( (

İlahiyatçı - Hukukçu Mehmet Akif Can, MÜSİAD Konya’nın konuğu oldu.

İş Dünyası 26.08.2020 - 15:43, Güncelleme: 21.03.2023 - 03:23
 

İlahiyatçı - Hukukçu Mehmet Akif Can, MÜSİAD Konya’nın konuğu oldu.

Video konferans yoluyla gerçekleştirilen toplantıda, İstanbul Sözleşmesi tüm yönleriyle ele alındı.
            Video konferans yoluyla gerçekleştirilen toplantıda konuşan MÜSİAD Konya Başkanı Ömer Faruk Okka, aile kavramının önemine vurgu yaptı. Başkan Okka, “Aile, gerek dinimizde, gerekse de kültürümüzde toplumumuzun en önemli yapı taşıdır. Kadın ise aile içerisinde anadır, bacıdır, eştir, evlattır. Kadının hakkı, hukuku ayetler ve hadislerle korunduğu gibi, kadim kültürümüzde de kadın baş tacıdır.             Bugün İstanbul Sözleşmesi ve benzeri sözleşmeleri tartışıyoruz. Her konuda olduğu gibi bu konuda da, problemlerin kaynağını doğru tespit etmeden o soruna çözüm bulunması mümkün değildir. Kamuoyunda oluşturulan “kadına şiddet” kavramı çerçevesindeki tartışmalar da bir problemin doğru tespit edilmemesinden kaynaklanmaktadır.             Bizim medeniyetimiz, kadın - erkek, çocuk – yetişkin ayrımına bakmaksızın ‘yaratılmışa Şefkat’i emreder. Hatta bu emir, hayvanı ve bitkiyi, yeşili bile kapsayan bir emirdir. Bu emri uygulamak, uymayanı cezalandırmakla ilgili görev ise kanun yapıcıların ve yürütmenindir. Bunun için toplumumuza, ailemize, kültürümüze taban tabana zıt bir kültürün kendi şartlarına göre oluşturduğu bir sözleşmeye ihtiyacımız yoktur. Yapılması gereken, mağduru koruyacak, hatta mağduriyeti oluşmadan önleyecek, kültürümüzün ve çoğunluk toplumun zaten kabul etmediği davranışları cezalandıracak, yasaların doğru bir şekilde hazırlanması ve uygulanmasıdır.             Bunun dışındaki ithal çözümler, ne yazık ki sağlaması düşünülen faydadan çok, toplumumuzda ve aile yapımızda hiç istenmeyen tahribatlar oluşturmaktadır. Bu sözleşme de, imzalandığı tarihten bu tarafa şiddet olaylarını azaltmadığı gibi aile kavramının içinin boşaltılması, evlilik dışı ilişkilerin meşrulaştırılması, hatta toplumları ifsat eden bir takım sapkınlıkların adeta teşvik edilircesine gündemde tutulması gibi asla kabul edilemeyecek sonuçlar doğurmuştur. Her konuda olduğu gibi bu konuda da kendi hikâyemizi kendimizin yazması en doğrusudur” dedi.                Başkan Okka’nın ardından sözü alan İlahiyatçı - Hukukçu Mehmet Akif Can, “İstanbul sözleşmesi, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesine yönelik bir metindir. Sözleşmenin adından, ilk amacının kadına karşı şiddetin önlemesi olduğunu düşünüyoruz. Ancak hazırlanırken Müslüman bir toplumun yapısı, dini ve gelenekleri göz önünde bulundurulmadığı için şiddeti önlemediği gibi yeni mağduriyetlere yol açmaktadır. Zaten de, sözleşmenin tarafları arasında Müslüman nüfusa sahip başka bir ülke yoktur.             İstanbul sözleşmesi, iddia edildiği gibi ülkemizde kadına yönelik şiddeti engellememiştir.  Sözleşme yürürlüğe girdiği günden bugüne vakalarda herhangi bir azalma olmadığını bugün verilere bakarak görebiliyoruz. Kaldı ki Türkiye, insan haklarını korumaya, kadın erkek eşitliğine yönelik birçok sözleşmeye, beyannameye taraf olmuştur. Ayrıca, anayasamızda da kadını korumaya yönelik birçok koruyucu hüküm bulunmaktadır. Yani kadını koruyan düzenlemeler çok önceden beri Türk ceza kanunda zaten mevcuttur.             Bu sözleşmede kadının korunmasına yönelik ekstra bir düzenleme de yoktur. Ben İstanbul sözleşmesinin hazırlanma amacının, toplumlarda aile mefhumunu çökertmek olduğunu düşünüyorum. “Kadını korumak” gibi itiraz edilmesi mümkün olmayan bir tanımlama altında, aile kavramının içinin boşaltılması, “dezavantajlı gruplar” tanımlaması altında ahlaken toplumların kabul etmediği kavramların meşrulaştırılması gibi alt amaçlar olduğunu görüyorum. Bizim kültürümüzde aile kurulurken ülfet (kaynaşmak), muhabbet, karar (sebat etmek) gibi güzel hedeflere dua edilir. Bugün ise, aile ve evlilik kelimesi ile şiddet kelimesi özdeşleştiriliyor ve toplumun bilinç altına aile kavramının bu şekilde yerleştirilmesi hedefleniyor. Batı toplumunda aile zaten çökmüş durumdadır. Örneğin Norveç’te 1960 yılında evlilik dışı doğum oranı yüzde 3,7 iken, 2011 yılında bu oran yüzde 55’tir. Zaten de bu amaçla hazırlanan metinlerde “aile” den değil, “aynı evde yaşamak” tan bahsediliyor.             Avrupa ülkelerinin bile bir kısmının taraf olmaktan imtina ettiği, bir kısmının da geri çekilmeyi gündeme getirdiği, onların örf ve adetlerine göre düzenlenen bir sözleşmeyi bizim toplumumuza çare olarak sunmak doğru değildir. Bizim bugün kendi asli kavramlarımıza dönmekten başka çıkar yolumuz yoktur” dedi.
Video konferans yoluyla gerçekleştirilen toplantıda, İstanbul Sözleşmesi tüm yönleriyle ele alındı.

            Video konferans yoluyla gerçekleştirilen toplantıda konuşan MÜSİAD Konya Başkanı Ömer Faruk Okka, aile kavramının önemine vurgu yaptı. Başkan Okka, “Aile, gerek dinimizde, gerekse de kültürümüzde toplumumuzun en önemli yapı taşıdır. Kadın ise aile içerisinde anadır, bacıdır, eştir, evlattır. Kadının hakkı, hukuku ayetler ve hadislerle korunduğu gibi, kadim kültürümüzde de kadın baş tacıdır.

            Bugün İstanbul Sözleşmesi ve benzeri sözleşmeleri tartışıyoruz. Her konuda olduğu gibi bu konuda da, problemlerin kaynağını doğru tespit etmeden o soruna çözüm bulunması mümkün değildir. Kamuoyunda oluşturulan “kadına şiddet” kavramı çerçevesindeki tartışmalar da bir problemin doğru tespit edilmemesinden kaynaklanmaktadır.

            Bizim medeniyetimiz, kadın - erkek, çocuk – yetişkin ayrımına bakmaksızın ‘yaratılmışa Şefkat’i emreder. Hatta bu emir, hayvanı ve bitkiyi, yeşili bile kapsayan bir emirdir. Bu emri uygulamak, uymayanı cezalandırmakla ilgili görev ise kanun yapıcıların ve yürütmenindir. Bunun için toplumumuza, ailemize, kültürümüze taban tabana zıt bir kültürün kendi şartlarına göre oluşturduğu bir sözleşmeye ihtiyacımız yoktur. Yapılması gereken, mağduru koruyacak, hatta mağduriyeti oluşmadan önleyecek, kültürümüzün ve çoğunluk toplumun zaten kabul etmediği davranışları cezalandıracak, yasaların doğru bir şekilde hazırlanması ve uygulanmasıdır.

            Bunun dışındaki ithal çözümler, ne yazık ki sağlaması düşünülen faydadan çok, toplumumuzda ve aile yapımızda hiç istenmeyen tahribatlar oluşturmaktadır. Bu sözleşme de, imzalandığı tarihten bu tarafa şiddet olaylarını azaltmadığı gibi aile kavramının içinin boşaltılması, evlilik dışı ilişkilerin meşrulaştırılması, hatta toplumları ifsat eden bir takım sapkınlıkların adeta teşvik edilircesine gündemde tutulması gibi asla kabul edilemeyecek sonuçlar doğurmuştur. Her konuda olduğu gibi bu konuda da kendi hikâyemizi kendimizin yazması en doğrusudur” dedi.

 

             Başkan Okka’nın ardından sözü alan İlahiyatçı - Hukukçu Mehmet Akif Can, “İstanbul sözleşmesi, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesine yönelik bir metindir. Sözleşmenin adından, ilk amacının kadına karşı şiddetin önlemesi olduğunu düşünüyoruz. Ancak hazırlanırken Müslüman bir toplumun yapısı, dini ve gelenekleri göz önünde bulundurulmadığı için şiddeti önlemediği gibi yeni mağduriyetlere yol açmaktadır. Zaten de, sözleşmenin tarafları arasında Müslüman nüfusa sahip başka bir ülke yoktur.

            İstanbul sözleşmesi, iddia edildiği gibi ülkemizde kadına yönelik şiddeti engellememiştir.  Sözleşme yürürlüğe girdiği günden bugüne vakalarda herhangi bir azalma olmadığını bugün verilere bakarak görebiliyoruz. Kaldı ki Türkiye, insan haklarını korumaya, kadın erkek eşitliğine yönelik birçok sözleşmeye, beyannameye taraf olmuştur. Ayrıca, anayasamızda da kadını korumaya yönelik birçok koruyucu hüküm bulunmaktadır. Yani kadını koruyan düzenlemeler çok önceden beri Türk ceza kanunda zaten mevcuttur.

            Bu sözleşmede kadının korunmasına yönelik ekstra bir düzenleme de yoktur. Ben İstanbul sözleşmesinin hazırlanma amacının, toplumlarda aile mefhumunu çökertmek olduğunu düşünüyorum. “Kadını korumak” gibi itiraz edilmesi mümkün olmayan bir tanımlama altında, aile kavramının içinin boşaltılması, “dezavantajlı gruplar” tanımlaması altında ahlaken toplumların kabul etmediği kavramların meşrulaştırılması gibi alt amaçlar olduğunu görüyorum. Bizim kültürümüzde aile kurulurken ülfet (kaynaşmak), muhabbet, karar (sebat etmek) gibi güzel hedeflere dua edilir. Bugün ise, aile ve evlilik kelimesi ile şiddet kelimesi özdeşleştiriliyor ve toplumun bilinç altına aile kavramının bu şekilde yerleştirilmesi hedefleniyor. Batı toplumunda aile zaten çökmüş durumdadır. Örneğin Norveç’te 1960 yılında evlilik dışı doğum oranı yüzde 3,7 iken, 2011 yılında bu oran yüzde 55’tir. Zaten de bu amaçla hazırlanan metinlerde “aile” den değil, “aynı evde yaşamak” tan bahsediliyor.

            Avrupa ülkelerinin bile bir kısmının taraf olmaktan imtina ettiği, bir kısmının da geri çekilmeyi gündeme getirdiği, onların örf ve adetlerine göre düzenlenen bir sözleşmeyi bizim toplumumuza çare olarak sunmak doğru değildir. Bizim bugün kendi asli kavramlarımıza dönmekten başka çıkar yolumuz yoktur” dedi.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ipekyoluhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
( (