İnsanın iletişim kurma ve sosyalleşme ihtiyacı yaradılışının başından beri fıtratına ve mizacına işlenmiş bir olgudur.
İletişim tarihi, insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanın varolması ile ortaya çıkan iletişim olgusunun temelinde, paylaşma ihtiyacının giderilmesi gerçeği yatmaktadır. İlk çağ insanının bir av öyküsünü başkalarına anlatmak için mağara duvarlarına çizdiği resimler, başarılı geçen bir avdan sonra ateşin çevresinde yapılan danslar, komşu kabilelerle haberleşmek için belki de yeni liderin seçiminden duyulan mutluluğu paylaşmak amacıyla göğe gönderilen renkli dumanlar, gemicilere yol gösteren fenerler, ressamın tuvaline yansıttığı renkler ve çizgiler, bestecinin notalarla kurduğu ortaklığın neticesinde doğan besteler, sinemacının fikrini belgeleyen filmleri, balerinin duygularını yansıttığı hareketleri, pandomimcinin biraz da esrar perdesiyle gölgelendirdiği jest ve mimikleri; hepsi, paylaşma ihtiyacının giderilmesi için başvurulan iletişim yollarıdır. Anlamak ve anlaşılmak üzerine senelerce araştırmalar yapılmış ve türlü kuramlarla bu ihtiyaca açıklık getirilmeye çalışılmıştır. Kişinin iletişim kurma ihtiyacı bazen bir nesneyle bazen bir hayvanla bazen ise kendimizle gerçekleştirdiğimiz eylemlerle açıkça görülmektedir. Kendini anlatmaya yönelik göstermiş olduğu çaba , sadece sözel değil jest ve mimiklerle dahi gelişip somutlaşabilmektedir. Mark Twain'in de söylediği gibi ''Kelimeler sadece boyanmış ateştir. Bir bakış da ateşin ta kendisidir.'' Yani iletişim sözlü ya da sözsüz her şekilde sağlanabilen bir beyinden beyine geçiştir.
Peki ne kadar sağlıklı iletişim kurabiliyoruz ?
Problem aslında burada başlamaktadır. Sözlü iletişimde kullandığımız kelimelerin seçimi , kelimelere yüklediğimiz anlamlar , içerdiğimiz niyet, cümle kuruluşları, kültür farklılıkları derken iletişim kurmanın hususiyetleri derinleşiyor. Empatiyi sözde kullanıp davranışta hayatımıza geçirmediğimiz her an , karşımızdaki kişi ile aramıza görünmez duvarlar örüyoruz. Medeniyetin üslup olduğunu göz önünde bulunduracak olursak , gelişen ve dönüşen dünyada iletişim kurmaya dair halen bu medeniyetsizliği devam ettirmenin nedeni nedir ?
Bir hayvanla dahi karşılıklı sınırları çizip sağlıklı bir ortak dil kurulabiliyorken bunu bir insanla başaramamak tuhaf doğrusu. Gelişmeye ve değişmeye olan bu direnç, temelini çocuklukta aramaya itiyor beni. Demokratik ve özgür iletişimin olmadığı ya da fazla otoriter , fazla duyarsız, fazla müsamaha gösterilmiş, fazla mükemmeliyetçi ailelerde büyüyen çocukların kendilerini ifade etmekte zorlandığını ya da kelime seçimlerindeki aşırılığı açıkça görebiliyoruz. Temelinde birçok travmanın , yanlış üzerinde fazla pekiştirilmenin ve belki ''iletişimsizliğin'' yattığı bu geçmiş, kişiye gelecek hayatındaki tüm iletişim örüntülerinde ayna tutmaktadır.
Kişi çocukluktaki edinimlerinin meyvesini sosyal hayatında, eş seçiminde , bulunduğu platformlarda vs. birçok alanda toplamaktadır. Çünkü insan dilinin altında gizlidir. Konuştukça kimliğini ve kişiliğini ele verir. Bunu da gerek kendi deformasyonlarında gerek yaptığı seçimlerde açıkça görmek mümkündür.
İletişimin diğer bir hususiyeti ise çoğu insanın yapmadığı eylem olan dinlemektir. Son zamanlarda sıklıkla duyduğum ortak bir şikâyet aynı zamanda dünya genelinde kanayan bir yaradır. İnsanlar kendilerini dinleyecek birilerine muhtaçtır anlaşılmaya olan bu ihtiyaç gittikçe daha belirgin bir hâl almaktadır. Çünkü iletişimin tek ögesini benimseyip sadece konuşarak kendilerine tatmin aracı sağlayan insanlar dinlemenin iletişimin diğer önemli ögesi olduğundan habersiz. Anlatan çok dinleyen yok. Düşünürlerden çıkmış olan ''Söz gümüşse sükût altındır'', ''iki kulağımız ve bir ağzımız var; demek ki konuştuğumuzdan iki kat daha fazla dinlemeliyiz.'' gibi ifadelerin verdiği mesajları da muhtemelen konuşurken kaçırmıştır bu insanlar. Doğru ve açık iletişimin olduğu bir ailede büyüyen çocuk, dinlemeyi ve empatiyi içinde barındıran bir toplumun temelini oluşturur. Sağlıklı iletişim; başarıyı, ruh sağlığını korumayı ve doğru seçimleri beraberinde getirir.
İletişim başlı başına bir disiplindir ve bu disiplin belli başlı özverileri gerektirir. “Doğuştan iyi dinleyici olanların sayısı azdır. İyi bir dinleyici olabilmek için; bilinçli bir çaba ve yeni beceriler öğrenmek gereklidir.” Doğan Cüceloğlu
İhmalkârlık domino etkisi yaratabilir. Koca bir toplumun ruh sağlığını dinamitlemeyin.
Dinleyin, dinlemeyi öğretin.