Son yıllarda Türkiye'de siyasi atmosfer, sanki sadece iki ana parti arasında bir seçim mücadelesi varmış gibi şekilleniyor. Medya organları aracılığıyla kamuoyuna yansıtılan algı, seçmenlerin bu iki kutuba mahkum olduğunu düşündürüyor. Bu durum, adeta "ölümü gösterip sıtmaya razı etme" çabası olarak tanımlanabilir. Çoğu zaman, bu yaklaşım seçim dönemlerinde kendini daha fazla hissettiriyor.
Özellikle muhalefet partisine ait belediyelerde yolsuzluk iddiaları üzerine yapılan operasyonlar, iktidar partisinin bu konudaki tutumunu sorgulamamız için bir fırsat sunuyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere, birçok belediyede gerçekleşen yolsuzluk operasyonları dikkat çekici. Ancak, bu süreçte iktidar belediyeleriyle ilgili çeşitli yolsuzluk iddialarının göz ardı edilmesi, kamuoyunda derin bir üzüntü ve hayal kırıklığı yaratmaktadır. Örneğin, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ın dile getirdiği Melih Gökçek hakkında yüzlerce yolsuzluk dosyası mevcutken, iktidar cephesinde herhangi bir soruşturmanın olmaması düşündürücüdür.
Tüm bunların ötesinde, yolsuzluk iddialarıyla görevden alınan bakanların yargılanması gerektiğini savunan Ahmet Davutoğlu'nun, kendi partisinin üst kademeleri tarafından istifaya zorlanması, Türkiye'nin siyasi kültüründeki çelişkileri bir kez daha gözler önüne seriyor. Şimdi, aynı teorileri benimseyerek bir parti kuran Davutoğlu’nun karşılaştığı medya ambargosu ve itibar suikastı, ülkemizdeki adaletsizliğin bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor.
Türk halkının, sadece iki kutuba hapsolmadığını anımsaması ve doğru insanları destekleyerek geleceğini kurtarma yolunda adım atması büyük önem taşıyor. Herkesin farklı görüş ve düşüncelere sahip olduğu bu ülke, gerçek demokrasiyi tesis etmeye ve daha adil bir yönetim anlayışına kavuşmaya muhtaç. Seçimlerde, iki kutup arasında kaybolmamak ve alternatif sesleri duyurmak, halkın iradesinin daha sağlıklı bir şekilde yansıtılması açısından elzem.
Sonuç olarak, bu iki kutubun öne çıkan isimlerine verilmesi gereken en büyük ders, halkın iradesinin ne denli güçlü olduğunu göstermektir. Seçmenlerin desteğiyle, daha adil ve demokratik bir Türkiye hayalini gerçeğe dönüştürmek için ilk adım atılmalıdır. Geleceğimizi şekillendirmek adına, üzerimizdeki medya baskılarına rağmen akıllıca hareket edip, alternatif seslere kulak vermek; bu yolda atılacak en doğru adım olacaktır.