TYB Konya Şubesinde düzenlenen, “Ölüm Bilim Sanat” başlıklı konferansında Prof. Dr. Nazmi Zengin konuştu
ÖLÜM BİLİM SANAT
TYB Konya Şubesinin kendi salonunda gerçekleştirdiği ilk program olması sebebiyle açılış konuşmasını yapan TYB Konya Şube Başkanı Ahmet Köseoğlu “Kendi kültür evimizde ilk programı gerçekleştirdiğimiz için büyük bir mutluluk içindeyim. Yaklaşık altı aydır bu mekanı oluşturmak için çalışıyoruz. Karatay Belediyemizle birlikte zarif, küçük bir salon oluşturduk. Bu salon, kütüphanesiyle birlikte hem programlar hem de kültürel etkinlikler için ideal bir yer oldu. Burada, kültüre, sanata ve düşünceye gönül vermiş arkadaşlarımız var. Bu mekân, bu değerleri yüceltmek ve etrafa yaymak isteyenler için tam da doğru yer oldu. Bu ilk programı gerçekleştirdiğimiz için hepinize teşekkür ediyorum, iyi ki geldiniz. Mekânımız doğru bir işin ürünü olduğunu kanıtladı, çünkü buraya koyduğumuz sandalyeler ve koltuklar doldu. Yazarlar Birliği yolculuğuna 30 yıl önce başladık ve şimdi Konya'ya çok hizmet etmiş, birlikte çalışmaktan onur duyduğum Büyükşehir Belediye Başkanımız Halil Ürün ile ilk yazarlar birliği evimizi açmıştık. O zaman da böyle bir mekân hayal etmiştik ve şimdi bu hayal gerçek oldu. Buraya gelmeden önce, birçok arkadaşımız bu mekânın güzelliğini tahayyül edebiliyordu. Bu yüzden Karatay Belediye Başkanı'na teşekkür ediyorum, gerçekten çok önemli bir iş başardı. Şehir merkezinden biraz uzakta olabiliriz, ancak Mevlâna’nın yanında olduğumuz için aslında merkezdeyiz. Hepinize teşekkür ediyor ve saygılar sunuyorum. İyi ki geldiniz.” dedi.
Prof. Dr. Nazmi Zengin “Ben Samsun Alaçamlıyım, "canı çıksın" derler beddua olarak, yani ölüm canın çıkması, canlılığın kaybolması. Bir canlıdaki biyolojik fonksiyonların artık geri döndürülemez bir biçimde sona ermesi. Kur'an-ı Kerim'de de bu canın devam edip etmeme işinin Allah'ın elinde olduğu vurgulanıyor defalarca ve "imate" yani canlının hayatına son verme ve "teveffi" ruhu kabzetme kavramları ile ifade ediliyor. Ecel kavramı var biliyorsunuz. Bizde genellikle kazai veya cezai ölümler dışındaki ölümlere "eceli geldi öldü" derler. Aslında o kazai ve cezai ölümler de ecel kavramının içinde en azından Ehli Sünnet anlayışı olarak biz bunu böyle kabul ediyoruz. Mu'tezile ve Şiâ'da farklı görüşler olduğunu okumuştum.” dedi
Artık ölümün de doğum gibi planlandığını anlatan Prof. Dr. Zengin “Artık ölümler ecelle olmuyor. Sanki ecel dediğimiz zaman Allah'ın hayatı sonlandırması takdir edildiği bir nevi can vererek ruhun onunla buluşması. Kur'an-ı Kerim'de de "lika" kavramıyla bu ifade ediliyor. Halbuki günümüzde artık bir buluşma değil de sanki bir cezalandırma var ve bu cezalandırmaya karşı da insan mücadele etmek zorunda. Bu mücadelenin açık bir göstergesi, artık insanların yatağında ölüm döşeğinde değil yoğun bakımlarda vefat etmesi. Hepimiz mutlaka yaşamıştır. En azından benim yaşlarımda olanlar. Mesela ben rahmetli babamın amcasını ve yine bir amcaoğlunun hanımını ölüm döşeğinde son nefesini verirken görmüştüm. Haber ettiler, etrafta kim var kim yok oraya toplandı. Birisi hemen okumaya başladı, aile bireyleri yakınlar, sevdikler gözyaşları dökmeye başladılar ruhunun kolay alınması için dualar ettiler. Ama artık maalesef bu tablolar yok. Annemi çok yakın bir zaman önce Hakk'ın rahmetine kavuştu, yoğun bakımdaydı. Bize sadece bir telefonla "hastanız şu nedenle vefat etmiştir, başınız sağ olsun" dendi. Maalesef onun yanında olamadık. Artık orada Kur'an okuyan kişinin veya bir din adamının yerini bir doktor, daha da çok bir yoğun bakım hemşiresi, yoğun bakım görevlisi almış durumda. Dolayısıyla zaman içinde ölüm de değişti. Bir açıdan bakarsak, hani doğumun planlanması gibi artık ölümün de planlanması söz konusu olmaya başladı. Doğumun planlanması derken muhterem hazırın aklımıza hemen aile planlaması gelmesin, artık biliyorsunuz saatte hamileler doğuruyor. Falan saatte falan günde falan saatte sizi sezaryen alacağız diyor doktorlar ve hakikaten de çok büyük bir engel çıkmasa o saatte doğum gerçekleşiyor. Artık ölüm de böyle gerçekleşmeye başlıyor. Nasıl oluyor bu iş? Bir piş çekme işlemi ile veya ötenazi ile.” dedi.
Rembrandt’ın “Nicolaes Tulp'un Anatomi Dersi” tablosunu anlatarak sunumuna başlayan Prof. Dr. Nazmi Zengin “Tabloda bir baş aktör yani doktor Tulp var. Ayrıca onun ve kadavranın çevresinde çeşitli yönlere bakan iyi giyinmiş insanlar var. Tablonun arka planı iyi aydınlatılmamış. Kadavranın yanında iki tane kitap var. Dikkatle bakarsak iki şey dikkat çekiyor: Biri bir elmas şeklinde bir kanca var, kadavranın sol kolu açık, kaslar diseke edilmiş yani anatomi diseksiyonunda gösterildiği gibi ve bu elmas şeklindeki kanca o sırada kadavranın parmaklarından birine saplanmış ve damarlar dışarıdan görünecek şekilde o kanallar aydınlatılmış. Diğerine bakarsak, yani diseksiyon yapılan bir anatomi atlası olduğunu görüyoruz. Burada kitap gerçekten var mıydı yoksa Rembrandt bunu resmetmek için mi oraya koydu, tabii ki bunu bilemiyoruz. Bu arada bu kitabın araştırmalar sonucu Andreas Vesalius'un anatomi atlası olduğu düşünülüyor. Doktor Tulp'ün neşteri kullanması dikkat çekici çünkü o dönemde cerrahlar bu tip neşter kullanmazlardı. Sadece Tulp'ün sol kolunun altında, dizinde öne doğru biraz öne çıkmış bir neşter var. Bu genellikle bir doktora daha uygun bir araç ve o dönem doktorların statüsünü belirlemek için kullandıkları bir araçtır. Bu da Tulp'ün aslında o dönemde cerrahlar arasında çok saygın bir konumda olduğunu gösteriyor. Doktor Tulp'ün sağ elinde tuttuğu başka bir araç daha var. Bu da şu an bir dokuyu çekerek gösterdiği, öğrencilerine, izleyicilerine gösterdiği bir başka cerrahi alettir. Dediğim gibi diseksiyon alanında böyle bir kanca daha önce hiç kullanılmamıştı. Yani bu tablo aslında doktor Tulp'ün cerrahlar arasında hem yetkinliğini hem de yenilikçi olduğunu gösteriyor.” dedi.
Program sonunda Ömer Lütfi Ersöz ve Prof. Dr. Nazmi Zengin’e Eski Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Halil Ürün ve Eski Karaman Belediye Başkanı Kâmil Uğurlu katılım beratlarını takdim etti.