ULTRA SÜPER LİG
Herkesten daha fazla demeyeyim ama, belki sıradan bir vatandaşımızdan biraz daha fazla, belki sıradan bir vatandaşımızdan biraz az olmak üzere, ama ortalama bir Türk kadınından daha fazla futboldan anlarım diyebilirim.
Hatta ve hatta üniversiteli yıllarımda, o zaman itibari ile, Konya Birinci Amatör Kümede bulunan Hadim Sporun lisanslı futbolcusu olduğumu söylersem ve yine yıllar önce kendi köyüm olan Aşağı Eşenler adına katıldığım Konya Büyükşehir Belediyesinin düzenlediği turnuvalarda zannedersem Aşağı Eşenler Köyü’nün ilk ve tek aldığı ödül olan centilmenlik ödülünü almış isem; her halde kendi savımda haklıyım diye düşünüyorum.
Hemen bir parantez açarak söylemem gerekirse, dün akşam itibari ile yani 03.04.2018 tarihinde Türkiye saati ile 21:45 te başlayan Real Madrid – Juventus arasında oynanan Cristiano Ronaldo nun yıldızlaştığı diyemeyeceğim Cristiano Ronaldo nun tarihe geçtiği, efsaneleştiği ve hatta uzaylılaştığı maçta Real Madrid maçı 3-0 kazandı. Cristiano Ronaldo bu karşılaşmada, attığı gollerle yeni rekorlar peşinde olduğunu da ortaya koydu. Dev randevuda Cüneyt Çakır’ın düdük çalmış olması da, her ne kadar beni tatmin etmeyen bir yönetim sergilemiş olsa dahi, Türk Spor Tarihine altın harflerle adını yazdırması açısından son derece önemliydi.
Yine parantez açarak ifade etmeliyim ki, Türk takımlarının Şampiyonlar Liginde ve UAFA Avrupa Liginde gösterecekleri başarılara, bu milletin ihtiyacı ve aynı zamanda hakkı var. Türk kökenli futbolcuların kimseyi umursamayan yaklaşımlardan uzak tavırlar sergilemesinde, ekonomik ve gönüllerde büyümenin aslında sağlıklı zeminlerde olmaması durumunda sonucun hüsran olacağı realitesini asla akıllarından çıkarmamaları gerektiğini hassaten kendilerinde hatırlatmak istiyorum.
Kısa sayılabilecek bir futbol muhabbetinden sonra, gelelim dünyada ve Türkiye’de olup biten hadiselere. Türkiye ile Rusya federasyonu arasında son zamanlarda gittikçe gelişen ve gittikçe de derinleşme eğilimi gösteren temas ve ilişkiler söz konusu.
Sayın Erdoğan ile sayın Putin;
Batı Bloğunun her türlü Bizans Kumpasına rağmen, Batı Bloğunun her türlü provakatif eylemlerine rağmen, Batı Bloğunun her türlü fitne fesat tohumlarını ekip dikmesine rağmen;
tüm dünyanın yakından izlediği ve özellikle Batı Bloğunun bu sağlıklı ve doğru zemine oturan iletişim ve girişimleri sabote etme adına her türlü spekülatif bağnazlığı sergilemesine rağmen;
gerek Suriye özelinde meydana gelen hadiseleri daha az zararla telafi etme adına,
gerek ikili ilişkileri teknoloji transferi de dahil olmak üzere ikili ve bölgesel gelişmeleri, bölgenin çıkarlarına daha uygun bir zeminde filizlendirme adına,
ve gerekse dünyayı, daha insani ve daha yaşanabilir bir gezegene dönüştürme adına; Bölgenin ve Dünya’nın gıpta ettiği siyasal, sosyal, ekonomik ve teknolojik ilişkileri geliştirmekten imtina etmiyorlar.
Batı’ya olan; ideolojik, siyasal, sosyal ve tabii ki körü körüne ve aynı zamanda da ütopik olduğu artık açık ve seçik olan bu zoraki aşk yeminimiz, bizi tarihimizden, tarihi kimlik ve kişiliğimizden, bizi değerlerimizden, bizi medeniyet algı ve medeniyet ufkumuzdan beri hale getirmiştir. On yıllardır komşu olmamıza rağmen, komşu ülkelerle olan iletişim ve ilişkilerimiz hep bu kör olası zihniyet sebebiyle kadük kalmıştır.
Türkiye uzun süredir gerçekleştirmek istediği, ama hem bilgi birikim eksikliği sebebi ile, hem başkalarının empoze ettiği siyasal ve sosyal politikalar sebebi ile, hem coğrafi koşulların kendisi konuşlandırdığı strateji gerekçesi ile ve hem de emperyalistlerin herhangi bir gelişmenin olmasını istemedikleri zaman o bölgenin insanlarını insani hassasiyet ve çevre hassasiyeti gibi suni gerekçelerle manipüle ederek iğdiş hale getirmeleri sebebi ile, nükleer enerji konusunu hep geri planda bırakmak durumunda olmuştur.
Bugün itibari ile Ak Kuyu Nükleer Santral ünitesinin 2023 yılında devreye girecek şekilde temelinin atılmış olmasını,
a- Bu alandaki eksikliğimizi giderecek olması açısından,
b- Enerji ihtiyacımızın % 10’unu karşılayacak olması açısından,
c- Bu nükleer Santralın yapım aşamasında yaklaşık 10.000 kişinin evine ekmek, götürmesine vesile olacak olması açısından
d- Temiz ve çevreye daha fazla katkı sağlayacak olması açısından,
e- Nükleer tecrübeye ve bilgi birikimine adım atıp ve alanı daha iyi bir noktaya taşımamız açısından
son derece önemli olarak telakki ediyorum.
Şu ifademi tekrarlatmak istiyorum. 19. Yüzyıl Avrupa’nın asrı idi, 20. Yüzyıl Amerika’nın asrı idi, 21. Yüzyıl Asya’nın ve Türklerin asrı olacaktır.
Dünyada ve Bölgemizde meydana gelen hadiseler, bu savımızı doğrular nitelikte görünüyor.
Türkiye’nin önce Fırat Kalkanı Harekatı, daha sonra Zeytin Dalı Harekatı ve en önemlisi de bu harekatlarda kullandığı mühimmatın aşağı yukarı % 70’inin yerli olması,
Türkiye’nin gerek İran ile, gerek Rusya ile kurduğu stratejik birliktelikler,
En üst düzeyde ifadesini bulan dünya 5‘ten büyüktür söylemleri,
Afrika ülkelerinin ülkemize karşı besledikleri gönül bağı,
Körfez Ülkelerinin yönetim bazında olmasa bile halklar bazında ülkemize ve ülkemizin izlediği dünya siyasetine dair politikaları,
Türkiye’nin İslam İşbirliği Teşkilatı içindeki öznel durumu,
Türki Cumhuriyetler ile olan tarihi ve kültürel bağlarımız
İşte bütün bunlar artık ülkemizin yerinin Süper Lig değil, Şampiyonlar Ligi değil, UEFA Avrupa Ligi değil; bütün bunları üzerinde kurulacak olan fikstürünü bizim belirleyeceğimiz ULTRA SÜPER LİG olduğunu acizane ifade etmek isterim. Saygılarımla…