirve’sinde ele alınan ana konulardan birini teşkil etmiş, “Türkiye’nin AB üyelerinin egemenlik haklarına saygı duyması gerektiği aksi takdirde Türkiye’ye karşı bütün seçeneklerin masada olacağı” anlayışı görüşmelere hakim olmuştur.
Sözkonusu AB Özel Zirvesi’nde; AB’nin D.Akdeniz istikrar ve güvenlik ortamını stratejik önemde gördüğü, Türkiye’nin bölgedeki adımlarının AB’nin çıkarlarına ve uluslararası hukuka aykırı olduğu, AB’nin Yunanistan ve GKRY’ ne tam destek verdiği,Türkiye’ye deniz yetki alanları sorununun çözümü hususunda GKRY ile diyaloga girme çağrısı yapıldığı,Türkiye ve Yunanistan arasında son olarak kararlaştırılan güven artırıcı önlemlere destek verildiği,Yunanistan ve GKRY’ne karşı “illegal faaliyetlerin” durması durumunda AB’nin; Türkiye-AB ilişkilerine yönelik pozitif gündemli süreç oluşturma kararında olduğu (Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, ticaretin kolaylaştırılması, halktan halka temaslar, yüksek düzeyli temaslar, göç konularında diyalog vb.) buna mukabil söz konusu “ihlallerin” devamı halinde ise AB’nin, ilgili üye ülkelerin (Yunanistan ve GKRY) haklarını korumak amacıyla Türkiye’ ye karşı (AB Anlaşmalarının ilgili yaptırım maddeleri çerçevesinde yaptırımlar dahil) her türlü aracı kullanacağı açıklanmıştır. Bu konudaki gelişmelerin AB Konseyi’nin 10 Aralık 2020 Zirvesi’nde tekrar ele alınacağı ve değerlendirileceği vb. gibi hususlar da liderler buluşmasında öne çıkarılmıştır.
Dolayısıyla bu aşamada Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir açılım söz konusu olmadığı, sadece AB perspektifinden bir durum tespitinden bahsedilebileceği görülmektedir.
II. Öte yandan yine 2020 yılının son döneminde Türkiye-AB ilişkileri bakımından dolaylı/ dolaysız önem taşıyan diğer bazı gelişmeler de meydana gelmiştir. Bunlar arasında aşağıdakiler bilhassa belirtilmelidir.
a. Avrupa Komisyonu’nun 6 ekim 2020 günü açıkladığı 2020 yılı Genişleme Strateji Belgesi ve Türkiye Ülke Raporunda Türkiye’nin (güya)D.Akdeniz’de illegal faaliyetlerde bulunduğu ve bunların gerginliği artırdığı, AB üyelerinin egemen haklarına saygı duyulması gerektiği vb. görüşleri yer almış,
b. Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları 19 Kasım 2020 toplantısında Türkiye’ye karşı Yunanistan ve GKRY ile dayanışma ilan etmişler,
c. Avrupa Parlamentosu’nda 26 Kasım 2020 günü kabul edilen (631 olumlu, 3 karşı ve 59 çekimser) Karar ise Türkiye’nin KKTC Maraş bölgesinde attığı adımları eleştirmiş, Ada’nın birleşmesine yönelik çözümün sadece diyalog, diplomasi ve müzakerelerden geçtiği vurgulanarak AB Konseyi’ne Türkiye’ye karşı ağır yaptırımlar uygulama çağrısında bulunmuş,
d. AB Dışişleri Bakanları Konseyi’nin 7 Aralık 2020 günü yapılan Transatlantik ilişkiler, Gürcistan, Venezuela ve Türkiye’de durum gündem maddelerinin ele alındığı toplantısında ise, Türkiye ile ilgili “gelişmelerin değerlendirildiği” belirtilmiş, AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi de Türkiye’nin “dış politikasında bugüne kadar herhangi bir temel değişiklik olmadığını, Türkiye’nin durumunun 10 Aralık AB Liderler Zirvesi’nde ele alınacağını “ açıklamıştır.
III. AB Konseyi 10 Aralık 2021 Liderler Zirvesiöncesinde; çeşitli AB Liderlerinden taraflararası ilişkilerde yeterince olumlu gelişmelerin sağlanamadığı, Zirve’nin AB-Türkiye ilişkilerinin geleceği bakımından dönüm noktası olacağı türünden mesajlar da gelmiştir.
Yine bu ara dönemde AB Liderlerinin Türkiye’ye karşı yaptırımlar uygulanabileceği gibi tehditvari beyanları da sıkça görülmüş, Türk tarafı ise cevaben üst düzeyde ”...AB yaptırımlarının Türkiye’yi çok da ilgilendirmediği ” mesajlarını vermiştir.
a.Bu vesileyle gündeme sıkça gelen AB yaptırımlarının ne anlam taşıdığının hatırlanması da yararlı olacaktır. Bilindiği üzere, 1 Ekim 2020 Zirvesinde AB; Türkiye’ye karşı bütün araçları kullanabileceğini açıklarken TEU (AB Anlaşması) ile TFEU (ABİA)’ nin ilgili yaptırım maddelerine de atıfta bulunmuştur.
AB buradan hareketle Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi ve Komisyon’un ortak önerileri ile nitelikli çoğunlukla (üye sayısının % 55’i ve de AB nüfusunun % 65’i olacak şekilde) üçüncü ülkelere, kişilere, şirketlere, kurumlara vb. karşı bütün veya kısmi olarak ekonomik-mali ilişkilerin azaltılması, durdurulması kararı alabilmektedir.
Bunlar özetle; seyahat yasakları, silah-hassas malzeme ambargoları, mali varlıkların dondurulması, ticaret yasaklamaları şeklinde olabilmektedir. Bu yaptırımlar AB vatandaşlarını ve AB’de yerleşikleri veya buralarda ticaret yapanları bağlamaktadır. Bugün için AB’nin uygulamakta olduğu 40 kadar farklı yaptırım rejimi mevcuttur. Halihazırda AB’nin Doğu Akdeniz gelişmeleriyle bağlantılı olarak yaptırım uyguladığı bazı Türk vatandaşları da bulunmaktadır.
b.Özetle verdiğimiz bu gergin siyasi ortamda düzenlenen Zirve’nin gündeminde Covid19’a karşı eşgüdümün artırılması, iklim değişikliği, ticaret, güvenlik ve dış ilişkiler gibi maddeler yer almıştır. Ancak D.Akdeniz gelişmeleri ve AB-Türkiye ilişkilerinin geleceği maddesi Ankara için en önemlisidir.
Toplantıda, Türkiye ile ilişkiler konusunda farklı görüşler arasında bir dengenin sağlanması için çaba sarfedildiği, nitekim, 10 Aralık 2020 AB Liderler Zirvesi Sonuç Bildirisine bakıldığında;
-Yaptırım uygulanan Türk vatandaşları listesine bazı yeni isimlerin eklenmesi,
-AB Komisyonu’nun Mart 2021’e kadar Türkiye ile ilgili yeni bir Rapor hazırlaması, çok taraflı bölgesel Konferans konusunda çalışmaların devamı ve
-Kıbrıs-Maraş bölgesinin açılışı nedeniyle Türkiye’nin kınanması ve AB’nin Türkiye-D.Akdeniz konularında ABD ile eşgüdüm içinde bulunması gibi hususların öne çıktığı görülmektedir.
IV. Öte yandan; AB Konseyi’nin insan hakları alanında 7 Aralık 2020 günü ilk kez küresel ölçekte insan hakları yaptırım rejimi tesisini öngören bir Karar alarak bir Yönetmelik kabul etmesi son derece önemli olmuştur. Bu hususun bilhassa altı çizilmeli, not edilmelidir. Zira önümüzdeki dönemde bu rejimin AB’nin dış dünya ile ilişkilerinde zaman zaman gündeme gelmesi beklenmelidir. Bu düzenlemeye göre; dünyada ciddi insan hakları ihlalleri, işkence, keyfi tutuklama, soykırım, insanlığa karşı suçlar vb. nedenleriyle ilgili şahıs, kuruluş ve devletlere karşı çeşitli AB yaptırımları uygulanacaktır.
Nitekim, AB Büyükelçilerinin 11 Mart 2021 toplantısında 6 ülke insan hakları ihlalleri nedeniyle yaptırıma tabi tutulması kararı alınmıştır. Bu ülkelerden biri olan Çin’de bazı yetkililere D.Türkistan’daki uygulamaları nedeniyle yaptırım uygulanacaktır. Bu alanda ABD ile AB yakın işbirliği içinde de olacaklardır.
V. Yine AB Liderleri’nin10 Aralık 2020 / 25 Mart 2021 Zirveleri arasındaki dönemde;
-Türkiye-Yunanistan arasında 2 tur istikşafi görüşmeler yapılmış, (25 ocak İstanbul-16 Mart Atina) (Bu arada kullanılan terminolojinin değiştiği, 61 tur İstikşafi/Explaratory olarak nitelen görüşmelerin bu kez Ankara’da İstişari/ Consultative olarak tanımlandığı dikkat çekmiştir)
-Çeşitli insan hakları raporlarında Türkiye en alt sıralarda yer almayı sürdürmüş,
-Kıbrıs’la ilgili önümüzdeki ay Cenevre’de BM himayesinde bir gayri resmi buluşma yapılması kararlaştırılmış,
-Türkiye-ABD ilişkilerinde normalleşmeye yönelik herhangi bir süreç başlatılamadığı gibi Vaşington’dan gelen çeşitli mesajlarla Türkiye hemen her alanda hedef alınmış, gerek Başkan Biden yönetiminin yetkilileri, gerek Kongre’den çeşitli gruplar eleştirilerini ve Biden’a politika telkinlerini sürdürmüş,
-Türkiye’nin NATO içindeki sıkıntılı durumu devam etmiş (2030 NATO Vizyon Raporu)
-Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu’nda 11 Mart 2021 günü Suriye İhtilafının 10. Yıldönümü başlığıyla kabul edilen Karar’da Türkiye’ye (keza Rejim, Rusya ve İran’a karşı) yönelik ağır eleştiriler yer almış, Türkiye bilhassa K.Suriye’ye müdahaleleri vb. nedeniyle suçlanmış, örneğin bölgeden Y.Karabağ’a milis sevk etmekle itham edilmiş,
-S400’lerin akıbeti konusu ise Türkiye-ABD-NATO ekseninde en önemli sorunlardan biri olmayı sürdürmüştür.
Bu dönemde belki tek olumlu gelişme Türkiye-ABD dışişleri bakanları arasında 24 Mart 2021 günü NATO toplantısı vesilesiyle yapılan görüşme olmuştur.
VI.Ve nihayet 25/26 Mart 2021 AB Zirvesi. Yukarıda özetlenen siyasi şartlar içinde yapılan Zirve’nin gündemi;
i. AB içinde; Covid19, Tek Pazar, AB sanayi politikaları, dijital dönüşüm, ekonomi ve
ii. Dış politika alanında da D.Akdeniz’de durum ve Rusya ile ilişkiler olarak belirlenmiştir.
Zirveden önce 22 Mart 2021 günü yapılan Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda da AB-Türkiye gelişmeleri, AB’nin güney komşuluk politikaları ve Türkiye gibi önemli gündem maddeleri de ele alınmıştır. Gündemde Rusya, Venezuela, Batı Balkanlar, Myanmar’da durum gibi başlıklar da ele alınmıştır.
İnsan haklarının AB’nin önümüzdeki dönem dış politikasının önemli unsurlarından olacağını, 7 Aralık 2020’de AB Küresel İnsan Hakları Yaptırımlar Rejimi’ni kabul ettiğini yukarıda vurgulamıştık. Bu çerçevede Bakanlar toplantısında Myanmar darbesi nedeniyle ve uyguladıkları insan hakları ihlallerinden ötürü Myanmar, Eritre, Çin, Libya vb. gibi ülkelerden bazı yetkililere bu rejim temelinde yaptırım uygulanması kararı alınmıştır.
Yüksek Temsilci Borrellve AB Komisyonu tarafından hazırlanan ve genel anlamda ilişkilerin geleceğini önümüzdeki dönemde Türkiye’nin atacağı adımlara göre şekillendirme anlayışının hakim olduğu Türkiye-AB Raporu da Yunanistan dahil üyelerce, bazı yönleri dışında, dengeli bulunmuştur.
Bir bölümüne video konferansla Başkan Biden’ın da katıldığı 25 Mart Liderler Zirvesi’nde ise iki kanallı bir Türkiye-AB ilişkiler sürecinin öngörüldüğü alınan kararlardan ve sonuç bildirisinden açıkça anlaşılmaktadır.
-Türkiye’nin geçtiğimiz dönemde attığı adımlardan memnuniyet duyulduğu (örneğin D.Akdeniz’de tartışmalı bölgelerde sondaj çalışmalarının durdurulması!), bu adımların sürekli olmasının ve Türkiye’nin “uluslararası hukuka uymasının” (!) beklendiği,
-Bu gelişmelere göre gümrük birliğinin güncellenmesi dahil birtakım alanlarda işbirliği imkanlarının doğabileceği, aksi takdirde ise AB’nin gerekli adımları (AB yaptırımları) atabileceği,
-Türkiye’nin davranışlarının izleneceği ve ileride de AB Liderlerince değerlendirileceği sonuçlar arasında yer almaktadır.
Dolayısıyla son AB liderler zirvesinde de ilişkilerde stratejik ve yeni açılımlar getirebilecek herhangi bir sonucun çıkmadığı, ağırlıklı olarak bir gözetleme ve izleme sürecinin devam edeceği kararlarının alındığı söylemelidir.
Sonuç; Türkiye ve AB 60 yılı aşkın ilişkiler tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşamaktadır. Karşılıklı güven ve inanç sarsılmıştır. Bu nedenle normal şartlarda nispeten daha kolay aşılabilecek meseleler bugün adeta stratejik sorunlara dönüşmüştür. Ortada ne bir strateji ne de ileriye yönelik bir vizyon bulunmaktadır. Kimsenin önünü görebildiğini söylemek de keza mümkün değildir. Son dönem ilişkilerindeki bu sorunlu eşiğin ağırlık merkezini teşkil eden Türkiye-Yunanistan-Doğu Akdeniz gerginliği sürecinde de bu durum birkez daha ve açıkça ortaya çıkmıştır.
Bugün son Liderler Zirvesi kararlarına da bakarak, AB içinde Türkiye ile ilişkilerinin geleceğine dair net bir anlayışın bulunduğunu söylemek de pek kolay olmayacaktır. AB’ne yakın/orta vadede hiç gerçekçi olmayan tam üyelik perspektifinde bahsetmek bir tarafa bu zor şartlarda ilişkilerde normalleşmenin önünün açılabilmesinin bile yoğun çalışmalar gerektireceğini düşünüyoruz.