İnsanların meramlarını ifade edebilmeleri için, insanların sadece kendi dünyalarını değil bütün dünyayı okuyabilmeleri için, okuduklarını anlayabilmeleri için, anladıklarını süzgeçlerinden geçirip uygulayabilmeleri için, uygulama sonuçlarını değerlendirip yeni hamleler yapabilmeleri ve yeni teknolojik veya yeni fikri hamle altyapılarını oluşturabilmeleri için OKUMAYI BİLMELERİ gerekir.
Genelde okumayı bilmeyen insanların yakalarına hemencecik CAHİL etiketini yapıştırıveririz ki, doğru bir değerlendirmedir. İlkokul 1. Sınıfa başlayan çocukların, hem çok büyük heyecanları vardır ve hem de çok büyük korkuları vardır. Ana sınıfı aslında bir oryantasyon istasyonu konumundadır. Ancak toplumumuzun genelinin yeterince önemsemediği bu istasyon, çok ama çok önemli bir durak ve çok önemli bir merkezdir. Zira çocuğun veya bireyin ailesi dışındaki toplumla, genellikle ilk buluştuğu adres işte bu anasınıflarıdır. Konunun uzmanları, bu istasyonun lokomotifinin önemli olduğunu, bu istasyonun vagonunun önemli olduğunu, bu istasyonun yolcusunun önemli olduğunu ve bu istasyonun kaptanının / vatmanın önemli olduğunu hep dile getirmişlerdir.
Hz. Peygamberin ( SAV) ilim öğrenmenin bir süreç olduğunu ifade eden ‘beşikten mezara kadar ilim öğreniniz’ hadis-i şerifi, meseleye keyif veren ve çok daha anlam yükleyen bir açılım sağlamaktadır. Gerçekten dini bir öğreti olarak karşımıza çıkan bu yaklaşım, çağdaş dünyanın da kullandığı temel eğitim ve öğretim yöntemlerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Anne rahmindeki ceninin, annenin korkularından, annenin heyecanlarından, annenin sevinçlerinden, annenin üzüntülerinden, annenin kaygılarından etkilendiği gerçeği, bilimsel bir veri olarak tüm dünyanın kabul ettiği bir husustur.
Bütün bunları ifade etmekteki amacım; bilgiye ulaşma sürecinin, okumanın, öğrenmenin, anlamanın, anladığını analiz edip değerlendirmenin, elde ettiği sonuçları kendi süzgecinden geçirip bunu teknolojiye dönüştürmenin gerçekten ama gerçekten çok önemli olduğunu ifade etmek içindir. Bizim şu anda, müfredat programları bazında, temel eğitim kurumu olarak ifade ettiğimiz ilkokul ve ortaokullarımızda, bu sürecin uygulanmaya çalışıldığını rahatlıkla ifade edebilirim. Ancak ilkokuldan sonra, akademik çalışma yapmak istemeyen öğrencilerimiz için, ortaokul bazında da mesleki okulların açılmasının elzem olduğunu ifade etmek isterim. Eğer mesleki liselerin ortaokullarını açarsak, bu durum, hem akademik bir çalışmayı düşünmeyen öğrencilerimize zulmetmemeyi ve hem de akademik çalışmayı düşünen öğrencilerimizin eğitim – öğretim seviyelerini daha üst düzeye çekmeyi beraberinde getireceğini çok rahatlıkla söyleyebilirim.
Okumanın başka boyutları da vardır. Sosyologlar; toplumsal olayları, toplumun genel ve özel yapısını okurlar, psikologlar; insanların psikolojik davranışlarını okurlar, doktorlar; insanların fizyolojik ve biyolojik yapılarını okurlar, siyasiler; ülkedeki siyasal, sosyal, ekonomik ve psikolojik hadiseleri, algıları, olguları, toplumsal travmaları, teknolojik gelişmeleri ve aynı zaman da dünyadaki bilumum olayları okurlar. Daha doğrusu okumaları gerekir ki, hem kendi toplumlarını barış ve istikrarlı bir platformda tutabilsinler ve hem de dünyada olup biten olaylar karşısında doğru siyasal, sosyal ve askeri çözümler üretebilsinler.
Ben aslında, son zamanlarda siyasilerin ve siyasal partilerin olayları ve hadiseleri nasıl okuduklarına veya nasıl okuyamadıklarına özellikle bakmak istiyorum. Siyasi partiler, bazen kendi ideolojilerinin gereği olarak toplumsal hadiseleri değerlendirip, yorumlamak isterler. Siyasal, sosyal, ekonomik ve askeri meseleleri değerlendirirken, kendi ideolojilerinin ürettiği gözlük veya merceklerden veya kendi pencerelerinin gösterdiği camdan olayları değerlendirirler. Halbuki; meseleyi veya hadiseyi salt olarak ele alsalar ve o hususu yine kendi bakış açılarına göre aksettirseler bunu anlayabilirim. Maalesef bu yapılmıyor olayı bizatihi kendi ideolojisinin merkezine alıp ona yeni bir boyut ekleyip, ondan sonra topluma yansıtıyorlar.
Daha somut bir hadiseden konuya açıklık getirmek isterim. 15 Temmuz 2016 da Türkiye’de bir Darbe Girişimi’nde bulunuldu.
CHP ve HDP bu girişime önceleri karşı çıksalar da, daha sonra olayı ‘Kontrollü Darbe’ diyerek meseleyi sulandırdı ve darbeyi bilakis AK PARTİ’nin karşı darbe yapmak için zemin oluşturmaya yönelik bir KARŞI DARBE girişimi olduğu tezini dillendirmeye başladı. Bu bakış açısı çok tehlikelidir ve beraberinde şu sonuçları üretir;
1- Bu bakış açısı, teröre pirim verir
2- Bu bakış açısı, terör yandaşlarını heveslendirir
3- Bu bakış açısı, 15 Temmuz darbe girişimini basite almaya yöneltir.
4- Bu bakış açısı, yabancı ve emperyalist güçlerin ülkemiz üzerindeki emellerini ve iştahlarını kabartır.
5- Bu bakış açısı, en önemlisi de şehitlerimizin kemiklerini sızlatır, onların ruhunu incitir.
Bakınız, ABD başkanının SUUDİ ARABİSTAN’ı ziyaretinden sonra, bölge ilginç hadiselere gebe kaldı.
Suudi Arabistan, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır ve Yemen, "teröre destek vermekle suçladıkları" Katar ile diplomatik ilişkilerini kestiklerini duyurdu. Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn, ülkelerinin hava sahasını Katar a kapatarak, Katarlı diplomatların 48 saat içinde ülkelerinden ayrılmasını istedi. Katar a karşı yapılan diplomatik abluka, giderek ekonomik, siyasi ve hatta askeri bir ablukaya dönüşme eğiliminde görünüyor.
CHP ve HDP, kendi ideolojik bakışlarının bir gereği olarak veya Ak Parti’ye karşı çıkma adına emperyalizmin yanında ve saflarında bulunmayı tercih ederek, Körfez deki kan ve göz yaşı üretecek bu siyasal, ekonomik ve belki de askeri ablukaya ve emperyalist ABD’nin PYD işbirliğine alkış tutuyorlar.
MHP, FETÖ’den azami etkilenmenin verdiği can hıraç tavrıyla bazen, AK PARTİ’den daha fazla ak ve tok söylemlerle süreci doğru okuduğunu bizlere göstermektedir. Gerek Almanya gerek ABD’nin ülkemiz ve milletimiz aleyhine yapmış olduğu eylem ve söylemlere, MHP’nin verdiği beyanlar, MHP’nin Bölgeyi de iyi okuduğunun işaretlerini veriyor.
Ak Parti ve tabi ki sayın cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN ise, Almanya’nın jakoben ve kibirli tavrını kırdı ve tabiri caiz ise, burnunu hafifçe yere sürttü. Bizim topraklarımız olan İncirlik Üssünden bizim aleyhimize faaliyetlerde bulunamayacağını ve artık aynı göz hizasından görüşmelerimizin sürdürüleceğini Merkel Almanya’sına dikte etti.
ABD’nin silahı, parayı, siyasal gücü, askeri gücü bir hegemonya aracı olarak kullanmasına izin vermeme adına diplomasi atağına geçti ve Katar’ı merkeze alan ve daha sonra arkası gelme ihtimali olan sömürü-semiri, emperyalist bir düzenin uşaklığını yapmayacağını bütün dünyaya ilan etti. Bu duruş sayın cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN’ın liderliğindeki AK PARTİ duruşudur.
İşte değerli dostlarım, okumak, okuduğunu okumak, insanı okumak, toplumu okumak, ülkeyi okumak, bölgeyi okumak, DÜNYA’yı okumak gerek ve tabbi ki DOĞRU OKUMAK ve RABBİMİZ ADINA OKUMAK gerek. Saygılarımla…