( (

Gelecek Partisi'nden Ekonomi Raporu: Türkiye Umudunu Kaybetti, Ne Pahasına Olursa Olsun Yeniden Umut Vereceğiz!

Siyaset (Medyaradikal) - medyaradikal.com | 06.01.2020 - 21:15, Güncelleme: 21.03.2023 - 03:23
 

Gelecek Partisi'nden Ekonomi Raporu: Türkiye Umudunu Kaybetti, Ne Pahasına Olursa Olsun Yeniden Umut Vereceğiz!

Gelecek Partisi programındaki ekonomi bölümünü ve Gelecek Partisi’nin ekonomi politikalarını anlatmak üzere Kurucular Kurulu Üyelerinden Genel Başkan Danışmanı İbrahim Turhan, Hazine ve Maliye Politikaları Başkanı Serkan Özcan, Hazine ve Maliye Politikaları Başkanlığı üyesi Kerim Rota ve Ticaret Politikaları Başkanı Mustafa Mente İstanbul Şişli Mariott Otel’de bir basın toplantısı düzenliyor.
Toplantının sunum konuşmasını gerçekleştiren İbrahim Turhan'ın ardından konuşma yapan Hazine ve Maliye Politikaları Başkanı Serkan Özcan, konuşmasının başında Gelecek Partisi'nin 'çözülmeyecek hiçbir sorun yok' anlayışı ile yaklaştığını vurgulayarak:  "Gelecek partisi olarak ekonomide aşılamayacak hiçbir sorunun olacağını düşünmüyoruz. Ana çizgimiz insanlık onurunun korunması ve yüceltilmesidir" dedi.    "Ekonomide eleştirilerin öznesi belli değil" şeklinde yapılan eleştirilere de cevap veren Özcan, "Eleştirilerin öznesi kim? Türkiye'de bir iktisadi kriz var. Türkiye'de yaşanan ekonomik krizin sorumlusu Hazine ve Maliye Bakanıdır." ifadelerini kullandı.  Türkiye'de 5 milyon 700 bine yakın ev gencin "ev gencine" dönüştürüldüğünü kaydeden Özcan,  Türkiye'deki asgari ücret gerçeğine dikkat çekti ve "Türkiyede asgari ücret yaşam biçimi haline geldi. Hükümetin açıkladığı asgari ücrete dair tespitler gerçeklik payı taşımıyor. Türkiye’de asgari ücretle geçinmeye çalışanlar yüzde 50 iken Avrupa’da bu rakam yüzde 7 seviyesinde." diye belirtti.  Özcan ayrıca, "17 yıl önce yoksullukla mücadele vaadi ile gelenleri son 3 yılda yoksulluğu yaşam biçimi haline getirdiklerini görüyoruz. Ekonomide teşhisi Genel Başkanımız yapmıştı Manifesto’da. Yaşanan krizin varlığını inkar ederek yönetemeyiz, krizin altında bir yönetim krizi yatmaktadır. Yönetime olan güven Türkiye’de kaybolmuştur." dedi.  Basın mensuplarının yoğun ilgi gösterdiği toplantıda sorulan 'icraat noktasında önceliğiniz nedir, somut adımlar ne olmalıdır?' sorusuna ekonomist İbrahim Turhan, şu yanıtı verdi: "Temel bir problem var. Ekonomide en önemli unsurun umut ve güven olduğunu biliyorsunuz. Ekonomi dediğiniz şey, bugün aldığınız bir kararın neticesini gelecekte almanızdır. Bu sürenin öngörülebilir olması lazım ki icraatı gerçekleştirebilesiniz. En önemli kayıp Türkiyede insanların umutlarını kaybetmesidir. Gençler umutlarını kaybetti ve başka yerlerde çözüm aramaya başladılar, ne pahasına olursa olsun yeniden umut vermemiz lazım ülkemize.  Ama umut özgürlük ortamında sağlanabilir. Hukuk, demokrasi, akıl, vicdan platformunda bir araya gelmemiz elzem." İŞTE RAPORDAN ÖNE ÇIKAN BAŞLIKLAR -Gelecek Partisi olarak; ekonomide aşılamayacak hiçbir sorun olduğunu düşünmüyoruz. Siyasetimizin temel amacı insan onurunu korumak ve yüceltmektir. - Türkiye’nin yaşadığı ekonomik krizin sorumlusu ekonomi yönetimidir, Hazine ve Maliye Bakanı bu tablonun oluşmasında birinci dereceden sorumludur​. - Gelecek Partisi olarak krizin sebeplerini de çözümlerini de biliyoruz. -Türkiye yakın tarihinin en yakıcı iktisadi krizini yaşıyor. Hükümet pembe bir tablo çizmeye çalışıyor olsa da, resmi rakamlar bile bunu desteklemiyor. Hafriyat, AVM, Rezidans üçgeninin rant düzeni kişi başına milli geliri 2007’nin altına getirdi. 2002 yılında AK partiyi iktidara getiren temel dinamik, bir önceki on yılın Türkiye’nin kayıp yılları olmasıydı. Gerçekten de 2000 yılında kişi başı milli gelirimiz hemen hemen 1990’daki seviyesindeydi. Türkiye olduğu yerde saymış, milyonlarca insan hayatlarının on yılını kaybetmişti. Aynı tabloya bugün baktığımızda ne yazık ki daha vahim bir gerçekle karşı karşıyayız. ​2019 sonunda kişi başına milli gelirimiz 2007 yılının gerisine düştü​. Türkiye bugün kişi başına gelirde 2007’den daha fakirdir. Gayrisafi Yurtiçi Hasılanın (GSYH) bileşimine baktığımızda bu ürkütücü resmin ayrıntıları da belirginleşiyor; ​reel olarak yatırımlar iki buçuk yıl önceki, hanehalkının tüketimi iki yıl önceki seviyelerinde​. Büyümeyihafriyat, AVM, rezidans üçgeninde​ taşa toprağa gömen rant anlayışının Türkiye’yi getirdiği nokta bu. Türkiye’nin yaşadığı ekonomik krizin sorumlusu ekonomi yönetimidir, Hazine ve Maliye Bakanı bu tablonun oluşmasında birinci dereceden sorumludur​. Gelecek Partisi olarak krizin sebeplerini de çözümlerini de biliyoruz. Yarınlarımızı şekillendirecek gençlerimiz “Ev Genci”ne dönüştürüldü Tüketimde ivme kaybetmemizin sebeplerinden biri kuşkusuz işsizlik ve gelir dağılımındaki bozulma. İşsizlik ile ilgili rakamlar yaşanan toplumsal trajedinin boyutlarını hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya koyuyor; tarım dışı işsizlik yüzde 16, genç nüfusta işsizlik yüzde 26; yani ​kentlerimizdeki her altı kişiden biri, dört gencimizden biri ​çalışmak isteyip iş arıyor ama bulamıyor. Ülkemizin geleceği açısından daha büyük bir tehdit ise bizim ​“ev gençleri”​ adını verdiğimiz ne eğitim alan ne çalışan ne de staj gören 15-29 yaş arası gençlerimizin durumu. Normalde Türkiye’nin yarınını şekillendirecek, geleceğimizin umudu olması gereken bu gençlerimiz ne yazık ki yaşamlarının en değerli döneminde eğitimden de istihdam olanaklarından da yoksun. ​EV GENÇLERİMİZİN sayısı 5 milyon 693 bin​, yani her üç gencimizden biri bu durumda. Asgari ücret çalışanlarımız için yaşam standardı haline dönüştü İşsizlikte tablo böyleyken maalesef çalışanlarımız da çarpık gelir dağılımının kurbanı olmuş durumda. Nüfusun en zengin yüzde 10’unun geliri Avro bölgesi ortalaması seviyesindeyken en alt gelir dilimindeki 16 milyon insanımız Bangladeş koşullarında ​bir yaşam sürdürmeye çalışıyor​. Ücret gelirlerinin GSYH içindeki payı OECD ülkeleri ortalamasında yüzde 62’ye, dünyada yüzde 52’ye yakın iken Türkiye’de aynı oran yüzde 36,5.​ Asgari ücretimizin düzeyi, çalışanlarımız açısından da istihdam üzerindeki vergi ve prim yükleri sebebiyle işverenlerimiz açısından da sorun teşkil ediyor. Bugünkü anlayışla, neresinden bakarsanız bakın bir açmazla karşı karşıyayız. Asgari ücretin düzeyi üzerinden tartışma devam ededursun sorunun bir başka boyutu gelir için alt sınırı oluşturması gereken asgari ücretin Türkiye’de yaşam standardı haline gelmiş olması. ​Çalışanların yüzde 83’ü 2.000-4.000 arasında ücret​ ile çalışıyor. Ortanca ücret 2.500 TL, bir başka deyişle her iki çalışanımızdan biri 2.500 TL ve altı ücretle yaşam mücadelesi veriyor. 17 yıl önce yoksullukla mücadele edecekleri vaadiyle iktidara gelenler son üç yılda yoksulluğu milletimizin yaşam biçimi haline getirmiş olmalarının utancını duymalıdır. Enflasyon: Dar gelirlilere karşı işlenebilecek en büyük suç Büyümede, işsizlikte ve gelir dağılımında karşı karşıya olduğumuz bu ürkütücü tabloyu daha vahim hale getiren ise hayat pahalılığı. Bir Hükümetin topluma karşı işleyebileceği en büyük ekonomik suç yüksek enflasyona göz yummaktır. ​Son üç yılda birikimli tüketici fiyatları enflasyonu yüzde 50’nin üzerinde gerçekleşmiştir. Yine aynı dönemde, hayat pahalılığı açısından sabit gelirliler başta olmak üzere toplumun geniş kesimlerini daha yakından ilgilendiren ​gıda enflasyonu %58, elektrik ve gaz enflasyonu ise sırasıyla %72 ve %63​ olarak gerçekleşmiştir. Yıllık enflasyon gelişmiş ekonomilerde yüzde 1,7 ve Türkiye’ye benzer ülkelerde yüzde 4,7 iken Hükümetin yüzde 20’lerden yüzde 10’lara düşürmekle övünüyor olması acıklı bir durumdur. ​Yıllık enflasyonun Türkiye’den yüksek olduğu ülkeler listesine bakınca ​(Suriye, Venezuela, Zimbabwe, Arjantin, Sudan, İran, Güney Sudan, Liberya, Haiti, Angola, Sierra Leone)​ Türkiye’nin beş yıl önceki vizyonu ile bugünkü gerçeği arasındaki gerilemeden üzüntü duymamak mümkün değildir. Durumumuzu bu şekilde tespit ettikten sonra sorunun teşhisine gelmemiz gerekir.​ Teşhisi, Genel Başkanımız Sn. Ahmet Davutoğlu’nun 22 Nisan’da kamuoyuyla paylaştığı manifestomuzdan bir alıntı ile yapabiliriz; “Toplumun bütün kesimleri ekonomideki kriz ortamını bizzat yaşarken bu gerçeği inkâr etmek, yönetime olan güveni sarsmaktan başka bir şeye yaramaz. Yaşanan ekonomik krizi, varlığını inkâr ederek yönetemeyiz. Ekonomik krizin temelinde bir yönetim krizi yatmaktadır. Ekonomi politikalarıyla ilgili kararların gerçeklikten uzak, piyasanın uygulamalarına ve ekonomi biliminin yasalarına aykırı biçimde alındığı, uygulamalarda keyfî ve tarafgir davranıldığı kanaati yayılmışsa yönetime olan güven kaybolur. Güven yeniden tesis edilmeden ekonomiyi düze çıkarmak mümkün değildir. Ekonomik başarı için ön şart hukukun üstünlüğünün hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak şekilde sağlanmasıdır. Rekabetçi bir ekonomi ve girişimci dostu bir yatırım ortamı ancak öngörülebilirliğin sağlandığı, kuralların herkese eşit uygulandığı ve mülkiyet hakkının güvence altına alındığı bir ortamda kurulabilir. Bu ise yargının tarafsız, bağımsız, hızlı, etkin ve hepsinden önemlisi evrensel hukuka uygun işlediği hukuk devletinde mümkündür.” Gelecek Partisi olarak; Ekonomide aşılamayacak hiçbir sorun olduğunu düşünmüyoruz. Siyasetimizin temel amacı insan onurunu korumak ve yüceltmektir. Ekonomi alanında da bu amaç doğrultusunda çalışacak, toplumumuzun insanlık onuruna yaraşır bir yaşam standardına ulaşmasının önündeki bütün engelleri ortadan kaldıracağız. Bu hedefe, meselelere hakim, liyakat sahibi bir ekiple ulaşabileceğimize inanıyoruz. Her alanda olduğu gibi ekonomide de yolumuzu ve yordamımızı kurumsallaşma ve iyi yönetişim ilkeleri belirleyecektir. İsrafı, devlet eliyle zenginleşmeyi ve kartelleşmeyi ve keyfî müdahaleleri önleyeceğiz. Piyasa ekonomisine bağlı kalacak, nesnel ve genel kurallar koyarak ve bu kurallara uygunluğu denetleyerek ekonomiyi yönlendireceğiz Denetimi bağımsız, tarafsız ve nesnel ilkelere bağlı hale getirecek, asla bir baskı aracı ve tehdit unsuru olarak kullanmayacağız. Denetleyici ve düzenleyici kurumların bağımsız, etkin ve güvenilir olmasının önündeki engelleri kaldıracağız. Bu kurumlarda Meclisin daha fazla belirleyici olmasının önünü açacağız. Merkez Bankası ile diğer bağımsız kamu otoritelerinin kurumsal kapasitelerinin güçlendirilmesini ve siyasetten veya piyasadan kaynaklanabilecek her türlü doğrudan müdahaleye karşı bağımsızlıklarının korunmasını sağlayacağız. Sağlıklı bir yatırım ortamı için, kamu hizmetine giriş, kalış ve yükselişin kayırmacılık, nepotizm ve farklı çıkarlar sebebiyle aşındırılmasına müsaade etmeyeceğiz. Devletin sahibi milletimizdir. Kamu gücünü kullanan her kişi ise emanetçidir. Kamu gücünü ve malını emanet bilen bir siyasi ahlâkın yerleşmesi temel hedefimizdir. Ortadan kaldırılan şeffaflığı ve hesap verebilirliği, kurumlarımızı onararak geri getirecek, demokrasinin kalitesini arttıracağız. Şeffaflığı ve hesap verme yükümlülüğünü siyasal sorumluluğun da ötesinde devletin ahlâkî sorumluluğu haline getireceğiz.
Gelecek Partisi programındaki ekonomi bölümünü ve Gelecek Partisi’nin ekonomi politikalarını anlatmak üzere Kurucular Kurulu Üyelerinden Genel Başkan Danışmanı İbrahim Turhan, Hazine ve Maliye Politikaları Başkanı Serkan Özcan, Hazine ve Maliye Politikaları Başkanlığı üyesi Kerim Rota ve Ticaret Politikaları Başkanı Mustafa Mente İstanbul Şişli Mariott Otel’de bir basın toplantısı düzenliyor.

Toplantının sunum konuşmasını gerçekleştiren İbrahim Turhan'ın ardından konuşma yapan Hazine ve Maliye Politikaları Başkanı Serkan Özcan, konuşmasının başında Gelecek Partisi'nin 'çözülmeyecek hiçbir sorun yok' anlayışı ile yaklaştığını vurgulayarak:  "Gelecek partisi olarak ekonomide aşılamayacak hiçbir sorunun olacağını düşünmüyoruz. Ana çizgimiz insanlık onurunun korunması ve yüceltilmesidir" dedi. 

 

"Ekonomide eleştirilerin öznesi belli değil" şeklinde yapılan eleştirilere de cevap veren Özcan, "Eleştirilerin öznesi kim? Türkiye'de bir iktisadi kriz var. Türkiye'de yaşanan ekonomik krizin sorumlusu Hazine ve Maliye Bakanıdır." ifadelerini kullandı. 

Türkiye'de 5 milyon 700 bine yakın ev gencin "ev gencine" dönüştürüldüğünü kaydeden Özcan,  Türkiye'deki asgari ücret gerçeğine dikkat çekti ve "Türkiyede asgari ücret yaşam biçimi haline geldi. Hükümetin açıkladığı asgari ücrete dair tespitler gerçeklik payı taşımıyor. Türkiye’de asgari ücretle geçinmeye çalışanlar yüzde 50 iken Avrupa’da bu rakam yüzde 7 seviyesinde." diye belirtti. 

Özcan ayrıca, "17 yıl önce yoksullukla mücadele vaadi ile gelenleri son 3 yılda yoksulluğu yaşam biçimi haline getirdiklerini görüyoruz. Ekonomide teşhisi Genel Başkanımız yapmıştı Manifesto’da. Yaşanan krizin varlığını inkar ederek yönetemeyiz, krizin altında bir yönetim krizi yatmaktadır. Yönetime olan güven Türkiye’de kaybolmuştur." dedi. 

Basın mensuplarının yoğun ilgi gösterdiği toplantıda sorulan 'icraat noktasında önceliğiniz nedir, somut adımlar ne olmalıdır?' sorusuna ekonomist İbrahim Turhan, şu yanıtı verdi: "Temel bir problem var. Ekonomide en önemli unsurun umut ve güven olduğunu biliyorsunuz. Ekonomi dediğiniz şey, bugün aldığınız bir kararın neticesini gelecekte almanızdır. Bu sürenin öngörülebilir olması lazım ki icraatı gerçekleştirebilesiniz. En önemli kayıp Türkiyede insanların umutlarını kaybetmesidir. Gençler umutlarını kaybetti ve başka yerlerde çözüm aramaya başladılar, ne pahasına olursa olsun yeniden umut vermemiz lazım ülkemize.  Ama umut özgürlük ortamında sağlanabilir. Hukuk, demokrasi, akıl, vicdan platformunda bir araya gelmemiz elzem."

İŞTE RAPORDAN ÖNE ÇIKAN BAŞLIKLAR

-Gelecek Partisi olarak; ekonomide aşılamayacak hiçbir sorun olduğunu düşünmüyoruz. Siyasetimizin temel amacı insan onurunu korumak ve yüceltmektir.

- Türkiye’nin yaşadığı ekonomik krizin sorumlusu ekonomi yönetimidir, Hazine ve Maliye Bakanı bu tablonun oluşmasında birinci dereceden sorumludur​.

- Gelecek Partisi olarak krizin sebeplerini de çözümlerini de biliyoruz.

-Türkiye yakın tarihinin en yakıcı iktisadi krizini yaşıyor.

Hükümet pembe bir tablo çizmeye çalışıyor olsa da, resmi rakamlar bile bunu desteklemiyor. Hafriyat, AVM, Rezidans üçgeninin rant düzeni kişi başına milli geliri 2007’nin altına getirdi. 2002 yılında AK partiyi iktidara getiren temel dinamik, bir önceki on yılın Türkiye’nin kayıp yılları olmasıydı. Gerçekten de 2000 yılında kişi başı milli gelirimiz hemen hemen 1990’daki seviyesindeydi. Türkiye olduğu yerde saymış, milyonlarca insan hayatlarının on yılını kaybetmişti. Aynı tabloya bugün baktığımızda ne yazık ki daha vahim bir gerçekle karşı karşıyayız. ​2019 sonunda kişi başına milli gelirimiz 2007 yılının gerisine düştü​. Türkiye bugün kişi başına gelirde 2007’den daha fakirdir. Gayrisafi Yurtiçi Hasılanın (GSYH) bileşimine baktığımızda bu ürkütücü resmin ayrıntıları da belirginleşiyor; ​reel olarak yatırımlar iki buçuk yıl önceki, hanehalkının tüketimi iki yıl önceki seviyelerinde​. Büyümeyihafriyat, AVM, rezidans üçgeninde​ taşa toprağa gömen rant anlayışının Türkiye’yi getirdiği nokta bu.

Türkiye’nin yaşadığı ekonomik krizin sorumlusu ekonomi yönetimidir, Hazine ve Maliye Bakanı bu tablonun oluşmasında birinci dereceden sorumludur​. Gelecek Partisi olarak krizin sebeplerini de çözümlerini de biliyoruz.

Yarınlarımızı şekillendirecek gençlerimiz “Ev Genci”ne dönüştürüldü

Tüketimde ivme kaybetmemizin sebeplerinden biri kuşkusuz işsizlik ve gelir dağılımındaki bozulma. İşsizlik ile ilgili rakamlar yaşanan toplumsal trajedinin boyutlarını hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya koyuyor; tarım dışı işsizlik yüzde 16, genç nüfusta işsizlik yüzde 26; yani ​kentlerimizdeki her altı kişiden biri, dört gencimizden biri ​çalışmak isteyip iş arıyor ama bulamıyor. Ülkemizin geleceği açısından daha büyük bir tehdit ise bizim ​“ev gençleri”​ adını verdiğimiz ne eğitim alan ne çalışan ne de staj gören 15-29 yaş arası gençlerimizin durumu. Normalde Türkiye’nin yarınını şekillendirecek, geleceğimizin umudu olması gereken bu gençlerimiz ne yazık ki yaşamlarının en değerli döneminde eğitimden de istihdam olanaklarından da yoksun. ​EV GENÇLERİMİZİN sayısı 5 milyon 693 bin​, yani her üç gencimizden biri bu durumda.

Asgari ücret çalışanlarımız için yaşam standardı haline dönüştü

İşsizlikte tablo böyleyken maalesef çalışanlarımız da çarpık gelir dağılımının kurbanı olmuş durumda. Nüfusun en zengin yüzde 10’unun geliri Avro bölgesi ortalaması seviyesindeyken en alt gelir dilimindeki 16 milyon insanımız Bangladeş koşullarında ​bir yaşam sürdürmeye çalışıyor​. Ücret gelirlerinin GSYH içindeki payı OECD ülkeleri ortalamasında yüzde 62’ye, dünyada yüzde 52’ye yakın iken Türkiye’de aynı oran yüzde 36,5.​ Asgari ücretimizin düzeyi, çalışanlarımız açısından da istihdam üzerindeki vergi ve prim yükleri sebebiyle işverenlerimiz açısından da sorun teşkil ediyor. Bugünkü anlayışla, neresinden bakarsanız bakın bir açmazla karşı karşıyayız. Asgari ücretin düzeyi üzerinden

tartışma devam ededursun sorunun bir başka boyutu gelir için alt sınırı oluşturması gereken asgari ücretin Türkiye’de yaşam standardı haline gelmiş olması. ​Çalışanların yüzde 83’ü 2.000-4.000 arasında ücret​ ile çalışıyor. Ortanca ücret 2.500 TL, bir başka deyişle her iki çalışanımızdan biri 2.500 TL ve altı ücretle yaşam mücadelesi veriyor. 17 yıl önce yoksullukla mücadele edecekleri vaadiyle iktidara gelenler son üç yılda yoksulluğu milletimizin yaşam biçimi haline getirmiş olmalarının utancını duymalıdır.

Enflasyon: Dar gelirlilere karşı işlenebilecek en büyük suç

Büyümede, işsizlikte ve gelir dağılımında karşı karşıya olduğumuz bu ürkütücü tabloyu daha vahim hale getiren ise hayat pahalılığı. Bir Hükümetin topluma karşı işleyebileceği en büyük ekonomik suç yüksek enflasyona göz yummaktır. ​Son üç yılda birikimli tüketici fiyatları enflasyonu yüzde 50’nin üzerinde gerçekleşmiştir. Yine aynı dönemde, hayat pahalılığı açısından sabit gelirliler başta olmak üzere toplumun geniş kesimlerini daha yakından ilgilendiren ​gıda enflasyonu %58, elektrik ve gaz enflasyonu ise sırasıyla %72 ve %63​ olarak gerçekleşmiştir.

Yıllık enflasyon gelişmiş ekonomilerde yüzde 1,7 ve Türkiye’ye benzer ülkelerde yüzde 4,7 iken Hükümetin yüzde 20’lerden yüzde 10’lara düşürmekle övünüyor olması acıklı bir durumdur. ​Yıllık enflasyonun Türkiye’den yüksek olduğu ülkeler listesine bakınca ​(Suriye, Venezuela, Zimbabwe, Arjantin, Sudan, İran, Güney Sudan, Liberya, Haiti, Angola, Sierra Leone)​ Türkiye’nin beş yıl önceki vizyonu ile bugünkü gerçeği arasındaki gerilemeden üzüntü duymamak mümkün değildir.

Durumumuzu bu şekilde tespit ettikten sonra sorunun teşhisine gelmemiz gerekir.​ Teşhisi, Genel Başkanımız Sn. Ahmet Davutoğlu’nun 22 Nisan’da kamuoyuyla paylaştığı manifestomuzdan bir alıntı ile yapabiliriz; “Toplumun bütün kesimleri ekonomideki kriz ortamını bizzat yaşarken bu gerçeği inkâr etmek, yönetime olan güveni sarsmaktan başka bir şeye yaramaz. Yaşanan ekonomik krizi, varlığını inkâr ederek yönetemeyiz. Ekonomik krizin temelinde bir yönetim krizi yatmaktadır. Ekonomi politikalarıyla ilgili kararların gerçeklikten uzak, piyasanın uygulamalarına ve ekonomi biliminin yasalarına aykırı biçimde alındığı, uygulamalarda keyfî ve tarafgir davranıldığı kanaati yayılmışsa yönetime olan güven kaybolur. Güven yeniden tesis edilmeden ekonomiyi düze çıkarmak mümkün değildir. Ekonomik başarı için ön şart hukukun üstünlüğünün hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak şekilde sağlanmasıdır. Rekabetçi bir ekonomi ve girişimci dostu bir yatırım ortamı ancak öngörülebilirliğin sağlandığı, kuralların herkese eşit uygulandığı ve mülkiyet hakkının güvence altına alındığı bir ortamda kurulabilir. Bu ise yargının tarafsız, bağımsız, hızlı, etkin ve hepsinden önemlisi evrensel hukuka uygun işlediği hukuk devletinde mümkündür.”

Gelecek Partisi olarak;

Ekonomide aşılamayacak hiçbir sorun olduğunu düşünmüyoruz. Siyasetimizin temel amacı insan onurunu korumak ve yüceltmektir. Ekonomi alanında da bu amaç doğrultusunda çalışacak, toplumumuzun insanlık onuruna yaraşır bir yaşam standardına ulaşmasının önündeki bütün engelleri ortadan kaldıracağız. Bu hedefe, meselelere hakim, liyakat sahibi bir ekiple ulaşabileceğimize inanıyoruz. Her alanda olduğu gibi ekonomide de yolumuzu ve yordamımızı kurumsallaşma ve iyi yönetişim ilkeleri belirleyecektir.

İsrafı, devlet eliyle zenginleşmeyi ve kartelleşmeyi ve keyfî müdahaleleri önleyeceğiz. Piyasa ekonomisine bağlı kalacak, nesnel ve genel kurallar koyarak ve bu kurallara uygunluğu denetleyerek

ekonomiyi yönlendireceğiz Denetimi bağımsız, tarafsız ve nesnel ilkelere bağlı hale getirecek, asla bir baskı aracı ve tehdit unsuru olarak kullanmayacağız.

Denetleyici ve düzenleyici kurumların bağımsız, etkin ve güvenilir olmasının önündeki engelleri kaldıracağız. Bu kurumlarda Meclisin daha fazla belirleyici olmasının önünü açacağız. Merkez Bankası ile diğer bağımsız kamu otoritelerinin kurumsal kapasitelerinin güçlendirilmesini ve siyasetten veya piyasadan kaynaklanabilecek her türlü doğrudan müdahaleye karşı bağımsızlıklarının korunmasını sağlayacağız.

Sağlıklı bir yatırım ortamı için, kamu hizmetine giriş, kalış ve yükselişin kayırmacılık, nepotizm ve farklı çıkarlar sebebiyle aşındırılmasına müsaade etmeyeceğiz.

Devletin sahibi milletimizdir. Kamu gücünü kullanan her kişi ise emanetçidir. Kamu gücünü ve malını emanet bilen bir siyasi ahlâkın yerleşmesi temel hedefimizdir.

Ortadan kaldırılan şeffaflığı ve hesap verebilirliği, kurumlarımızı onararak geri getirecek, demokrasinin kalitesini arttıracağız. Şeffaflığı ve hesap verme yükümlülüğünü siyasal sorumluluğun da ötesinde devletin ahlâkî sorumluluğu haline getireceğiz.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ipekyoluhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
( (