Bu Maç Böyle Bitmez
Maç kültürü olan kardeşlerimize bazen sorarım. Maçın bitmesine kaç dakika var diye. Bunu sormamdaki temel gerekçem; galipken soruyorsam, galibiyetin kesin olup olmadığını tescil etmek; mağlup iken soruyorsam, yeni atak ve atraksiyonlarla maçı önce dengelemek ve sonra galip duruma geçebilmek; maç beraber iken soruyorsam da, maça teknik direktörün müdahalesini, teknik direktörün oyunu doğru okumasını, oyuna sokacağı yeni oyuncular ile maçın galip bitirilmesini sağlamaya yöneliktir ve maçın kazanılması için sürenin olup olmadığını öğrenmeye dönüktür.
Hak ile Batılın mücadelesinin Habil ile Kabil arasındaki, kurban etme hadisesi ve akabinde işlenen menfur cinayet ile başlamış, günümüze dek devam etmiş ve anlaşılan kıyamete kadar da devam edecektir. Bu mücadele, bazen iki kişi arasında, bazen iki aile arasında, bazen iki grup arasında, bazen iki kabile arasında, bazen iki şehir arsında, bazen iki ülke arasında, bazen de ülkelerin oluşturduğu bloklar arasında gerçekleşmektedir.
Hak ile Batılın mücadelesinde; zaman zaman siyasal erg ön plandadır, zaman zaman ekonomik erg ön plandadır, zaman zaman askeri erg ön plandadır ve zaman zaman da bütün ergler ön plandadır.
Genelde anlamda dünyada olup biten siyasal, sosyal, ekonomik ve askeri hadiseler ile ülkemizde meydana gelen hadiseleri mercek altına aldığımızda; müşahid olduğumuz durumların birbirine benzer özelliklere haiz olduğuna ve dahi, hadiselerin birbirleri ile ilintilerinin bulunduğuna rastlamamız olasıdır.
Amerika Birleşik Devletlerinin ( ABD) nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak ilan etmesi ile, Zeytin Dalı Harekatını,
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne ( AB) üyeliği ile, Kıbrıs meselesini,
Amerika Birleşik Devletlerinin ( ABD) nin Fetö elebaşını Pensilvan’ya da tutup ülkemize teslim etmemesi ile, 15 Temmuz ( 2016) da yapılan Darbe Girişimini;
Sun-i bir şekilde filizlendirilip, sonra da büyütülüp, palazlandırıp, piyasaya sürülen DEAŞ Terör Örgütünün neşv-u nema bulması ile, Amerika Birleşik Devletlerinin ( ABD) nin Suriye’ye girmesini,
Amerika Birleşik Devletlerinin ( ABD) başkanı Donald TRUMP’ın Suudi Arabistan’a gitmesi ve 118 Milyar Dolarlık silah antlaşması yapması ile, yine Amerika Birleşik Devletlerinin ( ABD) İran ile yapılan nükleer silah antlaşmasına yönelik tavır değişikliğini,
Rusya’nın platonik aşkı olan Akdeniz sularına açılma isteği ile, yine Rusya’nın Suriye’yi işgal ve iğfal etmesini;
birbirinden bağımsız hadiselermiş gibi değerlendirmemiz mümkün görünmemektedir.
Ülkemizde ise; Cumhuriyet Halk Parti ( CHP) yönetim kadrolarını elinde tutan elit kesimin fikri alt yapısını oluşturan Marksist-Leninist doku ile, PKK -PYD/YPG’yi oluşturan terör örgütlerinin dokularının benzerlik göstermesini,
Türk Tabipler Birliği ( TTB), Türkiye Barolar Birliği ( TBB) gibi zihinsel çöküşün dibi konumuna düşmüş çürümüş yapılar ile, DHKP gibi terör örgütlerinin aynı kaptan yemek yemesi, aynı kaptan su içmesi daha doğrusu aynı kaynaklardan beslenmesini,
kendilerini İKON haline dönüştürmek isteyen sivil toplum örgütlerinin, aslında morgdaki kadavraya dönüşmüş bu yapılarını
milli unsurlar olarak kabul etmemiz mümkün görünmemektedir.
Zeytin Dalı Harekatı ile başlayan süreçte; Batı Bloğu içinde çok ama çok ciddi bir travma oluşmaya başlamıştır. Ancak Blokta yer alan bütün ülkeler şu veya bu sebeple gerçekten UYUYAN DEV’in uyanmasına sebep oldukları için birbirlerini suçlarken, bu travmayı ucuz malzemeler ile kapatmaya ve bu UYANIŞ’ın biliç altında kalmasına dönük çok yoğun bir çabanın içine girmişlerdir.
Önümüzdeki süreçlerde ABD’den gelecek olan üst düzey yöneticiler, AB’den gelecek üst düzey yöneticilerin; A’dan Z’ye hepsinin bir tek amacı olacak ve o amaç da; barışın, huzurun, istikrarın, umudun, demokrasinin, özgürlüğün simgesi olan Zeytin Dalı Harekatını kadük bırakmak ve Harekatın istenen, özlenen, beklenen hedefine ulaşmasına mani olmak için her türlü siyasi manipülasyon denemelerini gerçekleştirmek olacaktır.
Gerek bu hadisede, gerek dünya üzerinde oluşan ve oluşabilecek hadiselerde bizim görevimiz, vahyin ışığında akıl ve irademizi kullanmak ve neticede de bu tercihlerimizin bize yükleyeceği hak ve sorumluluklarımızdan ödün vermeden yolumuza devam etmektir.
Bakın maç başladı, ama maçın seyrini değiştirmek için, önce hakem konumunda olduğunu iddia eden BLOK’un tartışmalı kararları,
takdir haklarını sürekli olarak ev sahibi takımdan değil de deplasman olduğu bile tartışılan terör yapılarını önceleyen kararları,
maçın çizgilerinin sürekli şartlar ve oyunun gidişatına göre değiştirilmesi,
ev sahibi konumundaki oyuncuların gol atma noktasına geldiği zaman, hemen oyunun faul, ofsayt vb gerekçelerle kesilmesi,
oyuncu değiştirme kuralının sürekli deplasman olduğu bile tartışılan terör yapılarının lehine yeniden dizayn edilmesi,
ev sahibi konumunda olan Türkiye’nin hak-hukuk-demokrasi, özgürlük, insan hakları temelli tribünlerinin üzerine konuşlandırılmış seyircilerinin, sosyal medya aracılığı ile sürekli olarak manipüle edilmeye çalışılması,
maçın kesin sonucu daha maç başlar başlamaz ortaya çıkınca da, derhal, oyunun kurallarının değiştirilip maçın hemen bitirilmesi ve maçın iptal edilmesi hususundaki çamura yatma ve zırlamalar, vesaire, vesaire, vesaire…
Gelin boşuna uğraşmayın, kendinizi de, uşaklarınızı da heder etmeyin, bu maç sizin istediğiniz şekilde asla bitmeyecektir. Aslında maçın sonucu da bellidir zaten. Bunu ukalalık ve kibirden dolayı söylemiyorum, aksine tevazu ve iyi niyetimden dolayı ifade ediyorum.
Sonuç olarak ben derim ki; yarınlar elbette, elbet bizimdir, gün doğmuş, gün batmış ne fark eder, Rabbimizin izni ile EBED bizimdir. Saygılarımla…