( (

İslam’la Feminizm Bağdaşmaz

Gündem 28.02.2022 - 14:25, Güncelleme: 21.03.2023 - 03:23
 

İslam’la Feminizm Bağdaşmaz

Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi’nin düzenlediği konferansta roman yazarı Manolya Gürocak kadın sorunlarından, feminizme kadar pek çok meseleye dair tespitlerde bulundu.
Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesinin 2022 yılı etkinlik takviminde yer alan ikinci konferansta roman yazarı Manolya Gürocak hem yazdığı Sağanak adlı roman ile ilgili bilgiler verdi hem de yazı dünyasından ve kadın erkek münasebetlerinden bahsetti. Feminizm ve lgbt hareketlerini eleştiren Gürocak “İslam ile feminzm bağdaşmaz” dedi. Korona virüs salgınından sonra düzenlenen bu ilk yüz yüze konferans İl Halk Kütüphanesi salonunda gerçekleştirilirken aynı zamanda Youtube ve Facebook üzerinden de canlı yayınlandı. Programı yöneten M. Feyza Yarar açış konuşmasında çeşitli dergilerde öykü ve şiirlerinin yanı sıra makale çevirileri de yayınlanan yazar Manolya Gürocak’ın özgeçmişi hakkında da bilgiler verdi. Sağanak adlı romanın modern dünyada hakikat arayışındaki bir kadının dünya düzeniyle, sistemle, kadın sorunlarıyla ve kendi yazgısıyla hesaplaşmasının hikâyesi olduğunu söyleyen Yarar “bu romanı niçin ve nasıl yazdınız?” sorusunu yönelterek sözü Gürocak’a bıraktı. SÖZ OK GİBİDİR, GERİ DÖNMEZ Romanı 2012 yılında yazmaya başladığını ve ilk üç ayda muhtevanın adeta sağanak halinde döküldüğünü söyleyen Gürocak  “Fakat döküldüğü gibi kalmadı. Çünkü yazma serüveni pek çok sorgulamayı ve soruları da tetikledi. Yayınlamadığın her şeyi yok edebilirsin ama bir kez yayılmış bir söz geri dönüş yolunu bilmez. Atılmış ok nasıl yayına geri çağrılamıyorsa söz de böyle bir özelliğe sahip. İşin bu ciddiyet kısmı, yazarken beni çok daha fazla düşünmeye ve sorgulamaya yöneltti” dedi. FEMİNİST DUYGULARLA YAZMAYA BAŞLADIM Romanı yazmaya feminist eğilimlerle başladığını ancak yazma serüveninin kendisini çok farklı yerlere götürdüğünü anlatan Gürocak “Farklı sorular birbirini tetikledi, farklı cevaplar beni başka yerlere götürdü. Farklı cevaplar tekrar farklı sorulara sebep oldu ve başladığım yerden çok daha farklı bir yerde buldum kendimi. Feminizmle ilgili düşüncelerim oldukça revizyona ve deformasyona uğradı. Ardından o sorular gerçekten hakikati anlama ve bulma niyetiyle sorulduğu için olsa gerek; ben kendimi başka kapılarda buldum. Bu kapılardan biri Mevlana'nın Mesnevi'siydi” diye konuştu. BUTLER’DAN ARABİ’YE Kadın cinayetlerine üzülmenin yetmediğini kaydeden Gürocak sözlerini “Bir yerden sonra insan bir şeyler yapmak istiyor ve benim elimden yazmakla anlatmak geldiği için bununla ilgili bir şeyler yapma arzusu uyandırıyor. Bunu yaparken tabii gerçekten sadra şifa olacak şeyler söyleyebilmek için meselenin özünü anlamak ihtiyacı duydum. Bu ihtiyaç beni ilk metinlere kadar döndürdü. İşte o Judith Butler’la başlayan sorgulama süreci İbnü'l Arabi'nin kadın anlayışını öğrendikten sonra rahatladı ve huzura erişti bende” diye sürdürdü. SAĞANAK 7 YIL DEMLENDİ Romanı ilkyazımdan yaklaşık 7 yıl sonra tekrar eline aldığını ve 3 aylık bir süreçte anlatıcısını değiştirip tekniğinde farklılığa giderek, yeni biçimlenmiş düşünceleriyle yeniden yazdığını vurgulayan Gürocak, “Senaryosu kurgusunda çok şey değişmedi. Modern hayattan, kapitalizmin getirdiği yenidünya düzeninden incinmiş, iş ve özel hayatında, ailesi tarafından incitilmiş yarı ideolog yaralı bir kadın olan Efsun’un gölde intihara yürürken karşılaştığı Meryem ve onun küçük çocuğu sayesinde anaç duygularının hortlaması ve bütün bildiklerini baştan yıkıp sonrasında yeniden inşa etmesi sürecini anlatıyorum” dedi. KEŞKE MEVLANA’YI OSHO’DAN ÖNCE OKUSAYDIM İbnü'l Arabi ve Hz. Mevlana'nın eserleri ile tanıştıktan sonra düşüncelerinin de değişmeye başladığını anlatan Gürocak, “Ben Mesnevi’yi elime aldığımda bir takım sorgulamalarımın içinde debelenirken buldum kendimi. Ve ‘iyi ki de Konya doğumluyum’ dedim. Çünkü burası benim memleketim ve bundan çok mutluyum. Ama ben; Pekin'de gittiğimde bir Filipinli arkadaşım bana Osho’yu önermişti ve ben Osho’yu Mevlâna'dan önce okudum. Bu da hazin bir hikâye aslında. Bu benim bir kişisel kabahatim olabilir ama sistemin de aslında kabahatidir” diyerek devam etti. Diyalektik düşünceyi biz Hegel’de, Kant’ta bulabileceğini zannederken Mevlana'yı okurken onun o anlatım tarzından, olaylara çok farklı açılardan, farklı kişiler boyutundan bakmasından çok etkilediğini dile getiren yazar, “Hegel’de, Kant’ta aradıklarımızın zaten bizim topraklarımızda, kendi öz yurdumuzda yüzyıllardır yapıldığını görüp çok heyecanlandım” dedi. İSLAM’IN HAYATIN DIŞINDA MEVZİLENEN HİÇ BİR EMRİ YOK Sözlerini örneklerle destekleyen Gürocak “Mevlana Allah'ın örttüğü kusurları bizim de örtmemiz gerektiğini söylerken başka bir hikâyesinde kusurlarını sakladığı için onları düzeltme fırsatı bulamayan, sakalını sürekli kuyruk yağıyla yağlayıp zenginmiş gibi, ama aç biilaç gezen bir adamın, zenginmiş İmajını vermesi ile ilgili tam tersi bir şeyi savunabiliyor. İslam'ın da bu diyalektik üzerinde, fikriyatının yükseldiğini gördüm. Bu beni çok heyecanlandırdı. Bir de şu çok heyecanlandırdı; İslam'ın emirlerinde dirimsel olan hayatın yanında kurumlanmayan hiçbir unsur göremedim. Hayatın dışında mevzilenen hiçbir emri yok. Ben de iyi ve kötü tanımımı her zaman bunun üzerine kurdum. Benim için iyi hayatın sürmesi yönünde yanında mevzilenen her şey iyidir, buna karşı olan her şey kötüdür” şeklinde konuştu. FEMİNZMLE HESAPLAŞTIM Feminizmle ilgili düşüncelerini de bu şekilde sorgulayıp hesaplaşabildiğini anlatan Gürocak “Feminizm hayatın neresinde, hayatı çoğaltmaya yönelik hangi fikirleri destekliyor, hangilerini desteklemiyor? Bu sorgulamalar beni bir sürü gerçekle tanıştırdı. Örneğin feminstler… Ki artık lgbt örgütüyle de hareket ediyorlar. Çok küçük bir azınlık ama haklarını o kadar ateşli ve o kadar örgütlü bir şekilde savunuyorlar.  Hâlbuki ben hep şuna inandım; kolektif olan, yani bütün dünyayı, evreni ilgilendireni çoğaltmaya yönelik olmayan o azınlığın savunulan haklarında eğer kolektife bir saldırı varsa bu benim için kötüdür. Eleştirilerimi hep buradan kurdum” dedi. FEMİNİZM KADIN SORUNLARINI ÇÖZEMEZ Kadının sorunların çözmede feminizmin etkili bir ideoloji olmadığını iddia eden yazar “Feminizm aslında 17.yüzyılın son çeyreğinde haklı taleplerle ortaya çıktı. Kadınlar Sanayi Devriminin ardından işgücüne dâhil oldular ve eğitim, mülkiyet gibi hakların eşitliği ile ilgili birtakım talepleri oldu Avrupa'da. Aynı emeği veriyor, aynı zamanı ayırıyor ve erkeğin yarısı kadar ücret alıyordu çünkü. Burada ilk dalga feministleri ben biraz anlayabiliyorum ve hak da veriyorum. O hak arayışı bana batıl gelmiyor. Ancak ikinci ve üçüncü dalga ile birlikte bu mesele artık cinsel kimliğe doğru bir saldırıya dönüştüğü için artık bu mücadele bana kalırsa hak olmaktan çıktı ve bambaşka bir yön aldı. Bu yüzden feminizmin ikinci ve üçüncü dalgada geldiği hali ile bugün kadınların çoğu sorunu çözmeye yetmeyeceğine inanmıyorum. Burada örnek verelim. Biz de hep mağdurun haklarını öğrenmesi ve bilinçlenmesi üzerinden giden bir hak arayışı var. Ve zalimin eğitilmesi ve zihniyetinin değiştirilmeye çalışılmasına yönelik hiçbir şey yok. Kadınlar ‘haklısın haklısın haklısın’  propagandası ile erkeklerin karşısına hâlâ aslında güçsüz bir şekilde salıveriliyorlar ve kadın cinayetleri azalmadığı gibi giderek artıyor. Bu söylemin, bu gürültünün, bu uğultunun hiçbir işe yaramadığını istatistiklere bakarak bile anlayabiliyoruz” diyerek konuşmasını sürdürdü. FEMİNİSTLER YALAN SÖYLÜYOR Kadınların gerçekten sorunları olduğuna da işaret eden Gürocak “Feministler belki kadınların sorunlarını, kadın cinayetlerini tespit etmekte belki mahirler ama bir çözüm üretme konusunda onları oldukça zayıf buluyorum. Hatta ve hatta birazcık da tehlikeli buluyorum. Çünkü yalan söylüyorlar. Yalanlarını çok gür bir şekilde söylüyorlar ve çok örgütlü bir şekilde birlikte hareket ediyorlar. Örgütlü oldukları içinde haklı oldukları ile ilgili inançlarını durmadan tazeliyorlar” dedi. KUİR TEORİ MESNETSİZ 3. dalga feminizm Kuir teori üzerinden şekillendiğini kaydeden Gürocak “Ben Kuir teorinin temellerinin boş ve mesnetsiz olduğunu, bir-iki iddiayla çürütülebileceğini biliyorum. Romanımda da başkarakter Efsun’a söylettim. Her şeyi kültürel ve toplumsal olarak addeden, biyolojik cinsiyeti inkâra eden savları bütünüyle yanlış. Bu onların kendi argümanlarıyla yanlış” açıklamasına bulundu. HAM NEFİSTEKİ KADIN DAHA TEHLİKELİDİR Lgbt’yi savunanların, cinsel kimliğin bütünüyle kültürel ve toplumsal olduğu savı gerçekten koca bir palavra olduğunun altını çizen yazar “Maalesef 3 cins anketlerde görülmeye başlandı. Bu beni endişelendiriyor ve bunları dert ediyorum. Benim fikirlerimin büyük çoğunluğunun İbnü'l Arabi Hazretlerinin fikirlerinin etkisinde geliştiğini söyleyebilirim. Onun kadınla ilgili beni çok etkileyen fikirleri oldu. Hakeza Mevlana'nın kadına da; kadın derken, ergin bir kadın, yani ruhani ve manevi olgunluğunu tamamlamış Kemal'e ermiş bir kadınla ilgili konuşuyorum. Onun niyetlerinin, Allah'ın emir ve buyruklarını idrak etme konusunda erkekten daha yatkın olduğunu söylüyor İbn-i Arabi hazretleri. O erginliğe varan bir kadınla, o erginliğe varmış bir erkek arasında bir mertebe farkı olduğunu ve kadının daha aşkın olduğunu söylüyor ama tabii ki bunu tersten okuduğumuzda kadınların çok hoşuna gitmeyebilir. Ergin olmayan bir kadın yani o nefs-i emmare dediğimiz ham nefisteki bir kadın, ham nefisteki bir erkekten daha tehlikeli oluyor” tespitini yaptı. KADIN VE ERKEĞİN AYRI MAHARETLERİ VAR Kadının gerek linguistic yetenekleri gerek o multifonksiyonel denilen aynı anda pek çok işi yapma maharetleri bakımından erkekten daha meziyetli olduğunu anlatan Gürocak “Tabii ki erkeğin de kadına göre meziyetli olduğu başka olduğu başka alanlar var. Ancak bu varlığın idrakini anlama noktasında gerçekten marifetli. Fakat kadın bir ejderhanın terbiyesiyle meşgulken erkek bir kedi yavrusunu aslında terbiye ediyor. Burada şu özellik var; Allah da zuhurunun şiddetinden gaiptir derler. Yani öyle bir gizlenmiştir ki onu biz göremeyiz, isimleri ile dünyadaki işleriyle onu tanırız, Esmaları ile tanırız. Kadının da işte burada aslında izlemesi gereken yol biraz böyle” dedi. KADININ KATALİZÖR BİR İŞLEVİ VAR Feministlerin erkeklerin gücünü iktidarını talep ederken aslında talep ettikleri, erkekleri eleştirdikleri şeyi istedikleri eleştirisinde bulunan yazar sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu bir çelişkidir. Fakat mesela kadın tasavvufta İbn-i Arabi de bir ara form gibi anlatılıyor. Yani Maksat Adem'i yaratmak. Adem'in yaratımında ihtiyaç duyulan bir ara form. Yani yok olmak üzere Adem de erimek üzere yaratılmış bir katalizör. Evet, kadının öyle bir işlevi var. Bu açıdan bakıldığında yine kendi zuhurunun şiddetinden de gaib olması gerekiyor. Ama feminizmde bambaşka türlü algılanıyor. Halbuki yok olması da gücünden ileri geliyor. Çünkü o doygunluk var. Kadın gerek ontolojik gerek biyolojik olarak zaten doygun bir vaziyette geliyor. Bir çocuk dünyaya getiriyor. Erkeğin deneyimleyemediği bu deneyim onu zaten dünya ile dünyevi şeylerle ilgili çok doyurmuş vaziyette. Yani müdana etmiyor özünde esasında. Ama bu her zaman feministlerce sanki bir beceriksizlik; işte kadın çok iyi ressam olamıyor, kadın çok iyi yazar olmuyor, kadından çok iyi erkek yaptı, kadın pek çok şeyi yapamıyor gibi tanımlanıyor; işte sorun belki de orada gizli. Çünkü kadın bilinmeyen pek çok anlam ve görevle bu dünyadadır.” ERKEĞİN DESTEĞE İHTİYACI VAR Müslüman kadınların “Haklarımız size teslim edilmiyor, gerek mirasta, gerek medeni hukukta diye eleştirilerek İslam'da kadının sanki hep mağdur ve ikinci plandaymış gibi anlatıldığı tespitini yapan Gürocak “Bu da aslında kadın yaratılırken doygun bir şekilde yaratıldığı içindir. Erkeğe pozitif bir ayrımcılık var ve erkek destekleniyor. Çünkü gerçekten erkeğin kadın karşısında bu desteğe ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. İbn-i Arabi'de öyle düşünüyor” dedi. İSLAM VARSA FEMİNİZM OLAMAZ İslam’la feminizmi bağdaştıramadığını söyleyen Gürocak konuşmasını “İslam'ın kusursuzca yaşandığı ve bir paket olarak, bütün olarak uygulandığı bir dünya sisteminde kesinlikle ve kesinlikle feminizm diye bir şey olamaz. Çünkü ihtiyaç yoktur, kadınların hakları zaten güvence altındadır. Ve bunun teminatı hem Allah tarafından, Allah'ın erkeğe bu görevi bahşetmesi ile tamamlanmıştır. Ama İslam'ın paket halinde değil de oradan buradan, işte faiz sistemi durur, zekât yoktur ama işte birileri Müslümanlığını yaşamaya çalışıyordur orada. O da bazen gerçekten bazı hakları talep etmek durumunda kalabiliyorlar. Nafaka sistemi ile ilgili şeyler olabiliyor ya da kadının mağdur olduğu durumlar yapılabiliyor. Burada kadınların örgütlenmesi ve haklarını araması gerektiğine inanıyorum ama bir feminist jargon söylemle değil, Bacıyan-ı Rum teşkilatının sistemi ile…” diyerek sürdürdü. KADIN MAKRO DÜŞÜNEMEZ Anadolu'da kadınların çok aktif ve etkin olarak sosyal hayatta güçlü olduğu ve örgütlendiği zamanların bu topraklarda yaşandığı zamanlara işaret eden  Gürocak “Bence yine kadınlar bir feminist öğreti etrafında değil ama kendi sorunları etrafında, sorunlarını çözmek için örgütlenmeler ve birlikte hareket etmeliler, cem olmalılar, cemaat olmalılar. Ama feminizm kesinlikle ve kesinlikle İslamiyet ile bağdaşmaz. Kadının meziyetlerinin, eğilimlerinin yatkın olduğu alanlar vardır ve erkeğin de yatkın olduğu alanlar vardır. Kadın makro düşünmek de gerçekten acizdir; ayrıntılar da, detaylarda kaybolur. Bu birçok bilimsel araştırmanın sonucunda ortaya çıkmıştır. Kadından iyi satranç ustası olmaz. Çünkü resmin büyüğünü, o adımları, hamleleri görmekte mahir değildir. Ama erkek makro bakışa sahiptir. Sistem kuran büyük filozofların hepsinin erkek olması Tesadüf değildir. Kant'ın, Hegel'in ya da işte Marks’ın erkek olması tesadüf değil. Farklı konularda farklı yatkınlıkları ve üstünlükleri var. Kadının ve erkek bu üstünlükleri, birbirlerini ezmek için kullanmadıkları sürece sevimli üstünlüklerdir” dedi. 8 MART BİR ŞEY İFADE ETMİYOR Yaklaşan 8 Mart Dünya Kadınlar Gününe atıfta bulunan yazar “8 Mart yaklaşıyor ya, benim için bir şey ifade etmiyor. 8 Mart, o birinci dalgadaki hak arayan emekçiye bir şey ifade edebilirdi ama bugün ikinci ve üçüncü dalgada lgbt’nin ve feministlerin öncülüğünde giden bir 8 Mart benim için bir şey ifade etmiyor. Benim için kadın olmak bir şey ifade ediyor. Kadın olmanın gerçek manası benim için çok şey ifade ediyor. Müslüman bir kadın olmak benim için çok şey ifade ediyor ama 8 Mart, benim için bir şey ifade etmiyor” diyerek konuşmasını sürdürdü. KADININ ŞEYTANDAN DAHA GÜÇLÜ ETKİSİ VAR “Kadının erkek üzerinde etkisi ne boyuttadır?” sorusuna da cevap veren Gürocak, “Rivayetlere göre Hazreti Adem ve Havva cennetteyken yasak elmayı Adem'e ilk başta tavus kuşu ya da yılan kılığındaki şeytan teklif ettiğinde kabul etmeyip haram diye yemedi. Allah bana yasakladı bunu dedi. Sonra şeytan Havva'yı ayartıyor, Hava da Adem'i ayartıyor. Adem Havva’dan geri çeviremiyor. Yani kadının gerçekten erkek üzerinde şeytandan daha güçlü bir etkisi var. Niyeti bozduğunda şeytandan daha tehlikeli, ancak niyeti düzelttiğinde de erkeği şeytanın elinden çekip alabilecek güç ve kuvvettedir” diye rek sözlerini tamamladı. PLAKETİ KABAKÇI VERDİ Konferans sonunda yazar Manolya Gürocak’a plâketini Konya eski milletvekili Mustafa Kabakcı verdi. TYB Konya Şubesi Başkanı Ahmet Köseoğlu’da TYB yayını kitapları takdim ederek “Uzun bir aradan sonra, salgının tesirinin azalmasıyla ilk yüz yüze programımızı icra etmiş olduk. Her hafta cumartesi günü saat 14’de, kültüre ilgisi olan herkesi İl Halk Kütüphanesi salonuna bekliyoruz” dedi.
Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi’nin düzenlediği konferansta roman yazarı Manolya Gürocak kadın sorunlarından, feminizme kadar pek çok meseleye dair tespitlerde bulundu.

Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesinin 2022 yılı etkinlik takviminde yer alan ikinci konferansta roman yazarı Manolya Gürocak hem yazdığı Sağanak adlı roman ile ilgili bilgiler verdi hem de yazı dünyasından ve kadın erkek münasebetlerinden bahsetti. Feminizm ve lgbt hareketlerini eleştiren Gürocak “İslam ile feminzm bağdaşmaz” dedi.

Korona virüs salgınından sonra düzenlenen bu ilk yüz yüze konferans İl Halk Kütüphanesi salonunda gerçekleştirilirken aynı zamanda Youtube ve Facebook üzerinden de canlı yayınlandı. Programı yöneten M. Feyza Yarar açış konuşmasında çeşitli dergilerde öykü ve şiirlerinin yanı sıra makale çevirileri de yayınlanan yazar Manolya Gürocak’ın özgeçmişi hakkında da bilgiler verdi.

Sağanak adlı romanın modern dünyada hakikat arayışındaki bir kadının dünya düzeniyle, sistemle, kadın sorunlarıyla ve kendi yazgısıyla hesaplaşmasının hikâyesi olduğunu söyleyen Yarar “bu romanı niçin ve nasıl yazdınız?” sorusunu yönelterek sözü Gürocak’a bıraktı.

SÖZ OK GİBİDİR, GERİ DÖNMEZ

Romanı 2012 yılında yazmaya başladığını ve ilk üç ayda muhtevanın adeta sağanak halinde döküldüğünü söyleyen Gürocak  “Fakat döküldüğü gibi kalmadı. Çünkü yazma serüveni pek çok sorgulamayı ve soruları da tetikledi. Yayınlamadığın her şeyi yok edebilirsin ama bir kez yayılmış bir söz geri dönüş yolunu bilmez. Atılmış ok nasıl yayına geri çağrılamıyorsa söz de böyle bir özelliğe sahip. İşin bu ciddiyet kısmı, yazarken beni çok daha fazla düşünmeye ve sorgulamaya yöneltti” dedi.

FEMİNİST DUYGULARLA YAZMAYA BAŞLADIM

Romanı yazmaya feminist eğilimlerle başladığını ancak yazma serüveninin kendisini çok farklı yerlere götürdüğünü anlatan Gürocak “Farklı sorular birbirini tetikledi, farklı cevaplar beni başka yerlere götürdü. Farklı cevaplar tekrar farklı sorulara sebep oldu ve başladığım yerden çok daha farklı bir yerde buldum kendimi. Feminizmle ilgili düşüncelerim oldukça revizyona ve deformasyona uğradı. Ardından o sorular gerçekten hakikati anlama ve bulma niyetiyle sorulduğu için olsa gerek; ben kendimi başka kapılarda buldum. Bu kapılardan biri Mevlana'nın Mesnevi'siydi” diye konuştu.

BUTLER’DAN ARABİ’YE

Kadın cinayetlerine üzülmenin yetmediğini kaydeden Gürocak sözlerini “Bir yerden sonra insan bir şeyler yapmak istiyor ve benim elimden yazmakla anlatmak geldiği için bununla ilgili bir şeyler yapma arzusu uyandırıyor. Bunu yaparken tabii gerçekten sadra şifa olacak şeyler söyleyebilmek için meselenin özünü anlamak ihtiyacı duydum. Bu ihtiyaç beni ilk metinlere kadar döndürdü. İşte o Judith Butler’la başlayan sorgulama süreci İbnü'l Arabi'nin kadın anlayışını öğrendikten sonra rahatladı ve huzura erişti bende” diye sürdürdü.

SAĞANAK 7 YIL DEMLENDİ

Romanı ilkyazımdan yaklaşık 7 yıl sonra tekrar eline aldığını ve 3 aylık bir süreçte anlatıcısını değiştirip tekniğinde farklılığa giderek, yeni biçimlenmiş düşünceleriyle yeniden yazdığını vurgulayan Gürocak, “Senaryosu kurgusunda çok şey değişmedi. Modern hayattan, kapitalizmin getirdiği yenidünya düzeninden incinmiş, iş ve özel hayatında, ailesi tarafından incitilmiş yarı ideolog yaralı bir kadın olan Efsun’un gölde intihara yürürken karşılaştığı Meryem ve onun küçük çocuğu sayesinde anaç duygularının hortlaması ve bütün bildiklerini baştan yıkıp sonrasında yeniden inşa etmesi sürecini anlatıyorum” dedi.

KEŞKE MEVLANA’YI OSHO’DAN ÖNCE OKUSAYDIM

İbnü'l Arabi ve Hz. Mevlana'nın eserleri ile tanıştıktan sonra düşüncelerinin de değişmeye başladığını anlatan Gürocak, “Ben Mesnevi’yi elime aldığımda bir takım sorgulamalarımın içinde debelenirken buldum kendimi. Ve ‘iyi ki de Konya doğumluyum’ dedim. Çünkü burası benim memleketim ve bundan çok mutluyum. Ama ben; Pekin'de gittiğimde bir Filipinli arkadaşım bana Osho’yu önermişti ve ben Osho’yu Mevlâna'dan önce okudum. Bu da hazin bir hikâye aslında. Bu benim bir kişisel kabahatim olabilir ama sistemin de aslında kabahatidir” diyerek devam etti.

Diyalektik düşünceyi biz Hegel’de, Kant’ta bulabileceğini zannederken Mevlana'yı okurken onun o anlatım tarzından, olaylara çok farklı açılardan, farklı kişiler boyutundan bakmasından çok etkilediğini dile getiren yazar, “Hegel’de, Kant’ta aradıklarımızın zaten bizim topraklarımızda, kendi öz yurdumuzda yüzyıllardır yapıldığını görüp çok heyecanlandım” dedi.

İSLAM’IN HAYATIN DIŞINDA MEVZİLENEN HİÇ BİR EMRİ YOK

Sözlerini örneklerle destekleyen Gürocak “Mevlana Allah'ın örttüğü kusurları bizim de örtmemiz gerektiğini söylerken başka bir hikâyesinde kusurlarını sakladığı için onları düzeltme fırsatı bulamayan, sakalını sürekli kuyruk yağıyla yağlayıp zenginmiş gibi, ama aç biilaç gezen bir adamın, zenginmiş İmajını vermesi ile ilgili tam tersi bir şeyi savunabiliyor. İslam'ın da bu diyalektik üzerinde, fikriyatının yükseldiğini gördüm. Bu beni çok heyecanlandırdı. Bir de şu çok heyecanlandırdı; İslam'ın emirlerinde dirimsel olan hayatın yanında kurumlanmayan hiçbir unsur göremedim. Hayatın dışında mevzilenen hiçbir emri yok. Ben de iyi ve kötü tanımımı her zaman bunun üzerine kurdum. Benim için iyi hayatın sürmesi yönünde yanında mevzilenen her şey iyidir, buna karşı olan her şey kötüdür” şeklinde konuştu.

FEMİNZMLE HESAPLAŞTIM

Feminizmle ilgili düşüncelerini de bu şekilde sorgulayıp hesaplaşabildiğini anlatan Gürocak “Feminizm hayatın neresinde, hayatı çoğaltmaya yönelik hangi fikirleri destekliyor, hangilerini desteklemiyor? Bu sorgulamalar beni bir sürü gerçekle tanıştırdı. Örneğin feminstler… Ki artık lgbt örgütüyle de hareket ediyorlar. Çok küçük bir azınlık ama haklarını o kadar ateşli ve o kadar örgütlü bir şekilde savunuyorlar.  Hâlbuki ben hep şuna inandım; kolektif olan, yani bütün dünyayı, evreni ilgilendireni çoğaltmaya yönelik olmayan o azınlığın savunulan haklarında eğer kolektife bir saldırı varsa bu benim için kötüdür. Eleştirilerimi hep buradan kurdum” dedi.

FEMİNİZM KADIN SORUNLARINI ÇÖZEMEZ

Kadının sorunların çözmede feminizmin etkili bir ideoloji olmadığını iddia eden yazar “Feminizm aslında 17.yüzyılın son çeyreğinde haklı taleplerle ortaya çıktı. Kadınlar Sanayi Devriminin ardından işgücüne dâhil oldular ve eğitim, mülkiyet gibi hakların eşitliği ile ilgili birtakım talepleri oldu Avrupa'da. Aynı emeği veriyor, aynı zamanı ayırıyor ve erkeğin yarısı kadar ücret alıyordu çünkü. Burada ilk dalga feministleri ben biraz anlayabiliyorum ve hak da veriyorum. O hak arayışı bana batıl gelmiyor. Ancak ikinci ve üçüncü dalga ile birlikte bu mesele artık cinsel kimliğe doğru bir saldırıya dönüştüğü için artık bu mücadele bana kalırsa hak olmaktan çıktı ve bambaşka bir yön aldı. Bu yüzden feminizmin ikinci ve üçüncü dalgada geldiği hali ile bugün kadınların çoğu sorunu çözmeye yetmeyeceğine inanmıyorum. Burada örnek verelim. Biz de hep mağdurun haklarını öğrenmesi ve bilinçlenmesi üzerinden giden bir hak arayışı var. Ve zalimin eğitilmesi ve zihniyetinin değiştirilmeye çalışılmasına yönelik hiçbir şey yok. Kadınlar ‘haklısın haklısın haklısın’  propagandası ile erkeklerin karşısına hâlâ aslında güçsüz bir şekilde salıveriliyorlar ve kadın cinayetleri azalmadığı gibi giderek artıyor. Bu söylemin, bu gürültünün, bu uğultunun hiçbir işe yaramadığını istatistiklere bakarak bile anlayabiliyoruz” diyerek konuşmasını sürdürdü.

FEMİNİSTLER YALAN SÖYLÜYOR

Kadınların gerçekten sorunları olduğuna da işaret eden Gürocak “Feministler belki kadınların sorunlarını, kadın cinayetlerini tespit etmekte belki mahirler ama bir çözüm üretme konusunda onları oldukça zayıf buluyorum. Hatta ve hatta birazcık da tehlikeli buluyorum. Çünkü yalan söylüyorlar. Yalanlarını çok gür bir şekilde söylüyorlar ve çok örgütlü bir şekilde birlikte hareket ediyorlar. Örgütlü oldukları içinde haklı oldukları ile ilgili inançlarını durmadan tazeliyorlar” dedi.

KUİR TEORİ MESNETSİZ

3. dalga feminizm Kuir teori üzerinden şekillendiğini kaydeden Gürocak “Ben Kuir teorinin temellerinin boş ve mesnetsiz olduğunu, bir-iki iddiayla çürütülebileceğini biliyorum. Romanımda da başkarakter Efsun’a söylettim. Her şeyi kültürel ve toplumsal olarak addeden, biyolojik cinsiyeti inkâra eden savları bütünüyle yanlış. Bu onların kendi argümanlarıyla yanlış” açıklamasına bulundu.

HAM NEFİSTEKİ KADIN DAHA TEHLİKELİDİR

Lgbt’yi savunanların, cinsel kimliğin bütünüyle kültürel ve toplumsal olduğu savı gerçekten koca bir palavra olduğunun altını çizen yazar “Maalesef 3 cins anketlerde görülmeye başlandı. Bu beni endişelendiriyor ve bunları dert ediyorum. Benim fikirlerimin büyük çoğunluğunun İbnü'l Arabi Hazretlerinin fikirlerinin etkisinde geliştiğini söyleyebilirim. Onun kadınla ilgili beni çok etkileyen fikirleri oldu. Hakeza Mevlana'nın kadına da; kadın derken, ergin bir kadın, yani ruhani ve manevi olgunluğunu tamamlamış Kemal'e ermiş bir kadınla ilgili konuşuyorum. Onun niyetlerinin, Allah'ın emir ve buyruklarını idrak etme konusunda erkekten daha yatkın olduğunu söylüyor İbn-i Arabi hazretleri. O erginliğe varan bir kadınla, o erginliğe varmış bir erkek arasında bir mertebe farkı olduğunu ve kadının daha aşkın olduğunu söylüyor ama tabii ki bunu tersten okuduğumuzda kadınların çok hoşuna gitmeyebilir. Ergin olmayan bir kadın yani o nefs-i emmare dediğimiz ham nefisteki bir kadın, ham nefisteki bir erkekten daha tehlikeli oluyor” tespitini yaptı.

KADIN VE ERKEĞİN AYRI MAHARETLERİ VAR

Kadının gerek linguistic yetenekleri gerek o multifonksiyonel denilen aynı anda pek çok işi yapma maharetleri bakımından erkekten daha meziyetli olduğunu anlatan Gürocak “Tabii ki erkeğin de kadına göre meziyetli olduğu başka olduğu başka alanlar var. Ancak bu varlığın idrakini anlama noktasında gerçekten marifetli. Fakat kadın bir ejderhanın terbiyesiyle meşgulken erkek bir kedi yavrusunu aslında terbiye ediyor. Burada şu özellik var; Allah da zuhurunun şiddetinden gaiptir derler. Yani öyle bir gizlenmiştir ki onu biz göremeyiz, isimleri ile dünyadaki işleriyle onu tanırız, Esmaları ile tanırız. Kadının da işte burada aslında izlemesi gereken yol biraz böyle” dedi.

KADININ KATALİZÖR BİR İŞLEVİ VAR

Feministlerin erkeklerin gücünü iktidarını talep ederken aslında talep ettikleri, erkekleri eleştirdikleri şeyi istedikleri eleştirisinde bulunan yazar sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu bir çelişkidir. Fakat mesela kadın tasavvufta İbn-i Arabi de bir ara form gibi anlatılıyor. Yani Maksat Adem'i yaratmak. Adem'in yaratımında ihtiyaç duyulan bir ara form. Yani yok olmak üzere Adem de erimek üzere yaratılmış bir katalizör. Evet, kadının öyle bir işlevi var. Bu açıdan bakıldığında yine kendi zuhurunun şiddetinden de gaib olması gerekiyor. Ama feminizmde bambaşka türlü algılanıyor. Halbuki yok olması da gücünden ileri geliyor. Çünkü o doygunluk var. Kadın gerek ontolojik gerek biyolojik olarak zaten doygun bir vaziyette geliyor. Bir çocuk dünyaya getiriyor. Erkeğin deneyimleyemediği bu deneyim onu zaten dünya ile dünyevi şeylerle ilgili çok doyurmuş vaziyette. Yani müdana etmiyor özünde esasında. Ama bu her zaman feministlerce sanki bir beceriksizlik; işte kadın çok iyi ressam olamıyor, kadın çok iyi yazar olmuyor, kadından çok iyi erkek yaptı, kadın pek çok şeyi yapamıyor gibi tanımlanıyor; işte sorun belki de orada gizli. Çünkü kadın bilinmeyen pek çok anlam ve görevle bu dünyadadır.”

ERKEĞİN DESTEĞE İHTİYACI VAR

Müslüman kadınların “Haklarımız size teslim edilmiyor, gerek mirasta, gerek medeni hukukta diye eleştirilerek İslam'da kadının sanki hep mağdur ve ikinci plandaymış gibi anlatıldığı tespitini yapan Gürocak “Bu da aslında kadın yaratılırken doygun bir şekilde yaratıldığı içindir. Erkeğe pozitif bir ayrımcılık var ve erkek destekleniyor. Çünkü gerçekten erkeğin kadın karşısında bu desteğe ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. İbn-i Arabi'de öyle düşünüyor” dedi.

İSLAM VARSA FEMİNİZM OLAMAZ

İslam’la feminizmi bağdaştıramadığını söyleyen Gürocak konuşmasını “İslam'ın kusursuzca yaşandığı ve bir paket olarak, bütün olarak uygulandığı bir dünya sisteminde kesinlikle ve kesinlikle feminizm diye bir şey olamaz. Çünkü ihtiyaç yoktur, kadınların hakları zaten güvence altındadır. Ve bunun teminatı hem Allah tarafından, Allah'ın erkeğe bu görevi bahşetmesi ile tamamlanmıştır. Ama İslam'ın paket halinde değil de oradan buradan, işte faiz sistemi durur, zekât yoktur ama işte birileri Müslümanlığını yaşamaya çalışıyordur orada. O da bazen gerçekten bazı hakları talep etmek durumunda kalabiliyorlar. Nafaka sistemi ile ilgili şeyler olabiliyor ya da kadının mağdur olduğu durumlar yapılabiliyor. Burada kadınların örgütlenmesi ve haklarını araması gerektiğine inanıyorum ama bir feminist jargon söylemle değil, Bacıyan-ı Rum teşkilatının sistemi ile…” diyerek sürdürdü.

KADIN MAKRO DÜŞÜNEMEZ

Anadolu'da kadınların çok aktif ve etkin olarak sosyal hayatta güçlü olduğu ve örgütlendiği zamanların bu topraklarda yaşandığı zamanlara işaret eden  Gürocak “Bence yine kadınlar bir feminist öğreti etrafında değil ama kendi sorunları etrafında, sorunlarını çözmek için örgütlenmeler ve birlikte hareket etmeliler, cem olmalılar, cemaat olmalılar. Ama feminizm kesinlikle ve kesinlikle İslamiyet ile bağdaşmaz. Kadının meziyetlerinin, eğilimlerinin yatkın olduğu alanlar vardır ve erkeğin de yatkın olduğu alanlar vardır. Kadın makro düşünmek de gerçekten acizdir; ayrıntılar da, detaylarda kaybolur. Bu birçok bilimsel araştırmanın sonucunda ortaya çıkmıştır. Kadından iyi satranç ustası olmaz. Çünkü resmin büyüğünü, o adımları, hamleleri görmekte mahir değildir. Ama erkek makro bakışa sahiptir. Sistem kuran büyük filozofların hepsinin erkek olması Tesadüf değildir. Kant'ın, Hegel'in ya da işte Marks’ın erkek olması tesadüf değil. Farklı konularda farklı yatkınlıkları ve üstünlükleri var. Kadının ve erkek bu üstünlükleri, birbirlerini ezmek için kullanmadıkları sürece sevimli üstünlüklerdir” dedi.

8 MART BİR ŞEY İFADE ETMİYOR

Yaklaşan 8 Mart Dünya Kadınlar Gününe atıfta bulunan yazar “8 Mart yaklaşıyor ya, benim için bir şey ifade etmiyor. 8 Mart, o birinci dalgadaki hak arayan emekçiye bir şey ifade edebilirdi ama bugün ikinci ve üçüncü dalgada lgbt’nin ve feministlerin öncülüğünde giden bir 8 Mart benim için bir şey ifade etmiyor. Benim için kadın olmak bir şey ifade ediyor. Kadın olmanın gerçek manası benim için çok şey ifade ediyor. Müslüman bir kadın olmak benim için çok şey ifade ediyor ama 8 Mart, benim için bir şey ifade etmiyor” diyerek konuşmasını sürdürdü.

KADININ ŞEYTANDAN DAHA GÜÇLÜ ETKİSİ VAR

“Kadının erkek üzerinde etkisi ne boyuttadır?” sorusuna da cevap veren Gürocak, “Rivayetlere göre Hazreti Adem ve Havva cennetteyken yasak elmayı Adem'e ilk başta tavus kuşu ya da yılan kılığındaki şeytan teklif ettiğinde kabul etmeyip haram diye yemedi. Allah bana yasakladı bunu dedi. Sonra şeytan Havva'yı ayartıyor, Hava da Adem'i ayartıyor. Adem Havva’dan geri çeviremiyor. Yani kadının gerçekten erkek üzerinde şeytandan daha güçlü bir etkisi var. Niyeti bozduğunda şeytandan daha tehlikeli, ancak niyeti düzelttiğinde de erkeği şeytanın elinden çekip alabilecek güç ve kuvvettedir” diye rek sözlerini tamamladı.

PLAKETİ KABAKÇI VERDİ

Konferans sonunda yazar Manolya Gürocak’a plâketini Konya eski milletvekili Mustafa Kabakcı verdi. TYB Konya Şubesi Başkanı Ahmet Köseoğlu’da TYB yayını kitapları takdim ederek “Uzun bir aradan sonra, salgının tesirinin azalmasıyla ilk yüz yüze programımızı icra etmiş olduk. Her hafta cumartesi günü saat 14’de, kültüre ilgisi olan herkesi İl Halk Kütüphanesi salonuna bekliyoruz” dedi.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ipekyoluhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
( (