Açlık, sefalet, kötü yönetim, rüşvet, yolsuzluk bir ülkenin felaketine yol açabilir. Beka meselesini sadece bölücülükle ilişkilendirmek yanlıştır. Vatandaşı canından bezdiren bir hayat pahalılığı vatandaşla devlet arasındaki ipleri gevşetir, bağlılığı örseler,aidiyetini aşındırır. Bugün tam da öyle bir hal yaşıyoruz. Kitleler perişan, insanların büyük kısmı asgari ihtiyaçlarını gideremiyor, saray çevresinde toplananlar servetlerine servet katarken vatandaş her gün biraz daha fakirleşiyor. İki millet var san,ki bir tarafta saraydakiler, diğer tarafta sarayın dışındakiler. Aç bir toplum inançlarını, değerlerini yemeye başlar. Fuhşun, ahlaksızlığın, illegalitenin en yaygın olduğu toplumlar kriz toplumlarıdır. İnsanlar ihtiyaçları için her şeylerini satmaya başlarlar, değerlerini, inançlarını hatta bedenlerini...
Bu tip toplumlarda ideoloji yapılmaz, vatandaşın derdine çareler aranır, sorun giderici bir siyaset izlenir, çözüm odaklı siyaset yapılır.Esefle belirtelim ki bizde tam tersi yapılır, aç toplumlara ideolojik vaatlerle gidilir. Bu tarz siyaset hem taraftar üretmez hem de ülkenin bütünlüğüne zarar verir.
Hiç bir siyaset milli bütünlükten önemli değildir.Politikalarımız, vaatlerimiz, projelerimiz hep bu çerçeve içinde kalmalıdır. Aksi takdirde Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak mümkün.
Çok derin bir kriz yaşanıyor. Bunun temel nedeni bilgiden, bilimden,akıldan mahrum politikalardır. Rüşvetin ekonominin bir rüknü haline geldiği bir ülkede işleri kolay kolay rayına sokamazsınız. Bakın daha birkaç hafta önce açılan Tokat hava alanına uçak inemiyor. Çünkü hava alanının yapıldığı yer çok rüzgar alan, en son hava alanı yapılması gereken bir yer. Bartın'a yapılan hava alanı yolcu bulamıyor. 15 Temmuz Çanakkale köprüsünün garanti edilen araç sayısını bulabilmesi için on yılların geçmesi gerekecek. Bütün bu süre içinde bu garantilerin parası milletin verdiği vergilerden çıkacak. Kimse," kardeşim bu nasıl hesap, içinizde hesap kitap bilen hiç kimsede mi yok" diyemiyor. Çünkü dağlaşmış egolarıyla gözleri hiç bir şey görmüyor, kulakları hiç bir uyarıyı işitmiyor.
Bizi felakete götüren bu politikanın maliyeti her geçen gün biraz daha artıyor. Hala iktidarın umurunda değil. Rasyonel hareket eden, vatandaşın feryatlarına kulağını açan bir iktidar bu sefalet ortamında yandaşlara 5-6 maaş verecek adımlar atmaz. Ama aynı savurganlık, pervasızlık devam ediyor. Emekli 2500-3000 TL'ye geçinmeye mahkum edilirken sadakatine göre yandaş bürokratlara 5-6 maaş bağlanabiliyor. Bu elbette kötü bir politika ama daha kötüsü daha hala bu çirkin, vatandaşın çığlıklarına kapalı politikayı alkışlayanlar olması. Bir ülkenin halkı ülkeyi bu hale getirenleri alkışlarsa o ülke düzelir mi? Başarısızlığı, yolsuzluğu, rüşveti alkışlayan (halkımızın bir kısmı) bütün o sonuçları adeta hak etmiş demektir.
Muhalefet bu ağır yükün atından nasıl kalkacağına kilitlenmeli ve halkı bu çukurdan çıkaracağına ikna etmelidir. Yoksa Ankara'da başka, Diyarbakır'da başka konuşarak, ekonomiyi, ekmek davasını bir tarafa bırakarak siyaset yapmak tam da Erdoğan'ın en çok istediği şeydir. Önümüzdeki seçimlerin kaderini belirleyecek olan etnik veya bölgesel dalkavukluk değil, çözüm üretici politikalardır.