( (

Selçukya'da Ramazan Ayı ve Oruç Konuşuldu

Gündem 21.04.2021 - 10:08, Güncelleme: 21.03.2023 - 03:23
 

Selçukya'da Ramazan Ayı ve Oruç Konuşuldu

Selçukya Kültür Sanat Derneği tarafından düzenlenen online Selçukya Sohbetleri'nin bu haftaki konuğu Eğitimci Yazar Kazim Öztürk oldu.
Program Koordinatörü Devriş Ahmet Şahin yapmış olduğu açılış konuşmasında ; Koronavirüs salgını nedeni ile geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yılda Ramazan ayı alışılmışın dışında yaşanacak. Ne toplu iftarlar yapılıp bereket sofralarında bir araya gelinecek, ne Ramazan ayının vazgeçilmezi olan teravih namazlarında cemaat omuz omuza saf tutup namazını eda edebiliyor. Ramazan ayı boyunca devam eden kültürel ve sosyal etkinliklere ise vatandaşlar hasret kaldı. Vatandaş ise korona gölgesinde idrak edeceği 2. Ramazan ayı dolayısı ile ‘Nerde o eski Ramazanlar’ demekten kendini alamıyor. dedi Program konuğu Kazim Öztürk ise yapmış olduğu konuşmada  uzun bir dönem din kültürü öğretmenliği yaptığını ve bunun yanısıra çeşitli stk ve özel kuruluşlarda başkanlık ve yöneticilik yaptığını belirterek ilk eseri olan Konyada Dini Hayat kitabından bugüne yirminin üzerinde kitabının yayımlandığını ifade etti. Ramazan Ayı ve oruç hakkında da konuşan Eğitimci Yazar Kazim Öztürk konuşmasında şu ifadelere yer verdi ; “Aman çocuklar, babanız çok sinirli oluyor, ne olur bu günlerde yanına yaklaşmayın, iftara kadar onun kızmasına sebep olmayın” der anneler.Caddelerde sokaklarda birbirlerine giren, yumrukların havada uçuştuğu, ağızlardan efir nefirlerin çıktığı, gözü dönmüş insanlar görürüz. Ramazan mı değil mi? Oruç mu tutuyoruz yoksa aç, susuz mu kalıyoruz? Hiçbir şey değişmiyorsa, eski tas eski hamam kabilinden oluyorsa, o zaman oruç tutmakla tutmamak arasındaki farkı söyler misiniz? “11 ayın sultanı olan Ramazanın bu “sultanlık” vasfını bana kim anlatabilir? Orucu sadece “rejim” olarak telakki edip, zayıflamaya vesile sayan, ahlaki yönden hiçbir değişikliğin olmadığı, hayatımızın seyrinin değişmediği bir zaman gibi uygulamaya çalışmakla elimize ne geçer; “akşama kadar aç susuz kalıp çektiğimiz sıkıntıdan başka?” “Tut beni ey oruç” sözünü duyduğumuz zaman; “olur mu öyle şey?” diye itirazlar ettiğimiz, aslında orucun bizi tutmasının anlamı; bize değer vermesi, bizi kötü duygu ve düşüncelerimizden alı koyması, çekip çevirmesi, nefsimizin değil, Allah’ın istediği doğrultuda hareket etmemizi istediği ve bir nevi kötülükten iyiliğe doğru hicrettir. Her hicrette fetih, her fetihte hicret var. “Tut beni oruç” derken; imsakı devreye sokuyoruz. Kötülüklere imsak ettirirken, iyilik ve güzelliklere iftar ettiriyoruz. Yani ne kadar insanlık dışı, ahlaki olmayan, bize yön vermeyen ve yönümüzü değiştirip, sapkınlığa doğru gitmemize sebep olan; tagutî ve şeytanî bütün olumsuzluklara; “la” (Hayır) diyerek, kapıyı kapatıyoruz. Daha doğrusu kapatmamız gerekir. Bu “La” restinden sonra, insanlık sınıfının kapısına yaklaşmış, özümüzü bulmuş, varlığımızda büyük bir değişiklik meydana gelmiş, “illa” kapısından içeriye girmiş, manen miraca yükselmiş ve manevi fethimizi tamamlamış oluyoruz. Oruç; “la”dan, “illa”ya yükseliştir. Oruç bizi insan yapar. Oruç; ahlakî erdemlere kanat açmamızın yoludur. Sinirli bir baba, öfkeli bir insan, ağzından efir nefir çıkan, kavgacı bir varlık değil de; sevgi ve muhabbet dolu, evine, çocuklarına, eşine, anne ve babasına yumuşaklıkla muamele eden, sinirleri alınmış bir baba gören çocuklar; “oruç” deyince; “öfke, kızgınlık, sinir harbi” anlamadığı bir güzellik olduğunu hissedince, severek oruç tutmaya yöneleceklerdir. “Nefsini bilen rabbini bilir” güzelliğini edinmemiz çok kolay. Sadece yapmamız gereken; nefsimizin isteklerine gem vurmak, onun istediğini değil, istemediğini yapmaktır. Böyle yapıldığı vakit Rabbimiz bilinmiş olur. Değilse, hiçbir şey yapmadan, gayret etmeden; “ben Allah’ı biliyorum, seviyorum, o çok büyük kudret sahibi, gücü her şeye yeter…” demek kuru laf kalabalığından öteye çekmez. Gereğini yapmak şarttır. Aynen Nüfus cüzdanlarında; dini; “İslam” yazdığı halde İslamî hiçbir hareketimiz olmadığında Müslüman olamayacağımız gibi. Baktığımız zaman orucun bizi insanlık yoluna yönelttiğini, temiz toplumu oluşturan meziyetleri kazandırdığını, barışı, kardeşliği, sevgiyi, saygıyı, huzuru ve cennet gibi bir dünyayı elde ettiğimizi görürüz. Zaten aranan da bu değil mi? dedi Program Selçukya Kültür Sanat Derneği tarafından eğitimci yazar Kazim Öztürk'e günün anısına hediye takdim edilmesi ile sona erdi.
Selçukya Kültür Sanat Derneği tarafından düzenlenen online Selçukya Sohbetleri'nin bu haftaki konuğu Eğitimci Yazar Kazim Öztürk oldu.

Program Koordinatörü Devriş Ahmet Şahin yapmış olduğu açılış konuşmasında ; Koronavirüs salgını nedeni ile geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yılda Ramazan ayı alışılmışın dışında yaşanacak. Ne toplu iftarlar yapılıp bereket sofralarında bir araya gelinecek, ne Ramazan ayının vazgeçilmezi olan teravih namazlarında cemaat omuz omuza saf tutup namazını eda edebiliyor. Ramazan ayı boyunca devam eden kültürel ve sosyal etkinliklere ise vatandaşlar hasret kaldı. Vatandaş ise korona gölgesinde idrak edeceği 2. Ramazan ayı dolayısı ile ‘Nerde o eski Ramazanlar’ demekten kendini alamıyor. dedi

Program konuğu Kazim Öztürk ise yapmış olduğu konuşmada  uzun bir dönem din kültürü öğretmenliği yaptığını ve bunun yanısıra çeşitli stk ve özel kuruluşlarda başkanlık ve yöneticilik yaptığını belirterek ilk eseri olan Konyada Dini Hayat kitabından bugüne yirminin üzerinde kitabının yayımlandığını ifade etti.

Ramazan Ayı ve oruç hakkında da konuşan Eğitimci Yazar Kazim Öztürk konuşmasında şu ifadelere yer verdi ; “Aman çocuklar, babanız çok sinirli oluyor, ne olur bu günlerde yanına yaklaşmayın, iftara kadar onun kızmasına sebep olmayın” der anneler.Caddelerde sokaklarda birbirlerine giren, yumrukların havada uçuştuğu, ağızlardan efir nefirlerin çıktığı, gözü dönmüş insanlar görürüz.

Ramazan mı değil mi? Oruç mu tutuyoruz yoksa aç, susuz mu kalıyoruz? Hiçbir şey değişmiyorsa, eski tas eski hamam kabilinden oluyorsa, o zaman oruç tutmakla tutmamak arasındaki farkı söyler misiniz? “11 ayın sultanı olan Ramazanın bu “sultanlık” vasfını bana kim anlatabilir? Orucu sadece “rejim” olarak telakki edip, zayıflamaya vesile sayan, ahlaki yönden hiçbir değişikliğin olmadığı, hayatımızın seyrinin değişmediği bir zaman gibi uygulamaya çalışmakla elimize ne geçer; “akşama kadar aç susuz kalıp çektiğimiz sıkıntıdan başka?”

“Tut beni ey oruç” sözünü duyduğumuz zaman; “olur mu öyle şey?” diye itirazlar ettiğimiz, aslında orucun bizi tutmasının anlamı; bize değer vermesi, bizi kötü duygu ve düşüncelerimizden alı koyması, çekip çevirmesi, nefsimizin değil, Allah’ın istediği doğrultuda hareket etmemizi istediği ve bir nevi kötülükten iyiliğe doğru hicrettir. Her hicrette fetih, her fetihte hicret var.

“Tut beni oruç” derken; imsakı devreye sokuyoruz. Kötülüklere imsak ettirirken, iyilik ve güzelliklere iftar ettiriyoruz. Yani ne kadar insanlık dışı, ahlaki olmayan, bize yön vermeyen ve yönümüzü değiştirip, sapkınlığa doğru gitmemize sebep olan; tagutî ve şeytanî bütün olumsuzluklara; “la” (Hayır) diyerek, kapıyı kapatıyoruz. Daha doğrusu kapatmamız gerekir. Bu “La” restinden sonra, insanlık sınıfının kapısına yaklaşmış, özümüzü bulmuş, varlığımızda büyük bir değişiklik meydana gelmiş, “illa” kapısından içeriye girmiş, manen miraca yükselmiş ve manevi fethimizi tamamlamış oluyoruz.

Oruç; “la”dan, “illa”ya yükseliştir. Oruç bizi insan yapar. Oruç; ahlakî erdemlere kanat açmamızın yoludur. Sinirli bir baba, öfkeli bir insan, ağzından efir nefir çıkan, kavgacı bir varlık değil de; sevgi ve muhabbet dolu, evine, çocuklarına, eşine, anne ve babasına yumuşaklıkla muamele eden, sinirleri alınmış bir baba gören çocuklar; “oruç” deyince; “öfke, kızgınlık, sinir harbi” anlamadığı bir güzellik olduğunu hissedince, severek oruç tutmaya yöneleceklerdir.

“Nefsini bilen rabbini bilir” güzelliğini edinmemiz çok kolay. Sadece yapmamız gereken; nefsimizin isteklerine gem vurmak, onun istediğini değil, istemediğini yapmaktır. Böyle yapıldığı vakit Rabbimiz bilinmiş olur. Değilse, hiçbir şey yapmadan, gayret etmeden; “ben Allah’ı biliyorum, seviyorum, o çok büyük kudret sahibi, gücü her şeye yeter…” demek kuru laf kalabalığından öteye çekmez. Gereğini yapmak şarttır. Aynen Nüfus cüzdanlarında; dini; “İslam” yazdığı halde İslamî hiçbir hareketimiz olmadığında Müslüman olamayacağımız gibi.

Baktığımız zaman orucun bizi insanlık yoluna yönelttiğini, temiz toplumu oluşturan meziyetleri kazandırdığını, barışı, kardeşliği, sevgiyi, saygıyı, huzuru ve cennet gibi bir dünyayı elde ettiğimizi görürüz. Zaten aranan da bu değil mi? dedi

Program Selçukya Kültür Sanat Derneği tarafından eğitimci yazar Kazim Öztürk'e günün anısına hediye takdim edilmesi ile sona erdi.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ipekyoluhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
( (