( (

Yurdakul Milletin Sesi Oldu

Gündem (Haber Merkezi) - | 10.01.2024 - 16:57, Güncelleme: 10.01.2024 - 16:57
 

Yurdakul Milletin Sesi Oldu

Konya Aydınlar Ocağı’nın düzenlediği Selçuklu Salı Sohbetlerinde gazeteci yazar Sadık Gökce yazar, bürokrat ve siyasetçi M. Emin Yurdakul’u anlattı
Konya Aydınlar Ocağı’nın düzenlediği Selçuklu Salı Sohbetlerinde bu hafta gazeteci yazar Sadık Gökce memleketçi edebiyatın oluşmasında öncülük eden yazar, bürokrat siyasetçi Mehmet Emin Yurdakul’u anlattı. İl Halk Kütüphanesi Salonundaki programda, Osmanlı’nın güç kaybetmeye başlamasıyla birlikte işlerin değiştiğine vurgu yağan Gökce, “Öncelikle Müslüman olmayan milletler başkaldırmaya başladılar. Arkasından diğer isyanlar geldi. 19. Yüzyılın ikinci yarısında Yeniçeri Ocağının kaldırılması ile devletin nerede ise askeri kalmadı. Paralı askerler olan Yeniçeriler ve Sipahilerden kurulu ordu ortadan kaldırılınca yeni bir ordu kurulması ihtiyaç haline geldi” dedi. Bu dönemde halktan kura ile askere alma işlemi başladığına diğkkat çeken Gökce, “Müslim, Gayri Müslim herkes askerlik yapmakla yükümlü tutuldu ama getirilen bedelli sistemi bunun bütün ülkeye yaygınlaşmasını geciktirdi. Parası olan bedel ödeyerek askere gitmedi. Parası olmayan ise askere alındı. Halkın askere alınması özellikle aydın kesimin toprağa bakış açısını değiştirdi. Daha önce Padişahın mülkü olarak görülen ülke sahiplenilmeye başlandı ve benimsendi. Namık Kemal 1872-73 yıllarında “Vatan veyahut Silistre” tiyatrosunu yazarak ilk defa Padişahın mülkünün vatan olduğunu dillendirdi” diyerek devam etti. 19. yüzyıl sonlarıyla 20. yüzyıl başlarında yetişen ve bütün Türklük için “Türk Aydınlanması” olarak adlandırabilecek dönemi yaşatan aydınların bütün yokluklara, yoksulluk ve yoksunluklara karşın hayret verici bir mücadele verdiklerini, fakat çağın muktedirlerine karşı verilen bu mücadelenin bedelini çok ağır ödediklerini anlatan Gökce şöyle devam etti: “Bu aydınların her biri, çağın gerektirdiği bilgilerle donanmışlar, çok iyi yetişmişler, dünyada olup bitenleri anlayıp yorumlayabilecek bir birikime sahip olmuşlar, edindikleri bilgi ve becerileri kendi yurtlarında ya da başka bir Türk yurdunda Türklüğün hizmetine sunma derdine düşmüşlerdi. Bu hareketin başat oyuncusu İsmail Gaspıralı idi. Rus tahakkümü altındaki Kırım’da doğan Gaspıralı ilerleyen zamanlarda bütün Türk dünyasının esaret altına düşmekte olduğunu görmüş ve buna çare olacak fikirler üretme yoluna gitmiştir. Dilde, fikirde birlik sloganı ile başlattığı bu mücadele Tercüman Gazetesi ve Cedid Mektepleri ile bütün Türk dünyasına yayıldı. Bu fikirlerle beslenen düşünürler Osmanlı topraklarına gelerek bu fikirlerini burada da yaymaya başladılar.” Aydınların, yüzde yüz aynı düşüncelere sahip olmamalarına rağmen ortak noktalarının, büyük sorunlar içinde yaşamak zorunda kalan, bağımsızlıktan yoksun, emperyalistlerin, sömürgenlerin işgali altında kalmış uluslarının bağımsızlığını kazanıp insana yakışır bir hayata kavuşması, geleceğiyle ilgili söz sahibi olması, kısaca varlıklarını kendi bayraklarının altında sürdürme isteğinde birleştiklerini vurgulayan Gökce, “Yeryüzünde imparatorluklar çağı sonlanıyor, ulusların kendi devletlerinin sahibi olmasının yolları açılıyor, ümmet bilinci, yerini ulus bilincine bırakıyordu. Bu fikir hareketleri Osmanlı’yı da etkilemiş, öncekine göre değişik düşünceler dillendirmeye, farklı şeyler düşünmeye başlamışlardı. Fransız İhtilali sonrası Avrupa’da esen değişim rüzgârları, Doğu’yu da etkilemeye başlamış, aydınlar için Avrupa deneyimi yaşamak aranılır bir hâl durumuna gelmişti. İşte bu fikir hareketleri içinde yer alan ve Türkçülük görüşünü savunanların arasında bulunanlardan birisi de Mehmet Emin Yurdakul’du” diyerek sözlerini sürdürdü. Yurdakul’un kalemini, şiirini, edebiyatını Anadolu Türk halkının acılarına, dertlerine, üzüntülerine ve sevinçlerine hasreden bir şair olduğuna işaret eden Gökce, “Beşiktaş Askeri Rüştiyesinden sonra devam ettiği Mektebi Mülkiye’nin İdadi bölümünden ayrılan Yurdakul Mülkiye ve Hukuk Mektebine devam ettiyse de öğrenimini yarıda bırakarak memuriyete atıldı. Sadaret Evrak Kaleminden sonra Rüsumat Evrak Müdürü oldu. 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı esnasında Serveti Fünun dergisinde (Ben bir Türk’üm, dinim cinsim uludur) dizesiyle başlayan şiiriyle Türk dünyasına ününü duyurdu” dedi. II. Meşrutiyet’ten sonra Bahriye Nezareti Müsteşarlığı; Hicaz, Sivas ve Erzurum valiliğinde bulunduğunu anlatan Gökce, “Yurdakul, Ziya Gökalp’in Türkçülük akımını benimsedi. Ahmet Ağaoğlu ve Dr. Fuat Salih, Ahmet Ferit Beylerle birlikte “Türk kültürü, dili ve sanatının geliştirilmesi amacıyla” kurulan Türk Ocağı’nın kurucuları arasında yer aldı. Türk Ocağı’nın ilk genel başkanı oldu, çıkarılan Türk Yurdu Dergisi’nin sorumluluğunu üstlendi. Ancak henüz dergi çıkmadan İttihat ve Terakki Cemiyeti ile anlaşmazlığa düşünce Erzurum’a vali olarak atandı, 1912’de bu görevde iken emekliye ayrılmak zorunda bırakıldı 1914’te Osmanlı Mebusanında Musul’dan milletvekili seçildi. Cumhuriyetin ilk yıllarında Şarki Karahisar, Urfa ve İstanbul milletvekilliklerinde bulundu” diye konuştu. Mehmet Emin’in, Soyadı Kanunu’ndan sonra “Yurdakul” soyadını alarak kendisinin Yurdunun hizmetinde olduğunu tescillediğini ifade eden Gökce, “Yurdakul, Yeni Türk edebiyatında Anadolu halkının acılarını, saldırgan düşman güçlerine karşı milletimizin başkaldırısını sade bir dille, hece ölçüsüyle coşkun bir şekilde ifade eden ilk milli şairimizdir. 14 Ocak 1944’te İstanbul’da vefat edince Zincirlikuyu Asri Mezarlığına defnedildi” diyerek konuşmasını tamamladı. Program sonunda Aydınlar Ocağı Başkanı Dr. Mustafa Güçlü, günün hatırası olarak yazar Sadık Gökce’ye “Büyük Selçuklu Mirası” adlı kitabı takdim etti.
Konya Aydınlar Ocağı’nın düzenlediği Selçuklu Salı Sohbetlerinde gazeteci yazar Sadık Gökce yazar, bürokrat ve siyasetçi M. Emin Yurdakul’u anlattı

Konya Aydınlar Ocağı’nın düzenlediği Selçuklu Salı Sohbetlerinde bu hafta gazeteci yazar Sadık Gökce memleketçi edebiyatın oluşmasında öncülük eden yazar, bürokrat siyasetçi Mehmet Emin Yurdakul’u anlattı.

İl Halk Kütüphanesi Salonundaki programda, Osmanlı’nın güç kaybetmeye başlamasıyla birlikte işlerin değiştiğine vurgu yağan Gökce, “Öncelikle Müslüman olmayan milletler başkaldırmaya başladılar. Arkasından diğer isyanlar geldi. 19. Yüzyılın ikinci yarısında Yeniçeri Ocağının kaldırılması ile devletin nerede ise askeri kalmadı. Paralı askerler olan Yeniçeriler ve Sipahilerden kurulu ordu ortadan kaldırılınca yeni bir ordu kurulması ihtiyaç haline geldi” dedi.

Bu dönemde halktan kura ile askere alma işlemi başladığına diğkkat çeken Gökce, “Müslim, Gayri Müslim herkes askerlik yapmakla yükümlü tutuldu ama getirilen bedelli sistemi bunun bütün ülkeye yaygınlaşmasını geciktirdi. Parası olan bedel ödeyerek askere gitmedi. Parası olmayan ise askere alındı. Halkın askere alınması özellikle aydın kesimin toprağa bakış açısını değiştirdi. Daha önce Padişahın mülkü olarak görülen ülke sahiplenilmeye başlandı ve benimsendi. Namık Kemal 1872-73 yıllarında “Vatan veyahut Silistre” tiyatrosunu yazarak ilk defa Padişahın mülkünün vatan olduğunu dillendirdi” diyerek devam etti.

19. yüzyıl sonlarıyla 20. yüzyıl başlarında yetişen ve bütün Türklük için “Türk Aydınlanması” olarak adlandırabilecek dönemi yaşatan aydınların bütün yokluklara, yoksulluk ve yoksunluklara karşın hayret verici bir mücadele verdiklerini, fakat çağın muktedirlerine karşı verilen bu mücadelenin bedelini çok ağır ödediklerini anlatan Gökce şöyle devam etti:

“Bu aydınların her biri, çağın gerektirdiği bilgilerle donanmışlar, çok iyi yetişmişler, dünyada olup bitenleri anlayıp yorumlayabilecek bir birikime sahip olmuşlar, edindikleri bilgi ve becerileri kendi yurtlarında ya da başka bir Türk yurdunda Türklüğün hizmetine sunma derdine düşmüşlerdi. Bu hareketin başat oyuncusu İsmail Gaspıralı idi. Rus tahakkümü altındaki Kırım’da doğan Gaspıralı ilerleyen zamanlarda bütün Türk dünyasının esaret altına düşmekte olduğunu görmüş ve buna çare olacak fikirler üretme yoluna gitmiştir. Dilde, fikirde birlik sloganı ile başlattığı bu mücadele Tercüman Gazetesi ve Cedid Mektepleri ile bütün Türk dünyasına yayıldı. Bu fikirlerle beslenen düşünürler Osmanlı topraklarına gelerek bu fikirlerini burada da yaymaya başladılar.”

Aydınların, yüzde yüz aynı düşüncelere sahip olmamalarına rağmen ortak noktalarının, büyük sorunlar içinde yaşamak zorunda kalan, bağımsızlıktan yoksun, emperyalistlerin, sömürgenlerin işgali altında kalmış uluslarının bağımsızlığını kazanıp insana yakışır bir hayata kavuşması, geleceğiyle ilgili söz sahibi olması, kısaca varlıklarını kendi bayraklarının altında sürdürme isteğinde birleştiklerini vurgulayan Gökce, “Yeryüzünde imparatorluklar çağı sonlanıyor, ulusların kendi devletlerinin sahibi olmasının yolları açılıyor, ümmet bilinci, yerini ulus bilincine bırakıyordu. Bu fikir hareketleri Osmanlı’yı da etkilemiş, öncekine göre değişik düşünceler dillendirmeye, farklı şeyler düşünmeye başlamışlardı. Fransız İhtilali sonrası Avrupa’da esen değişim rüzgârları, Doğu’yu da etkilemeye başlamış, aydınlar için Avrupa deneyimi yaşamak aranılır bir hâl durumuna gelmişti. İşte bu fikir hareketleri içinde yer alan ve Türkçülük görüşünü savunanların arasında bulunanlardan birisi de Mehmet Emin Yurdakul’du” diyerek sözlerini sürdürdü.

Yurdakul’un kalemini, şiirini, edebiyatını Anadolu Türk halkının acılarına, dertlerine, üzüntülerine ve sevinçlerine hasreden bir şair olduğuna işaret eden Gökce, “Beşiktaş Askeri Rüştiyesinden sonra devam ettiği Mektebi Mülkiye’nin İdadi bölümünden ayrılan Yurdakul Mülkiye ve Hukuk Mektebine devam ettiyse de öğrenimini yarıda bırakarak memuriyete atıldı. Sadaret Evrak Kaleminden sonra Rüsumat Evrak Müdürü oldu. 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı esnasında Serveti Fünun dergisinde (Ben bir Türk’üm, dinim cinsim uludur) dizesiyle başlayan şiiriyle Türk dünyasına ününü duyurdu” dedi.

II. Meşrutiyet’ten sonra Bahriye Nezareti Müsteşarlığı; Hicaz, Sivas ve Erzurum valiliğinde bulunduğunu anlatan Gökce, “Yurdakul, Ziya Gökalp’in Türkçülük akımını benimsedi. Ahmet Ağaoğlu ve Dr. Fuat Salih, Ahmet Ferit Beylerle birlikte “Türk kültürü, dili ve sanatının geliştirilmesi amacıyla” kurulan Türk Ocağı’nın kurucuları arasında yer aldı. Türk Ocağı’nın ilk genel başkanı oldu, çıkarılan Türk Yurdu Dergisi’nin sorumluluğunu üstlendi. Ancak henüz dergi çıkmadan İttihat ve Terakki Cemiyeti ile anlaşmazlığa düşünce Erzurum’a vali olarak atandı, 1912’de bu görevde iken emekliye ayrılmak zorunda bırakıldı 1914’te Osmanlı Mebusanında Musul’dan milletvekili seçildi. Cumhuriyetin ilk yıllarında Şarki Karahisar, Urfa ve İstanbul milletvekilliklerinde bulundu” diye konuştu.

Mehmet Emin’in, Soyadı Kanunu’ndan sonra “Yurdakul” soyadını alarak kendisinin Yurdunun hizmetinde olduğunu tescillediğini ifade eden Gökce, “Yurdakul, Yeni Türk edebiyatında Anadolu halkının acılarını, saldırgan düşman güçlerine karşı milletimizin başkaldırısını sade bir dille, hece ölçüsüyle coşkun bir şekilde ifade eden ilk milli şairimizdir. 14 Ocak 1944’te İstanbul’da vefat edince Zincirlikuyu Asri Mezarlığına defnedildi” diyerek konuşmasını tamamladı.

Program sonunda Aydınlar Ocağı Başkanı Dr. Mustafa Güçlü, günün hatırası olarak yazar Sadık Gökce’ye “Büyük Selçuklu Mirası” adlı kitabı takdim etti.

Konya HABERİ

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ipekyoluhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
( (