Suriye de yıllardır rejim ve teröristlerin baskılarından bunalan halk ve çocuklar, Barış Pınarı Harekatıyla bölgeye gelen Türk askerleriyle kucaklaşmak için adeta bir birleriyle yarışıyorlar.
Yıllardır batılılar dahil insanlıktan nasibini almamış devletlerin türlü oyunlarıyla aç bırakılan masum vatandaşlar Türk Kızılay’ının gıda ve diğer ihtiyaçlarını karşılayan yardımlarıyla Türklerin geldiğini farkına vararak memnuniyetlerini dünya ya göstermek için asker selamı veriyorlar.
Ne mutlu bize.
Böyle bir ordunun milletiyiz.
Kardeşi kardeşe düşman etmeyi başaranlar Türkiye’nin tarihinde olduğu gibi her zaman bu oyunları bozacağını unutmuşlar herhalde.
Silah ve cephane yığmakla, tüneller ve beton siperlerle donatmakla yazdıkları senaryonun hayata geçeceğini sananlar Türk ordusunun çok kısa zamanda bunları kağıt gibi parçalayacağını okumamışlar herhalde.
Suriye başta olmak üzere Müslüman ülkelerde akıttıkları kardeş kanının duracağını anlayan kefereler şimdi plan yaptıkları yerlerde avazı çıktığı kadar bağırmaya başladılar.
Türk ordusunu durdurun.
Hatta sivillere zarar veriliyor diye iftira da atmaya çalışıyorlar.
“Ama mazluma el kalkmaz, adaletten şaşılmaz” ülküsünün Türk’ün töresi olduğunu görmezden geliyorlar.
Bilmezden geliyorlar.
Küçücük beyinleriyle ekonominizi çökertiriz diye kendi zaaflarıyla bize aba altında sopa gösteriyorlar.
Bizde vatan ve namus kırmızı çizgidir. Yarım ekmek, bir baş soğan ekonominin hükmüdür.
Bilmeyene ta ceddimiz Selçukluların tarihinden iki olayı hatırlatayım.
Selçuklu Türklerinin "Var olup yok olma savaşı" diye adlandırılan Dandanakan Zaferi'nden sonra Tuğrul Bey Hemedan şehrine giriyordu. Orada, abdest almakta olan devrin evliyasından Baba Tahir'le karşılaştı.
Baba Tahir: Ey Türk! Allah'ın kullarına ne yapmak istiyorsun?
Tuğrul bey: Ne emredersen!
Baba Tahir: Muhakkak ki Allah adalet ve ihsan yapmayı emreder. Onun için Allah'ın emrini yap!
Tuğrul bey: Öyle yapacağım
Bu konuşmadan sonra Baba Tahir Tuğrul Bey'in elinden tuttu, Abdest aldığı ibriğin kapağını çıkarıp halkalı yerinden O'nun parmağına taktı ve şöyle söyledi: "- Dünya ülkelerini işte bunun gibi senin eline koydum; adalet üzere ol!.."
Bizans İmparatoru Romen Diyojen 200 - 250 bin kişilik ordusuyla Selçuklu Türklerinin üzerine yürürken Sultan Alparslan 50 bin kişilik ordusuyla O'nu karşılamaya hazırlanıyordu.
Alparslan, aralarında ünlü komutanlarından Sav Tekin'in de bulunduğu elçilerini barış görüşmeleri için İmparator'a gönderdi.
İmparator, sayıca çok ve silah üstünlüğüne sahip olan ordusuna güveniyor, Türk - İslam toprakları üzerine hayaller kuruyordu. Selçuklu elçilerinin ikazlarını dinlemeyince savaş kaçınılmaz olmuştu. Alparslan'ın Buharalı imamı Ebu Cafer O'na şu sözlerle moral verdi: "Ey Sultan! Sen, Allah'ın başka dinlere zafer vaad eylediği İslamiyet uğruna cihad yapıyorsun. Bütün Müslümanların mimberlerde sana dua edeceği Cuma günü savaşa giriş. Ben, Allah'ın zaferi senin adına yazdığına inanıyorum."
Gerçekten de zamanın İslam Halifesi, bütün camilerde okunmak üzere bir hutbe ve dua metni hazırlamıştı. Halife duasında şöyle diyordu: "Allah'ım!.. İslam'ın sancaklarını yükseltmek için hayatını esirgemeyen mücahidlerini yalnız bırakma. Alparslan'ı muzaffer kıl ve askerlerini meleklerinle güçlendir."
Cuma namazından sonra secdeye kapanan Alparslan şöyle dua etti: "Ya Rabbi!.. Seni kendime vekil tayin ediyor, büyüklüğün karşısında yüzümü yere seriyor ve Senin uğrunda savaşıyorum. Ey Allah'ım! Niyettim halistir, bana yardım et, Sözlerimde yalan varsa; beni kahret!"
Ey caniler.
Ey Allahtan korkmazlar.
Bu milletin ordusu hiçbir dönemde mazlumun kanını akıtmak için sefer yapmamıştır. ‘Barış’ için ‘Adalet’ için dimdik ayakta durmuştur.
Dünya durdukça duracaktır.