( (

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, TBMM de Saadet-Gelecek Grubunda Konuştu: “FETÖ’nün En Önemli İsimlerinin Borçlarını Sildiler”

Gündem (Haber Merkezi) - | 04.10.2023 - 12:03, Güncelleme: 04.10.2023 - 12:03
 

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, TBMM de Saadet-Gelecek Grubunda Konuştu: “FETÖ’nün En Önemli İsimlerinin Borçlarını Sildiler”

28. Dönem 2. Yasama yılının başlaması nedeni ile Siyasi partilerin de grup toplantıları yapılmaya başlandı. Bugün düzenlenen Saadet-Gelecek grubunun basına açık bölümünde konuşan Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu FETÖ’nün en önemli isimlerinin borçlarının silindiğini söyledi.
İşte Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun yaptığı o konuşma…  Çok değerli Saadet Partisi Genel Başkanımız Sayın Temel Karamollaoğlu, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına, ülkemize ahlak, adalet, demokrasi, hukuk, eşitlik temelli yeni bir ufuk çizmek üzere bir araya gelmiş Gelecek Partisi’nin ve Saadet Partisi’nin değerli mensupları, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bu değerleri yükseltmek üzere omuz omuza vermiş Meclis Grubumuz, değerli basın mensupları, bizleri ekranları başında izleyen değerli kardeşlerim; hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum. Yeni yasama döneminin ülkemize, Meclisimize, Grubumuza hayırlı olmasını diliyorum. Değerli kardeşlerim, her şeyden önce Meclis’imizin açıldığı gün 1 Ekim günü alçakla bir saldırıyla İçişleri Bakanlığımıza saldıran teröristleri lanetliyor ve teröre karşı nerede ve hangi yöntemle mücadele edilirse edilsin emniyet güçlerimizin, askerimizin ve vatandaşlarımızın yanında olduğumuzu bir kez daha teyiden vurguluyorum. Yine bu vesileyle, aynı gün 1 Ekim’de vefat yıl dönümü ile andığımız Saadet Partisi’nin kurucularından Milli Görüş’ün önemli isimlerinden Oğuzhan Asiltürk abimizi de rahmetle anıyorum. Değerli kardeşlerim, yeni bir dönem başlıyor, Cumhuriyetimizin 100. yılının ayının içindeyiz, hep beraber bir muhasebe vakti. Cumhuriyetimiz ya ikinci yüzyılına daha kendinden emin, insan onuruna yakışır, hukuk ve ahlak değerlerine dayalı bir sistemle girecek ya da ahlaki yozlaşmanın toplumumuzu ve devlet yapılarımızı ahtapot gibi sardığı bir kabus dönemine gireceğiz. Bu gözlemlerle şunu ifade etmek isterim ki; Gelecek-Saadet Meclis Grubu ilk günden itibaren Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin iklimini değiştirmiştir, artık Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bütün bu değerlerin savunucusu omuz omuza vermiş yiğit 20 kardeşimiz var, biz onlara güveniyoruz ve önümüzdeki yasama döneminin onlar tarafından şekilleneceğine inancımız tamdır. Biz onlara nasıl güveniyorsak, birileri de onlardan çekiniyor. Biz onlara nasıl büyük bir emanet tevdi etmişsek, birileri de o emanetin yerine getirilmesinden ürküyorlar. 6 Temmuz’da Grubumuz kurulması sonrasında yaklaşık 3 ay Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin içtüzüğünün gerektirdiği değişikliklerin yapılması ve grubumuza diğer gruplara eşit şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda yer verilmesi konusundaki taleplerimiz hep göz ardı edildi. Neden? Çünkü bu Grubun Meclis’in açılış günü Cumhurbaşkanı konuşma yaparken Genel Kurulda görülmesi istenmedi. Şunu ifade etmek isteriz: Milletin gönlüne, vicdanına girmiş olan bir topluluğu siz Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulundan silebilir misiniz? Milletin hakkı, hukuku için bu salonları dolduran bu yiğit insanları siz acaba milletin gözünün önünden silebilir misiniz? Israrlı taleplerimize rağmen ve gerek Grup Başkanımızın, gerek Grup Başkan vekillerimizin son dakikaya kadar takip etmesine rağmen bu düzenleme yapılmadı. Eğer o gün bir terör saldırısı gerçekleşmemiş olsaydı Grubumuz kendi hukukunu milletin hukuku gibi koruyacağını göstermek üzere gerekli direnişi, gerekli tavrı sergileyecekti. Ama gün o gün değildi, dayanışma içinde sabırla bekliyoruz. Dün Grup Başkan Vekilimizin de ifade ettiği gibi, Perşembe günü gerekli toplantılar yapıldıktan sonra ümit ederiz ki Saadet-Gelecek Grubunun yeri diğer gruplarla eşit olarak tayin edilecektir. Neden çekiniyorlar? Çünkü biliyorlar ki, bizim muhalefetimiz herhangi bir muhalefet gibi olmayacak. Çünkü biliyorlar ki, onların şu ana kadar hamasetle aldattığı kitlelere dönük olarak bizim arkadaşlarımız, bizim kardeşlerimiz konuştuklarında hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Ne yaparlarsa yapsınlar konuşacağız, millet adına konuşacağız, ezilenler adına konuşacağız. Evine ekmek götüremeyen anneler, babalar adına konuşacağız. Ayın sonunu değil haftanın sonunu getiremeyen emekliler adına konuşacağız. Türkiye’nin dışına bir önce gitmek için her türlü çabayı gösteren gençlerimiz adına konuşacağız. Ecdat adına konuşacağız, gelecek nesiller adına konuşacağız, bunu engelleyemeyecekler. 1 Ekim Pazar günü Meclis salonuna girdiğimde, salonu bütünüyle bir gözden geçirdiğimde bir neslin sınavını derinden yaşadım; evet, neslin sınavıdır. Cumhuriyetin 100. yılında bu ülkede yaşıyor olmak üzerimize ağır bir sorumluluk getiriyor. Nasıl bir neslin sınavı? Bakın sizinle paylaşayım ve buradan da AK Parti’de, Milliyetçi Hareket Partisi’nde olan ve destek veren kardeşlerime de seslenerek paylaşayım. Bana ayrılan yere oturduğumda Meclis kürsüsünde lise yıllarından beri tanıdığım ve hayatın her aşamasında birlikte olduğum bir kardeşim vardı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olarak. Sağımda ve solumda 6 eski Meclis başkanı vardı, son dönemlerde 20 yıl içinde değişik vesilelerle birlikte siyaset yaptığımız, hepsiyle hayat serüvenimizin kesiştiği. Karşıma baktığımda bakanlar ve milletvekilleri vardı, kimisi öğrencim olmuş, kimisi teşviki mesai yapmış, kimisi bize karşı komplo kurmakla televizyonlarda övünmüş, ama çoğu eminim hala vicdanlarımızda bizim davamıza hak veren arkadaşlarımız. Ve kürsüde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı vardı, yıllarca omuz omuza verdiğimiz, nice ateş çemberinden birlikte geçtiğimiz, Somali’den tsunami dolayısıyla Endonezya, Doğu Asya’ya, Afrika içlerinden Orta Asya’ya, Brüksel’in Avrupa Birliği, NATO koridorlarından New York’taki Birleşmiş Milletler koridorlarına, D-8 toplantılarından İslam İş Birliği Teşkilatı toplantılarına kadar, Irak savaşından Lübnan savaşına, Gazze direnişinden Gürcistan savaşına, one minute gecesinden 27 Nisan e-muhtırası ilan edilen geceye kadar nice ateş çemberinde birlikte olduğumuz. Üzüldüm, 2 sebeple. Yorgun olduğu anlaşılıyordu, omuzlarında ağır bir yük var, doğru. Ama geçmişte bu yükü kendisiyle paylaşmak için her türlü fedakarlığı yapmış nitelikli ve ahlaklı kadroları kendisi dışlamıştı. Konuşması çelişkilerle doluydu, biraz sonra üzerinde duracağım. Ama emin olunuz, herhangi bir küslük, herhangi bir kırgınlık olmaksızın yüreğimde derin bir sızı hissettim. O salondaki AK Parti kitlesi benim hayat boyu birlikte birçok alanda beraber olduğumuz arkadaşlarımız bugünkü toplum tablosundan acaba memnunlar mı diye düşündüm. Ben bu sorumluluğu üzerimde taşımamakla birlikte gece uykularım kaçarken, acaba onlar yastığa başlarını koyduklarında uyuyabiliyorlar mı diye düşündüm. Sonra muhalefet sıralarına döndüm, değerli Genel Başkanımız Sayın Karamollaoğlu’yla birlikte 2 yıl toplumsal barış için bir araya getirip bir arada olmasını sağlamak için her türlü çabayı sergilediğimiz muhalefet sıralarına. Evet, hala kanaatteyim, Türkiye’deki kutuplaşmanın yegane ilacı, yegane engelleme yolu farklı mahallelerde olan ve birbirine kutuplaşma sebebiyle soğuk bakan kitlelerin yakınlaşmasıdır. Hangi partiye oy vermiş olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı unvanı taşıyan herkes azizdir, herkes onurludur, herkes saygıya layıktır. O çabayı gösterdiğimiz ve Türkiye’nin ikinci yüzyılına tam bir toplumsal barış ortamına girmek için omuz omuza verdiğimiz o günlerden daha aylar geçmeden karşılıklı suçlamalarla ve bazen gerçekten gönül kıran tanımlamalarla karşılaştık muhalefette. Bütün çabalarımıza rağmen eminim bugün muhalefet sıralarında da bu çabaları takdir eden ve karşılaştığımızda, ne olursa Sayın Başbakanım, bu başlatılan sürecin durdurulmasına izin vermeyin diyenler var. Ama o sürecin içinde olup da şimdi sadece parti içi mücadeleler dolayısıyla bize dönüp aldatma suçlamasında bulunanlar, gizli protokollerin varlığına rağmen bizi itham etmeye kalkıp bir yük olarak, bir yara olarak görenler de var. Bütün o tabloyu gördüğümde Kur'an-ı Kerim’deki o çok veciz ve her an zihnimizden çıkmaması gereken ifade aklıma geldi, “…” nereye gidiyorsunuz? Kendimi de içine koyarak, bir milletin vicdanından, yüreğinden gelen sesle sordum, nereye gidiyoruz arkadaşlar, nereye gidiyoruz, menzilimiz, hedefimiz neresidir? Şimdi bakınız, bütün bu neslin gençlik yıllarındaki ideallere baktığınızda ortaya konan iddialarla bugün karşı karşıya kalınan tablo, ortaya çıkan resim, acı bir tecrübe ve muhasebe gerektiriyor. Türkiye şu anda dünyada faiz uygulamasında 4’üncü; hani nas’a dayalı olarak faizle mücadele ettiğini söyleyen bir iktidar döneminde dünyada en yüksek faiz ödenen 4’üncü ülke biziz. Enflasyonda dünyada Sudan’dan sonra 6’ncı, biraz önce üzerinde daha çok duracağım. Ve yürek yakan bir şeydir, yürek yakan bir istatistik daha paylaşacağım. Hani benim babamın, bizden önceki nesillerin en az 3 nesil bir gün bu ülkede alnı secdeye varan insanlar bu ülkeyi yönettiğinde bu ülke kurtulacak diye cebindeki son kuruşu, alnındaki son teri, zihnindeki son fikri gece-gündüz işleyen 3 neslin hesabını sormak adına soruyorum. Bugün alnı secdeye değen insanların yönettiğini iddia ettikleri ülkenin dünya suç istatistiğindeki yerini biliyor musunuz? Dünyada en fazla suç örgütü barındıran 14. ülkeyiz ve Avrupa’da birinci ülkeyiz. Bu nasıl bir tablodur? İktidar sahipleri, sizlere sesleniyorum, bu tabloyla gurur duyuyor musunuz? Hemen hemen her eve faizi sokan kur korumalı mevduatla hala gurur duyuyor musunuz? Hemen hemen her aileyi ahlaki çöküntüye kadar götüren enflasyon oralarıyla gurur duyuyor musunuz? Ülkenin organize suç örgütü sıralamasında dünyanın liderleri arasında olmasından, Avrupa lideri olmasından gurur duyuyor musunuz? O anda ne geldi aklıma biliyor musunuz? Arkadaşlar, bize sadece anlı secdeye değen insanlar değil, vicdanı, yüreği secdeye değen nesiller lazım. Vicdanı, yüreği secdeye gelmeden anlı secdeye değenler, sadece dinimizin yanlış anlaşılmasına sebebiyet verirler. Ne farkımız? Hep soruyorlar, ne farkınız var bu eski arkadaşlarınızdan, eski dostlarınızdan? Sihirli, ama esaslı bir tek kelimeyle cevap veriyorum, farkımız, adalet adalet adalet. Gelin bu adalet kavramıyla ne izah ettiğimizi anlatalım. Biraz önce değerli Grup Başkan Vekilimiz beni hoca unvanıyla takdim edince gurur duydum. O zaman müsaade edin, bu unvanı kullanarak size bir klasik eserden bahsedeyim. El Hazini, büyük bir matematikçi, büyük bir astronomi uzmanı, 12. yüzyılda bir eser yazar, doktora tezim esnasında gördüğümde hayranlıkla takip etmiştim. Kitabü Mizanü'l-Hak, bilim tarihinde geçer hep bu kitabın ismi, bildiğimiz su terazisinin mekanizmasını anlatır matematiksel olarak. Ama benim doktora tezimi almama, daha sonra Türkçe, İngilizce ve Arapça olarak da yayınlanan kitabı alma sebebim şuydu: O risalenin başında bir ... felsefesi vardı, El Hazini diyordu ki; Allah’ın isimlerinden biri El Adl’dır ve adalet sadece hukuki bir terim değil, kozmolojik, yani evrenin düzeni adalet üzerine oturur. Adaletin olmadığı yerde düzen olmaz. Sonra anlatıyordu adaleti kademe-kademe, sonra da teraziye geçiyordu, benim aldığım ders şuydu El Hazini’den: Eğer sizin zihninizde bir adalet fikri, yüreğinizde bir adalet kaygısı yoksa o tuttuğunuz terazinin hiçbir anlamı yok. Şimdi aynı bu şekilde eğer yüreğinizde ve vicdanınızda hesap verme korkusunu kaybetmişseniz, kul hakkı korkusunu kaybetmişseniz, bir kemik olan alnınızın secdeye değmesinin bir kıymeti yok, yüreğiniz değsin yüreğiniz. O zaman örnek verelim adaletten, neredeyiz? Önce ekonomi, ekonomi yönetimi değişti, 4 aydır takip ediyoruz. Geçmiş yönetim ne dediyse, tam tersi noktaya geldiler. Hatta öylesine ki gelen bir bakanın, selef bir bakanın halef bir bakana söyleyebileceği en ağır sözü Sayın Mehmet Şimşek, Sayın Nurettin Nebati’ye de döndü ve dedi ki, bundan sonra rasyonel politikalara geri döneceğiz. Demek istedi ki, bre adam, bre geri zekâlı, senin uyguladığın politikalar akıl politikaları değildi. Bre taklit, rahmetli Erbakan Hocamızı da anarak, senin uyguladığın şeyler akılcı değil, ben şimdi akılcı politikalar takip edeceğim. Peki, akılcı politikalar 4 aydır takip ediliyor, ne oldu biliyor musunuz? Temeli şu arkadaşlar akılcı dedikleri politikanın: İşte dün Merkez Bankası Başkanı, Plan Bütçe Komisyonunda brifing verdi, Selim Beyden gerekli bilgiyi aldım, hep finansal denklemler. Doğrudur, Merkez Bankası’nın görevi bu, ama nedir akılcı politikalar dedikleri biliyor musunuz? Bir kayyum yönetimidir ekonomide. Şartlarını damat bakan ve eski ekibin tükettiği kamu kaynaklarının, artık geri ödenemeyen borçların geri ödemesini sağlamak üzere halkın tepesine binmek, cüzdanına ortak olmak, rızkını-aşını çalmak üzere kurulan bir düzen. O günden bugüne siz kamuda herhangi bir tasarruf tedbiri gördünüz mü? Mesela Cumhurbaşkanımız halk böyle felaket içindeyken ben nasıl uçaklara binerim deyip uçağı azalttı mı, iktidar yandaşlarının sosyal medyadaki o lüks, şatafat, kokain görüntülerinin de içinde barındıran görüntülerden fedakârlık edildi mi? Hayır. Yolsuzluklara karşı bir tedbir alındı mı? Hayır. Hazineyi hortumlayanlara karşı bir yaptırım uygulandı mı? Hayır. Rant vergisi alındı mı, 6-7 yıldır milletin o dar kaynaklarından toplanılan Hazineyi belli kesimlere aktarılan kesimlerden bir rant vergisi alındı mı? Hayır. Ne yapıldı? ÖTV, KDV, vergiler, zamlar, mazot 40 liraya çıkarıldı, halkın elindeki son kaynaklar da tüketiliyor. Sebep? Dış borç ödenecek. Hani o dış mihrak diye Tayyip Beyin her seferinde milleti tahrik ettiği o dış mihraklara borcu geri ödeyebilmek diyebilmek için fakir halkın aşını, işini yok ettiler. Şimdi size bir rakam vereceğim, bizim nesli Sayın Genel Başkan da bilir, buradaki herkes de. Necip Fazıl üstadın deyimini hep bilirdik; Allah’ın 10 pulunu bekleyedursun 10 kul, 1 kişiye tam 9, 9 kişiye 1 pul. Şimdi şu rakam yüreğimi yakan bir rakamdır: AK Parti’ye oy veren, destek veren kardeşlerime sesleniyorum, fakirlik sıkıntısı çekip de destek verenler, hamaset dönemi bitti çünkü biz varız Meclis’te artık, gerçekleri söylemek için biz varız. Şu anda Türkiye, gelir adaletinde dünyanın en kötü ülkelerinden biridir, açın istatistiklere bakın. En üst yüzde 1, toplam milli gelirin yüzde 41’ini alıyor arkadaşlar, yani 850 bin kişi yüzde 41 alıyor, geri kalan 84 milyon 150 bin kişi geri kalan yüzde 60’ı paylaşıyor. En üst tabakadaki yüzde 10, gelirin yüzde 71’ini alıyor, yani 8,5 milyon kişi gelirin yüzde 71’ini alıyor, geri kalan 78 milyon kişi de geri kalanını paylaşıyor. Bu kadar kötü bir gelir adaletine nasıl gelindi, çünkü vahşi bir servet transferi yapılıyor. İşçinin, emeklinin, çiftçinin cebinden kur korumalı mevduat adı altında faizcilere kaynak aktarıldı. 2016’da Başbakanlığı bıraktığımda faiz giderleri harcamaları 50 milyar Türk Lirası’ydı, bu sene 686 milyar bütçede, 700 milyar da kur korumalı mevduat, gelecek sene planlanan 1 trilyon 250 milyar faiz, bir sonraki sene 2025’te 1 trilyon 800 milyar, sonraki sene 2 trilyon 250 milyar. Şimdi faiz üretmeyen kişilere bunu aktarıyorsunuz da, nasıl nastan bahsedebilirsiniz siz? Nas diye diye getirdiğiniz yer burası. Aynı şekilde bu eşitsiz tablo hem faiz, hem de yolsuzluklar üzerinden sağlandı. Ne diyor Allah-u Teala Kur’an-ı Azümüşşan’da; servet, küçük bir grubun elinde dolaşan emtia olmasın diyor. Bunlar ise toplumun tüm servetini yüzde 1’lik bir kesime aktardılar, o yüzde 1’lik kesim Avrupa Birliği standardında yaşıyor, en tabandaki yüzde 1’lik kesim ise Afrika’da Çad standardında yaşıyor, işte getirdikleri tablo bu. Yani arkadaşlar özetle kurt kuzulara şah olmuş, ama kuzular niye razı, biz onu sormalıyız. Kuzulara bu meseleyi anlatmak bizim işimiz, milletin başına bu şekilde tebelleş olmuş kurtlara karşı kuzulara bu işi anlatmak bizim işimiz. Sayın Cumhurbaşkanını dikkatlice dinledim, neye bağladı biliyor musunuz, neye bağladı bütün bu ekonomik çöküntüyü, 3 sebep. Bir dedi pandemi, iki Rusya-Ukrayna Savaşı, üç ekonomik saldırılar, dış mihrak. Şimdi pandemiyse arkadaşlar her yerde oldu pandemi değil mi, sadece Türkiye’ye uğramadı, nasıl dünyada bütün ülkeler enflasyonla mücadele etti de Türkiye enflasyonda dünyanın en fazla enflasyonuna sahip 6. ülkesi oldu iç savaş yaşayan Sudan’la birlikte, diğer ülkeler yaşamadı mı pandemiyi? Peki Rusya ve Ukrayna diyor ya, gelin sizinle biraz paylaşayım bunu, bakın bazı rakamlar. Enflasyon, Rusya-Ukrayna Savaşı başladığından bu yana, yani Şubat 2020’den bugüne kadar Türkiye enflasyonda yüzde 21 artış yaşadı, yani yüzde 45’ten yüzde 59, şimdi 61’e doğru gidiyor, artış yüzde 21. Ukrayna’daki enflasyon artışı yok, düştü, eksi 14. Savaşın başlangıcından bugüne kadar Ukrayna’da enflasyon yüzde 14 düştü o yüzde 10’dan yüzde 8,6’ya. Rusya’da enflasyon yüzde 40 düştü, 8,5’tan 5,2’ye. Savaş yaşayan ülkelerde enflasyon düşüyor, siz onu gerekçe gösteriyorsunuz Türkiye’deki enflasyonu izah etmek için. Şunu da söyleyeyim de daha çarpıcı: Türkiye, enflasyonda 6’ncı dedim ya, Ukrayna kaçıncı biliyor musunuz dünyada, 47’nci, Rusya 84’üncü. Türkiye’de faiz 14’ten 30’a çıktı o günden bugüne yüzde 114 artış, Ukrayna’da yüzde 135, Rusya’da yüzde 57. Ama faizde Türkiye 4’üncü, Ukrayna 11’inci, Rusya 26’ncı. Kur, Türk Lirası o günden bugüne yüzde 101 değer kaybetti arkadaşlar, Ukrayna parası yüzde 29 değer kaybetti, Rus Rublesi yüzde 28 değer kaybetti. Ya Allah aşkına, bunlar matematik de mi bilmiyor? Peki, neden bu böyle, çünkü Rusya Merkez Bankası Başkanı, o geçmiş Merkez Bankası Başkanının yaptığı gibi Türkiye modeli diye bir model, bir safsata ortaya atmadı, savaş yürürken doğru-dürüst işini yaptı, herkes biliyor. Şimdi tablo Rusya-Ukrayna Savaşıyla da ilgili değil, pandemiyle de ilgili değil, dış mihraklarla mı ilgili? Arkadaşlar, dış mihrak kim, bir ara Biden’dı değil mi, hani muhalefete destek verdiği iddiasında bulundukları. Biden’la en son samimi görüşme yapan kim? Sayın Erdoğan. Mısır’dı, Birleşik Arap Emirlikleri’ydi, oydu-buydu, en sonunda iş İsrail Başbakanı Netanyahu’ya kadar geldi, New York’taki o resim Sayın Cumhurbaşkanı için bir … midir? Mavi Marmara şehitlerinin kanını elinde tutanların elini sıkanlara söylüyorum. Sonra da gurur duyarak ilk fırsatta bize gelecek diye de ilan etti. Peki, nerede kaldı dış mihrak? E dış mihrak IMF ise zaten onun reçetesini uyguluyorsunuz. Dış mihrak, yurt dışındaki finansörler, kredi yapılarıysa onların peşinde para dileniyorsunuz. Geriye dış mihrak falan kalmadı, bir iç mihrak var, o da cehalet, o da ahlaksızlık, o yolsuzluk, o da israf, o da kul hakkını unutmak. İkinci şeye gelelim, bir devlet vatandaşlarına onurlu hayat sağlar, başka ne sağlar? Güvenli bir hayat. Şimdi aynen bakanlar arası değişme gibi bir içişleri bakanı gitti, bir başka içişleri bakanı geldi, sanki ülkede devrim oldu, sanki büyük bir iktidar değişikliği, her şey değişmiş gibi bir tabloyla yeni içişleri bakanı organize suç örgütlerine karşı harekete geçti. İlk günden ifade ettim, bu ülkeyi yönetme şerefine nail olmuş bir Başbakan olarak devletimizi ahtapot gibi sarmış olan çetelere karşı kim mücadele verirse onun yanındayız, kim o çetelerle resim çektirmişse onun da karşısındayız. Eğer suç örgütü yapılarında Türkiye dünyada 14’üncü, Avrupa’da 1’inci ise birinin sorması lazım kim bunun sorumlusu Sayın Cumhurbaşkanı ve tabii sorumluyu himaye eden Sayın Bahçeli, kim bunun sorumlusu? Dün Sayın Bahçeli bu kürsülerde yaptığı konuşmada diyor ki; eski içişleri bakanı-yeni içişleri bakanı arasına kimse fitne koymasın, fitne sokmasın. Ya Allah aşkına fitne sokmasın diyeceksen git Sayın Soylu’ya söyle. Soylu’nun beslediği, büyüttüğü, devlete musallat ettiği ebabil diye kutsal bir kavramı da kullanan pelikan çetesine sorsun kim fitne sokuyorsa. Dün İçişleri Bakanı organize suç örgütlerine karşı mücadele ediyor diye, aynı gün terör konusunda hepimiz dayanışma içindeyken Sayın Süleyman Soylu’nun emrinde olduğu belli olan isimler ve geçmişte bana karşı komplo kurarken kullandığı pelikan çetesi harekete geçti ve tabi dedi siz terörle mücadele etmekten Soylu’nun ekibiyle mücadele ederseniz olacağı buydu dedi. Sayın Bahçeli, aynaya bakın, eğer korkunuz iş Sinan Ateş’in cinayetine kadar gelmek ise oraya da gelecek hiç merak etmeyin. Ve şunu söyleyeyim: Yine AK Partili kardeşlerime hitaben söylüyorum, yeni bir seçimden çıkmışken, ülkede enflasyon yıllık üreticide yüzde 3.2, tüketici de yüzde 7 civarındayken, enflasyon yüzde 7 civarındayken, ülkede ekonomide bahar rüzgarları eserken halktan onay almış bir başbakana karşı kumpas kurduğunu söyleyen Süleyman Soylu ve arkasındaki pelikan çetesi onunla birlikte harekete geçtiğinde Sayın Cumhurbaşkanına şunu söylemiştim ayrılırken Sayın Cumhurbaşkanım ve diğerlerine de: Bu toplumun arasına öyle bir fitne soktunuz ki bu trol çeteleriyle öyle bir fitne sokuldu ki, artık hiç kimse bu partide ve bu devlette huzurlu olmayacak, herkes birbirine karşı trol çetesi kullanacak. O günden bugüne herkesin trol çetesi birbirine karşı kullanıldı. İşte biz çok açık ve net ifade ediyorum, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin güvenlik ve emniyet birimlerine de seslenerek ifade ediyorum, bu işin kökü nereye kadar gidecekse götürünüz. Birileri kara para aklayıcılarıyla, çete reisleriyle resim çektiren birilerini koruyorsa bilin ki, biz organize suç örgütleri karşısında kim mücadele ederse onun yanındayız, onun destekleyeceğiz, onu asla yalnız bırakmayacağız. Üçüncü boyut, eğitim. Milli Eğitim Bakanı giderken gitti yerine gelen de çok çarpıcı bir ifade kullandı mülakatlar mülakat gibi olacak, yani demek istedi ki, bundan önceki bakan mülakatları tiyatro gibi yapıyor. Geçtiğimiz günlerde değerli grup başkanvekilimizle gençlerimizle bir araya geldik, inşallah gelecek hafta da ana gündem maddemiz de bu olacak. Ama mülakatlar konusunda dün olduğu gibi daima takipçisi olacağız. Sayın Erdoğan da verdiği sözü yerine getirip mülakatlara son verene kadar bu işin peşini bırakmayacağız. Ama bugün gündemimiz emekliler, emeklilerimizle birlikte inşallah. Buradan Sayın Genel Başkanımızla birlikte emeklilerimizi ziyaret edeceğiz, emekli derneklerimizi. Ama bir başka tabloyu sizlerle paylaşmak isterim, yine yürek yakan bir tablo. İmam hatip liseleri Türkiye’de ahlakı, maneviyatı yüceltmek için bir neslin gece-gündüz gayretleriyle kuruldu. Benim babam rahmetli de imam hatibe öğrenci toplamak için çaba sarf ederken bir trafik kazasında kalp krizi geçirerek o yolda vefat etti. Bana bir baba emanetidir imam hatiplerin onuru, imam hatiplerin ahlakı, imam hatiplerin maneviyatı. Bir imam hatipte hem de pilot bir imam hatipte son derece çirkin bir manzara yaşandı. Bu manzarayı tasvir etmek istemem, gördüğüm anda tüylerim diken diken oldu. Atatürk’e hakaret ötesinde bir tarihi şahsiyete herhangi bir başka resim veya kağıt olsaydı da veya resim olsaydı da yüreğim yanardı emin olun yüreğim. Ama bugünkü iktidar çoğu imam hatip mezunu olan bugünkü Cumhurbaşkanımızdan başlayarak iktidar şu soruyu sormuyor kendine arkadaşlar sormadı: Bu okullar nasıl bu hale düştü diye sormadı. Gittiler 17 yaşındaki genci tutukladılar. O çirkin davranışı nasıl kınadıysam, 17 yaşındaki gence bu bilinci, ahlak bilinci vermeyenleri de, imam hatipleri milletimizin gözbebeği olan imam hatipleri bu hale düşürenleri de ve sonra kendi hatalarını görmeyip o genci tutuklayanları da aynı ölçüde kınıyorum. Ve nihayet inşallah bunların hepsinin hesabını hep beraber milletimiz huzurunda vereceğiz, yapacağız, gerekli müdahalede bulunacağız. Son olarak vaktimi de esas Genel Başkanımızı dinleyeceğiz, ama bu konuya girmeden bitirmek doğru olmaz. Sayın Cumhurbaşkanının anayasa çağrısı. Konuşmasının büyük çoğunluğu anayasa üzerineydi, ama şunu hiç sormadı: Aynı anda da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine hem de İngiltere bile vazgeçiyor kurucu diyerek delil gösterdik İngiltere’yi İngiltere bize delil olmaz Sayın Cumhurbaşkanı bunu öğren. İngiltere veya herhangi bir ülke bize delil olmaz. İnsan hakları söz konusu olduğunda bizim rehberimiz, delilimiz Ahsen-i Takvim olarak yaratılan insanın Allah indindeki temel haklarıdır. Şimdi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesiyle ilgili ağır ithamlarda bulundu. Başörtüsü davası olduğunda biz o mahkemeye gitmiş, grup başkanvekillerinden birinin de AK Partinin en yakın destekçisi olarak her zaman onun yanında durmuştuk hep beraber. Anayasanın 90.maddesinin açık hükmüne rağmen ve o hükmü çiğneyerek yorumlarda bulundu, sonra da anayasa yapalım dedi. İç tüzüğün gerektirdiği şekilde bize yer göstermediler, yer vermediler, gidin Anayasa yapalım diyorlar biz nasıl güveneceğiz Sayın Cumhurbaşkanı? Niyetinizi çok iyi anlıyoruz, niyetiniz yerel seçimlere kadar anayasa tartışması görüsü altında milletin açlığını, susuzluğunu, cefasını, eziyetini hissettirmeden sabah-akşam televizyonu açacaksınız anayasa komisyonu toplandı. Gece paralı yorumcularınız anayasanın bilmem ne maddesinde ne oldu? Bu arada artan zamlar, açlık gündeme gelmeyecek niyetiniz bu. Samimiyseniz size şunu çok net söyleyebiliriz: Biz 12 Eylül’e direnmiş bir nesil olarak 12 Eylül anayasasını kaldıracak yerine gerçekten kamil ve milli bir anayasa milli iradeye dayalı bir anayasa yapmak için her türlü çabayı sergileriz. Ama açık ve net milletin başına bu belaları saran Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini de tartışmaya var mısınız? Demokrasiyi ayaklar altına alan kurduğunuz sistemi de tartışmaya var mısınız? Yolsuzluklarla mücadeleyi, siyasi ahlakı anayasa umdesi haline getirmeye var mısınız? Yoksunuz. Niyetiniz zaman kazanmak ve oyalamak. Bu tartışma samimi ise önce getirsinler ne düşündüklerini anlatsınlar, sonra da bütün bu tartışmayı yerel seçim sonrasına ertelesinler. Şimdi milletin birinci gündemi, birinci gündemi aştır, iştir, ekmektir. İkinci gündemi de genel seçimlerde istismarla kerhen destek verdikleri bu iktidara yerel seçimlerde bir tokat, bir şamar atmaktır, biz o şamarın atılmasını bekliyoruz. Ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin aldığı karar çerçevesinde de şunu ifade etmek lazım: Sayın Cumhurbaşkanı 15 Temmuz’dan sonra çok doğru bir tabirde bulunmuştu, altı ibadet dedi, ortası ticaret, üstü de ihanet. Ama 15 Temmuz’un o kahraman direnişi dedi ki kahramanları da bu aramızda bu sıralarda kahramanları var, gazileri var. Ondan bu yana geldiğinizde şu yaşandı: İbadet kısımları binlerce, on binlerce akrabalarıyla birlikte tutuklandı hapse kondu büyük kısmı. Ticaret kısmı için bir FETÖ borsası kuruldu iktidar yandaşları o borsa üzerinden zengin edildi. İhanet aşamasındakiler ise yurt dışına gidilmesine bazen göz yumuldu, getirilemedi, bazen de onları desteklediğini iddia ettikleri ülkelerle pasta kestiler bunlar pasta. Olması gereken neydi? O zaman Sayın Cumhurbaşkanına yazılı bir metinle de verdim dedim ki, örgütün, FETÖ’nün niyeti açık kalabalıklar arasına sıkışmak istiyor, kaybolmak istiyor. Geniş kitlelerle böyle bir görüntü olmadan bütün ticari kaynak sağlayanların haksız kazançlarını Hazineye devredin kimse buradan rant elde etmesin halka dönsün, ihanet çetesini de cezalandırın. Ne yaptılar? İhanet çetesinin başının kardeşini büyükelçi yaptılar. FETÖ’nün en önemli isimlerinin borçlarını sildiler … varlıklarını bir yerlere aktardılar, ama bu unutulmayacak. Biz 15 Temmuz şehitlerinin kanı üzerinde kurulan saltanata da hesap soracağız, bunun üzerinden dış güçlerle iş birliği yapanlara da bu nedir diye soracağız. Değerli kardeşlerim, değerli Genel Başkanımızı dinlemek için müsaadenizi arz edeceğim, ancak şunu bir kez daha ifade ediyorum: Son günlerde yine bu pelikan çetesi kendi etraflarında çıkardıkları bir takım fitneler yetmiyormuş gibi ortalığa fitne saçmaya çalışıyorlar. Bilsinler ve yürekleri titresin korksun, artık hiçbir çıkara boyun eğmeyen, hiçbir şantaja pes demeyen, hiç kimse karşısında eğilmeyen 20 yiğit insan Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulundadır. Birileri mal, mülk … gençlik yıllarının ideallerini satmış olabilir, birileri yakınlarını zengin etmek için milletin malına tasallut etmiş olabilir, birileri dış mihraklar dedikleri çetelerle iş birliği yapmış olabilir. Ama bu temiz insanlar, bu sadece alnı değil, yüreğiyle, vicdanıyla, secdeye giden bu temiz insanlar milletin hukukunu çiğneyenlere asla taviz vermeyecek, yürüttükleri mücadelede bir saniye dahi tereddüt etmeyeceklerdir. Bizim bu anlamda arkadaşlarımıza güvenimiz tamdır. Saadet-Gelecek grubunun şu ana kadar gösterdiği performans bundan sonra ki göstereceği performansın işaretidir. Kul hakkına girenler korksunlar, millet malını yiyenler korksunlar, rant hanedanlıkları kuranlar korksunlar. Nepotizm, torpil, mülakatla bir yere gelenler korksunlar. Ama milletimiz tamamıyla mutmain olun ki onların hakkını koruyacak çok şahsiyetli bir kadro bugün Meclistedir. Ben bu kadroyu bir kez daha değerli Saadet Partisi Genel Başkanımızla birlikte selamlıyor, yeni yasama döneminin Hakk’ın ve halkın rızasına uygun bir şekilde geçmesi için çaba sarf edecek olan kardeşlerime Allah’tan güç ve istikamet vermesi niyazında bulunuyorum. Allah yar ve yardımcımız olsun.  
28. Dönem 2. Yasama yılının başlaması nedeni ile Siyasi partilerin de grup toplantıları yapılmaya başlandı. Bugün düzenlenen Saadet-Gelecek grubunun basına açık bölümünde konuşan Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu FETÖ’nün en önemli isimlerinin borçlarının silindiğini söyledi.

İşte Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun yaptığı o konuşma…

 Çok değerli Saadet Partisi Genel Başkanımız Sayın Temel Karamollaoğlu, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına, ülkemize ahlak, adalet, demokrasi, hukuk, eşitlik temelli yeni bir ufuk çizmek üzere bir araya gelmiş Gelecek Partisi’nin ve Saadet Partisi’nin değerli mensupları, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bu değerleri yükseltmek üzere omuz omuza vermiş Meclis Grubumuz, değerli basın mensupları, bizleri ekranları başında izleyen değerli kardeşlerim; hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.

Yeni yasama döneminin ülkemize, Meclisimize, Grubumuza hayırlı olmasını diliyorum.

Değerli kardeşlerim, her şeyden önce Meclis’imizin açıldığı gün 1 Ekim günü alçakla bir saldırıyla İçişleri Bakanlığımıza saldıran teröristleri lanetliyor ve teröre karşı nerede ve hangi yöntemle mücadele edilirse edilsin emniyet güçlerimizin, askerimizin ve vatandaşlarımızın yanında olduğumuzu bir kez daha teyiden vurguluyorum.

Yine bu vesileyle, aynı gün 1 Ekim’de vefat yıl dönümü ile andığımız Saadet Partisi’nin kurucularından Milli Görüş’ün önemli isimlerinden Oğuzhan Asiltürk abimizi de rahmetle anıyorum.

Değerli kardeşlerim, yeni bir dönem başlıyor, Cumhuriyetimizin 100. yılının ayının içindeyiz, hep beraber bir muhasebe vakti. Cumhuriyetimiz ya ikinci yüzyılına daha kendinden emin, insan onuruna yakışır, hukuk ve ahlak değerlerine dayalı bir sistemle girecek ya da ahlaki yozlaşmanın toplumumuzu ve devlet yapılarımızı ahtapot gibi sardığı bir kabus dönemine gireceğiz.

Bu gözlemlerle şunu ifade etmek isterim ki; Gelecek-Saadet Meclis Grubu ilk günden itibaren Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin iklimini değiştirmiştir, artık Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bütün bu değerlerin savunucusu omuz omuza vermiş yiğit 20 kardeşimiz var, biz onlara güveniyoruz ve önümüzdeki yasama döneminin onlar tarafından şekilleneceğine inancımız tamdır.

Biz onlara nasıl güveniyorsak, birileri de onlardan çekiniyor. Biz onlara nasıl büyük bir emanet tevdi etmişsek, birileri de o emanetin yerine getirilmesinden ürküyorlar. 6 Temmuz’da Grubumuz kurulması sonrasında yaklaşık 3 ay Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin içtüzüğünün gerektirdiği değişikliklerin yapılması ve grubumuza diğer gruplara eşit şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda yer verilmesi konusundaki taleplerimiz hep göz ardı edildi. Neden? Çünkü bu Grubun Meclis’in açılış günü Cumhurbaşkanı konuşma yaparken Genel Kurulda görülmesi istenmedi.

Şunu ifade etmek isteriz: Milletin gönlüne, vicdanına girmiş olan bir topluluğu siz Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulundan silebilir misiniz? Milletin hakkı, hukuku için bu salonları dolduran bu yiğit insanları siz acaba milletin gözünün önünden silebilir misiniz? Israrlı taleplerimize rağmen ve gerek Grup Başkanımızın, gerek Grup Başkan vekillerimizin son dakikaya kadar takip etmesine rağmen bu düzenleme yapılmadı. Eğer o gün bir terör saldırısı gerçekleşmemiş olsaydı Grubumuz kendi hukukunu milletin hukuku gibi koruyacağını göstermek üzere gerekli direnişi, gerekli tavrı sergileyecekti. Ama gün o gün değildi, dayanışma içinde sabırla bekliyoruz.

Dün Grup Başkan Vekilimizin de ifade ettiği gibi, Perşembe günü gerekli toplantılar yapıldıktan sonra ümit ederiz ki Saadet-Gelecek Grubunun yeri diğer gruplarla eşit olarak tayin edilecektir.

Neden çekiniyorlar? Çünkü biliyorlar ki, bizim muhalefetimiz herhangi bir muhalefet gibi olmayacak. Çünkü biliyorlar ki, onların şu ana kadar hamasetle aldattığı kitlelere dönük olarak bizim arkadaşlarımız, bizim kardeşlerimiz konuştuklarında hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Ne yaparlarsa yapsınlar konuşacağız, millet adına konuşacağız, ezilenler adına konuşacağız. Evine ekmek götüremeyen anneler, babalar adına konuşacağız. Ayın sonunu değil haftanın sonunu getiremeyen emekliler adına konuşacağız. Türkiye’nin dışına bir önce gitmek için her türlü çabayı gösteren gençlerimiz adına konuşacağız. Ecdat adına konuşacağız, gelecek nesiller adına konuşacağız, bunu engelleyemeyecekler.

1 Ekim Pazar günü Meclis salonuna girdiğimde, salonu bütünüyle bir gözden geçirdiğimde bir neslin sınavını derinden yaşadım; evet, neslin sınavıdır. Cumhuriyetin 100. yılında bu ülkede yaşıyor olmak üzerimize ağır bir sorumluluk getiriyor.

Nasıl bir neslin sınavı? Bakın sizinle paylaşayım ve buradan da AK Parti’de, Milliyetçi Hareket Partisi’nde olan ve destek veren kardeşlerime de seslenerek paylaşayım. Bana ayrılan yere oturduğumda Meclis kürsüsünde lise yıllarından beri tanıdığım ve hayatın her aşamasında birlikte olduğum bir kardeşim vardı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olarak. Sağımda ve solumda 6 eski Meclis başkanı vardı, son dönemlerde 20 yıl içinde değişik vesilelerle birlikte siyaset yaptığımız, hepsiyle hayat serüvenimizin kesiştiği. Karşıma baktığımda bakanlar ve milletvekilleri vardı, kimisi öğrencim olmuş, kimisi teşviki mesai yapmış, kimisi bize karşı komplo kurmakla televizyonlarda övünmüş, ama çoğu eminim hala vicdanlarımızda bizim davamıza hak veren arkadaşlarımız. Ve kürsüde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı vardı, yıllarca omuz omuza verdiğimiz, nice ateş çemberinden birlikte geçtiğimiz, Somali’den tsunami dolayısıyla Endonezya, Doğu Asya’ya, Afrika içlerinden Orta Asya’ya, Brüksel’in Avrupa Birliği, NATO koridorlarından New York’taki Birleşmiş Milletler koridorlarına, D-8 toplantılarından İslam İş Birliği Teşkilatı toplantılarına kadar, Irak savaşından Lübnan savaşına, Gazze direnişinden Gürcistan savaşına, one minute gecesinden 27 Nisan e-muhtırası ilan edilen geceye kadar nice ateş çemberinde birlikte olduğumuz.

Üzüldüm, 2 sebeple. Yorgun olduğu anlaşılıyordu, omuzlarında ağır bir yük var, doğru. Ama geçmişte bu yükü kendisiyle paylaşmak için her türlü fedakarlığı yapmış nitelikli ve ahlaklı kadroları kendisi dışlamıştı. Konuşması çelişkilerle doluydu, biraz sonra üzerinde duracağım. Ama emin olunuz, herhangi bir küslük, herhangi bir kırgınlık olmaksızın yüreğimde derin bir sızı hissettim. O salondaki AK Parti kitlesi benim hayat boyu birlikte birçok alanda beraber olduğumuz arkadaşlarımız bugünkü toplum tablosundan acaba memnunlar mı diye düşündüm. Ben bu sorumluluğu üzerimde taşımamakla birlikte gece uykularım kaçarken, acaba onlar yastığa başlarını koyduklarında uyuyabiliyorlar mı diye düşündüm.

Sonra muhalefet sıralarına döndüm, değerli Genel Başkanımız Sayın Karamollaoğlu’yla birlikte 2 yıl toplumsal barış için bir araya getirip bir arada olmasını sağlamak için her türlü çabayı sergilediğimiz muhalefet sıralarına. Evet, hala kanaatteyim, Türkiye’deki kutuplaşmanın yegane ilacı, yegane engelleme yolu farklı mahallelerde olan ve birbirine kutuplaşma sebebiyle soğuk bakan kitlelerin yakınlaşmasıdır.

Hangi partiye oy vermiş olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı unvanı taşıyan herkes azizdir, herkes onurludur, herkes saygıya layıktır. O çabayı gösterdiğimiz ve Türkiye’nin ikinci yüzyılına tam bir toplumsal barış ortamına girmek için omuz omuza verdiğimiz o günlerden daha aylar geçmeden karşılıklı suçlamalarla ve bazen gerçekten gönül kıran tanımlamalarla karşılaştık muhalefette. Bütün çabalarımıza rağmen eminim bugün muhalefet sıralarında da bu çabaları takdir eden ve karşılaştığımızda, ne olursa Sayın Başbakanım, bu başlatılan sürecin durdurulmasına izin vermeyin diyenler var. Ama o sürecin içinde olup da şimdi sadece parti içi mücadeleler dolayısıyla bize dönüp aldatma suçlamasında bulunanlar, gizli protokollerin varlığına rağmen bizi itham etmeye kalkıp bir yük olarak, bir yara olarak görenler de var.

Bütün o tabloyu gördüğümde Kur'an-ı Kerim’deki o çok veciz ve her an zihnimizden çıkmaması gereken ifade aklıma geldi, “…” nereye gidiyorsunuz? Kendimi de içine koyarak, bir milletin vicdanından, yüreğinden gelen sesle sordum, nereye gidiyoruz arkadaşlar, nereye gidiyoruz, menzilimiz, hedefimiz neresidir?

Şimdi bakınız, bütün bu neslin gençlik yıllarındaki ideallere baktığınızda ortaya konan iddialarla bugün karşı karşıya kalınan tablo, ortaya çıkan resim, acı bir tecrübe ve muhasebe gerektiriyor.

Türkiye şu anda dünyada faiz uygulamasında 4’üncü; hani nas’a dayalı olarak faizle mücadele ettiğini söyleyen bir iktidar döneminde dünyada en yüksek faiz ödenen 4’üncü ülke biziz. Enflasyonda dünyada Sudan’dan sonra 6’ncı, biraz önce üzerinde daha çok duracağım.

Ve yürek yakan bir şeydir, yürek yakan bir istatistik daha paylaşacağım. Hani benim babamın, bizden önceki nesillerin en az 3 nesil bir gün bu ülkede alnı secdeye varan insanlar bu ülkeyi yönettiğinde bu ülke kurtulacak diye cebindeki son kuruşu, alnındaki son teri, zihnindeki son fikri gece-gündüz işleyen 3 neslin hesabını sormak adına soruyorum. Bugün alnı secdeye değen insanların yönettiğini iddia ettikleri ülkenin dünya suç istatistiğindeki yerini biliyor musunuz? Dünyada en fazla suç örgütü barındıran 14. ülkeyiz ve Avrupa’da birinci ülkeyiz. Bu nasıl bir tablodur? İktidar sahipleri, sizlere sesleniyorum, bu tabloyla gurur duyuyor musunuz?

Hemen hemen her eve faizi sokan kur korumalı mevduatla hala gurur duyuyor musunuz?

Hemen hemen her aileyi ahlaki çöküntüye kadar götüren enflasyon oralarıyla gurur duyuyor musunuz?

Ülkenin organize suç örgütü sıralamasında dünyanın liderleri arasında olmasından, Avrupa lideri olmasından gurur duyuyor musunuz?

O anda ne geldi aklıma biliyor musunuz? Arkadaşlar, bize sadece anlı secdeye değen insanlar değil, vicdanı, yüreği secdeye değen nesiller lazım. Vicdanı, yüreği secdeye gelmeden anlı secdeye değenler, sadece dinimizin yanlış anlaşılmasına sebebiyet verirler.

Ne farkımız? Hep soruyorlar, ne farkınız var bu eski arkadaşlarınızdan, eski dostlarınızdan? Sihirli, ama esaslı bir tek kelimeyle cevap veriyorum, farkımız, adalet adalet adalet. Gelin bu adalet kavramıyla ne izah ettiğimizi anlatalım.

Biraz önce değerli Grup Başkan Vekilimiz beni hoca unvanıyla takdim edince gurur duydum. O zaman müsaade edin, bu unvanı kullanarak size bir klasik eserden bahsedeyim. El Hazini, büyük bir matematikçi, büyük bir astronomi uzmanı, 12. yüzyılda bir eser yazar, doktora tezim esnasında gördüğümde hayranlıkla takip etmiştim. Kitabü Mizanü'l-Hak, bilim tarihinde geçer hep bu kitabın ismi, bildiğimiz su terazisinin mekanizmasını anlatır matematiksel olarak. Ama benim doktora tezimi almama, daha sonra Türkçe, İngilizce ve Arapça olarak da yayınlanan kitabı alma sebebim şuydu: O risalenin başında bir ... felsefesi vardı, El Hazini diyordu ki; Allah’ın isimlerinden biri El Adl’dır ve adalet sadece hukuki bir terim değil, kozmolojik, yani evrenin düzeni adalet üzerine oturur. Adaletin olmadığı yerde düzen olmaz. Sonra anlatıyordu adaleti kademe-kademe, sonra da teraziye geçiyordu, benim aldığım ders şuydu El Hazini’den: Eğer sizin zihninizde bir adalet fikri, yüreğinizde bir adalet kaygısı yoksa o tuttuğunuz terazinin hiçbir anlamı yok. Şimdi aynı bu şekilde eğer yüreğinizde ve vicdanınızda hesap verme korkusunu kaybetmişseniz, kul hakkı korkusunu kaybetmişseniz, bir kemik olan alnınızın secdeye değmesinin bir kıymeti yok, yüreğiniz değsin yüreğiniz.

O zaman örnek verelim adaletten, neredeyiz? Önce ekonomi, ekonomi yönetimi değişti, 4 aydır takip ediyoruz. Geçmiş yönetim ne dediyse, tam tersi noktaya geldiler. Hatta öylesine ki gelen bir bakanın, selef bir bakanın halef bir bakana söyleyebileceği en ağır sözü Sayın Mehmet Şimşek, Sayın Nurettin Nebati’ye de döndü ve dedi ki, bundan sonra rasyonel politikalara geri döneceğiz. Demek istedi ki, bre adam, bre geri zekâlı, senin uyguladığın politikalar akıl politikaları değildi. Bre taklit, rahmetli Erbakan Hocamızı da anarak, senin uyguladığın şeyler akılcı değil, ben şimdi akılcı politikalar takip edeceğim. Peki, akılcı politikalar 4 aydır takip ediliyor, ne oldu biliyor musunuz? Temeli şu arkadaşlar akılcı dedikleri politikanın: İşte dün Merkez Bankası Başkanı, Plan Bütçe Komisyonunda brifing verdi, Selim Beyden gerekli bilgiyi aldım, hep finansal denklemler. Doğrudur, Merkez Bankası’nın görevi bu, ama nedir akılcı politikalar dedikleri biliyor musunuz? Bir kayyum yönetimidir ekonomide. Şartlarını damat bakan ve eski ekibin tükettiği kamu kaynaklarının, artık geri ödenemeyen borçların geri ödemesini sağlamak üzere halkın tepesine binmek, cüzdanına ortak olmak, rızkını-aşını çalmak üzere kurulan bir düzen. O günden bugüne siz kamuda herhangi bir tasarruf tedbiri gördünüz mü? Mesela Cumhurbaşkanımız halk böyle felaket içindeyken ben nasıl uçaklara binerim deyip uçağı azalttı mı, iktidar yandaşlarının sosyal medyadaki o lüks, şatafat, kokain görüntülerinin de içinde barındıran görüntülerden fedakârlık edildi mi? Hayır. Yolsuzluklara karşı bir tedbir alındı mı? Hayır. Hazineyi hortumlayanlara karşı bir yaptırım uygulandı mı? Hayır. Rant vergisi alındı mı, 6-7 yıldır milletin o dar kaynaklarından toplanılan Hazineyi belli kesimlere aktarılan kesimlerden bir rant vergisi alındı mı? Hayır. Ne yapıldı? ÖTV, KDV, vergiler, zamlar, mazot 40 liraya çıkarıldı, halkın elindeki son kaynaklar da tüketiliyor. Sebep? Dış borç ödenecek. Hani o dış mihrak diye Tayyip Beyin her seferinde milleti tahrik ettiği o dış mihraklara borcu geri ödeyebilmek diyebilmek için fakir halkın aşını, işini yok ettiler.

Şimdi size bir rakam vereceğim, bizim nesli Sayın Genel Başkan da bilir, buradaki herkes de. Necip Fazıl üstadın deyimini hep bilirdik; Allah’ın 10 pulunu bekleyedursun 10 kul, 1 kişiye tam 9, 9 kişiye 1 pul. Şimdi şu rakam yüreğimi yakan bir rakamdır: AK Parti’ye oy veren, destek veren kardeşlerime sesleniyorum, fakirlik sıkıntısı çekip de destek verenler, hamaset dönemi bitti çünkü biz varız Meclis’te artık, gerçekleri söylemek için biz varız. Şu anda Türkiye, gelir adaletinde dünyanın en kötü ülkelerinden biridir, açın istatistiklere bakın. En üst yüzde 1, toplam milli gelirin yüzde 41’ini alıyor arkadaşlar, yani 850 bin kişi yüzde 41 alıyor, geri kalan 84 milyon 150 bin kişi geri kalan yüzde 60’ı paylaşıyor. En üst tabakadaki yüzde 10, gelirin yüzde 71’ini alıyor, yani 8,5 milyon kişi gelirin yüzde 71’ini alıyor, geri kalan 78 milyon kişi de geri kalanını paylaşıyor. Bu kadar kötü bir gelir adaletine nasıl gelindi, çünkü vahşi bir servet transferi yapılıyor. İşçinin, emeklinin, çiftçinin cebinden kur korumalı mevduat adı altında faizcilere kaynak aktarıldı. 2016’da Başbakanlığı bıraktığımda faiz giderleri harcamaları 50 milyar Türk Lirası’ydı, bu sene 686 milyar bütçede, 700 milyar da kur korumalı mevduat, gelecek sene planlanan 1 trilyon 250 milyar faiz, bir sonraki sene 2025’te 1 trilyon 800 milyar, sonraki sene 2 trilyon 250 milyar. Şimdi faiz üretmeyen kişilere bunu aktarıyorsunuz da, nasıl nastan bahsedebilirsiniz siz? Nas diye diye getirdiğiniz yer burası. Aynı şekilde bu eşitsiz tablo hem faiz, hem de yolsuzluklar üzerinden sağlandı.

Ne diyor Allah-u Teala Kur’an-ı Azümüşşan’da; servet, küçük bir grubun elinde dolaşan emtia olmasın diyor. Bunlar ise toplumun tüm servetini yüzde 1’lik bir kesime aktardılar, o yüzde 1’lik kesim Avrupa Birliği standardında yaşıyor, en tabandaki yüzde 1’lik kesim ise Afrika’da Çad standardında yaşıyor, işte getirdikleri tablo bu. Yani arkadaşlar özetle kurt kuzulara şah olmuş, ama kuzular niye razı, biz onu sormalıyız. Kuzulara bu meseleyi anlatmak bizim işimiz, milletin başına bu şekilde tebelleş olmuş kurtlara karşı kuzulara bu işi anlatmak bizim işimiz.

Sayın Cumhurbaşkanını dikkatlice dinledim, neye bağladı biliyor musunuz, neye bağladı bütün bu ekonomik çöküntüyü, 3 sebep. Bir dedi pandemi, iki Rusya-Ukrayna Savaşı, üç ekonomik saldırılar, dış mihrak. Şimdi pandemiyse arkadaşlar her yerde oldu pandemi değil mi, sadece Türkiye’ye uğramadı, nasıl dünyada bütün ülkeler enflasyonla mücadele etti de Türkiye enflasyonda dünyanın en fazla enflasyonuna sahip 6. ülkesi oldu iç savaş yaşayan Sudan’la birlikte, diğer ülkeler yaşamadı mı pandemiyi? Peki Rusya ve Ukrayna diyor ya, gelin sizinle biraz paylaşayım bunu, bakın bazı rakamlar. Enflasyon, Rusya-Ukrayna Savaşı başladığından bu yana, yani Şubat 2020’den bugüne kadar Türkiye enflasyonda yüzde 21 artış yaşadı, yani yüzde 45’ten yüzde 59, şimdi 61’e doğru gidiyor, artış yüzde 21. Ukrayna’daki enflasyon artışı yok, düştü, eksi 14. Savaşın başlangıcından bugüne kadar Ukrayna’da enflasyon yüzde 14 düştü o yüzde 10’dan yüzde 8,6’ya. Rusya’da enflasyon yüzde 40 düştü, 8,5’tan 5,2’ye. Savaş yaşayan ülkelerde enflasyon düşüyor, siz onu gerekçe gösteriyorsunuz Türkiye’deki enflasyonu izah etmek için. Şunu da söyleyeyim de daha çarpıcı: Türkiye, enflasyonda 6’ncı dedim ya, Ukrayna kaçıncı biliyor musunuz dünyada, 47’nci, Rusya 84’üncü. Türkiye’de faiz 14’ten 30’a çıktı o günden bugüne yüzde 114 artış, Ukrayna’da yüzde 135, Rusya’da yüzde 57. Ama faizde Türkiye 4’üncü, Ukrayna 11’inci, Rusya 26’ncı. Kur, Türk Lirası o günden bugüne yüzde 101 değer kaybetti arkadaşlar, Ukrayna parası yüzde 29 değer kaybetti, Rus Rublesi yüzde 28 değer kaybetti. Ya Allah aşkına, bunlar matematik de mi bilmiyor? Peki, neden bu böyle, çünkü Rusya Merkez Bankası Başkanı, o geçmiş Merkez Bankası Başkanının yaptığı gibi Türkiye modeli diye bir model, bir safsata ortaya atmadı, savaş yürürken doğru-dürüst işini yaptı, herkes biliyor.

Şimdi tablo Rusya-Ukrayna Savaşıyla da ilgili değil, pandemiyle de ilgili değil, dış mihraklarla mı ilgili? Arkadaşlar, dış mihrak kim, bir ara Biden’dı değil mi, hani muhalefete destek verdiği iddiasında bulundukları. Biden’la en son samimi görüşme yapan kim? Sayın Erdoğan. Mısır’dı, Birleşik Arap Emirlikleri’ydi, oydu-buydu, en sonunda iş İsrail Başbakanı Netanyahu’ya kadar geldi, New York’taki o resim Sayın Cumhurbaşkanı için bir … midir? Mavi Marmara şehitlerinin kanını elinde tutanların elini sıkanlara söylüyorum. Sonra da gurur duyarak ilk fırsatta bize gelecek diye de ilan etti. Peki, nerede kaldı dış mihrak? E dış mihrak IMF ise zaten onun reçetesini uyguluyorsunuz. Dış mihrak, yurt dışındaki finansörler, kredi yapılarıysa onların peşinde para dileniyorsunuz. Geriye dış mihrak falan kalmadı, bir iç mihrak var, o da cehalet, o da ahlaksızlık, o yolsuzluk, o da israf, o da kul hakkını unutmak. İkinci şeye gelelim, bir devlet vatandaşlarına onurlu hayat sağlar, başka ne sağlar? Güvenli bir hayat. Şimdi aynen bakanlar arası değişme gibi bir içişleri bakanı gitti, bir başka içişleri bakanı geldi, sanki ülkede devrim oldu, sanki büyük bir iktidar değişikliği, her şey değişmiş gibi bir tabloyla yeni içişleri bakanı organize suç örgütlerine karşı harekete geçti. İlk günden ifade ettim, bu ülkeyi yönetme şerefine nail olmuş bir Başbakan olarak devletimizi ahtapot gibi sarmış olan çetelere karşı kim mücadele verirse onun yanındayız, kim o çetelerle resim çektirmişse onun da karşısındayız. Eğer suç örgütü yapılarında Türkiye dünyada 14’üncü, Avrupa’da 1’inci ise birinin sorması lazım kim bunun sorumlusu Sayın Cumhurbaşkanı ve tabii sorumluyu himaye eden Sayın Bahçeli, kim bunun sorumlusu? Dün Sayın Bahçeli bu kürsülerde yaptığı konuşmada diyor ki; eski içişleri bakanı-yeni içişleri bakanı arasına kimse fitne koymasın, fitne sokmasın. Ya Allah aşkına fitne sokmasın diyeceksen git Sayın Soylu’ya söyle. Soylu’nun beslediği, büyüttüğü, devlete musallat ettiği ebabil diye kutsal bir kavramı da kullanan pelikan çetesine sorsun kim fitne sokuyorsa. Dün İçişleri Bakanı organize suç örgütlerine karşı mücadele ediyor diye, aynı gün terör konusunda hepimiz dayanışma içindeyken Sayın Süleyman Soylu’nun emrinde olduğu belli olan isimler ve geçmişte bana karşı komplo kurarken kullandığı pelikan çetesi harekete geçti ve tabi dedi siz terörle mücadele etmekten Soylu’nun ekibiyle mücadele ederseniz olacağı buydu dedi. Sayın Bahçeli, aynaya bakın, eğer korkunuz iş Sinan Ateş’in cinayetine kadar gelmek ise oraya da gelecek hiç merak etmeyin. Ve şunu söyleyeyim: Yine AK Partili kardeşlerime hitaben söylüyorum, yeni bir seçimden çıkmışken, ülkede enflasyon yıllık üreticide yüzde 3.2, tüketici de yüzde 7 civarındayken, enflasyon yüzde 7 civarındayken, ülkede ekonomide bahar rüzgarları eserken halktan onay almış bir başbakana karşı kumpas kurduğunu söyleyen Süleyman Soylu ve arkasındaki pelikan çetesi onunla birlikte harekete geçtiğinde Sayın Cumhurbaşkanına şunu söylemiştim ayrılırken Sayın Cumhurbaşkanım ve diğerlerine de: Bu toplumun arasına öyle bir fitne soktunuz ki bu trol çeteleriyle öyle bir fitne sokuldu ki, artık hiç kimse bu partide ve bu devlette huzurlu olmayacak, herkes birbirine karşı trol çetesi kullanacak. O günden bugüne herkesin trol çetesi birbirine karşı kullanıldı. İşte biz çok açık ve net ifade ediyorum, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin güvenlik ve emniyet birimlerine de seslenerek ifade ediyorum, bu işin kökü nereye kadar gidecekse götürünüz. Birileri kara para aklayıcılarıyla, çete reisleriyle resim çektiren birilerini koruyorsa bilin ki, biz organize suç örgütleri karşısında kim mücadele ederse onun yanındayız, onun destekleyeceğiz, onu asla yalnız bırakmayacağız.

Üçüncü boyut, eğitim. Milli Eğitim Bakanı giderken gitti yerine gelen de çok çarpıcı bir ifade kullandı mülakatlar mülakat gibi olacak, yani demek istedi ki, bundan önceki bakan mülakatları tiyatro gibi yapıyor. Geçtiğimiz günlerde değerli grup başkanvekilimizle gençlerimizle bir araya geldik, inşallah gelecek hafta da ana gündem maddemiz de bu olacak. Ama mülakatlar konusunda dün olduğu gibi daima takipçisi olacağız. Sayın Erdoğan da verdiği sözü yerine getirip mülakatlara son verene kadar bu işin peşini bırakmayacağız. Ama bugün gündemimiz emekliler, emeklilerimizle birlikte inşallah. Buradan Sayın Genel Başkanımızla birlikte emeklilerimizi ziyaret edeceğiz, emekli derneklerimizi. Ama bir başka tabloyu sizlerle paylaşmak isterim, yine yürek yakan bir tablo.

İmam hatip liseleri Türkiye’de ahlakı, maneviyatı yüceltmek için bir neslin gece-gündüz gayretleriyle kuruldu. Benim babam rahmetli de imam hatibe öğrenci toplamak için çaba sarf ederken bir trafik kazasında kalp krizi geçirerek o yolda vefat etti. Bana bir baba emanetidir imam hatiplerin onuru, imam hatiplerin ahlakı, imam hatiplerin maneviyatı. Bir imam hatipte hem de pilot bir imam hatipte son derece çirkin bir manzara yaşandı. Bu manzarayı tasvir etmek istemem, gördüğüm anda tüylerim diken diken oldu. Atatürk’e hakaret ötesinde bir tarihi şahsiyete herhangi bir başka resim veya kağıt olsaydı da veya resim olsaydı da yüreğim yanardı emin olun yüreğim. Ama bugünkü iktidar çoğu imam hatip mezunu olan bugünkü Cumhurbaşkanımızdan başlayarak iktidar şu soruyu sormuyor kendine arkadaşlar sormadı: Bu okullar nasıl bu hale düştü diye sormadı. Gittiler 17 yaşındaki genci tutukladılar. O çirkin davranışı nasıl kınadıysam, 17 yaşındaki gence bu bilinci, ahlak bilinci vermeyenleri de, imam hatipleri milletimizin gözbebeği olan imam hatipleri bu hale düşürenleri de ve sonra kendi hatalarını görmeyip o genci tutuklayanları da aynı ölçüde kınıyorum. Ve nihayet inşallah bunların hepsinin hesabını hep beraber milletimiz huzurunda vereceğiz, yapacağız, gerekli müdahalede bulunacağız.

Son olarak vaktimi de esas Genel Başkanımızı dinleyeceğiz, ama bu konuya girmeden bitirmek doğru olmaz. Sayın Cumhurbaşkanının anayasa çağrısı. Konuşmasının büyük çoğunluğu anayasa üzerineydi, ama şunu hiç sormadı: Aynı anda da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine hem de İngiltere bile vazgeçiyor kurucu diyerek delil gösterdik İngiltere’yi İngiltere bize delil olmaz Sayın Cumhurbaşkanı bunu öğren. İngiltere veya herhangi bir ülke bize delil olmaz. İnsan hakları söz konusu olduğunda bizim rehberimiz, delilimiz Ahsen-i Takvim olarak yaratılan insanın Allah indindeki temel haklarıdır. Şimdi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesiyle ilgili ağır ithamlarda bulundu. Başörtüsü davası olduğunda biz o mahkemeye gitmiş, grup başkanvekillerinden birinin de AK Partinin en yakın destekçisi olarak her zaman onun yanında durmuştuk hep beraber. Anayasanın 90.maddesinin açık hükmüne rağmen ve o hükmü çiğneyerek yorumlarda bulundu, sonra da anayasa yapalım dedi. İç tüzüğün gerektirdiği şekilde bize yer göstermediler, yer vermediler, gidin Anayasa yapalım diyorlar biz nasıl güveneceğiz Sayın Cumhurbaşkanı? Niyetinizi çok iyi anlıyoruz, niyetiniz yerel seçimlere kadar anayasa tartışması görüsü altında milletin açlığını, susuzluğunu, cefasını, eziyetini hissettirmeden sabah-akşam televizyonu açacaksınız anayasa komisyonu toplandı. Gece paralı yorumcularınız anayasanın bilmem ne maddesinde ne oldu? Bu arada artan zamlar, açlık gündeme gelmeyecek niyetiniz bu. Samimiyseniz size şunu çok net söyleyebiliriz: Biz 12 Eylül’e direnmiş bir nesil olarak 12 Eylül anayasasını kaldıracak yerine gerçekten kamil ve milli bir anayasa milli iradeye dayalı bir anayasa yapmak için her türlü çabayı sergileriz. Ama açık ve net milletin başına bu belaları saran Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini de tartışmaya var mısınız? Demokrasiyi ayaklar altına alan kurduğunuz sistemi de tartışmaya var mısınız? Yolsuzluklarla mücadeleyi, siyasi ahlakı anayasa umdesi haline getirmeye var mısınız? Yoksunuz. Niyetiniz zaman kazanmak ve oyalamak. Bu tartışma samimi ise önce getirsinler ne düşündüklerini anlatsınlar, sonra da bütün bu tartışmayı yerel seçim sonrasına ertelesinler. Şimdi milletin birinci gündemi, birinci gündemi aştır, iştir, ekmektir. İkinci gündemi de genel seçimlerde istismarla kerhen destek verdikleri bu iktidara yerel seçimlerde bir tokat, bir şamar atmaktır, biz o şamarın atılmasını bekliyoruz.

Ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin aldığı karar çerçevesinde de şunu ifade etmek lazım: Sayın Cumhurbaşkanı 15 Temmuz’dan sonra çok doğru bir tabirde bulunmuştu, altı ibadet dedi, ortası ticaret, üstü de ihanet. Ama 15 Temmuz’un o kahraman direnişi dedi ki kahramanları da bu aramızda bu sıralarda kahramanları var, gazileri var. Ondan bu yana geldiğinizde şu yaşandı: İbadet kısımları binlerce, on binlerce akrabalarıyla birlikte tutuklandı hapse kondu büyük kısmı. Ticaret kısmı için bir FETÖ borsası kuruldu iktidar yandaşları o borsa üzerinden zengin edildi. İhanet aşamasındakiler ise yurt dışına gidilmesine bazen göz yumuldu, getirilemedi, bazen de onları desteklediğini iddia ettikleri ülkelerle pasta kestiler bunlar pasta. Olması gereken neydi? O zaman Sayın Cumhurbaşkanına yazılı bir metinle de verdim dedim ki, örgütün, FETÖ’nün niyeti açık kalabalıklar arasına sıkışmak istiyor, kaybolmak istiyor. Geniş kitlelerle böyle bir görüntü olmadan bütün ticari kaynak sağlayanların haksız kazançlarını Hazineye devredin kimse buradan rant elde etmesin halka dönsün, ihanet çetesini de cezalandırın. Ne yaptılar? İhanet çetesinin başının kardeşini büyükelçi yaptılar. FETÖ’nün en önemli isimlerinin borçlarını sildiler … varlıklarını bir yerlere aktardılar, ama bu unutulmayacak. Biz 15 Temmuz şehitlerinin kanı üzerinde kurulan saltanata da hesap soracağız, bunun üzerinden dış güçlerle iş birliği yapanlara da bu nedir diye soracağız.

Değerli kardeşlerim, değerli Genel Başkanımızı dinlemek için müsaadenizi arz edeceğim, ancak şunu bir kez daha ifade ediyorum: Son günlerde yine bu pelikan çetesi kendi etraflarında çıkardıkları bir takım fitneler yetmiyormuş gibi ortalığa fitne saçmaya çalışıyorlar. Bilsinler ve yürekleri titresin korksun, artık hiçbir çıkara boyun eğmeyen, hiçbir şantaja pes demeyen, hiç kimse karşısında eğilmeyen 20 yiğit insan Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulundadır. Birileri mal, mülk … gençlik yıllarının ideallerini satmış olabilir, birileri yakınlarını zengin etmek için milletin malına tasallut etmiş olabilir, birileri dış mihraklar dedikleri çetelerle iş birliği yapmış olabilir. Ama bu temiz insanlar, bu sadece alnı değil, yüreğiyle, vicdanıyla, secdeye giden bu temiz insanlar milletin hukukunu çiğneyenlere asla taviz vermeyecek, yürüttükleri mücadelede bir saniye dahi tereddüt etmeyeceklerdir. Bizim bu anlamda arkadaşlarımıza güvenimiz tamdır. Saadet-Gelecek grubunun şu ana kadar gösterdiği performans bundan sonra ki göstereceği performansın işaretidir. Kul hakkına girenler korksunlar, millet malını yiyenler korksunlar, rant hanedanlıkları kuranlar korksunlar. Nepotizm, torpil, mülakatla bir yere gelenler korksunlar. Ama milletimiz tamamıyla mutmain olun ki onların hakkını koruyacak çok şahsiyetli bir kadro bugün Meclistedir. Ben bu kadroyu bir kez daha değerli Saadet Partisi Genel Başkanımızla birlikte selamlıyor, yeni yasama döneminin Hakk’ın ve halkın rızasına uygun bir şekilde geçmesi için çaba sarf edecek olan kardeşlerime Allah’tan güç ve istikamet vermesi niyazında bulunuyorum.

Allah yar ve yardımcımız olsun.

 

Ankara HABERİ

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ipekyoluhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
( (