Suudi Arabistan niye Tevrat versiyonlu farklı bir Kuran (Fehd Mushafı) okutuyor? Suud ismi ilk kez nerede karsımıza çıkıyor? Halidi Nakşi tarikatını Saraylarımıza kim-nasıl sızdırdı! Barzani'den Fetö’ye bunlar nasıl ve niye dizayn ediliyorlar? Sabırlı ve hazmederek okuyan her okuyucu için çok ilginç ve günümüze kadar aydınlatıcı nitelikte bilgiler ve bağlar var. Artık Başlayalım…
1- 1801'deki ilk Vahhabi isyanını Muhammed Abdülvehhab'ın torunu olan Abdullah ibn Suud baslatmıştı... Abdullah fikirlerini yaymak ve insanları etkilemek için tek bir vasıta kullanıyordu.: Kılıç... Arabistan'da isyan bayrağını o açtı, onbinlerce başıbozuğu yanına toplayıp, Irak’a geçti ve 1801'de Kerbela'ya saldırdı! Çoluk çocuk demeden üc günde 5 binden fazla kafa kesti, sonra da "Dinde Mezar Yoktur" deyip Peygamberin torunu Hz. Hüseyin'in sandukasını yaktı. Ertesi sene Taif'e girdi ve bu defa Taiflileri doğradı!
2- Artık Mekke ve Medine'nin yolu önünde açıktı; gitti, her iki kutsal şehri de isgal etti ve kendisine karşı koyan kim varsa kellelerini kesti. Halifelerin ve din büyüklerinin mezarları bile hışımına uğradı; Peygamber'in Medine'deki türbesinin dışında ne kadar mezar varsa yıktı.
Abdullah ibn Suud'un başkaldırmasından sonra, kutsal topraklara artık terör hâkimdi. Hacca uzun yıllar gidilemedi ve bütün uyarılara rağmen kelleyi koltuğuna alıp Mekke'ye doğru yola çıkanlardan da bir daha haber alınamadı. Vahhabilik işte böyle doğuyordu...
Osmanlı çöküşteydi ve bir yandan da Vahhabi isyanlarıyla uğraşıyordu. Ama isyanların yayılışını durdurması da gerekiyordu. Bu noktada Şeyh Halid sahne alır ve Vahhabiliğin karşısına bölgede güçlü bir Nakşi tarikatı çıkarıp, Vahhabiliğin önüne bir set oluşturmaya başlar.
3- Bu zaman dilimi içinde bir yandan da Osmanlı'da Yeniçeri isyanları da oluyordu. Yunanlılar Mora'da isyan çıkartmış, Müslümanlar katlediliyordu! Osmanlı, Yeniçerilerin eski gücünü kaybettiğini düşünüyordu ve kaldırılması gündemdeydi fakat Yeniçerileri destekleyen Bektaşi tekkeleri vardı.
Yeniçeri Ocağı kaldırılması için Anadolu Türk Bektaşilerin etkisinin kırılması lazımdı!
Şeyh Halid burada da mevcut paradigmayı oluşturan sözde “üst akıl’ın” kurtarıcısı olarak ortaya çıkacak; 1826'da (Anadolu daki Türkmen katliamlarından biri olarak da ifade edilebilir) Ocakları yıkılıp Bektaşi tekkeleri kapatıldığında Halidi tekkeleri Bektaşi tekkelerinin yerini alacaktır! Bu olay Saray ve çevresine hâkim olan Yahudi güdümlü Vahhabi zihniyetinin artık kurumsallaşmaya başlaması,Anadolu’da kendisi gibi olmayan ve bu zihniyet yapısına boyun eğmeyen Türk Unsuruna karşı uygulanan,bir nev’i “Soykırım” politikasının devamıdır.
4- Seyh Halid,Yahudi kökenli Süleymaniyeli Şeyh Halid, aniden Hindistan'a davet edilip Nakşiliğin Hindistan kolu Abdullah Dıhlevi'den el alıp Halife yapılan zat’dır! (Tabi ki Dıhlevi'nin de secerecesi Çok Karışıktır...)
5- Yahudilerin K.Irak'a geliş tarihi MÖ VI. yy'dır. Babil Kralı Nebukadnassar tarafından Filistin topraklarında bulunan Yahudi ŞU Devleti yıkılıp, Yahudi halkı esir alınmış ve Yahudi esirlerinin bir kısmı K. Irak'a sürgün edilmiştir(ŞU devleti İskitlerin ve Asur'un ittifakıydı). İskitler düşüşe geçince Asur ve ŞU devleti yıkılmıştır. Yahudilerin bir kısmı K. Irak'a bir kısmı, Kafkasya'ya, Hazarlara bir kısmı da Türkistan'a gitmiştir. Babil sürgünüyle (M.Ö.583) Yahudiler Mezopotamya coğrafyasına gelmiş oluyorlardı. Bölgede bulunan Yahudi toplumunun büyük bir kısmı, Musul, Kerkük, Erbil ve Süleymaniye gibi şehirlerin merkezlerine yerleşmişti. 881-1883 yıllarında yapılan nüfus sayımına göre, Musul ve Şehrizor (Kerkük) vilayetlerinde toplam 4.286 nüfuslu bir Yahudi topluluğu bulunuyordu. (Kaynak; Ahmet Uçar, "Hahamların Torunu Barzaniler" Dr.Sinan Marufoglu,"Osmanlı Döneminde K.Irak" s.83) Burada önemli bir ayrıntı gözden kaçmıyor, Bir Osmanlı Mahkeme kaydı ile Yahudi Haham Barzani'nin kimliğine ulaşıyoruz. Kürtlerin Yahudi Hahamlarından, Musul’da bulunan "Haham Salum Barzan" 1855 senesinde, bir Müslümana hakaret etmesi üzerine açılan hukuki dava sonucu adı gecen Kürt Hahamın önce Dersaadet'e, (yani İstanbul’a),oradan da Selanik'e uzaklaştırılmasına karar verilmiş ise de; çok katmanlı ve hantal Osmanlı Bürokratik yapısında oyunu kuralına göre oynayarak bir rüşvet hikâyesi ile geri döndüğünü görüyoruz.
6- Gelelim Talabanilere... Talabani ailesinin kurucusu Sadate Nehri'dir. Sadate, Kadiri Şeyhi iken, Malum "Hintli Mürşidi/Dıhlevi'nin" etkisiyle O'da Nakşibendiliğe geçiyor... Nakşibendiliği Anadolu da yayan kişi ise Seyit Taha'dır ve atadığı akraba Kürt Halifeleridir.
7- Nakşibendiliğin 4 önemli Tekkesi vardı; Gümüşhanevi (Nam-ı diğer Çerkez Ahmet), İsnet Efendi, Kelami ve Kasgarlı Tekkesi. Ve yine; Erzincan da Abdurrahman Reyhani'den, Adıyaman'daki Muhammed Raşit Erol'a kadar onlarca şeyhin kurduğu Halidiye tekkeleri de vardı.
8- Nurculuk isimli akımı peydahlayan Said-i Kürdi/Nursiye Van'daki Nakşibendi Arvasi Tekkesinde eğitim aldıktan sonra Bitlis’te ki mağaralarda kendisine İran'da ki Meşhed Yahudilerinin Tevrat’ı öğretildi. Ezberden yazdığı Risaleleri bu Tevrat’ın Arapça ve Farsça bir kısım hikâye ve felsefi anlatılar katılmış halidir. Hem Nakşi, nurcu vesair tarikat familyasının çatısını, Hindistan'a davet edilip, A. Dıhlevi'nin Halifesi ilan edildikten sonra başta Kadiriler olmak üzere bölgedeki 6 tarikatI kendine bağlayıp çok güçlü bir Nakşibendi örgütü kuran Şeyh Halid çatmış/kurmuştur. Bu teo-stratejik çıkış şu anda başta Ankara'da olmak üzere Türkiye'de de yaşanıyor ama perdeleri kapalı olduğundan sahnedeki tiyatro oyunu görüntülenemiyor... Netekim bugün de Halid-i Nakşi Tarikatı en güçlü Tarikat olarak Sarayın en baş kösesindedir!
9- Milli Mücadele'ye karşı 2 Ekim 1908 de kurulan Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti'nin kuruluşunda bu coğrafyadaki en tanınmış üç “Nakşi” ailesi de yer alacaktır. Bunlar; Şemdinli'de Seyit Taha'nın soyundan gelen Seyit Abdülkadir, Bedirhan Aşiretinden Mehmet Emin Ali Bedirhan ve Baban aşiretinden Ahmet Naim Bey olacaktı. Bu 3 aileyi birbirine bağlayan da Bey/ağa/şeyhlik tezgâhı/düzeni üzerine kurulu işte bu tarikat bağı olacaktır, konuya ilgisi olanlar için geniş detay Erdal SARIZEYBEK’in "SARAYDAKİ TARİKAT" kitabında mevcuttur. Bu yazıda amacımız NAKŞİBENDİ tarikatı ve silsilesine çamur atmak değildir, ASLINDA Nakşibendilik; 1300'lerde Buhara kenti yakınlarındaki Kasrı Arifan'ın Nakşibent köyünden Mehmet Bahattin-ül Üveys-ül Nakşibendi adlı bir Türk'ün öncülüğünde kurulan bir İslam Tarikatıdır. Bu tarikatı Kürtler arasında yayan Bağdat’ta oturan ve hâkim zihniyet halinde yayılımını sağlayan, Mevlana Halid-i Bağdadi'ydi. (dikkatinizi özellikle çekmek istediğim önemli bir detay var, SARAYADAKİ DEVŞİRME BÜRKORATLAR (TORUNLARI HALEN TÜRKİYE CUMHURİYETİNDE ÖNEMLİ YERLERDE BÜRAKORAT) İLE YAHUDİLEŞTİRİLMİŞ ARAP-KÜRT İSLAMİ ZİHNİYETİ ARASINDA YAPILAN BİR ANLAŞMA VAR, ASIRLAR ÖNCESİNDEN KATAKULLİ’YE GETİRİLDİK, ÜLKE OLARAK, BÖLGE OLARAK VE HATTA KIT’A OLARAK, GERİSİNİ ARTIK SİZ ANLAYIN…)
10- Nakşibendilik ilk tasavvuf hareketi olan Yesevilik'ten doğdu. Nakşibendi toplumu ve Nakşibendilik yukarıda açıkça anlattığım sebepler ve sonuçlar muvacehesinde, Türklüğü unutup "KRİPTO" Hint ve İran etkisine girdi! Önce, Orta Asya'da Yeseviliği Sünni öğreti içinde eriterek yok etti! Ardından da Anadolu "Türk Bektaşiliğini" yok etti!
11- Bu tarikat Anadolu'daki Bektaşileri "Sünnileştirmek" için hiç bir fırsatı kaçırmadı; ne yazık ki Bektaşilerin katledilmesine bile onay verdi! O meşhur teo-stratejik gizemli Hindistan yolculuğu kime hizmet için yapılmıştı? Sonradan anlaşılacaktı. Konusunda gerçekten uzman olan isimlerden ve guruplardan yaptığım alıntılar ile kendi çalışmalarım sonucunda yaptığım belgeli çıkarımlar sonucundan kaleme almak durumunda kaldığım bu yazıdan sonra kaç kişi okur, kaç kişi anlar bilemem burada bir sır var…
12- Şeyh Halid, rüya gördüğü için Hindistan'a doğru yola çıkmamıştı, Hindistan yolculuğu tam bir teo-stratejik kurguydu! Halife Şeyh Halid, Dıhlevi'den aldığı bazı kutsal İşaretlerle Süleymaniye'ye geri dönecek (1810) Ve Osmanlı'yı içten içe eritecekti. Tanıdık geldi mi?...
13- ÖZETLE; Yahudi kökenli Mevlana Halid-i Bağdad-i kendine bir başka Yahudi A. Barzani'yi Halife atıyor ve tüm coğrafyayı zehirliyor! İşin garibi Türk Nakşibendi tarikatı Kripto Kürt-Yahudi tarikatı olarak Osmanlı Sarayına giriyor, Türklere zulüm yapıyor ve bunu kimse göremiyor!
14- 1515'den sonra Yavuz Selim, Türk Hakanı Şah İsmail’le girdiği mezhep savaşı sebebiyle Bitlisli İdris-i Diyarbakır Kadıaskeri yapar(Dönemin Adalet bakanı) İdrisî denilen şâkî bölgedeki Türklerin topraklarına çöker ve onları biatçı Sünni Kürt, Acem ve Araplara hediye eder! İdrisî Bitlisi tarafından Ak Koyunlu Türkmenlerin toprakları gasp edilip üç ayrı statüye ayrılır: -Osmanlı sancakları, -Ekrad (Kürt) sancakları ve -Hükumet sancakları. Padişah tarafından atanan Osmanlı Sancakları dışındaki her iki sancak, bölgenin şeyhlerine verilir! Çaldıran'dan imtiyazlı hale gelen Kürt Aşiret/Bey/Şeyhleri ele geçirdikleri Halid-i Nakşi tarikatı sayesinde o kadar güçlü oluyorlar ki, Halifeleri ve Şeyhülislamları; Türküm, Türkmenim, Kızılbaşım diyenin kellesini vurup malına el koyup, ırzına geçin fetvası verdiler (1826). Hiç düşündünüz mü? Aleviler, yani Türkmenler ve Oğuzlar neden Osmanlı'dan nefret eder ve ille de Atatürk derler? Bunun için önce, 1826'daki Şeriat Mahkemesinde idamla yargılanan Hacı Bektaş'ın postuna oturan Hamdullah Çelebi'nin Savunmasına ulaşın ve lütfen OKUYUN.
15- Devletinde öksüz kalan gariban Türkmen aşiretleride Osmanlı sarayına ve Nakşilere protesto olarak Kürtleşip ayakta kalmayı seçtiler! Bu dönem başta Avşarlar, Halaçlar, Mukri, Bayat, Evya,Yıva, Begdilli aşiretleri olmak üzere 310 civarında Türkmen-Oğuz Aşireti Kürtleşmiştir. Binlerce yıl önce kurulan İskit-Asur-Şu ittifakı son yüzyıla kadar devam etmişti. Ama bugün gelinen noktada Türk düşmanı Nakşi kriptolar devletimizi yine ele geçirip yıkıyorlar! Sonra da aldatıldık masalları! Titre ve özüne dön!
16- Osmanlı'da ve Türkiye'de öteden beri bölücü Kürdistan açılımını değişik ambalajlarla sunup aklımızla alay etmektedirler. Bu yıkıcı ittifakın baş kahramanları Nakşi kürtler ve gizli haç taşıyan Türk görünümlü Ermenilerdir! Ne Oğuz ne Asil ne de Türkler ama başköşedeler hep! Kürt Yahudileri, kökenleri itibariyle Kürt değil, İsrailoğullarının (İbrani) kavmindendirler. İslam’a görünürde geçmiş, Kürt görünümlü Yahudiler bugün İsrail’de ve Türkiye’de varlıklarını sürdürmektedirler. Nakşiler bunların maskeli tiyatro sahnesidir. Araştıran herkes bulacaktır. Suudi Arabistan, 1948 yılına dek petrolden %25 hisse almaktaydı. 1948'de İsrail kurulurken sessiz kalması şartıyla hissesi %75'e çıkarıldı. Bu şekilde satın alınan Suudi ailesi, peygambere karşı savaşan Sahte peygamber Müseyleme'nin sülalesindendir.
17- NEREDEN ACABA BU DÖNÜŞÜM? Suudi Arabistan’a bağlı Kral Fehd Akademisince basılan Fehd Musafı (Kur’an-ı Kerim), İbranice Mealinden çevirdiği kitapta 300 ayeti çıkarttı/değiştirdi. ... (bu konuda bizdekilerin itirazlarını da https://www.timeturk.com/suudi-kraliyet-yonetimi-kur-an-i-kerim-deki-tam-300-ayet-i-degistirdi/haber-1342905 linkten okuyabilirsiniz)
18- Kiptoların yuvalandığı ve her türlü ihaneti yaptığı "Tarikat Bataklığı kurutulmadan Türk Milletine de, Türk Devletine de esenlik gelmeyecektir. Size nasıl htirdiklerini unutmayın. Sizi nerede çaresiz ve yapayalnız bırakıp, hayatlarına hiçbir şey olmamış gibi devam ettiklerini unutmayın..... ya da her zaman ve her zeminde yaptığınız gibi UYUMA SAĞLAYIN iaşemiz ne olacak diye düşünün Unutun, Eriyin, Kaybolun gitsin!