Demokrasi Şöleni
Ülkemi seviyorum, Milletimi seviyorum, Bayrağımı seviyorum, Vatanımı seviyorum… Ve daha sevdiğim birçok değerim var elbette benim, ama Rabia olarak ifade edebileceğimiz 4 temel değeri artık slogan haline dönüştürmüş durumdayız.
Bu ülkede yaşayan hemen hemen herkes şunu biliyor artık; büyük bir ihtimalle 2 Nisan 2017, veya 9 Nisan 2017 veya 16 Nisan 2017 tarihlerinde ülkemiz CHP ve HDP’ye göre rejim değişikliğini içeren, AKPARTİ ve MHP’ye göre hükümet sisteminde değişikliği öngören 18 Maddelik anayasa taslağını referanduma götürülecektir.
Genel eleştiri, anayasa taslağı metninin içerik olarak halkımız tarafından yeterince bilinmediği ve bundan dolayı da insanların ‘EVET’ veya ‘HAYIR’ derken neye evet veya neye hayır dediklerini bilmeden bir referandum sürecine sürüklendikleri noktasındadır.
Bana göre temel değişiklikler şu hususlar üzerinde olmuştur. Taslak Metinde öncelikle anayasanın 9. Maddesindeki değişikliktir ki;
Şu anki anayasada metin aşağıdaki gibidir.
MADDE 9. – Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.
Yeni metin ise şu şekilde öngörülmüştür.
MADDE 1- 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 9 uncu maddesine “bağımsız” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve tarafsız” ibaresi eklenmiştir.
Yani yeni anayasa maddesi aşağıdaki gibi tasarlanmıştır.
Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır.
Yine şu anki 2709 sayılı yasanın 104. Maddesi aşağıdaki gibidir.
MADDE 104. – Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.(diye devam ediyor)
Yeni metin ise şu şekilde öngörülmüştür.
MADDE 8- Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanına aittir. Cumhurbaşkanı, Devlet başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin eder. Gerekli gördüğü takdirde, yasama yılının ilk günü Türkiye Büyük Millet Meclisinde açılış konuşmasını yapar. Ülkenin iç ve dış siyaseti hakkında Meclise mesaj verir.(diye devam ediyor)
Ve yine şu anki 2709 sayılı yasanın 142. Maddesi aşağıdaki gibidir.
MADDE 142. – Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir. (Diye devam ediyor)
Yeni metin ise şu şekilde öngörülmüştür.
MADDE 13- 2709 sayılı Kanunun 142 nci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir. “Disiplin mahkemeleri dışında askeri mahkemeler kurulamaz. Ancak savaş halinde, asker kişilerin görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevli askeri mahkemeler kurulabilir.” .(Diye devam ediyor)
29 Ekim 1923 yılında Cumhuriyetimizin ilanından beri, mahkemelerimiz eksik ve gediğiyle birlikte bağımsız olarak karar vermişlerdir.
Ancak mahkemelerimizin ‘tarafsız’ olduğunu kimse bana söyleyemez. 28 şubat sürecinde bölge idare mahkemesinin, Danıştay’ın bizatihi kendimle ilgili verdikleri kararlarla edindiğim tecrübeler; asliye hukuk mahkemelerinin, sulh hukuk mahkemelerinin ve hatta Yargıtay’ın ve hatta siyasi partiler ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu kararlar; ‘YARGI ERK’inin’ hiç de tarafsız olmadığını açıkça bize göstermektedir.
Ve bu kararlardan maalesef belli zümreler hem siyasi, hem sosyal, hem ekonomik ve hem de statü olarak nemalanmışlardır. Zira her türlü egemenlik ve bu egemenliği kullanma hakkı, hep o kesimlerin uhdesinde idi.
İşte bugün ‘EVET’ bloğunu oluşturan kesimlerin referandum neticesinden adeta şimdiden emin olmalarının temel gerekçesi, milletin büyük çoğunluğunu oluşturan, bu büyük halk kesimine duyulan güvenden kaynaklandığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Şu anki Anayasada cumhurbaşkanı, devletin başı olarak kabul edilmektedir. Yeni taslak metinde de yine cumhurbaşkanı, devletin başı olarak kabul edilmekte, ama cumhurbaşkanı aynı zamanda ‘YÜRÜTME ERK’inin yani HÜKÜMET’in de başı olarak kabul edilmektedir.
Bu husustaki temel itiraz devletin başı durumundaki birinin tarafsızlığının bu madde ile yok olduğu hususudur. Bu yaklaşıma şu şekilde cevap vermek isterim. O zaman, aynı durumu; şu anki anayasamızda var olan ve yürütme erk’inin büyük bir kısmını uhdesinde bulunduran başbakan ve bakanlar için de söyleyebiliriz.
Burada asıl olan bence, yürütme erk’ini elinde tutan insanların hukuki anlamda, hizmet sunma anlamında, üretim-yatırım anlamında bağımsız ve tarafsız olmaları ile alakalıdır. Yoksa cumhurbaşkanı konumunda olan birinin bağımsız ve tarafsız olması ile alakalı değildir. Kaldı ki ömrüm boyunca yaşadıklarım, aklım ve vijdanım bugüne kadar bana şunu öğretmiştir.
İnsanların belli makamlara gelince asla fikir, düşünce ve yaşam tarzları itibari ile değişmedikleri realitesi.
O zaman, hemen şöyle bir şey aklımıza gelebilir. Niçin bu CHP ve HDP kurumsal olarak bu yeni Anayasa Taslağına karşı çıkıyorlar.
1- Bundan böyle iktidar olmadıkları halde gizli iktidarlarmış gibi bir yeti ve yetkiyi kaybedecekleri için
2- Bundan böyle millete hakaret ederek herhangi bir neticeye varamayacaklarını bildikleri için
3- Milletin değerlerini oy alma kaygısı ile aşağılayamayacakları için
4- Eğer iktidara gelmek istiyorlarsa, millet ile ve milletin değerleri ile alay edemeyecekleri ve milletle barışmak durumunda oldukları için
5- Semirdikleri, sömürdükleri, kaynaklarımızı peşkeş çektikleri iç ve dış vesayet odaklarına artık bu milletin asla ve kat’a prim vermeyeceğini çok iyi bildikleri için
6- Güçlü bir bürokratik yapı, güçlü bir elit zümre, güçlü bir vesayet organı olmayacağı için
Yeni Anayasa Taslağına HAYIR diyorlar.
Öyle ise bizler de geliniz, hayli renkli geçeceği şimdiden belli olan ve büyük bir ihtimal ile Nisan 2017 de yapılacak olan demokrasi şölenine hepimiz katılalım ve ‘GÜÇLÜ BİR TÜRKİYE İÇİN EVET’ diyelim.